Translate

22 Nisan 2016 Cuma

Katil Devlette Azınlık Olmak!




Masada azınlık olmamız mı konuşuluyor


BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin geçen hafta Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schultz’un adaya yapacağı ziyaret ile ilgili yaptığı açıklama, müzakerelerde ipin ucunun kaçtığını, gidişatın da farklı bir yöne doğru olduğunu göstermekte. (Cyprus Mail, 26 Mart 2016)


Eide’nin 26 Mart 2916 günü Cyprus Mail’de yayınlanan açıklamasını okuyunca “eşit ortaklık temelinde”  bir anlaşma değil, Kıbrıslı Türklere azınlık hakları verecek bir anlaşma içinde olduklarını ayan beyan görüyoruz. Eide’nin açıklaması aynen aşağıdaki gibi. Ne bir eksik, ne bir fazla…

“I think that one of the very significant achievements in this round of talks is that both sides have embraced and strongly underlined the importance of making this a genuinely European solution,” Eide said. This, he added was good for both sides because there were many aspects to the European set of principles and values that protect the group which is not the majority.”


Değindiği konuya göre, bu cümlenin çevirisi de benim İngilizce bilgime göre en yakın şekli ile şöyle;

“Benim düşünceme göre, görüşmelerin bu turunda, çok önemli kazanımlardan bir tanesi de her iki tarafın bunu benimsemesi ve bunu gerçek bir Avrupalı çözüm yapmanın öneminin altını güçlü bir şekilde çizmeleridir. Bu, her iki taraf için de iyi oldu çünkü, çoğunluk olmayan grubu (toplumu) koruyan Avrupa’nın prensipler kümesinin ve değerlerinin bir çok yönü bulunmaktaydı.”



Bu açıklamasında Eide, açık ve net olarak “Görüşmelerden, her iki taraftan ve Azınlıkları koruyan Avrupa’nın prensiplerinden ve değerlerinin çok yönlü olduğundan” bahsetmektedir.


Eide, İsrail-Filistin görüşmelerinin ara bulucusu olmadığına göre, değindiği “görüşmeler” Kıbrıs Türk ve Rum tarafının yaptığı görüşmeler, “her iki taraf” dediği görüşme masasına oturan Kıbrıslı Türklerin ve Rumların liderleri ve müzakere heyeti, olduğu kesin de, “Çoğunluk olmayan grup” dediği kim acaba.


Aklıma, adada yaşamlarını sürdüren Kıbrıs Rum toplumu ve Kıbrıs Türk toplumu gelmekte ama bu güne değin hiçbir anlaşmada, görüşmede veya da planda Kıbrıslı Türkler “Azınlık” olarak tanımlanmadı.


Kıbrıslı Türklerin BM gözetimi ve himayesinde yapılan görüşmelerdeki statüsü “Eşit siyasi haklara sahip, oluşacak ortak devletin neşet edeceği iki halktan bir tanesi” olduğudur. Ne bağımsız bir devlet olan “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”, ne de oluşacak devletin Kıbrıslı Türk ortakları veya da Kıbrıs Türk oluşturucu devleti “Azınlık” statüsünde değildir. Hiçbir zaman da “Azınlık “statüsünde olmayacaktır.


Eğer Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schultz’un Kıbrıs adasına yapacağı ziyaret nedeni ile BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin yaptığı açıklamanın içinde “Çoğunluk olmayan grubu koruyan Avrupa Birliğinin prensipleri ve değerleri” cümlesi yer alıyorsa ve de “Azınlık” konusuna değiniliyorsa, “Azınlık olma statüsü ve azınlık hakları” müzakerelerde tartışılıyor -Kıbrıslı Türkleri de “Azınlık statüsüne indirgemek” çalışmaları da inceden inceye başlamış- demektir.  (Rumların 4’te 1 oranını koruma ısrarından bunu anlamamız gerekirdi.)


KKTC Cumhurbaşkanı ve Müzakere heyeti, kapalı kapılar ardında Avrupa Birliği normları içinde Kıbrıslı Türklere “Azınlık” statüsünü layık görüp, bu doğrultuda görüşmeleri sürdürüyorlarsa tarihi ve Kıbrıslı Türklerin yok oluşuna neden olacak bir hata yapıyorlar demektir.


Hiçbir zaman ve hiçbir koşulda, bu ada üzerinde Kıbrıslı Türkler, aynen Batı Trakya’da olduğu gibi “Ayrıcalıklı Azınlık” statüsünde bir toplum düzeyine indirgenemeyecektir. 1950’li yılların güçsüz Türkiye’si döneminde bile, Kıbrıs adasındaki kurulacak yeni devlette “siyasi eşitliğe sahip oluşturucu toplum” hakkını elde etmiş Kıbrıslı Türkler, günümüzde bölgenin lideri olan Türkiye döneminde asla “azınlık statüsünde hakları olan bir toplum” olmayacaktır…



Prof.Dr.Ata ATUN
4 Nisan 2016





Katil Devlette azınlık olmak


1 Nisan 1955 tarihinde özellikle Kıbrıs adasını Yunanistan’a ilhak etmek için, dönemin Başpiskoposu Makarios ve Kıbrıs kökenli Yunan Ordusu Albayı Yorgos Grivas tarafından kurulan EOKA, -Türkçe okunuşu: Ethniki Organosis Kyprion Agoniston, Türkçe manası: Kıbrıslıların Millî Mücadele Örgütü-, 1974 yılına dek adadaki Kıbrıslı Türklere yönelik temizlik harekatı çerçevesinde toplam 689 kardeşimizi şehit etti, 493 kardeşimizi de ortadan kaldırarak yok etti. Naaşlarını bulabildiğimiz bu kardeşlerimiz, neredeyse yarım asır sonra devlet töreni ile şehitliklerimize gömülmekteler, dualarımız ve şükranlarımız ile birlikte.


EOKA faaliyete geçtikten sonra, belirtilen seneler içinde aşağıdaki listede belirtilen sayılar kadar silahsız ve masum kardeşimizi, yollardan, evlerinden, tarlalarından, işyerlerinden ve benzeri yerlerden toplayarak şehit ettiler.


1956 yılında 14 şehit,
1957 yılında 9 şehit
1958 yılında 85 şehit
1959 yılında 1 şehit
1960 yılında 2 şehit,
1961 yılında 3 şehit,
1962 yılında 3 şehit,
1963 yılında 139 şehit (sadece 1 hafta içinde)
1964 yılında 270 şehit,
1965 yılında 22 şehit,
1966 yılında 20 şehit,
1967 yılında 91 şehit,
1968 yılında 6 şehit,
1969 yılında 3 şehit,
1970 yılında 3 şehit,
1972 yılında 8 şehit,
1973 yılında 3 şehit,
1974-75 yılında 321 şehit,
1956-1974 yılları arasında da 493 kayıp.


Toplam olarak 1298 sivil kardeşimizin, sadece ve sadece Türk oldukları için hayatlarına son vermiştir, eli kanlı EOKA örgütü ve Makarios yönetimindeki Kıbrıs Rum Yönetimi, Mart 1964 tarihinde aldığı kararla kurulan Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO).



Rumlar tarafından kahpece ve kalleşçe şehit edilen bu kardeşlerimizin;

200 tanesi çocuktur,
268 tanesi 46 yaş üzeri erkeklerdir,
124 tanesi kadınlarımızdır,
706 tanesi de genç erkeklerimizdir.



Adı “Kıbrıs Rum Yönetimi” olan bu katil devlet, devlet olmanın tüm olanaklarını kullanarak özellikle resmi yollardan 1963-1974 yılları arasında her tür silahı, adada yaşamlarını sürdüren Kıbrıslı Türkleri yok etmek için, işine geldiği zaman yasal yollardan, işine gelmediği zaman da yasal olmayan yollardan Kıbrıs adasına ithal etmiş ve Kıbrıslı Türkleri imha etmek için acımadan kullanmıştır.


1964 yılında Brezilya’dan ve Çekoslavakya’dan sonraki yıllarda da Rusya’dan aracılar ve Mısır devleti kanalı ile her tür mermi atan silahı, her tür roket atarı, zırhlı piyade taşıyıcıları, tankları, topları ve savaş kazanmak için gerekli olan her tür silahı adaya ithal etmiş ve Kıbrıslı Türklere karşı kullanmıştır…


Adı “Kıbrıs Rum Yönetimi” olan bu katil devlet, devlet olmanın tüm olanaklarını kullanarak özellikle resmi yollardan 1963-1974 yılları arasında her tür silahı, adada yaşamlarını sürdüren Kıbrıslı Türkleri yok etmek için, işine geldiği zaman yasal yollardan, işine gelmediği zaman da yasal olmayan yollardan Kıbrıs adasına ithal etti ve Kıbrıslı Türkleri imha etmek için acımadan kullandı.


Avrupa Birliğini arkasına aldığı düşüncesi ile kendisini dağların kralı sanan Kıbrıs Rum Yönetimi başkanı Nikos Anastasiadis, müzakereler devam ederken ferman üstüne ferman yayınlıyor, isteklerini de sıralıyor.


Anastasiadis’in isteği, son 48 yılda oluşmuş BM’nin “Siyaseten eşit haklara sahip,  iki toplumlu ve iki bölgeli, egemenliği Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak neşet edecek,  iki kurucu devletten oluşan Federal Cumhuriyet” Federal Kıbrıs Cumhuriyeti tanımından kaçmak ve bunun yerine de “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki bölgeli iki toplumlu tek egemenliği, tek uluslararası temsiliyeti ve tek vatandaşlığı olan federasyona evirilmesi (dönüşmesi)”ni kabul ettirmek.


Bu konuda üyesi olduğu AB’de müthiş bir lobicilik faaliyeti yürütmekte. Maalesef, bu girişimlerinin meyvelerini almaya başladı denilebilir.


Anastasiadis’e göre hem müzakerelerin sonunda kurulacak Federal devlet mevcut katil “Kıbrıs Rum Yönetimi”nin federasyona evirilmesi olacak, hem de Kıbrıslı Türkler bu federal yapı içinde “Ayrıcalıklı Azınlık” statüsüne sahip olacak!


Anastasiadis ve yandaşı ülkeler öyle isteyedursun, Kıbrıslı Türklerin büyük bir çoğunluğunun, çok değil daha 40 sene evvelsine kadar kendilerini Kıbrıs adasından yok etmek için yasal veya yasal olmayan yollardan Kıbrıs adasına silah ithal etmiş, Yunanistan’dan gizli gizli asker getirtmiş ve Kıbrıslı Türklere kanlı saldırılar düzenlemiş olan bu katil devletin şemsiyesi altına girmeye ve “ayrıcalıklı azınlık” olarak yaşamaya hiçbir niyeti yok.


Aramızda, geçmişi masum Türkleri öldürmekle kirlenmiş Kıbrıs Rum Yönetimi altında “ayrıcalıklı azınlık” statüsünde yaşamak isteyen varsa, şimdiden gidebilir, dönüşüme ya da evrimleşmeye de şimdiden başlayabilir. (Anastasiadis’in adada yaşamlarını sürdüren Türklerin sayısını dört’e bir oranında kısıtlamak istemesindeki kirli amacının da ne olduğu net bir şekilde belli oluyor zaten.)


Anastasiadis’in istekleri kabul edilmezse, istediği şekilde katil Kıbrıs Rum Yönetiminin Federal Devlete evrimleşmesi gerçekleşmezse ve de Kıbrıslı Türkler “Ayrıcalıklı Azınlık” statüsüne indirgenmezse, masadan kalkacakmış.


Cehenneme kadar yolu var “katil devletin başı” Anastasiadis’in.


Şundan eminim ki, Kıbrıslı Türkler hiçbir zaman katil bir devletin şemsiyesi altına azınlık olarak girmeyi kabul etmeyecektir.



Prof.Dr.Ata ATUN 
17 Nisan 2016, kendi sitesinden







Ayrıcalıklı azınlık olmak


Dimetoka, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Anlaşması ile Yunanistan’a bırakılan, Türkiye sınırına 12 kilometre mesafede, Sofulu’nun 20, Dedeağaç’ın 90 kilometre kuzeyinde, Evros (Meriç) ilinin (Nomos) sınırları içinden geçen Kızıl Çay’ın içerisinden geçtiği bir ilçe. 1361 yılından 1923 yılına kadar toplam 562 yıl Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer alan bu ilçe, o gün bu gündür Yunanistan sınırları içinde.


Nüfusu 9 bin civarında olup sakinlerinin büyük bir kısmı Türk ve Müslüman. Lozan Anlaşmasına göre ilçede yaşayanların statüleri azınlık, daha doğrusu Müslüman azınlık. Yunanistan hükümeti herhangi bir şekilde ve yerde Türk kelimesinin kullanılmasını asla kabul etmediği için tanımlamaları Müslüman olarak geçiyor.


Bu güzel Osmanlı ilçesinde bir da camimiz var. Adı Çelebi Sultan Mehmed I Camii veya da Bayezid Mehmed I Camii. Osmanlı padişahı I. Murad, Edirne’de Eski Saray inşa edilirken 5 yıl burada kalmış, oğlu Yıldırım Bayezid burada doğmuş. Önemli bir Osmanlı mimari eseri olan Çelebi Sultan Mehmet Camisi, -ki bazı yerliler Dimetoka Beyazıt Camisi de denmektedir- bu dönemde inşa edilmiştir. Şu an Bakımsız ve son derece kötü durumdadır, Çelebi Sultan Mehmet, nam-ı diğer Dimetoka Beyazıt Camisi.


24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşmasına göre azınlık statüsüne dahil edilen Dimetokalı Türklerin neredeyse hiçbir hakları yoktur. Dolaşımları, iş bulma imkanları, iş kurma olanakları, ev, bina, işyeri, atölye ve benzeri bina yapmaları yasaktır. 1 Ocak 1981 tarihinde Yunanistan’ın AB’ye girmesi ile her tür insani hakka sahip olacaklarını zanneden Dimetokalılar süreç içinde hiçbir hakka sahip olamayacaklarının farkına vardılar. Ayırımcılık ve zulüm o denli büyük boyuttaydı ki, otomobil ehliyeti olana traktör ehliyeti verilmemekteydi sırf toprakla uğraşamasın diye, traktör ehliyeti olana da otomobil ehliyeti verilmemekteydi, çiftçilikten başka bir iş yapamasın diye.


Konun özü aslında Çelebi Sultan Mehmet Camisi nam-ı diğer Dimetoka Beyazıt Camisi. Dimetoka’daki bu camimiz gerçekten de dökülüyor vaziyette. Yunanistan hükümeti, Lozan Anlaşmasına göre azınlık statüsüne indirgemiş Müslümanların bu camiyi tamir etmesine, bakım yapmasına izni yok. Caminin 2 şerefeli bir minaresi var ama minarenin külahı da bulunmamakta. Yunanistan hükümeti külahın yapılmasına da izin vermiyor. Doğal olarak da Külah olmayınca “Alemi” ve Alem’in en uç kısmında, göğe bakan bir şekilde yerleştirilen Müslümanlığın simgesi olan “Hilal”i de bulunmamakta bu camimizin.


Tüm bunlara ilaveten bu camimizden “Ezan” okunmasına da izni yok, anlı şanlı ve insan haklarına son derece saygılı olduğunu iddia eden, kendi gözündeki merteği göremeyen ama Türkiye’nin gözündeki çapağı görebilmek için fago (büyüteç) kullanan Avrupa Birliğinin ve onun ayrıcalıklı üyesi Yunanistan hükümetinin.


İşte azınlık olmak böyle bir şey.


Rum Yönetimi başkanı Anastasiadis, Yunanistan, Avrupa Birliği ve de BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide de, bizler Kıbrıslı Türklere “Ayrıcalıklı Azınlık” statüsünü uygun görmekteler. Eide de artık açıklamalarında “Çoğunluk olmayan Toplumlara Avrupa Birliği’nin tanıdığı ayrıcalıklardan” bahsetmeye başladı son bir aydır.  Bizleri azınlık statüsüne düşürmek için perde arkasında çok çalışıyorlar anlaşılan…


Hiçbir zaman ve hiçbir koşulda “Azınlık” veya da nam-ı diğerle kandırmaca isimli “Ayrıcalıklı Azınlık” olmayı kabul etmeyecektir Kıbrıs Türk halkı.


Biz şehitlerimizi, evlerimizi, köylerimizi, tarlalarımızı, zahiremizi, hayvanlarımızı ve de en önemlisi geleceğimizi “Azınlık” veya da “Ayrıcalıklı azınlık” olmak için vermedik…



Prof.Dr.Ata ATUN
22 Nisan 2016