Translate

11 Ocak 2015 Pazar

SÜREYYA BEY ve BİNBAŞI THOMSON





İngilizcesi çok iyi olan Yazar Süreyya Sami Berkem İngiliz işgali altındaki İstanbul’da güç koşullarda işini sürdürmeye çalışırken bir yandan da o yıllarda İstanbul’ da satılan İngiliz gazetelerini günü gününe izliyormuş.

Osmanlı’nın son yıllarında dünyayı dolaşmış Süreyya Bey. Birinci dünya savaşı patladığında Japonya’daymış. Oradan Amerika’ya geçmiş. Güç bela İstanbul’a dönebilmiş. Mütarekede İstanbul’da Nemrut Mustafa Divan-ı Harbinde idama mahkum etmişler Süreyya Sami bey’i adamcağız zor kurtulmuş asılmaktan.

Kurtuluş savaşından sonra Atatürk onu Dışişlerin’de görevlendirmiş. Başkonsolosluk maslahatgüzarlığı yapmış.

İngiliz işgali altındayken Londra’da basılan İngiliz gazeteleri iki gün gecikmeyle İstanbul’daki gazete bayilerine ulaşıyormuş.. Ve işte o günlerde, Londra’da yayımlanan New Cronicle gazetesi , muhabirlerinden birini “Türklerin kıyıma uğrattığı Ermenilerin (!) “ durumunu görüp gazeteye yazması göreviyle Kafkasya’ya gönderiliyor. New Cronicle’da yayımlanmaya başlayan bu yazı hemen ilgisini çekiyor Süreyya Sami bey’in.

O günler,işgalci İngilizler’in Vahdettin’e “ Ermeni kıyıma yapan Türkleri bulun ve asın” dediği günler.. Zavallı Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in yalancı tanıklarla Ermeni kıyımı yaptığı gerekçesiyle astıkları günler…

Yazı dizisinin son bölümünü okuyan Süreyya Sami beyin gözleri faltaşı gibi açılıyor. ” Aman Tanrım “ diyor. “ Okuduklarım gerçek mi yoksa ben mi yanlış çeviriyorum?!” Bir kez daha dikkatle okur. Hayır! Yanlış çevirdiği filan yoktur. İngiliz gazeteci Kafkasya’da gördüklerini , olduğu gibi yazmış ve gazete de bunları aynen basmış…..

1920 de yayınlan yazı da özetle şöyle diyormuş İngiliz gazeteci yazı dizisinin son bölümünde: 

“ Biz Türkler Ermenileri kesmiş diye dünyayı birbirine kattık. Öyle bir çığlık kopardık ki eşine az rastlanır! Bir insanın böyle durum dururken hemcinsini böyle vahşi yamyamlar gibi doğramasına vicdanımız isyan ediyordu. Yaptığımız yayınlarla bütün uygar ülkelerde Türklere karşı nefret uyandırdık. Gazetem New Cronicle beni Türklerin yaptığı Ermeni kıyımını yerinde inceleyip yazmakla görevlendirdiğinde hiç oyalanmadan Türklere nefret duygularıyla yola çıktım. Geldim, gördüm ve şu satırları yazarken , şimdiye dek Türklere karşı beslediğim nefret ve kinden dolayı utanç duyuyorum. 

Kafkasya’ya gelmeden önce Türklere kin bağlamama neden olan gazetelerimizin başlıkları gelip geçiyor gözlerimin önünden: “ Türk Barbarlığı”, - “ Türkler Ermenileri Nasıl Kesiyor” – “ Türkler Uygarlık İçin Kara Bir Lekedir”- “ Hunların Yeni Vahşeti” vs….Oysa benim Kafkasya’da gördüklerim, gazetelerimizde yazılanların tümden tersidir….

“Kendi gazetelerimiz bizi çok kötü aldatmış. Kafkasya’da dolaşırken, Türklerin öldürdüğü Ermenilerin değil, tersine Ermenilerin öldürdüğü Türklerin öldürülüp yolun her iki yanına atılmış binlerce Türk cesetleriyle karşılaştım. Bunlar Ermeni dostlarımız(!) tarafından öldürülen suçsuz Türkler’di!”

Ermeni kıyımından kurtulabilen Türklerin durumu ölenlerden daha berbattı. Açlık, yoksulluk, perişanlık, bunları kemirip bitiriyor. Bunları görelim ve uygarız diye böbürlenmeyi bırakalım artık. Fakat bilirim ki Hırıstiyan tutuculuğu bizi bu Müslüman Türk zavallılara yardımdan alıkoyacaktır. 

Ne yazsam, ne kadar yalvarsam, Hırıstiyan dünyasından Ermeni kıyımına uğramış Türklere yardım sağlayamam… 

Öyleyse Ey İslam Alemi! Sana sesleniyorum: Dünyanın bu köşesinde, Ermenilerin yaptığı kıyımdan her nasılsa kurtulup açlığın,hastalığın ve yoksulluğun pençesine düşmüş, inim inim inleyen binlerce din kardeşin var ki, senin yardımına muhtaçtır. Bunlara yiyecek ve ilaç gönderin.. Bunları Kurtarın!... diyerek bitiriyordu İngiliz gazeteci sözlerini…

Süreyya Sami Bey o yazıyı hemen çeviriyor ve yayımlanmak üzere İLERİ Gazetesine veriyor.. Ertesi sabah Kadıköy İskelesinden bir tane İLERİ gazetesi alıp bakıyor, yazı basılmamış.

Doğruca basımevine koşup dizgicinin yakasına yapışıyor. “ İşgalci İngilizlerin sansür kurulu, basımdan önce yaptığı denetimde bu yazıyı ertelensin damgasıyla basımdan çıkarmış” olduğunu öğreniyor.

Süreyya Sami Bey’in tepesi atıyor.” İngiltere’de New Cronicle gazetesinde çıkmış bir yazının çevirisi İngilizlerin yönettiği İstanbul’da niçin yayımlanamıyor, bu nasıl bir uygarlıktır” diye sormak üzere İngiliz sansür yetkilisine çıkıyor. 

İngiliz yetkili “ yanlışlık olmuştur yarın yayınlanır “ diyerek Süreyya Sami Beyi gönderiyor.Yazı ertesi günde yayınlanmıyor….
Oturup başına gelenleri ayrıntısıyla anlatan zehir zemberek bir yazı döşeniyor 


“ Binbaşı Thomson’a Açık Mektup” başlığıyla, basılmak üzere çalıştığı gazeteye veriyor. Ve ekliyor “ Eğer ikna edici bir açıklama yapıp özür dilemezseniz, sizi de İngiliz milletini de ölünceye kadar “şerefsiz” sayarım “ diyerek bitiriyor mektubunu…

Tabii bu da yayımlanmadığı gibi yanıtta verilmiyor..

Süreyya Bey inatçı “ İstanbul’da yayımlatamadığı bu açık mektubu, gizlice Anadolu’ya gönderiyor.

Balıkesir’de Kuvayı Milliye denetiminde, ve İzmir’e Doğru gazetesinde yayımlanıyor;

“ Binbaşı Thomson’a Açık Mektup”...




( Süreyya Sami Berkem’in 1960’ta basılan “ Unutulmuş Günler” anılarından ) 
Cengiz Özakıncı’nın Siyon _Türk Zelda (Araştırma-İnceleme)