Translate

25 Nisan 2016 Pazartesi

Hangi Gazeteci?





İndigo Dergisi'nde 18 Nisan 2015'te bir makale yazan Deniz Alan Held'e cevap:



Daha baştan "Bu belge, bilgiye dayalı değildir" diyerek bilgisiz ve önyargılı olduğunuzu beyan etmiş oldunuz. Bir kere böyle bir makale bilgi ve belgeye dayanarak yazılmalı, duygulara göre değil. Ucunda bir itham var, bir milleti suçlamak var! Medya Bilimi okuyorsunuz, yani insanların nasıl yönlendirilebiliceğinin eğitimini alıyorsunuz ve bunu da çok güzel yapıyorsunuz....



Dediğiniz gibi, Almanya'da Hitler "sistematik bir şekilde" katletmişti, bu yüzden de mahkeme onu soykırım suçu işlemekle hükümlendirmişti. Ardından da "Türk yöneticilerin emriyle, sistematik" diyorsunuz. Hangi belgeye dayanarak bunu iddia ediyorsunuz? Böyle bir belge yok, hatta İstanbul işgal altındayken, yani Türk arşivlerini İtilaf Devletleri araştırabiliyorken, hatta Amerikalılara bile başvurmuşken, 18 Ocak 1919'da tutuklanıp Malta'ya götürülen hiçbir Türk yargılanamamıştır. Suç yoktur ve dava kapanmıştır. Bu bile sistematik olmadığını, soykırım denilemiyeceğini kanıtlar (Malta Mahkemeleri). Ermeniler sözde "haklarını" Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde aramamış, politik çevrelerde, nüfusunu ve parasını kullanarak meclislerde aramıştır. Bu da, bu sözde Ermeni soykırımın siyasi olduğunun göstergesidir.



"Ermeni köyü yakıldı ve yüzbinlerce vatandaşı öldürüldü" derken bile taraflı olduğunuzu gözlemleyebiliyorum. Yakılan Türklerden, Türk köylerinden, kuyulara atılıp üstü örtülen Türklerden hiç bahsetmiyorsunuz. Belgeler bize en çok zararı Türk köylerinde yaşandığını gösteriyor. Justin McCarthy'nin de dediği gibi İLK KAN'ı kimin döktüğü önemlidir. Ölen Ermenilerin kaçı açlıktan, kaçı hastalıktan ölmüştür? Kaçı, bu Ermeni çetelerine katılmak istemediği için kandaşı tarafından öldürülmüştür? Peki, kaç tane Ermeni toplu mezarı bulunmuştur? SIFIR. Ya Türk toplu mezarları? BİR ÇOK. Ermeni Özel talimatından haberiniz var mı? Okuyun lütfen.



Sırtından bıçaklanan Türkler tabi ki bir önlem alacaktı ve cevap verecekti, sonuçta bu bir savaş , soykırım olarak nitelendirilemez. Sistematik öldürülme Türkler için geçerlidir, Ermeniler için değil. En basitinden "Ermeni Özel Talimatı" Ermenilerin sistematik olarak Türkleri öldürme girişiminde olduğunun kanıtıdır. Bu özel talimatın 6.maddesi :"Cephe gerisinde 2 yaşına kadar olan bütün Müslümanları gördükleri yerde ve her fırsatta öldüreceklerdir." ve 8.maddesi: "Terk edecekleri ev, tarım ürünleri, kilise ve hayır kurumlarını yakıp bunları Müslümanlar yapmış gibi propaganda yapacaklardır." fazla bir yorum istemiyor, gayet net! (Hasan Kundakçı-Emperyalizmin Maşası Ermeniler , ya da Prof.Dr.Ümit Özdağ'ı okuyun lütfen. Hatta Özdağ hocanın anlatımıyla Ay'da Petrol var!)



Sizin kendi kelimeleriniz ile "bilgi ve belgeye dayanmıyor", lakin belge veriyorsunuz "Sevr ve Mondros anlaşmaları". Afedersiniz ama siz tarihi geriden takip ediyorsunuz galiba. Bu anlaşmalar Lozan'da yırtılmıştır, lağv edilmiştir. Yani, örnek olarak vermiş olduğunuz : "Savaş Suçları (madde 226-230): Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacak." BİR SEVR MADDESİDİR ve de GEÇERSİZDİR. Sevr'in bile ne olduğunu bilmeyen, arkasından da LOZAN'ın geldiğini bile kavrayaman bir gazeteci!



Sürekli Türkiyeli diyorsunuz, bu konuda da bilgisizsiniz, emperyalistlerin ve onların dalkavukluğunu yapanların ağzından alıntılayarak da kendinizi deşifre ediyorsunuz. Anayasa'nın 66. maddesine göre, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür". Türkiyeli diye bir tabir yoktur. Ama İskandinav milleti yerine Norveçli ya da İsveçli diyebilirsiniz. Ya da şöyle açıklayayım; Amerikan milleti denmez Amerikalı denir, çünkü aslı Avrupalıdır.  Biraz Türk Tarihi okuyun (merak etmeyin incileriniz dökülmez!). Türklerin tarihi yaşadığınız ülke Norveç'teki "Norveçli"lilerin tarihinden daha eskidir. 



Ortada sizin tabirinizle "büyük bir Ermeni katliamı" yoktur, büyük bir Türk katliamı vardır, Justin McCarthy'in "Ölüm ve Sürgün" kitabında da bu açıkca görülüyor. "Ermeniler, masum köylüleri, insanları öldürdüler" diyor McCarthy. Ayrıca yurtdışındaki tarih kitaplarına girmesi de birşeyi kanıtlamaz, bunların hepsi siyasi ve önyargıdan kaynaklanıyor. Hiç biri mahkemede onaylanmış bir veriye dayanmıyor. Önüne gelen ders kitaplarına yazıyor zaten!



"İki görüşü destekleyen belge" diyorsunuz ama, Ermeni görüşünü destekleyen belgelerin sahte olduğu, birçok defa, birçok yerli ve yabancı akademisyen tarafından kanıtlanmıştır. Türk görüşünü destekleyen belgelerde ortadadır. Okuyun efendim okuyun.



"ne Ermenistan ne de Türkiye, arşivlerini henüz açmadı" diyorsunuz ama Türkiye'nin arşivleri açıktır, bunu da birçok yabancı akademisyen dile getirmiştir. Aksine Ermeni arşivleri kapalıdır ve Türk görüşünü destekleyen araştırmacıları da içeri sokmazlar. Arşiv derken de, Rus, Alman, İngiliz ve Amerika arşivlerinde bile Türkleri destekleyip diğer yandan da  Ermenileri yalanlayan belgeler mevcuttur. Burada da bilgisizliğiniz ortaya çıkmıştır.



"Toprak bütünlüğünü savunan Atatürkçüler red eder" diyorsunuz, yalan mı peki? Evet Sevr'i uygulamak isteyen dış güçler vardır. Türkiye'yi bölmek isteyenler bu sözde soykırımı destekler. Ayrıca Atatürkçü diyerek Atatürk'e de saygısızlık yapmış oldunuz. Atatürk öyle alalede bir Komutan-Devlet Adamı değildir, siz O'nun büyüklüğünü kavrayamamışsınız. Atatürk'ün izinden gitmek de sizi küçültmez, aksine, bir komutan olmasına rağmen gerçek bir hümanist olduğunu, demokrasi ve özgürlükten yana durduğunu ve barışı savunduğunu anlardınız.



Karşı taraftakiler "yedek vatanı olanlar" demişsiniz. Yedek vatanı olanın burada ne işi var? Niye burada? Hazır bu konuya gelmişken, soralım: "Madem Türkler 'soykırım' yaptı, o zaman binlerce Ermenistan Ermenisi niye Türkiye'de yaşayıp çalışıyor? Niye başka bir ülkeye gitmiyor da Türkiye'ye geliyor? Peki niye Türkler yaşamak ve çalışmak için Ermenistan'a gitmiyor? Gidenler varsa da onlar niye sözde soykırımı savunanlar oluyor?...



Yine "Türkiyeliler" ile başlayarak "neden davalarında ısrarcı?" diye soruyorsunuz. Kim ısrarcı Türkler mi? Yanılıyorsunuz, ısrarcı olanlar Türkler değil Ermenilerdir. Sistemli bir şekilde kıyım yapan ve de atalarından utanç duyması gerekenler Ermenilerdir. Türkler acılarını içlerine gömmüştür. Bu katliamların hiçbiri okul kitaplarına da girmemiştir. Diğer yandan Ermeniler çocuklarını nefret tohumları ekerek büyütür. Genelkurmay Başkanlığının 2000-2005 yılları arasında yapmış olduğu bir araştırmaya göre, dış ülkelerin ders kitaplarında, ilkokuldan başlayarak üniversite kadar, her yerde Türkiye Cumhuriyeti ve Türkler aleyhindeki hususlar ortaya çıkarılmıştır. Bu tip bilgiler daha okul öncesinde, aile içinde o körpecik beyinlere işlenir. Türk düşmanlığı ekilir ve zamanla o "çocuk" büyür, ama nefret ve öfke dolu olarak, kime karşı? Türklere karşı. Siz hiç bizim balaların bir Ermeni bayrağı yaktığını gördünüz mü? Hayır. Ama internette Ermeni çocuklarının bir Türk veya Azerbaycan bayrağını yakmasını görebilirsiniz.  


"Bir medeniyetin ilk çürümeye başladığı yer kafası değil, kalbidir" der Aime Cesaire. Bu fikirlerle büyüyen kişi artık azılı bir Türk düşmanıdır,  aksini bile düşünemez, çünkü kalbi çürümüştür ve buna uluslararası hukukta "Hate Speech" yani "Nefret Söylemi" denir. Ermenilerin bu kadar ısrarcı olmalarının bir başka sebebi de , eğer nefreti ortadan kaldırırlarsa acıya katlanmak zorunda olmalarıdır. Biz ise acılarımıza katlanıyoruz, gerçeklerden kaçmıyoruz, kabulleniyoruz, kendi suçlarımızı da başkalarının üstüne atmıyoruz. Başkalarının yapmış olduğu suçları da üstlenmeyeceğiz. Vatanın dört bir yanı savaş içindeyken, karşılıklı kayıplar verilmiştir evet. Ama, Türkler soykırım yapmamıştır, aksine Türkler soykırıma maaruz kalmıştır. Bu yüzden de, Türklerin sözde Ermeni soykırımını kabul etmemelerini  inkar olarak değerlendirmek saçmalıktır. Çünkü ortada mahkeme tarafından tespit edilmiş, kanıtlanmış bir suç yoktur. Hatta tam tersi mevcuttur. Siz makalenizi yazarken (Nisan 2015) bu dava görülüyordu! Yani haberdar olmamanızı düşünemiyorum. Aksine, dava henüz sonuçlanmadan, önyargılı bir şekilde kaleme aldınız! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görülen davada "parlamentoların soykırım olaylarına karar veremeyeceğini, Yahudi soykırımı ile bir tutulamayacağını" açıkça belirtmiştir! (Ekim 2015)


"Sadece köy isimlerini Ermeniceleri ile değiştirilip her şeyin tatlıya bağlanacağını düşünmek biraz naif olmaz mı?" diyorsunuz ki çok doğru. Naiflik. Büyük Ermenistan peşinde olan bir ülke, Türkiye topraklarını kendi toprağı gibi gösteren haritaları tarih müzelerine bile asacak kadar küçülen bir ülke varken karşımızda, sadece isimlerin değişeceğini düşünmek naifliktir. Tarihin hiçbir devrinde bir Ermenistan devleti görülmez, hep prenslik olarak görülür. Bizans altında ezilen bir millet olan Ermeniler, Türklerin vasıtasıyla huzura kavuşmuştur. Ermeniler tarihi de kurgu ve sahtekarlıklarla doludur. Bir kere kendilerine Ermeni demezler Hay derler. Birçoğu da Hazar ve Kıpçak Türkleriyle karışmıştır. Acaba bugünkü Ermenilerin yüzde kaçı gerçekten Hay'dır? Bu konuda Prof.Firudin Ağasıoğlu'nun bir makalesi vardır, okumanızı öneririm.



Türkiye'nin hiçbir borcu yoktur. Geçmişte Ermenilerin mal-mülk tazminatları verilmiştir, ama nedense hiç bahsedilmez. Bu konuda, Rus Devlet arşivlerinde araştırma yapan Mehmet Perinçek'in söylemine bakalım:


"Savaş bittikten sonra geri dönenlerin mal varlıklarıyla ilgili Osmanlı hükümetinin verdiği kararlar var. Mülkleri geri veriliyor. Daha sonra Lozan'da Ermeniler diye açık olarak belirtilmemekle birlikte, Lozan Antlaşması'nda da dönmüş olanlara mallarının geri verilmesi kabul ediliyor. Yine bazı geri dönenler oluyor, mallarını, gerek taşınmazlarını geri alıyorlar. Daha sonra tabii, geri dönmeyenler açısından da bir zaman aşımı söz konusu, yani mülkiyet hakkı zaman aşımı ile ortadan kalkabilecek. O hakkı değerlendirmediğiniz, kullanmadığınız zaman zaman aşımı ile ortadan kalkar. İşin ilginç tarafı, bu Amerika'daki Ermeniler açısından da önemli, 1923 yılında Amerikan hükümeti Türkiye'ye diyor ki : Benim Amerikan vatandaşı olan Türkiye'den göç ettirilmiş, veya işte Amerika'ya yerleşmiş olan , benim Ermeni kökenli vatandaşlarımın mallarıyla ilgili bize tazminat verin diyor. Türk hükmetiyle Amerikan hükümeti arasına uzun süreli müzakereler devam ediyor ve 1937 yılında Türkiye bu konuda , şimdi tam rakamı hatırlamıyorum ama 800 bin küsürat , yaklaşık 900 bin dolar Amerika'yaya veriyor , oradaki Ermeniler için. Ve bu mesele orada bitiyor zaten. Yani Türkiye bu konudaki, Ermenilerin Türkiye'deki taşınmazları konusunda tazminatını vermiş. Bu hak tanınmış, kullananlar kullanmış, kullanmayanlar açısından bir zaman aşımı oluşmuş, ve özellikle Türkiye ile Amerika arasında imzalanan 37 yılındaki anlaşma ile tazminat verilmiş. Dolayısıyla artık uluslararası hukuk açısından, gelip oradaki malları, gayri menkulleri, taşınmazları tekrar alma şansları bulunmuyor."



Yukarıdaki size aydınlatıcı gelmediyse İngilizce olarak Oxford Journals'dan başka bir kaynak göstereyim:


"The Republic of Turkey, which settled the issue of Ottoman debts in accordance with the Treaty of Lausanne, also paid US$899,840 (dollars of the 1930s) to the US government for distribution to its citizens on the basis of the Agreement of 24 December 1923 and Supplemental Agreements, concluded and implemented between the US and Turkey. The Supplemental Agreement of 25 October 1934 concluded by the two governments provided for the settlement of the outstanding claims of the nationals of each country against the other; Article II of the agreement is as follows: The two Governments agree that, by the payment of the aforesaid sum [$1,300,000], the Government of the Republic of Turkey will be released from liability with respect to all of the above-mentioned claims formulated against it and further agree that every claim embraced by the Agreement of December 24, 1923, shall be considered and treated as finally settled. The last US report in 1937 finally estimated that the principal and interest amounted to US$899,840.56 It is remarkable that not a single claimant with an Armenian name was considered by the American civil servants to have made a credible case of seizure and/or destruction of property." - (link:)



"Kabul ettirtilemez miydi?" diye soruyorsunuz. Savaş sonrasında Osmanlı Devleti yoktu  (yine tarihi bir hata) Lozan'ı imzalayan Türk Devleti vardı. Ve ne cüretle imzalayacakmış efendim! Olmayan bir soykırımı kabul etmeleri mantık dışıdır, Malta Mahkemelerini araştırdınız mı? Yukarıda paylaşmıştım.



Acılar 100 yıl taze kalır eğer nesilleri "nefret şartlı" yetiştirirseniz. Kim neslini nefretle yetiştiriyor, hangi nesil? Maddi ve manevi yıkımlarını Türkiye tarafında karşılanmasını yukarıda değinmiştim. Hangi maddi tazminat? Esas Türkler alacaklı, Erivan bir zamanlar Türk şehri idi, şimdi bir tane bile Türk yok! Rusların yardımıyla Türklere ait, Azerbaycan toprağında bir Ermenistan Devleti kurulmuştur. 



Bir de, "ne katliamları ne de soykırımı desteklemediğimi" derken bile, kendi yazdıklarınızla çelişiyorsunuz. Bu makalenin birçok yerinde Türkleri soykırım ile suçlarken, Ermenilerin "soykırıma" maaruz kaldığından bahsettiniz. Bir de bunun üstüne, "ikiyüzlülüklere duyarsız kalamadığınızdan" bahsediyorsunuz. Burada ikiyüzlü davranan esas sizsiniz!



Kürtlere de değinmişsiniz. İyi ki onun terör örgütü olduğunu kabul ettiğinizi belirttiniz, "silahlı faaliyet yapanlar" dediniz.  "Amerika yasalarına göre terörizmle eylem birliği içindeyseniz, o zaman baskı gurubunu kurup ta elinizi kolunuzu sallayarak kongreye gidip kendi düşüncelerinizi söyleyemezsiniz. Bu Amerika'daki yasalara aykırıdır." der Prof.Türkkaya Ataöv. Peki pkk/pyd terör örgütüyle ilişkisi olan milletvekillerine ne demeli?



Kürtler de diğer vatandaşlar gibi her hak ve özgürlüğe sahiptir. Bilmiyorsanız belirteyim Türkiye'nin 2'inci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Kürt'tür. Ayrıca, Kürt diye tanınan bir çok kişi de Türktür!  Bizim suçumuz mu hala ağalıktan emir alanların "özgür" olmayışı? Hala feodal bir yapı içinde yaşamaları? Türkiye'nin her yerinde yaşama, okuma, çalışma özgürlüğü olanlar, niye biz "özgür değiliz" diyor peki? Hangi özgürlük? Mesela, Türkiye'nin batısında esnaflık yapabiliyor, ama batısından bir vatandaş Doğu'da esnaflık yapamıyor, barındırmıyorlar çünkü! Kaldı ki "çok yakın tarihimizde yaşanan toplu cinayetler" diyerek yine Türkiye'yi suçlamaktasınız. Bunların bir iddiadan öteye gitmediğini herhalde duymadınız! Diyarbakır'da bulunan kemiklerin bir kısmı hayvan bir kısmı da en az 100 yıllık idi. (Şubat 2012) Yani, Hangi cinayet?


Herşey açık bir şekilde ortada iken "hiçbir zaman açıklığa kavuşamayacak" ne demek? Bazılarının olayları çarpıtmakta üstünü yok!



Ne güzel diyorsunuz "Sadece Türkler mi suçlu? Balkanlar'da Kafkaslar'da müslüman katliamları yaşanmadı mı?" diye. Evet doğru yaşandı, birçok Türk katledildi, hem Balkanlar'da hem Mora'da, hem de Kafkaslar'da. Çok acı değil mi? Ama hiç bahsetmiyoruz, ağlamıyor, sızlanmıyoruz. Yurdışındakiler bilmiyor, çünkü konferans vermiyoruz, poster asmıyoruz, para toplamıyoruz, kulis yapmıyoruz... Buraya ayrıca bir not düşmek istiyorum. Niye Türklere gelince "müslüman kıyımları" deniyor da, Ermenilere gelince "Ermeni kıyımı" deniyor da "hıristiyan kıyımı" denmiyor? Dünya'da Müslümanlık sadece Türklere mi özgü de, müslüman denilince Türkler anlaşılıyor?



Ayrıca 100 yıl önce Türk soykırımı yapanlar, daha taze olan, 92-Hocalı Soykırımı'nı red etmekte, Karabağ'da işgalci durumundadır, ki Başbakanları da bu işlenen suçun faillerindendir. Buna ek olarak ASALA terör örgütünün öldürdüğü Türk diplomatlarından, öldürülen akrabalarından, devlet görevlilerinden hiç bahsetmiyorsunuz, neden? Sonuçta onlar da, sözde Ermeni soykırımını dünyaya duyurmak için ASALA tarafından işlenen bir eylem değil miydi? Şiddete kim başvuruyor sayın Deniz Hanım? (Secrets of a Christian Terrorist State Armenia by Samuel A.Weems, okuyun)



Çok iyi bir tespit, hakkınızı yemeğim: Soykırımı kabul edenler Hıristiyan! Lakin eksik. Müslüman olan Lübnan'da bunların içinde, ne de olsa Ermeni diasporasının yoğun olarak yaşadığı bir ülke, oylara ihtiyaçları var! Soykırımı kabul edenler Türkiye'yi bölmek isteyen, Birinci  Dünya Savaşı'nda istediklerini elde edemeyen İtilaf Devletleri'nden oluşuyor. Evet, bunların kaçının eli temiz, tarihi temiz? Kimse kendi çöplüğüne bakmaz, ayrıca bu olay siyasi bir "malzeme"ye dönüşmüştür. Ve Ermeni diasporası da kendi cebini doldururken, Ermenistan'daki vatandaşlarının yoksulluk çekmesine göz yummaktadır. Bunu da en güzel anlatan Şükrü Server Aya'dır. (The Genocide of the Truth + The Genocide of the Truth Continues)



Makalenizde kendinizle çelişkiye düşmek uğruna da olsa, tarihi çarpıtarak, beyinlere bir Ermeni soykırımı varlığını sokarak, ama ya yoksa fikrine de basitçe değinerek, Goebels'in Öğrencisi olduğunuzu kanıtlamış oldunuz. Sizi alkışlıyorum, çünkü göçek,akçam,şafak gibilerden (bknz. tallarmeniantale.) hiçbir farkınız yok!



Prof.Harry G. Frankfurt'un da dediği gibi; "Günümüzde medya büyük bir ‘bullshit’ üreticisi olmakla birlikte, politikacılar hala bu konuda birinciliği ellerinde tutuyor... Her siyasi figür, 24 saatlik bir bullshit üreticisidir..." [‘On Bullshit’ (Boktanlık Üzerine)] ve bu makaleniz bir bullshit'tir. Ek olarak ta, İndigo Dergisi yönetimini kınıyorum!



Saygılar

S.Bayraktar


Yukarıda bahsettiğim kaynaklar dışında bazı kaynaklar:

- ARŞİV BELGELERİYLE ERMENİ FAALİYETLERİ 1914-1918 - (8 cilt) . Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, ANKARA
- Norman Stone
- Prof.Dr.Ata Atun
- Ahmed Rüstem Bey
- Kazım Karabekir
- Prof.Dr.Fahrettin Kırzıoğlu + kitabı
- Necdet Sevinç
- Ermenistan'ın ilk başbakanı O.Kaçaznuni + kitabı
- Tallarmeniantale 
- TURKS, AZERBAIJANIANS, ARMENIANS: GENOCIDE OF HISTORICAL TRUTH
- Do you want to know what happened, or have you already decided to take part in running this political game?
- Prof. Justin McCarthy's speech at the Federal Parliament in Canberra - Part1: 
- Bruce Fein ve Justin McCarthy Kanada'da ki basın konferansı 







Ben hiçbir şey bilmiyorum! Sadece araştırıyor ve okuyorum!


*



indigo dergisine 18 Nisan 2015'te yazan Deniz Alan Held'in makalesi ise aşağıdaki gibidir:



II. Dünya Savaşı’nda Almanya Hükümeti seçimle başa gelmiş diktatörünün emriyle, yani seçmenlerinin onayı ve bilgisi dahilinde, milyonlarca Yahudi’yi sitematik olarak öldürüldü. Almanya savaşı kaybedince, tüm kaybedenler gibi önüne gelen her şeyi imzaladı ve dolayısyla yaptığı Yahudi katliamlarının da bir “soykırım” olduğunu kabul etti. Bedel olarak İsrail’e çok büyük bir miktarda tazminat (yıllık 20 milyar Dolar) ödemeye mahkum oldu.


O zamana kadar milliyetleriyle övünmekte olan Almanlar, Hitler taraftarı olsun olmasın, 1945’ten sonra milliyetçi ya da ulusalcı hislerini saklamaya başladı, çünkü ırkı yüz kızartıcı bir suça imza atmıştı. Bu tür duygular doğal olarak içlerinde olmasına rağmen, bugün dünyada, az sayıdaki Neo-Nazi faaliyetleri dışında, Alman milliyetçiliğine rastlanmaz. Almanlar kendileriyle duyduğu gururu belirgin şekilde sadece futbol karşılaşmalarında gösterebilir. Muhtemelen bu yüzden Almanya futbol sporunda dünya liderlerinden biri, Alman futbol seyircisi de en heyecanlı olan taraftarlardandır.


1915


Birinci Dünya Savaşı’nın süregeldiği 1915 yılında ise, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında Türk yöneticilerin emriyle Kürt aşiretleri tarafından, gene sistematik olarak, birçok Ermeni köyü yakıldı ve yüzbinlerce Ermeni vatandaşı öldürüldü.


Bugünkü Türkiye Devleti’nin atası Osmanlı İmparatorluğu bu savaşı kaybetti ve kazanan devletlerle  yapılan anlaşmalar gereği kapitülasyonları ve İmparatorluk’un çöküşünü hazırlayacak başka birçok maddeyi kabul etmek zorunda kaldı. Serv ve Mondros anlaşmaları uyarınca Osmanlı toprakları üzerinde İngiltere kontrolünde  Ermenistan ve Kürdistan devletleri kurulması da karara bağlandı. Ermeni katliamlarının süregeldiği veya hemen akabinde yapılan bu anlaşmalarda (1918-1920) “Soykırım” lafı pek geçmese de aşağıdaki madde sabitlendi.


“Savaş Suçları (madde 226-230): Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacak.


Bu maddeye rağmen, olmuş ise ispatlanma ihtimali varken Ermeni Soykırımı o yıllarda resmi olarak kabul edilmedi. Bugün birçok yabancı ülke yetkilisi ve Türkiyeli vatandaş 100. yıl dolmadan Türkiye’nin soykırımı yaptığı gerçeğiyle yüzleşilmesini istiyor. Olayın üzerinden tam 100 yıl geçti ama, Türkiye bunu resmi olarak kabul etmemekte hala ısrarlı. Türkiye üzerindeki baskılar özellikle son yıllarda çok daha belirginleşti.


Ortada büyük bir Ermeni katliamı olduğu aşikar. Zaten bunu kimse inkar etmiyor. Nüfus sayımları ve toplu mezar belgeleri bu katliamları kanıtlar nitelikte. Birçok ülke zaten uzun zamandır tarih kitaplarında 1915’te Anadolu’da yaşananları “soykırım” olarak nitelendiriyor.


Taraflar ve olası sonuçlar


Mantıken her olay, bulunduğu zamanın ve ortamın şartları göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. Ne var ki; çoğumuz olaylara bugün bulunduğumuz yerden ve yaşanmışlıklarımızın bize hissettirdikleriyle bakarız. Bu durum da genellikle olayı tarafsız olarak görmemizi engeller.


Birçok kişi için 1915’te Anadolu’da yaşanan olay bir ırkı ortadan kaldırmaya yöneliktir, ama bir o kadar insan da bunun bir ‘Soykırımı’ olmadığından emin. İki görüşü de destekleyen mevcut birçok belge ve araştırma bulunmakta, fakat ne Ermenistan ne de Türkiye, arşivlerini henüz açmadı. Muhtemelen arşivler açılsa bile, insanoğlu genelde inanmak istediğine inandığı için, görüşler pek değişmeyecek.


Olayın soykırım olup olmadığında anlaşamayan Türkiyeliler, başka konularda da birbirinden farklı düşünüyor. Örneğin; bunun bir soykırım olmadığını iddia edenler genelde ulusalcı görüşe yakın, Atatürkçü, “vatan”ın toprak bütünlüğünü savunan ve Türkiye’nin dış veya iç güçler tarafından parçalanmaya çalışıldığını düşünenler. Soykırımı savunanlar ise,  Türkiye’deki tarihsel veya sosyal olaylardan yara almış, bu yüzden ülkesine küskün ve kendini bir miktar ötekileştirilmiş hissedenler. Ayrıca prensip olarak Atatürk karşıtı ve muhtemelen de yedek bir “vatan”ları var.


Peki bunu kabul etmeyen Türkiyeliler neden davalarında bu kadar ısrarcılar? Belki artık oynanan oyunlara alet olmak istemedikleri, belki de Ermeni komşusunun dedesinin kendi dedesi tarafında öldürülmüş olma ihtimalini kabul edemeyişlerindendir. Böyle bir ihtimal varsa bile dedesinin günahının vebalinin ona ait olmadığını düşündüğü de olabilir sebep.


Türkiye, Ermeni Soykırımı’nı kabul ederse ne olacak?


Ya ısrarlara ve suçlamalara dayanamayıp kabul ederse ne olacak? Türkiye resmi olarak Soykırımı yaptığını imzalarsa bu durumdan karlı çıkacaklar kimler? Sadece köy isimlerini Ermeniceleri ile değiştirilip her şeyin tatlıya bağlanacağını düşünmek biraz naif olmaz mı?


Bu kabulün karşılığında Türkiye Ermenistan’a ya toprak verecek ya da para. 1915’te yakılan köyleri versek? Bugünkü Kürt aşiretleri büyük dedelerinden kalan köyleri terk etmek isteyecekler mi? Ya da Erivanlılar kendi evlerini bırakıp o köylere gelip yerleşmeyi düşünürler mi? Türkiye’nin Almanya kadar gelişmiş bir endüstrisi olmadığına ve açlık sınırında yaşayan milyonlarca insanı olduğuna göre, vergi verebilmesi durumu da şaibeli. Bu durumda Türkiye  mecburen ipleri başkasının eline verecek ve 1923 öncesi gibi boyunduruk altında yaşaması söz konusu olacak.


İç hesaplaşma


Yıkılmak üzere olan bir imparatorluğun böylesine sistematik bir katliam yapmış olması ve o anda ülkede hüküm süren dış güçlerin bundan haberi olmaması ne kadar mantıklı? Savaş sonrası tarihinin en zayıf dönemini yaşayan ve diğer bütün şartları kabul etmiş Osmanlı İmparatorluğu’na Ermeni Soykırımı da kabul ettirtilemez miydi?


Acılar 100 yıl sonra taze kalabilir mi? Zaman her şeyin ilacı değil miydi? Türkiye’nin 1915’i soykırım olarak tanıması yerine, bu olayın yol açtığı maddi ve manevi yıkımları gidermek konusunda ne yapılabileceği tartışılsa daha doğru olmaz mı? Yeni mağduriyetler yaratmak mı çare?


Ermeniler ile bir sorunum olmadığını, ne katliamları ne de soykırımı desteklemediğimi anlatmak için neden mantığımın almadığı delillerle soykırımı kabul etmem bekleniyor? Irkçı görüşten olmadığımı ama gördüğüm ikiyüzlülüklere duyarsız kalamadığımı nasıl anlatabilirim?


Ya da aynı şekilde Kürtler’in yaşamış olduklarından üzüntü duyduğumu ve onları ülkemdeki diğer vatandaşlardan farklı görmediğimi ispatlamak için neden 35 yıldır silahlı faaliyet yapan, uyuşturucu ticaretinden gelir sağlayan ve muhtemelen dünyanın en güçlü ve donanımlı yasa dışı topluluğunun terör örgütü olmadığını kabul etmem bekleniyor?


Tarih hep kanla yazıldı ve tarih kitaplarını hep kazanan taraf yazdı.


Bugün gözümüzün önünde cereyan eden olayların bile aslında göründüğü gibi olmadığı, paralellerin, MİT’in ya da Derin Devlet’in yapmış olabileceği düşünülürken, yüz yıl önce yapılanlardan emin olmak tarafsızlığın ihlali hatta çifte standart uygulamaktır.


1915’in büyük bir katliam mı, yoksa bir ırkın soyunu kırma teşebbüsü mü olduğu belki de hiçbir zaman açıklığa kavuşamayacak, çünkü zaman makinesi henüz icat edilmedi.


Kaldı ki çok yakın tarihimizde yaşanan toplu cinayetler, petrol uğruna çıkartılan savaşlar, bombalanarak yok edilen kültürel mirasların üstü örtülü beklemekte. Bunların failleri hali hazırda yaşamaktayken, hatta medyada ve göz önünde konuşmaya devam ederlerken, bütün dünyanın yüz yıl önce katliam yapanların torunlarına dedelerinin işlediği suçu kabul ettirmekten başka derdi yok gibi.


Ayrıca “mağdur olan masumdur” düsturu güdüldüğünden midir nedir, o günlerin savaş zamanı olduğu ve katliam yapanın sadece Türklerin olmadığı da göz ardı edilmekte. O karmaşa döneminin mağdurları sadece Ermeniler değildi, Balkanlar’da, Kafkasya’da tarihin en büyük Müslüman katliamları bu dönemde yaşanmadı mı?


Soykırımı kabul eden ülkelerin genelde Hristiyan dinine ait olmaları da manidar. Ermeniler Türkiye’deki en büyük Hristiyan çoğunluk değil de, misal Budist olsalardı, Hristiyan ülkeler “Soykırımı kabul edin” diye bu kadar baskı yapacak mıydı?


İkiyüzlülüklerimiz


Amerikalıların Kızılderililere , İngilizlerin Hindistan’a yaptığı katliamları soykırım olarak tanımlamayan ülkeler Türkler’e atalarının yaptığının “soykırım” olduğunu kabul etmeleri için ısrar ediyor. Soykırım inkarını seçim malzemesi olarak kullanan partiyi başa getirmiş “yetmez ama evetçiler” ve vakıf mallarının kendilerine geri verileceği vaadi üzerine aynı partiye oy vermiş Ermeniler, ülkeyi tarihiyle yüzleşmeye davet ediyor. Bir yandan 12 Eylül Darbesi ile hesaplaşacağız derken aynı zihniyeti üstüste iktidar yapmış bir ülkenin, 100 yıl önceki olayın üzerine bu kadar düşmesi, açıkçası, pek samimi görünmüyor.


Geçmişle yüzleşmenin bugün açısından anlam ve önemi nedir? Tarihle yüzleşmek, sadece geçmişte yaşanmış bir olay hakkında tavır almak mı demektir? Tarihte yaşanmış insan hakları ihlalleri konusunda ne yapmak gerekir? Bunlar üzerinde geniş çalışmalar yapılması gereken derin sorular. Ama önce düşünmemiz gereken başka bir şey var: Ermeni Soykırımı’nı kabul eden ülkelerin hangisinin tarihi temiz, kaçının elleri kanlı değil?










Hangi Gazeteci?