Savaşmadan yenilirsen "The General" ve "Rehber İmam" baş tacı olur!
"MATOMENA HOMATA"
Sanırım 2003 yılındaydı; yazarak sormuştum: Atina’da “Türk” adında bir otel var mı? Selanik’te olabilir mi?
Soruyu sormak bile ‘abes’ karşılanıyordu. Oysa zaferin kenti Çanakkale’nin göbeğinde “Helen” adında bir otel var.
Bilenler bilir ki, Yunanlılar kendilerine ‘Helen’ derler. Helenlerin aklına öyle abukluklar gelmez ki, yolcu otobüslerinde, kitapçılarında sabahtan akşama Türkçe şarkılar çalsınlar!
Şarkı nerden mi çıktı, anlatayım! Kıbrıs’ın o ilkbahar akşamında Öğretmen Aziz Bey, Türkiye’de Yüksek Öğretmen’de okurken Kıbrıs'ta soykırım başlar başlamaz, yurduna dönebilmek için askeri-sivil nice engelleri aştıklarını anlatıyordu.
Sözü döndürüp dolaştırıp Kıbrıs’ta bazı köy adlarının Türkçe’den Rumca’ya dönüştürülmesine getirdim. Öğretmen, bıyık altında gülümsedi ve Türkiye’den bir anısını anlattı:
“2005'te Karadeniz Yaylaları Turuna çıkmış idik. Amasra, Kastamonu, Sinop, Samsun, Ordu. Kıyılardaki güzel mi güzel çay bahçelerinde, minibüslerde, sokaklarda aynı Karadeniz şarkısı.”
“Bakmayın siz, o kıyılarda tutturdular mı bir kez, aynı türküyü günlerce dinlerler. Bazı şarkılar da insanın diline yapışıp kalır” deyince, Aziz Bey savaş günlerinden armağan, kıralmış bıyıklarını işaret parmağıyla düzelterek “Az sabır” der gibi baktı:
“Şarkı güzeldi, amma Rumcaydı! Nakaratının Türkçesi şöyleydi:
Ey Anadolu!
Bize borçlu olduğun canların davasını kim görecek?
Anadolu!
Anadolu!”
Ne dersiniz; Rumlar ya da Helenler hangi davanın görülmesini istiyorlardır?
Diyelim ki onlar istiyor. İyi de, biz bu isteği, kendi topraklarımızda, hatta İzmir’de, hatta Ankara’da nakarat yapıp, çocuklarımızın beynine ne hakla kazıyoruz?
*
Öğretmen Aziz Bey’in anlattıkları beni birden beş-altı yıl evveline götürdü.
Helen yazarlardan Dido Sotiriu’yu çeşmede törenle karşılamışlar ve çiçeklere boğmuşlardı. Sotiriu’yu bilmeyenimiz pek yoktur.
Hani şu “Benden Selam Söyleyin Anadoluya” adlı kitabın yazarı.
Ne güzel kitap selamı değil mi?
Buram buram barış kokuyor.
Benden size öneri: Kitabı bir de “görülecek dava” isteklerini düşünerek okuyun.
Bir kadının nasıl yazabildiğine şaşıp kaldığım öldürme sahnelerindeki hıncı; Alevilerin Rumlara nasıl olup da daha yakın bulunabildiğini; Rum Çikince köyü çetelerinin unutulup, Rumların ne denli kültürlü ve sevgi dolu olduğunu...
Olabilir; kitap değil mi? Kahramanlarına istediğiniz gibi beyin parçalatır, Türk kızlarını kolay kız hesabına geçebilirsiniz.
Dido Sotiriu (Soteriou), kendi gerçeğine uygun olanı yapmış.
Bizimkilere ne oluyor da bu kitabın Helence ‘Matomena Homata’ yani ‘KANLI TOPRAKLAR’ olan adını ‘Benden Selam Söyleyin Anadolu’ya’ olarak değiştiriyorlar?
Soteriou’nun kitabı da tıpkı şarkıdaki gibi “görülecek dava”yı anlatıyor.
Sivil örümcek ağında başı çeken ve dışarıdan ciddi parasal destek gören Tarih Vakfı’nın ‘Rum tehciri’ çalışmalarını ve Mübadiller Vakfı’nın etkinliklerini de eklersek şarkıların başlangıç olduğunu göreceğiz.
Mustafa Yıldırım
5.11.2006,Savaşmadan Yenilmek, UDY, 2008, s.185-6
Διδώ Σωτηρίου = Dido Sotiriou
Ματωμένα χώματα = Matomena Homata
"Türkiye 1964'te kendi vatandaşları olan Rumları sınır dışı etmedi, Yunanistan vatandaşlarını sınır dışı etti!"
15 Mayıs 1919.
Sabah saat 10.
Zırhlılar körfeze demirlemiş, Yunanca “vatan” anlamına gelen yolcu gemisi Patris, adeta turist getirircesine pasaport iskelesine yanaşmış, işgal ordusu “vatan toprağı”mıza ayak basmıştı.
İzmir metropoliti Hrisostomos etekleri uçuşa uçuşa geldi, diz çöktü, işgal komutanının çizmesini öptü, Yunan bayrağını öptü, haçını havaya kaldırdı, askerleri takdis ederek, o meşhur vaazını verdi.
“Evlatlarım, bugün İsa’nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz, bu uğurda ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız, ben de bir bardak Türk kanı içmekle, onlara olan kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım, azizler arkanızda” dedi.
O sırada… İnce, uzun, siyah takım elbiseli bir delikanlı fırladı ortaya… Elinde revolver tabir edilen toplu tabanca vardı. “Olamaz, böyle güle oynaya giremezler” diye bağırdı. Bastı tetiğe, peş peşe… Efsun alayının sancaktarı atının sırtından karpuz gibi düştü. Adeta zaman durmuştu. Önce sessizlik, sonra panik yaşandı. Baktılar ki, tek kişi, sarıverdiler çevresini, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine gelirse, orasına… Şehit oldu Hasan Tahsin, henüz 30’unda.
Böyle başladı macera.
Kanımızı içecek kadar bizden nefret eden Hrisostomos’un asıl ismi Kalafatis’ti. Bursa Tirilye’de doğmuş, Atina’ya gidip din eğitimi almış, kademe kademe yükselerek, İzmir metropoliti olmuştu.
Konstantinopolis başpiskoposu Hrisostomos’un ismini kendisine lakap olarak almıştı. Onu yaşatıyordu. “Megalo idea” fanatiğiydi.
İşgalden önce Aya Fotini Kilisesi’ni istihbarat karargahına, kilisenin bodrumunu cephaneliğe çevirmişti. Silah ve mühimmat, insani yardım adı altında geliyor, Aya Fotini’de depolanıyordu. İşgal başlar başlamaz, İzmirli Rumlar aniden Yunan üniforması giymişti. İşte o üniformalar da gizli gizli Aya Fotini’de dikilmiş, stoklanmış, işgalden bir gece önce silahlarla birlikte dağıtılmıştı. İzmir’in işgal edileceği, işgalden iki gün önce, Yunan albay Mavrudis tarafından Aya Fotini Kilisesi’nde İzmirli Rumlara duyurulmuştu.
Üç sene böyle geçti.
Her gecenin sabahı var.
İzmir’in dağlarında çiçekler açtı.
9 Eylül’e ulaşıldı.
Hrisostomos, bu topraklara ve komşularına ihanetinin bedelini ağır ödedi. Linç edilerek öldürüldü. Konak’tan Mezarlıkbaşı’na kadar sürüklendi. Batarya kuruldu. Aya Fotini top ateşiyle yok edildi.
Sonra… Yunan kilisesi, Türk kanı içmeyi sevap kabul eden Hrisostomos’u 1993 senesinde “aziz” ilan etti.
Sonra… Atina’da Nea Smyrna diye, Yeni İzmir diye bi semt var. Bu semte, İzmir’de yok edilen Aya Fotini’nin birebir kopyası yapıldı.
Sonra… Nea Smyrna’daki Aya Fotini Kilisesi’nin bahçesine Hrisostomos’un heykeli dikildi. Altına “İzmir şehidi” yazıldı.
Sonra… Kıbrıs Rum Kesimi başpiskoposunun ismi, Dimitriou İrodotos’tu. Kendisine “2’nci Hrisostomos” lakabını aldı.
Sonra… İzmir’de aniden Hrisostomos kitapları yayınlanmaya başlandı. Bu kitaplarda, Hrisostomos’un aslında ne kadar iyi yürekli bir insan olduğu, kendisinin kasten yanlış tanıtıldığı anlatılıyordu. İşin ekstra hazin tarafı, bu kitaplar bizzat İzmirli işadamları tarafından yayınlanıyordu.
Sonra… Alsancak’ta Hollanda Kilisesi vardı. Türkiye Cumhuriyeti devleti armut gibi seyretti, bu Hollanda kilisesi, Yunan Konsolosluğu tarafından 99 yıllığına kiralandı. Sivri ve üçgen yapısıyla, adeta “ben protestan kilisesiyim” diye bağırır ama, ortodoks kilisesi haline getirildi. İsmi ne oldu biliyor musunuz? Aya Fotini Kilisesi oldu!
Başka isim yoktu çünkü.
İlla Hrisostomos olacaktı.
İlla Aya Fotini olacaktı.
Ve, önceki gün…
Tam 94 sene sonra, İzmir Kordon’da haç atma töreni yapıldı. Bu tören en son, 1922’de işgalin son senesinde yapılmıştı. Bizim sayın medyamızın haberi yoktu ama… Yunanistan milletvekillerinin de katıldığı tören, Yunan televizyon kanallarından canlı yayınlandı.
Bu tarihi ayini kim yönetti?
Evet.
Aya Fotini’nin başrahibi yönetti.
(Şunun altını önemle çizeyim… Üç beş tane Rum vatandaşımız kaldı. Bu memleketi en az benim kadar severler. Pekçok Türk ve Müslüman’dan daha hayırlı yurttaşlardır. Bu vatan ne kadar benim ise, onların da o kadardır. Amacım asla onları rencide etmek değil.)
(Aksine, hayranlığımı dile getirmek istiyorum… İster Karamanlis gibi sağcı başbakan yönetsin, ister Papandreu gibi solcu başbakan yönetsin, ister Çipras gibi komünist başbakan yönetsin, temel hedefleri asla değişmeyen Yunanistan’a takdirlerimi ifade ediyorum.)
(Yunan kilisesi, teee Konstantinopolis’i unutmazken, teee Hrisostomos’u yaşatmaya çalışırken, teee Aya Fotini’yi diriltirken… Bizim diyanetin, Atatürk’ün ismini bile hutbelerden çıkardığını hatırlatmak istiyorum.)
(Yunan dincileri megalo idea’yı hayata geçirmek için nesilden nesile çaba harcarken… Bizim dincilerin, kendi cumhuriyetlerini yıkmak için nasıl çırpındığına dikkat çekmek istiyorum.)
“Hasan Tahsin Cumhuriyeti”nin hangi aymazlıklar neticesinde “Hasan Karakaya Cumhuriyeti”ne dönüştüğünü görelim diye yazıyorum.
Yurtsever gazeteci Hasan’dan akitçi Hasan’a nasıl savrulduğumuzu idrak edelim diye yazıyorum.
Demem o ki…
“Zulüm 1938’de son buldu” diyen şeriatçı Akit gazetesine taziyede bulunan genelkurmay’ın, Aya Fotini’ye de tebrik mesajı göndermesinde fayda var gari!
YILMAZ ÖZDİL 8 Ocak 2016
Ankara yine uyudu, Ege’de 17’nci adamız da işgal edildi: Ardıççık
9 Mart’ta Yunan Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı adaya çıktı…
Yunanistan’ın Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı, Türk hava sahasını ihlal edip Muğla’ya bağlı Ardıççık Adası’na helikopterle indi. Yunan askerleri için anma töreni düzenlendi, papaz dua etti. 12 yılda 17 adanın işgaline göz yuman AKP iktidarının sesi çıkmadı.
Türk hava sahasını 6 mil ihlal eden Yunan helikopteri, 11 Şubat 2016 günü Muğla’nın Ardıççık Adası’na düştü. Helikopterde bulunan subaylar hayatını kaybetti. İhlal skandalı, Yunanistan’ın Arama/Kurtarma NOTAM’ına karşılık olarak İstanbul’dan yayımlanan NOTAM (havacılara duyuru) ile ortaya çıktı. NOTAM’da söz konusu bölgenin Türk Bölgesi olduğu ve arama/kurtarma çalışmalarının Türk yetkilileri ile koordine edilerek yapılması gerektiği bildirildi.
TÜRKİYE HİÇBİR ÖNLEME YAPMADI
Düşen helikopterde hayatını kaybeden Yunan subaylar için 9 Mart 2016 günü Ardıççık Adası’nda anma töreni düzenlendi. Anma töreninde çekilen fotoğraflar Yunan Savunma Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde yayımlandı. Bakan Panos Kammenos, Genelkurmay Başkanı Oramiral Vaggelis Apostolakis ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Giakoumakis ile birlikte askeri helikopterle Muğla’nın Ardıççık Adası’na indi. Türk Hava sahasını 6 mil ihlal eden Yunan helikopterine hiçbir önleme yapılmadı. Yunanistan Başbakanı Çipras, İzmir ziyaretinde, Yunan hava sahasının ihlal edildiğini iddia etmişti.
YUNAN PAPAZ, AYİN DÜZENLEDİ
Çipras’ın asılsız iddiasından bir gün sonra, Yunan bakan ile askeri yetkilileri taşıyan helikopter, Türk hava sahasını 6 mil ihlal etti ve Türk toprağına iniş yaptı. Muğla’nın Ardıççık Adası’ndaki törende, Savunma Bakanı Kammenos, hayatını kaybeden subayların ailelerine başsağlığı diledi, plaket verdi. Adaya getirilen bir papaz da törene katıldı.
Yunan Savunma Bakanı Kammenos, Ardıçık Adası’na giderken yanına papaz da aldı. Kazada ölen Yunan askerleri için düzenlenen anma töreninde adaya getirilen papaz dua etti.
Muğla sınırları içinde bulunan Ardıççık Adası, 12 Ada bölgesinin batısında yer alıyor ve halihazırda Yunan işgali altında olan Koçbaba Adası’na 5 mil uzaklıktaki Türk Adası. Ardıççık Adası, İstanbul’daki Büyükada’dan daha büyük bir ada. 1943 Tarihli İngiliz haritasında, anma töreninin yapıldığı Ardıççık (Kinaros) Adası’nın, 12 Ada deniz sınırının dışında ve Türkiye’ye ait olduğu açık bir şekilde gösteriliyor.
Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Albay Ümit Yalım, “Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde, hava sahası ihlalinin yayımlanmaması birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Başbakan Davutoğlu, Ege Denizi bölgesinde, hava sahası ihlallerinin önlemesi için TSK’ya neden direktif vermiyor? Yunan helikopterlerine angajman kuralları neden uygulanmıyor? 16 Ada ve 1 kayalığı Yunanistan’a alenen veren AKP hükümeti, şimdi de Ardıççık Adasını mı verdi?” diye konuştu.
Emekli Albay Ümit Yalım, Kardak krizi sırasında, kayalıklara Yunan papazın gelmesinin büyük olay olduğunu hatırlattı ve şunları söyledi: “Şimdi, Muğla’nın Ardıççık Adası’na Yunan papazı geliyor, Yunan helikopteri iniyor, Yunan Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı geliyor, kimsenin sesi çıkmıyor. Davutoğlu ve AKP hükümeti ise tam bir sessizlik ve aymazlık içinde. 11 Şubat 2016’da, İstanbul’dan NOTAM yayımlayan devlet memuru Ardıççık Adası’na ve egemenlik haklarımıza sahip çıkıyor ama Davutoğlu, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz egemenlik haklarımıza sahip çıkmıyor.”
12 yılda Eşek, Koyun, Hurşit, Bulamaç, Fornoz, Nergizçik, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık, Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi adaları işgal edildi. Ardıççık 17’nci ada.
Saygı ÖZTÜRK/11.04.2016,Sözcü