Translate

27 Nisan 2016 Çarşamba

Ermeni İddiaları Bilimsel Temellerden Uzak Mitolojik Hikayelerle Süslü





“Günümüzde Ermeniler kendilerinin soykırıma uğradıkları yönünde politik ağırlıklı ve kültürel muhtevalı propaganda ile etkinliklerini devamlı olarak artırmaktadırlar.”



Ermeni meselesi, kökü derinlere – 1878-Berlin Kongresine kadar giden büyük güçler, özellikle İngiltere ile Rusya arasındaki rekabetten kaynaklanan bir konu olarak gündeme gelmiş, Ermeniler “Büyük Ermenistan” vaadleriyle bariyer olarak kullanılmıştır. Karşılıklı kullanma ve kullanılma ilişkisi çizgisinde şekillenen politikalar Türk insanı açısından acı ve felaket kaynağı olarak ortaya çıkmıştır. Ermenilere yönelik devletlerin ilgilerinin kaynağında onların yayılmacı stratejileri yatmaktaydı. Değişen durum yok. Güçlü Türkiye için Ermeni meselesi her zaman baskı aracı olarak kullanılacaktır. Demek istediğim, bu politik bir oyundur ve başarılı şekilde devam etmektedir. Ermeni meselesinin hangi durumda ortaya çıkması, 1915 olayları tarihte yaşanmış olaylardır. Tarihin bir parçasıdır. Aslında tarih matematik kadar nettir. Belirli bir tarihte olaylar yaşanır, sebepleri, sonuçları nettir. Fakat insanların bakış açısı farklıdır. Bu durumda farklı yaklaşımlar tarih bilimini objektiflikten çıkarmaktadır. Olaylara tek taraflı olarak bakılmamalıdır. Türk tezinin savunulmasına gerek yok. Arşivler var, olaylar araştırılmalı, incelenmelidir. Ortada soykırım değil, savaş vardır. Savaşta her şey mümkündür. İki taraftan da ölenler olmuştur. Fakat asıl mesele, bu 1915 olaylarına sebebiyet veren kimlerdir? Bir zamanlar “milleti-sadıka olarak” tanımlanan Ermeni tarafının bunu görmezden gelmesi mümkün değildir.


Gerçekleri tahrif etmek ve tarihi belgeleri kendi çıkarları için örtbas etmek Ermenilerin kendi amaçları yolunda geniş şekilde yararlandıkları unsurların başında gelmektedir. Ermenistan’ın sadece Türkiye’ye değil, aynı zamanda Azerbaycan’a yönelik toprak iddialarının sebeplerini anlamak için bu iddiaların ideolojik, mitolojik ve politik boyutunu irdelemek gerekir. Ermeniler dünya kamuoyuna en eski ulus olduklarını, Doğu Anadolu ve Kafkasya’nın Hz. Nuh tarafından onlara vadedildiğini ispat etmeye çalışıyorlar. Ermeni iddiaları tarihi ve bilimsel temellerden uzak mitolojik hikayelerle süslü sahte belge ve bilgilere dayanmaktadır. Hz. Nuh’un Ermeni kökenli olduğu, bu sebepten ayak bastığı tüm toprakların torununun torunu ve aynı zamanda Ermenilerin atası hesap edilen Hay veya Hayk’a vadedilmiş olması şeklinde ortaya atılan iddialar “Büyük Ermenistan” ideolojisinin temelini oluşturmaktadır. Kendilerinin Tanrı tarafından seçilmiş bir ulus olduklarını düşünen Ermenilere göre Hz. Nuh tarafından vadedilen topraklar Türkiye’nin de Doğu Anadolu illeri, Azerbaycan’ın Karabağ, Nahçıvan, hatta bütün toprakları, Gürcistan’ın Borçalı ve Cavaheti bölgeleridir. Ermeniler arasında Türkiye’nin doğu illeri Batı Ermenistan, Azerbaycan ise Doğu Ermenistan olarak bilinir. Bunun yanısıra “yeryüzünün ilk Hıristiyan devleti ve ulusu” gibi iddialar da ortaya atarak kendilerini Hıristiyanlığın Kafkasya’daki kalesi gibi göstermek niyetindedirler. Ermenilerin Hıristiyanlık üzerine stratejilerinin geliştirilmesi kaçınılmaz bir ihtiyaç haline gelmiştir. Hıristiyanlık üzerinden geliştirilen bu yöntem Ermenilerin din stratejisidir ve Ermeni tarafına üstünlük sağlayan unsurların başında gelmektedir. Dolayısıyla bu tür iddialar “denizden denize Büyük Ermenistan” ideolojisinin gerçekleşmesi için komşu ülkelerin toprakları üzerinde yoktan var edilen fantastik hak iddialarıdır.


“Büyük Ermenistan” ideolojisinin gerçekleştirilmesi yolunda iki önemli araç mevcuttur:

Türkiye’ye yönelik soykırım iddiaları; “Sözde Doğu Ermenistan”ın kurtarılması, diğer bir değişle, Azerbaycan topraklarının işgali ile başlayan Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ savaşı.

1915 olayları, tehcir kararı, bu sebeple ortaya çıkan soykırım iddiaları “Büyük Ermenistan” ideolojisinin gerçekleşmesi yolunda en önemli araçlardan biridir.


Büyük Ermenistan ideolojisi çerçevesinde Ermenilerin hedef aldığı diğer bir ülke ise Azerbaycan’dır. Ermeniler Azerbaycan’ı Doğu Ermenistan olarak tanımlamaktadırlar. Ermenilerin bu savaşta kısmen başarılı olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü büyük güçlerin yardımıyla Azerbaycan’a saldırmak ve toprak elde etmek çok kolay olmuştur. İster XX. yüzyıl başlarında, isterse de 1990’larda gerçekleşen toplu katliamlar ve kaybedilen topraklar zira bu çerçevede değerlendirilmelidir. Azerbaycan’a bağlı toprakların %20’i halen Ermeni güçlerinin işgali altındadır. Belirtmek gerekirse, bu savaş direkt olarak Ermenistan-Azerbaycan çatışması değildir. Eğer çatışma gerçekten böyle olsaydı, Azerbaycan tarafı bu çatışmayı bizzat kendisi çözebilirdi. Büyük güçlerin, özellikle Rusya’nın askeri desteğini gözden kaçırmamamız lazımdır. Bu da farklı bir konu.


ASALA varlığını sürdürür veya sürdürmez, bu o kadar da önemli değil. Türkiye veya Türk diplomatları sadece Ermeni terör örgütlerinin hedefinde değildir. Bilirsiniz, terör örgütleri birileri tarafından desteklenir (ekonomik, politik, silah açısından) ve ortaya sürülür. Biri gider, biri gelir. Bu ASALA değil, başka bir terör örgütü de olabilir.


Ermeniler “yeryüzünün ilk Hıristiyan devleti ve ulusu” gibi iddialar ortaya atarak kendilerini Hıristiyanlığın Kafkasya’daki kalesi gibi göstermektedirler. Hıristiyanlık üzerinden geliştirilen bu yöntem Ermenilerin din stratejisidir ve Ermeni tarafına üstünlük sağlayan unsurların başında gelmektedir. Soykırım iddiaları Ermenilerin etno-psikolojik travmasının bir ürünü olsa da, Batılı devletler ve Vatikan tarafından farklı bir önem taşımaktadır. Çünkü siyasi literatürde ilk kez soykırımın Yahudilere yapıldığı gösterilmektedir. Yahudilerin onlara yapılan soykırımdan dolayı sadece Nazi Almanyası’nı değil, bütünlükte Kilise’yi mesul tutması sebebiyle Hıristiyan dünyası suçluluk psikolojisi içerisine düşmüştür ve bu psikolojiden kurtulmak için “Hitler soykırımı Türklerden öğrendi” şeklinde propagandalar yapmaktadır. Bu yüzden Batı devletlerinde ilk kez soykırıma uğrayanların Yahudiler değil, güya Müslüman Türkler tarafından öldürülen Hıristiyan Ermeniler olduğu sık sık gündeme getirilmektedir. Dikkat çeken önemli diğer bir mesele ise yine geçmişten miras kalan Haçlı zihniyetidir. Meseleye hem ırkçılık, hem de dini yönden bakmak gerekmektedir. Batıda Türkiye ve Türk karşıtı bir düşüncenin yaygın olduğu bir gerçektir ve bu düşünce tarihsel bir gelenek gibidir. Türk düşmanlığının çok önemli bir parçası olan Haçlı zihniyeti sadece Türkiye’yi değil, Azerbaycan’ı da kendi kıskacına almıştır. Azerbaycan da Türk ve İslam dünyasının bir parçası olduğuna göre Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında destek Ermenistan’a verilmektedir.


Son dönemlerde bilirsiniz, kuşkusuz en çok tartışılan konu dünyada yaşanan birtakım savaşların ve sorunların medeniyetlerin çatışmasından kaynaklandığı iddialarıdır. Bu iddaların aksini düşünenler de mevcuttur. Ünlü Amerikalı siyaset bilimci Samuel P. Huntington’un “Medeniyetlerin çatışması ve yeni dünya düzeninin kurulması” isimli kitabı yayınlandıktan sonra yazarın “ortaya çıkmakta olan küresel siyasetin en temel ve en tehlikeli boyutunun farklı medeniyetlerdeki gruplar arasındaki çatışmalar olacağı yolundaki görüşü”nden sonra insanlar değişik biçimlerde etkilenmiş ve korkuya kapılmışlardır. Huntington’un fikirleri gerçek manasından çok öte farklı bir şekilde algılanmakta ve analistler tarafından çok eleştirilmektedir. “Medeniyetler çatışması” ifadesinin insanları ürküttüğü yadsınamaz bir gerçektir. Ancak Huntington’un bu iddiasını tam olarak yanlış kabul etmek de doğru değiıdir. Bugün küresel siyasette medeniyetlerarası ilişkilerin önemli yeri vardır. Diğer medeniyetleri bir tarafa bırakıyorum, ama Batı medeniyetinin İslam ve Türk medeniyetleri ile çatışma içerisinde olduğu bir gerçektir. Tarihi gerçekler ve analitik tespitler ışığında Batı medeniyeti ile Türk medeniyeti arasında geçmişten beri süregelen bir çatışmanın varlığını, Ermeni meselesinin bu çatışmanın bir ürünü olduğunu, Türkiye’ye yönelik iddiaların, Ermenistan ile Azerbaycan arasında yaşanan sorunun Batı-Türk medeniyetlerinin çatışmasından kaynaklandığını ispat etmek mümkündür. Tespitler esasında çıkan sonuca göre, Batı devletlerinin Ermeni meselesindeki tutumları ve çifte standartlar politikası tamamen Batı medeniyeti ile Türk medeniyeti arasındaki çatışmadan kaynaklanır.


AİHM tarihin çeşitli dönemlerinde Afrika’da, Amerika’da, Uzak Doğu’da, Orta Doğu’da yapılan katliamları gözden geçirmelidir. Diğer bir taraftan, hangi suçlamalar? Eğer iddia edildiği gibi, 1915 yılında 1,5 milyon Ermeni katledilmişse, nerede mezarlıklar? Soykırım gibi oldukça ağır suçlamalarda bulunan Ermeniler ispat için toplu mezarlığı göstermek zorundadırlar. AİHM de bu delili gördükten sonra Türkiye’yi itham edebilir. Elde delil yok. Dediğim gibi, maalesef Haçlı zihniyetinden yola çıkarak farklı isimler altında suçlamarda bulunmak tabii ki, uluslararası toplumsal bakış açısını önemli derecede etkiler.


Ermeni suçlamalarının bir yerde duracağını söylemek mümkün değildir. Medeniyetlerin çatışması devam edeceği sürece bu suçlama devam edecektir. Her defasında ister Türk, isterse de Batılı bilim adamları (J.McCarty, B.Lewis, S.Shaw vs.) tarafından bu ifadeler gündeme getirilmektedir: “Bırakın, tarihçiler karar versin! Arşivler açılsın!” Bu ifadeler doğru yaklaşım olsa da, maalesef tarihçilerin değil, siyasilerin gündemini işgal etmiştir. Günümüzde Ermeniler kendilerinin soykırıma uğradıkları yönünde politik ağırlıklı ve kültürel muhtevalı propaganda ile etkinliklerini devamlı olarak artırmaktadırlar. Bunun sonucu olarak Ermeni propagandası etkili birçok çevreyi ele geçirmiştir. Çeşitli üniversiteler, bilim kurumları, uluslararası kuruluşlar, kongreler, konferanslar, basın-yayın, sinema Ermeni faaliyetlerinin propaganda ve psikolojik etkileme alanlarıdır. Ermenilerin yoğun şekilde etkinliklerini artırdığı bu faaliyetler karşısında Türk soykırımını ortaya çıkarmak ister Türkiyeli olsun, isterse de Azerbaycanlı, genel anlamda çağdaş Türk tarihçilerinin bir görevidir. Bu yönde elbette, sık sık konferanslar, sempozyumlar düzenlenmeli, her fırsatta Ermenilerin yaptıkları katliamlar dile getirilmelidir. Fakat bununla birlikte en etkin propaganda aracı olarak film yapımına da yönelmek gerekiyor. Çünkü görsel bir dünyada yaşadığımızı unutmamak gerekiyor. Propaganda kampanyasında kullanılabilmesi için Türklerin soykırıma uğradıklarını konu edinecek olan HOCALI’ya (1992 yılında Azerbaycan’ın Hocalı kasabasında Ermeniler tarafından yapılan katliam) dair bir film en iyi örnek olabilir. Bu tür filmlerin yapımı için Türkiye ve Azerbaycan olarak işbirliği anlaşmasına varılabilir.


Bu iddialar değil 2016’da, daha uzun yıllar gündeme getirilecek. Çünkü soykırım iddiaları Ermeni kimliğinin bir parçasıdır. Bu iddiaların gündemden düşmesi Ermeni kimliğinin iflası anlamına gelir. Diğer bir taraftan, bilirsiniz, bu iddialar sadece Ermeniler tarafından gündeme getirilmemektedir. Büyük güçlerin jeopolitik çıkarları çerçevesinde Türkiye üzerinde baskıları da (buna Vatikan da dahildir) diğer faktörlerle birlikte Ermeni meselesi üzerinden gelişmektedir.


Gerçekçi olmak gerekirse, Ermeni hükümetinin uygulamalarında meydana gelecek değişim öncelikli olarak şayet Ermenistan kendisini Rusya’dan kurtarırsa mümkün olabilir. Biz bu gün Ermenistan’ı tam olarak bağımsız devlet olarak niteleyemeyiz. Ermenistan, deyim yerindeyse kendisini zorunlu olarak Rusya’nın kucağına atmıştır. Çünkü Türkiye’ye yönelik toprak, soykırım ve tazminat iddialarından vazgeçmek, aynı zamanda işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmek niyetinde değil. Bu nedenle Türkiye ve Azerbaycan’dan korku algılamaktadır. Ayrıca Ermenistan Türkiye’nin toprak bütünlüğünü de tanımamaktadır. Birkaç yıl öncesine kadar Türkiye’nin komşularla sıfır politikasını analiz edelim. Türkiye ilişkileri normalleştirmek istemişti, fakat ne değişti? Ermenistan ne yaptı? Elde var sıfır. Ermenistan anlaşmaya varmak istemiyor veya anlaşmaya varmak istese bile bu Ermenistan devletinin elinde değil. 1990’lı yıllarda eski Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan anlaşmaya varmak istemişti, fakat istifaya zorlandı.


Türk lobisinin Ermeni lobisi karşısında maalesef güçlü olduğunu söyleyemem. Diğer bir taraftan, soykırım iddiaları karşısında Türk lobisinin cevabı ne olabilir? Biri “sen yaptın” demekte, diğer taraf bunu inkar etrmektedir. Bu yıllarca devam edecek. Türk lobisi Azerbaycan diasporu ile birlikte hareket etmelidir diye düşünüyorum. Burası da bir gerçek ki, maalesef Batı dünyasında İslamofobik bir düşünce mevcuttur. Müslümanların her zaman barbar, katil olduğu düşünülmektedir. Bugün crusades (Haçlı Seferleri) adı altında bir siyaset yürütülmektedir. Türkiye de İslam dünyasının bir parçasıdır. Bu da yetmez, Türk medeniyetinin ayrılmaz parçasıdır. Türkiye bugün İslamı bırakıp Hıristiyan olsa bile yine sevilmez. Bu konuda “L’ Avvanire” gazetesinin 3 Ocak 2000 tarihli sayısına bakmak yeterlidir. Herşeyi orada görmek mümkün. Bunun gibi çok sayıda örnekler vardır.


Beklentiler Türkiye’den toprak koparmak, tazminat almak, Türkiye’yi zayıflatmak, Türklere “haddini” bildirmek, Azerbaycan’dan kopardıkları işgal politikasını meşrulaştırmak ve s. Ermeni Ulusal Doktrini’ne göre Ermeniler Türklerden hep çekmişler. Öncelikle güya Hz. Nuh tarafından onun torunun torunu olan Hay veya Hayk’a vadedilen tarihi Ermeni toprakları Türkler tarafından zaptedilmiş, 1915 yılında kasıtlı olarak soykırımına uğratılmışlardır. Gönüllü olarak Türkler işgal altında olan Ermeni topraklarını geri vermeyeceklerini ve soykırım suçlamalarını kabul etmeyeceklerine göre onlara hadlerini bildirmek gerekir. Bu da şiddet ve politik yolla olabilir ki, bunun sonuçlarını biz açıkça görebiliyoruz. Türkiye’ye yönelik toprak, soykırım ve tazminat iddiaları, diğer taraftan 1990’larda Azerbaycan’da yapılan Hocalı soykırımı. Dikkat ederseniz ben Azerbaycan’la bağlı detayları her fırsatta dile getiriyorum. Çünkü Ermenilerce Anadolu veya Azerbaycan Türkleri aynı kalıp içerisinde değerlendirilmektedir. Türk her yerde Türk’tür. Aynı kalıp içerisinde değerlendirildiğine göre Azerbaycan’ın Hocalı kasabasında 600’den çok sivil Türk, özellikle çocuklar, kadınlar ve yaşlılar sırf Türk oldukları için acımasızca katledildi. Cesetlerin kafa tasları çıkarıldı, derileri yüzüldü. Ölmüş insanların üzerinde bir takım operasyonlar yapıldı. Ve tüm bunlar güya Türkler tarafından Ermenilere yapıldı şeklinde dünyaya lanse edilmeye çalışıldı. Bu durum Ermenilerde Türk insanına nefret psikolojisinin, Türk’ü öldürmekten manevi zevk alma düşüncesinin somut örneğidir.


Ekonomik anlamda faydalara gelince, Ermeniler Türkiye’den tazminat talep istemektedirler. Bu yüzden her geçen gün ölenlerin sayını artırmaktadırlar. Eskiden bu durum 300 bin kadardı. Günümzde 1,5 milyon, hatta bir az daha aşırıya giderek 2 milyon kadar göstermektedirler. Her sene insanların sayısının artması doğaldır, fakat belirli bir tarihte ölmüş insanların, Ermenilerin sayısının gittikçe artması son derece ilginç bir icat. Ermeniler bu sayıyı artırmakla ölmüş her bir Ermeni için para talebinde bulunmaktadırlar. Diğer bir taraftan, Ermenistan ekonomik olarak çöküş noktasında. Gelirleri yok, hiç bir projede yer almamakta, her geçen gün Ermenistan’da yaşayan insanlar kendi ülkelerini terk etmektedirler. Bu yüzden ekonomilerini tazminat üzerinden düzeltmeye çalışmaktadırlar. Diğer bir amaç ise büyük devletler de bu baskı aracından yararlanarak Türkiye’yi ekonomik açıdan çökertmek niyetindeler.


Türkiye’nin kendi toprak bütünlüğünü koruma adına bir şeyler yapması son derece doğaldır. Fakat önemli olan diplomasidir, diye düşünüyorum. Savaş en son adımdır. Türkiye’nin Ermenistan toprağında PKK’ya yönelik operasyonlar düzenlemesi onu mutlaka Rusya ile yeniden karşı karşıya getirebilir. Aslına bakılırsa Türkiye’den istenen de budur. Tarihe bakalım, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti nasıl savaşa itildi? Türk bayrağı altındaki Alman gemilerinin Rusya’ya top atmaları sonucu. Demek istediğim, günümüzde Rus-Türk ilişkilerinin son derece hassas olduğu bir dönemde oldukça akılcı adımlar atılması gerekiyor. Bunun için savaş yok, diplomasi gerekir. Devlet olarak Türkiye ne yapacağını gayet iyi biliyor.


Ermeni meselesinin Rusya ile İngiltere arasındaki rekabetten ortaya çıktığı, Osmanlı Devleti’nin çökmesi ve onun topraklarına sahip olmak için Ermenilerin araç olduğu, onların kullandıkları tarihi bir gerçektir. Rusya’nın Türkiye üzerindeki emelleri herkes tarafından bilinmektedir. İster Çarlık döneminde olsun, ister Sovyet döneminde, isterse de günümüzde. Ermeni meselesi açık şekilde Rusya’nın elinde bir anahtar. Türkiye’ye ve Azerbaycan’a yönelik Ermeni kartı baskı aracı olarak kullanılmaktadır. Bugün Ermenistan sınırlarını Rusya korumaktadır. Ermenistan’ın Türkiye ile olan sınırlarında Rus askeri üsleri konuşlandırılmıştır. Bunun ne anlama geldiği herhalde açıktır. Ermenistan’la Türkiye arasındakı ilişkilere de müsaade etmeyen yine başta Rusya’dır. Rusya maalesef yanısıra bugün Kürt kartını da kullanmaktadır.


Turkishny sorusu: Srebrenitsa Soykırımı ile ilgili yasa tasarısı, Rusya’nın vetosu sebebiyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden geçemedi. Aynı şekilde Rusya, Türkiye’ye karşı asılsız Ermeni suçlamalarını da desteklemektedir. Türkiye’nin bu durumdan alması gereken dersler nelerdir?


Hiçbir devlet birbirilerinin içişlerine karışmayı asla kabul etmez, fakat bu Rusya’nın takdiri. Soykırım iddialarını tanımakta, Ermenistan’ı desteklemekte ve silahlandırmakta ısrarlı. 2015 Çanakkale kutlamalarında kimin hangi tarafta durduğunu hepimiz gördük. Yapacak bir şey yok.


Bir tarihçi olarak şunları söyleyebilirm. Tarihe bakıp gleceğe yönelik dersler çıkarmalıyız. Kimlerin hangi tarafta saf aldığını çok iyi anlamalıyız. Tarihimizi, geçmişimizi çok iyi bilmeliyiz. Umut bizdedir. Bizim yapmalı olduğumuz bir işi bir başkası gelip bizim yerimize yapmayacak ve yapmaz. Eğer biz yumruk gibi bir olursak devlet de güçlü olur, millet de. Bugün Türkiye ve Azerbaycan’ın başı üstünde maalesef kara bulutlar dolaşmaktadır. Bunların ortadan kaldırılması için yeni stratejiler üretilmelidir. Psikolojik savaşa ve enformasyon savaşına iyi hazırlanmalıyız. 



Teşekkür ederim.
Doç. Dr Emin Şıhaliyev
Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Nahçıvan Şubesinde Kafkasya Masası başkanı ve 
Nahçıvan Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi 
Turkishny Röportajı - 16 Şubat 2016 - link




“Ermeni İddiaları Bilimsel Temellerden Uzak Mitolojik Hikayelerle Süslü”


Emin Şıhaliyev'in diğer makalesi





*




Turkishny.com: 
Papa Francis’in 1915 olaylarıyla ilgili yorumları İslam dünyasında tepkilere neden oldu. Ermeni meselesinin dinsel boyutuyla gözlem ve görüşleriniz nelerdir? Bu bağlamda Papa’nın 1915 olaylarıyla ilgili düşünce ve söylemlerine sizin yaklaşımınız nedir?


Doç. Dr. Nejla Günay:  
Öncelikle Papa’nın 1915 olaylarıyla ilgili yaklaşımı tek taraflıdır. Bu Ermenileri memnun etmiştir. Din adamları söylemleri ve davranışlarıyla kitleleri etkiler. Dünyadaki Katolik sayısının çokluğu göz önüne alınırsa Müslümanları ve özellikle Türkleri hedef hâline getiren söylemler Müslümanların hoşuna gitmedi. Ancak Hıristiyanların Müslümanlara karşı birlik olup top  yekun mücadele içine girmesi yeni bir şey değildir. Türklerin Anadolu’yu yurt hâline getirmesinden itibaren Haçlılara karşı mücadele etmek zorunda kaldığı görülmektedir. Bunun yakın tarihte de değişmediği somut delillerle ortaya konabilmektedir. Ermeniler, 1909 Anayasası’nın kabul edilmesinden sonra askerlik yapmaya başladı. Balkan savaşı patlak verince seferberlik ilân edildi. Ermeniler de diğer gayrimüslim unsurlarla birlikte orduya katıldı. Balkan Savaşı sırasında Reichpost gazetesinin savaş muhabiri Avusturyalı Wagner, savaş sırasında tanık olduğu bir olayı daha sonra yazdığı anılarında şu şekilde anlatmaktadır: Bulgar cephesinde savaşan Ermeni askerlerden bir kısmı hiç kurşun atmadan beyaz bayrak açıp teslim olmak isteklerini düşman ordusuna bildirir. Bulgar kralı onlara neden hiç kurşun atmadan teslim olduklarını sorduğunda Ermeni kökenli Osmanlı askerlerinden biri şu cevabı verir: “Siz de Hıristiyansınız biz de, din kardeşlerimize nasıl kurşun atalım.”


Turkishny.com:  
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı, Ermeni suçlamalarıyla ilgili uluslararası toplumsal bakış açısını sizce ne şekilde etkilemiştir?


Doç. Dr. Nejla Günay: 
Ermeniler bu davadan çok şey bekliyordu. Bu davayı bir propaganda aracı olarak kullandılar. Sansasyonel isimlerin davanın avukatlığını yapması suretiyle Dünya kamuoyu üzerinde baskı oluşturma çabasına girdiler. Bütün bunlara rağmen mahkeme Ermeni iddialarını gerçekçi bulmadı. Bu karar, parlamentolarda kolayca karar çıkarttırabilen Ermeniler için anlamlı olmalıdır. Çünkü Ermeniler “soykırım” iddialarının tartışılamayacağı tezini savunuyorlardı. Bu kararla  AİHM Ermeni iddialarını hukuki açıdan dayanıksız bulmuştur.


Hükümet akademik çalışmaları teşvik etmelidir. Bu çalışmaların farklı dillere çevrilmesine önem verilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti bu konu ile ilgili çalışmaları koordine edecek özerk bir üst kurul oluşturmalıdır. Bu kurul hem kurumlararası koordinasyunu sağlamalı hem de özgün akademik çalışmalar ortaya konmasını temin etmekle görevli olmalıdır. Çünkü arşivlerde saklı bilgilerin meydana çıkarılıp yazılması gereklidir. İşte o zaman ortaya bir iddia konması dahi zorlaşacaktır.


Ermeni lobisinin çalışmaları çok yönlü ve çok büyük destek alıyorlar. Zaten Ermenilerin ABD ve Avrupa ülkelerindeki lobi faaliyetleri çok çok eskiye dayanıyor. Özellikle 1878’den beri buralarda basını çok iyi kullandılar ve Ermenilere sempati duyan bir kamuoyu oluşturdular. Bu durum elan devam etmektedir. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri’nde bazı üniversitelerde soykırım merkezleri vardır. Bu konuyla ilgili çok sayıda yayın yapılmakta ve bunlar kurdukları çeşitli dernek ve vakıflar aracılığıyla geniş kitlelere ulaştırılmaktadır. Ama Türk lobisinin de hakkını teslim etmek gerekir. Çünkü onlar, herhangi bir kamuoyu desteği olmadan gerçekleri soğukkanlılıkla anlatmaya çalışıyorlar. Bu kolay bir iş değildir ve bunu bugüne kadar başarıyla yaptılar.


Ermeniler birçok ülkenin parlamentosunda bu iddialarını tescil ettirdiler. Aynı şeyi Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin de yapmasını bekliyorlar. Bunun için kampanyalar düzenliyorlar. Adeta yıl boyunca sırf buna yönelik hazırlıklar yapıyorlar. Ciddi çıkarları olmasa bu işe bu kadar ağırlık vermeyeceklerdir. Öte yandan ortaya attıkları bu iddialar Ermeni diasporası ile Ermenistan’da yaşayan Ermenilerin en önemli ortak noktasıdır. Bu iddiaları devam ettirmek Ermenileri ortak bir amaca yöneltiyor. Bu Ermeni milleti olmak adına çok önemlidir. Çünkü farklı coğrafyalarda yaşamaları Ermenilerin asimile edilme ihtimaline sebep olmakta ve onların ortak kültürünü zayıflatmaktadır.


Ben Ermeni ve Kürt milliyetçilik hareketlerini izledikleri yol bakımından birbirine çok benzetiyorum. Bunu tarihten aldığım bilgilere dayanarak söylüyorum. Özellikle geçtiğimiz aylarda yayımlanan “Zoraki İttifaktan Yol Ayrımına İttihat-Terakki ve Ermeniler” adlı kitabımda yer alan ve farklı arşivlerden alınan bilgiler bunu doğruluyor. Bugün Kürtlerin sahiplenmek istediği coğrafya dün Ermenilerin hak iddia ettiği yerlerdi. Yani Vilayat-ı Sitte denen bölgeyi bugün Kürtler sahiplenmek istiyor. Hâlbuki 100 yıl önce Kürdistan olduğu iddia edilen coğrafyanın çok büyük kısmı bugünkü Türkiye topraklarının dışındadır. Dolayısıyla Türkiye açısından Ermeni ve Kürt iddiaları aynı coğrafi bölgeyi hedef almaktadır. Çünkü Ermeni iddialarından biri de “Kars Antlaşması’nı tanımayıp Doğu Anadolu Bölgesi’nin Batı Ermenistan olduğu…”dur.


Türkiye komşularından gelecek tehditlere karşı hazırlıklı olmalıdır. Ama bunu tamamen sınırlarını ve güvenliğini korumak çerçevesinde ele almalıdır. Sınırlarından girebilecek tehditleri daha tehdit oluşturmadan bertaraf etme hakkı vardır ve bu birçok ülkenin kullandığı bir yöntemdir. Türkiye de bu hakkı gerekirse kullanacaktır. Komşularının güvenlik ve asayişini tehdit eden çalışmalar yapmasına fırsat vermemesi her ülke gibi Türkiye’nin de hakkıdır.


Türkiye-Rusya ilişkileri Türk tarih yazımında çok ele alınan bir konudur. Ama ben burada şuna dikkat çekmek istiyorum. Rusya, coğrafi olarak ve iklim yapısı itibariyle avantajları az olan bir bölgededir. Bu nedenle güneye açılması ekonomik çıkarları açısından çok önemlidir. Bunun farkında olan Rusya vaktiyle Balkanlarda Osmanlı Devleti’ni zayıflatmış ve burada kurulan devletlerin ortaya çıkışında çok önemli rol oynamıştı. Ancak bu devletlerden hiçbiri Rusya’nın güdümüne girmeyi kabul etmemişti. Bu durum Rusya için çok büyük bir tecrübe oldu. Rusya güneye inmek için Doğu Anadolu bölgesini kullanabileceğini fark ettiğinde aynı hatayı yapmak istemedi. Birinci Dünya savaşı öncesinde bir Ermenistan kurulmasına ön ayak olmak yerine Ermenileri kullanmak suretiyle Doğu Anadolu’yu doğrudan doğruya işgal etmek istedi. Rusya bir taraftan da Kürtleri hem devlete hem Ermenilere karşı kışkırtıp silahlandırdı. Böyle yapmaktan amacı Doğu Anadolu’da karışıklıklar çıkarıp bölgeyi işgal etmek için zemin hazırlamaktı. Kürt aşiretlerinin feodal yapısı, mezhep farkları ve politik bölünmeler içinde olması Rusya’nın bazı Kürt aşiretlerini yanına çekmesini kolaylaştırdı. Rusya İran’daki Şii Kürt aşiretlerinin bazılarını da kendi güdümüne soktu. Ermenileri öncü birlikleri olarak kullandı. Çarın orduları Doğu Anadolu’yu işgal ettiğinde yanında Anadolu Ermenilerinin oluşturduğu çetelerle Abdürrezzak Bedirhan’ın etrafında toplanan bazı Kürt aşiretleri de vardı. Rusya o dönemde bir rejim değişikliği yaşadığı için amaçlarına ulaşamadı.


Rusya günümüzde de ekonomik anlamda kendini rahatlatacak bir pozisyon almak için ne gerekiyorsa yapmaktadır. Rusya’nın, Suriye’deki Esad rejimi ve İran ile müttefik olması, Kırım’a el koyması bu çerçevede düşünülmelidir. Ayrıca Ermeni iddialarının ilk defa 1940’larda Rusya’nın teşvikiyle şekillendirildiği hatırdan çıkarılmamalıdır. Tarihsel bütünlük içinde baktığımızda Rusya’nın Anadolu’da çıkan ayrılıkçı hareketlere verdiği destek ve bu konuda izlediği yol çok daha net görünmektedir.


Dünya kamuoyu Srebrenitsa Soykırımı ve Hocalı Katliamı’na gerekli ilgiyi göstermedi. Dolayısıyla Müslümanların maruz kaldığı katliamlar Dünya barışını sağlamakla görevli kurumlar tarafından yeteri kadar gündeme getirilmemektedir. Türkiye’nin burada alması gereken ders çok açıktır. Ancak Türkiye’nin yapması gerekenler vardır: Türkiye ekonomisini güçlü tutmalı, ekonomiyi zayıflatacak politikalar izlememelidir. Ülkede asayiş ve güvenlik problemleri ivedilikle çözümlenerek siyasi istikrar korunmalıdır. Çünkü siyasi güç ekonomik güçle doğrudan doğruya ilişkilidir.


Ermeni diasporası, özellikle 1965 yılından beri Türkiye’ye karşı hukuki dayanaktan yoksun bir takım suçlamalar yöneltmektedir. Ancak bu suçlamaların Türkiye açısından bağlayıcı bir tarafı yoktur. Türkiye bu iddiaları çeşitli vesilelerle Ermenistan hükümeti nezdinde görüştü ve çözüm konusunda samimiyetini ortaya koydu. Ancak Ermenistan’ın Türkiye’nin toprak bütünlüğünün kabul etmek istememesi, hukukî dayanaktan yoksun bazı taleplerde bulunması konunun ciddiyetten uzak bir hâl almasına yol açmakta ve Türkiye’nin endişe etmesini gerektirecek bir durum olmadığını göstermektedir. Böyle de olsa Türkiye, Ermeni iddialarının hiçbir hukuki dayanağı olmadığını uluslararası toplantılarda anlatmaya devam etmelidir. Akademik çalışmaların koordineli bir şekilde yapılması konusuna önem vermelidir. Bu çalışmaların farklı dillere çevrilmek suretiyle daha geniş kitlelere ulaştırılması temin etmelidir.



Doç. Dr. Nejla Günay
Gazi Üniversitesi'ne bağlı Gazi Eğitim Fakültesi, Tarih Bölümü
Turkishny Röportajı, 3 Şubat 2016 - link








Ermeniler Los Angeles Turizm fuarında Türkmüş gibi Türkiye’yi kötüleyen yazı ve görseller dağıttı. Los Angeles’ta Ermeni Yalanları Sınır Tanımıyor.


Amerika’nın en büyük Turizm fuarlarından Los Angeles Turizm fuarında eşi benzeri görülmemiş bir skandal yaşandı. Ermenistan‘dan sonra ne çok Ermeni nüfusuna ev sahipliği yapan Amerika’nın California eyaletinde Ermeni yalanları sınır tanımıyor. Her fırsatta Türkiye’yi karalayan ve kötüleyen Ermeni Diasporası‘nın yeni oyunu Türk’müş gibi kendini göstererek Türkiye‘yi karalamak.


Fuarda Türkmüş gibi Türkiye’yi kötüleyen yazılar dağıtan kişiyle konuşan Türkiye Turizm ateşeliği yetkilisi olayı yapan gencin 25-30 yaşlarında olduğunu belirterek “Bastırdığı kartpostalları hem bizim hem de diğer masalara attı ve uzaklaştı. Peşine gittim konuşmak istediğimi Türk olduğumu belirttim. Türkiye ve Türk Hava Yolları logolarını izinsiz kullanmışsınız bunu neden yapıyorsunuz diye sordum. Sen Türksen ben de Ermeniyim bu yüzden yapıyorum diyerek konuşmak istemeden koşarak uzaklaştı. Biz de durumu gerekli yerlere bildirerek şikayetimizi yaptık” dedi.


Los Angeles Turizm Fuarı 21-22 Şubat tarihlerinde Long Beach Convention Center‘da düzenlendi. Türkiye ülke olarak katılmazken, Türk Hava Yolları, Türkiye Turizm Ofisi, Türkiye’den gelen Turizm ajentaları stant açarak katıldılar.


Selin Erez / Alaturka Online – Los Angeles




Les Massacres Commis  par Les Armeniens