ERMENİ MEZARLIĞI'NIN ADI LİG FİKSTÜRÜNDE KALDI
*Surp Agop Ermeni Merkez Mezarlığı’nın tarihe karışmasında Türkler suçlanıp durur. Oysa bu mezarlığı tarumar eden İşgal Kuvvetleri Başkumandanı General Harington’dır. Harington mezarlık bozma işini bir ordu papazının insafına terk etti. Papaz, mezarlığın üzerinden buldozer gibi geçti. Ordu Papazı Hughes yönetiminde mezar taşları temizlendi.*
İşgalin 90. yılında General Harington’ın Türkiye anıları ve Vahdettin'in sattığı eserler
“Sömürge Valisi’nin Himayesi’nde Vahdettin’in İhanetleri ve İşgal İstanbul’u 1918-1923; Charles Harington” adlı kitap, Fenerbahçe’nin işgalci İngilizlerle, işgalin sona ermesine 48 saat kala yaptığı ve 5-1 kazandığı maçtan, yeniden inşası gündeme gelen Taksim Topçu Kışlası ve içindeki Taksim camisinin Fransızlara satışına, Müslüman ve Ermeni mezarlıklarının nasıl satılıp futbol sahasına dönüştürüldüğüne, Vahdettin’le ilgili karartmalara dek işgal yıllarının pek çok bilinmeyenine belgeleriyle ışık tutuluyor.
Oral, “Kitapta Fenerbahçe ile ilgili 30 sayfalık bir bölüm var. Fenerbahçe tarihine geçmeyen ve işgalcilerle kıran kırana yapılmış birçok maçı derledim. Bu karşılaşmalar hiç bilinmiyor ve ilk kez bu kitapta yayınlanıyor.” diyor.
“Ülkemiz 5 yıl işgal altında kaldı. İşgalde yaşanan olaylayrın karanlıkta kalmış bir tarihi vardır. İlk defa yayımlanan anı, belge ve fotoğraflara araştırmamda yer verdim. İşgalde yok edilen Türk varlığı, etten kemikten on binlerce vatan evladının vücutlarından ibaret değildi. Atalarımızdan yadigar kalan kültür mirası ve maddi-manevi emanetler de katledildi. Kitabımızda Fenerbahçe ile ilgili yaklaşık 30 sayfalık bölüm var. FB tarihine geçmeyen ve işgalcilerle kıran kırana yapılmış birçok futbol maçını derledim. Bu maçlar hiç bilinmiyor, ilk kez bu kitapta yayınlanıyor. Özellikle Fenerbahçe’nin işgalcileri eze eze yendiği, 5 yıl süren işgalin her senesi için 1 gol atarak 5-1 skorla sonuçlanan son karşılaşma hiç bilinmiyor. Bu karşılaşmada büyük bir Kuva-yı Milliye ruhu yaşandı.”
İNGİLİZLERLE YAPILAN SON FUTBOL MAÇI
İşgal yıllarında Harington’ın bizzat organize ettiği çok sayıda futbol maçı yapıldı. FB bu karşılaşmalara isyankar bir ruhla çıkıyor, rakibine deli gibi saldırıyordu. Kadıköy’de bir avuç Türk genci koskoca İngiliz işgal ordusuna meydan okuyor, büyük bir imanla yenmeye çalışıyordu. Bu olay Kuva-yı Milliye isyanının spora yansımasıdır. 30 Eylül Pazar günü Taksim Stadyumu hınca hınç doluydu. Müttefik İşgal Kuvvetleri Kumandanı General Harington ve İtilaf Subayları şeref tribünündeki yerlerindeydi. İşgalcilerin İstanbul’daki son maçıydı. Bu maç Türkler için sıradan bir spor karşılaşması değil, milli duygu ve heyecanın ayyuka çıktığı olağanüstü bir gündü. Nihayet maçın oynanacağı saat geldi.
İŞGALDE GEÇEN HER YIL İÇİN 1 GOL
İleri gazetesinin haberine göre Fenerbahçe futbol takımı: “Şekip, Hasan Kamil, Cafer, İsmet, Fahir, Kadri, Zeki, Alaattin, Sabih, Ömer Bedri Beylerden” oluşuyordu. Fenerbahçe ile İngilizler aynı anda sahaya çıktı. Fenerbahçe o gün her Türkün gönlünden geçeni yaptı. 5 yıl süren işgalin her yılına karşılık olmak üzere 1 gol attı. Fenerbahçe oyuncuları İngilizlerin filelerini tam beş kez havalandırdı. Ancak İngiliz futbolcularının bir şeref golü atmasına engel olmadı. İleri gazetesinde, “Fenerbahçe dün en ahenkli, en şevkli, en seri oyunlarından birini oynadı ve bire karşı beş sayı ile galip geldi.” deniliyordu.
İNGİLİZLERİN ACI HEZİMETİ
Fenerbahçe’nin galibiyeti Tevhid-i Efkâr’da şöyle anlatıldı: “Fenerbahçe takımımız İngiliz askerlerinin futbol takımını son defa acı bir hezimete uğratarak memleketlerine mağlup olarak göndermiştir. Fenerbahçe dün Taksim Stadyumu’nda, şehrimizdeki İngiliz askerlerinin son bir gayretle, Türkleri giderayak mağlup etmek için kurdukları karma takımı son bir hezimete uğrattı. Dünkü müsabaka, şehrimizden gitmek mecburiyetinde kalan yabancıların gençlerimiz ile son bir çarpışmasıydı. Birinci devrede taze bir kuvvetle çalışan rakip takımın 1 sayısına karşılık 2 sayı yapıldı. İkinci devrede gençlerimiz rakibine karşı olan üstünlüğünü büsbütün gösterdiler ve bu devrede 3 sayı daha yaptılar.”
TAKSİM CAMİSİ, 30 AĞUSTOS ZAFERİNDEN 1 HAFTA ÖNCE SATILDI
“Taksim Kışlası’ndan yükselen ezan sesini kesen İnönü değil, Vahdettin’di” diyen Oral olayı kitabında şöyle anlatıyor: “30 Ağustos 1922 tarihi; kahraman Mehmetçiğin büyük zafer kazandığı tarihtir. Taksim Camisi 23 Ağustos 1922 tarihinde satıldı. Satılan cami Taksim Kışlası içindeki Mehmetçiğin camisiydi. Cami satış rezaleti devlet sırrı gibi gizlendi. Fransızlar Mehmetçiğin paha biçilmez camisine 7 bin lira layık gördüler. İsmet İnönü’ye yıllardır iftira ediliyordu. Kuru iftira nihayet bütün çirkin yüzüyle ortada.
PADİŞAH FERMANIYLA 7 BİN LİRAYA SATTILAR TAKSİM CAMİSİ'Nİ
Balkan Savaşı’nın umutsuz ve karanlık günleriydi. Maliye Nazırı Mehmet Rıfat Bey çaresizlik içindeydi, Askeri doyurabilmek için Taksim Kışlası’nı sattı. Kışlada Mehmetçiğe ait bir cami vardı. Satış sözleşmesine özel şart koyuldu: ‘Taksim Camisi korunacak, her zaman açık olacak.’ Cami satışı şöyle halledilmiş: Cami ile ilgili yetkili kişilerce yerinde inceleme yapılmış. Caminin, kışlanın ikinci katında bulunduğu belirlenmiş. Camiye dışarıdan cemaat girmesi olanaksızmış. Caminin dört bir yanı ecnebi ticarethaneleriyle çevrili mekanda gayrimüslim halk ikamet ediyormuş. Sonuçta Taksim Camisi Padişahın emriyle hükümet tarafından İstanbul Emlâk Şirket-i Osmaniyesi’ne devredilmiş; 7.000 lira bedelle. Cami yok ediyorlar denmesin diye dini yönden işi kitabına da uydurmuşlar. Bu satışa karşılık şehir dışında, ahalisinin tamamı İslam olan Safra Köy’de bir cami inşasına karar verilmiş. Böylece ‘mahalli ahire nakil edilmiş’ kılıfıyla cami satılmış.”
ERMENİ MEZARLIĞI'NIN ADI LİG FİKSTÜRÜNDE KALDI
Surp Agop Ermeni Merkez Mezarlığı’nın tarihe karışmasında Türkler suçlanıp durur. Oysa bu mezarlığı tarumar eden İşgal Kuvvetleri Başkumandanı General Harington’dır. Harington mezarlık bozma işini bir ordu papazının insafına terk etti. Papaz, mezarlığın üzerinden buldozer gibi geçti. Ordu Papazı Hughes yönetiminde mezar taşları temizlendi. Üzerine kriket sahası, tenis kortları, futbol sahaları yapıldı. Harbiye’deki yeni yapılan bu spor sahası ‘Ermeni Mezarlığı’ adıyla kaydedildi. Ermeni Mezarlığı gitti, adı lig fikstüründe kaldı. Harington spor sahasına dönüştürülen mezarlıktan anılarında şöyle söz ediyor:
GÖZÜ TIRMALAYAN MEZAR TAŞLARI!
“İstanbul’daki ilk günlerimde Hughes adında, bir grup tutsak Türkle birlikte oyun sahaları hazırlamakta her zaman çok hevesli, iri yarı, enerjik bir ordu papazı vardı. Harbiye’deki karargâhlarımızın yanındaki, artık kullanılmayan eski bir Ermeni Mezarlığı’nda, içinde iyi bir kriket sahası ile bir de tenis kortları oluşturmuştu.
Bu alan çevresinde, düzenli bir biçimde yerleştirilmiş, kullanım dışı, gözü tırmalamayan mezar taşları bulunuyordu. Amatör takımlarımızın maç sonuçlarını İngiltere’ye gönderdiğimizde, amatör lig sekreteri Francis Lacey’den amatör takımların geçmişlerinde çok ilginç şeyler yaptıklarını ama mezarlıkta kriket oynamak gibi bir etkinliğini kayıtlara geçmediğini yazdığı bir mektup almıştım! Kriket puan cetvelinde, ‘Oyunun oynandığı yer’ maddesine ‘Ermeni Mezarlığı’ yazmak bizim için çok olağan olmuştu.”
Ali Dağlar-8 Haziran 2013,basın
Sömürge Valisi’nin Himayesi’nde Vahdettin’in İhanetleri ve İşgal İstanbul’u 1918-1923; Charles Harington - Atilla Oral
Ermeni Mezarlığı ile ilgili video:
Harrington'un orayı futbol sahası yapması ve Papaz'ın orayı dümdüz etmesi neden anlatılmıyor?
yine eksik bilgi ve itham :"1915’te götürülen ve öldürülen Ermenilerin biyografilerini"
TARİH EKSİKSİZ VE YANSIZ ANLATILMALIDIR!
***
Vahdettin’in İslam Dinine İhanetleri -1-
Vahdettin’in sattığı kiraya verdiği camiler ve mezarlıklar
Tarihimizin en “acımasız” cami satışı son padişah Vahdettin tarafından gerçekleştirilmiştir. İşgal yıllarında saray ve hükümet, para ihtiyacı için İstanbul’daki ecdad mirasını; tarihi camileri, tarihi hamamları, medreseleri, hatta mezarlıkları bile işgalcilere satmıştır.
Bu konudaki belgeleri ortaya çıkaran Atilla Oral’ın ifadeleriyle; “Vahdettin, atalarının emanetine sahip çıkmak isteyen bir padişah değildi. Eğer böyle biri olsaydı, ilk önce kültür miraslarına, ata yadigârlarına sahip çıkması gerekirdi. Oysa, bunlara sahip çıkmak amacıyla hiçbir çaba göstermedi. Aksine hayırsız mirasyediler gibi ne var ne yoksa satıp savurdu. Camileri, türbeleri, mezarları dahi sattırdı.
Mimar Sinan eserlerini yıktırdı. İşgal yıllarında Vahdettin’in hissizliği ve acımasızlığı sonucu kültür ve sanat varlıklarımız büyük zarar gördü.”
Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı yıllarında para bulabilmek için ülke içindeki kaynaklara yönelmiş, askeri doyurabilmek için İstanbul’daki bazı gayrimenkulleri satışa çıkarmıştır. Taksim Kışlası ve Talimhane Meydanı da satışa çıkarılanlar arasındadır. Talimhane ve Kışla, 500.000 liraya Fransız sermayeli “İstanbul Emlak Şirket-i Osmaniyesi”ne satılmıştır (7/20 Şubat 1913).
Ancak o Taksim Kışlası içinde Mehmetçiğin ibadeti için bir de camii şerif vardır. 1913 yılındaki satış sözleşmesine kışlanın içindeki “bu caminin korunması” hükmü koydurulmuştu. Ancak Fransız şirket 1920’lerde kışla içindeki Taksim Mehmetçik Camii’ni de satın almak istemiştir. Daha önceki hükümetlerin ve Padişah Mehmet Reşat’ın özellikle satmadığı Taksim Camii’ni Padişah Vahdettin, İstanbul Hükümeti’nin Maliye Nazareti Vekili Tevfik Bey imzasıyla Fransız şirkete satmıştır. (23 Ağustos 1922). Dönemin Maliye Nazırı Vekili Tevfik Bey anılarında Taksim Camisi satış sözleşmesine de yer vermiştir.
Sonuçta Taksim Camii, Padişah Vahdettin’in emriyle ve 7000 lira bedelle Fransız sermayeli “İstanbul Emlak Şirket-i Osmaniyesi”ne satılmıştır. Cami satışına halkın tepki duyacağı düşüncesiyle ahalisinin tamamı Müslüman olan Safraköy’de bir cami inşasına karar verilmiştir. Ancak o dönemde böyle bir cami yapılmamıştır. Bakırköy’deki Safraköy Camii bölge halkının topladığı paralarla ancak 1957 yılında yapılmıştır. Ayrıca Vahdettin’in bu onur kırıcı satış sözleşmesi dönemin resmi gazetesi Takvim-i Vekayi’de de yayımlanmayarak adeta halktan gizlenmiştir.
İşgal yıllarında İstanbul hükümeti ve Padişah Vahdettin, Beyoğlu’nun göbeğindeki tarihi Ağa Camii’ni de satmaya kalkmıştır.
Bu apaçık gerçeğe rağmen saltanat sevicisi Cumhuriyet düşmanları “Taksim Camisi’ni İsmet İnönü yıktı!” yalanını söylemişlerdir.
Örneğin, Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Taksim Camisi’ni, 1940 yılında İsmet İnönü’nün yıktırdığını iddia etmiştir.
İşgal yıllarında İstanbul hükümeti ve Padişah Vahdettin, Beyoğlu’nun göbeğindeki tarihi Ağa Camii’ni de satmaya kalkmıştır. Taksim Camii’nin satışında olduğu gibi, “Camii şerifi başka bir yere nakledeceğiz!” taktiğiyle tarihi Ağa Camii de satılmak istenmiş, fakat cami mütevellisinin muhalefeti yüzünden satış gerçekleşmemiştir. İleri gazetesi, Ağa Camii’nin satışı için yapılan girişimleri öğrenip “Cami Satılır mı? Ağa Camii Etrafında Dönen Dolaplar” başlıklı bir haber yapmıştır.
İstiklal Caddesi üzerindeki tek cami olan Ağa Camii’ni satılmaktan, yıkılmaktan kurtaran da Atatürk Cumhuriyeti’dir.
Bunun üzerine hükümet, cami arsasının bazı bölümlerini gayrimüslim bir şirkete kiraya vermiştir. Dönemin gazetelerinden öğrendiğimize göre, cami arsasına apartman inşa edilmesine çalışılmış, bu iş için yapılan ihaleyi Lefter adlı bir Rum almış. Bu sırada Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı kazanması, İstanbul’un, işbirlikçi İstanbul hükümetinden ve işgalcilerden temizlenmesi sayesinde Ağa Camii de satılıp yok edilmekten kurtulmuştur. Ağa Camii, satılmaktan ve yıkılmaktan son anda kurtulmuştur ama işgal yıllarının ihanetlerini, kirini, pasını taşımaktadır. Bir hayli yıpranmış, kırık dökük haldedir.
Şair Nazım Hikmet, 1921’de yazdığı “Ağa Camii” adlı şiirinin sonunda “Ey bu caminin ruhu bize mucize göster” diye yazmıştır. Ve çok değil bir yıl kadar sonra o mucize gerçekleşmiş, Kurtuluş Savaşı kazanılmış ve işgalciler geldikleri gibi çekilip gitmişlerdir.
İstiklal Caddesi üzerindeki tek cami olan Ağa Camii’ni satılmaktan yıkılmaktan kurtaran da Atatürk Cumhuriyeti’dir. Cami, 1937 yılında Vakıflar idaresi tarafından restore edilmiştir. Vakıflar idaresi bu yenileme için tam 22.432,30 lira para harcamıştır.
1937’de Ağa Camii tamir edildikten sonra caminin önüne, “Yurttaş dününü unutma bugünü iyi anlarsın” diye yazılmıştır.
Görüldüğü gibi Vahdettin, sadece işgalcilerle işbirliği yaparak vatana ihanet etmemiş, ayrıca tarihi camileri yabancılara satarak, satmak isteyerek veya satılmasını engellemeyerek de kendi tarihine, kültürüne ihanet etmiştir. Vahdettin’in “satış” girişimleri sadece İstanbul Taksim Camii ve Beyoğlu Ağa Camii ile sınırlı değildir.
İşte Vahdettin’in sattığı eserlerin kısa bir bilançosu:
2. Ayasofya Camii Şerifi’ndeki mahzenin satılması.
3. Laleli’de Sultan Mustafa Han Medresesi’nin önce satılması, sonra yıkılması ve yerine Laleli apartmanlarının yapılması.
4. Mustafa Ağa Camii Şerifi'nin 1300 liraya Harunaçi Efendi’ye satılması.
5. Sultan Mahmut Türbesi karşısındaki iki caminin satılması.
6. Üsküdar’da Acıbadem Dergâhı’nın yıkılıp yerine Tramvay Fabrikası’nın yapılması.
7. Bahçekapı’da Hamidiye Medresesi ile Eyüpsultan’da Mihrişah İmareti’nin ardiye olmak üzere kiraya verilmesi.
8. Bereketzade Camii Şerifi’nin satılmasına çalışılması (cami son anda kurtuldu).
9. Kasımpaşa-Beyoğlu Müslüman mezarlığının Vahdettin’in kararnamesiyle satılması.
10. Mimar Sinan’ın Haseki Sultan Hamamı’nın yıkılması.
11. Üsküdar Tahir Efendi Camisi’nin depo olarak kullanılmak üzere Amerikalılara kiraya verilmesi.
12. Vakıf çeşmeleri, sebillerin parayı bastırana kiraya verilmesi.
13. Yol yapıyoruz diye tarihi Yedikule Surlarının yıkılmaya başlanması.
14. Alemdağ ormanlarının satılığa çıkarılması.
15. General Harrington’un Taksim Ermeni Mezarlığı’nı futbol sahasına çevirmesi.
16. Bakımsız ve sahipsiz bırakılan camilerin soyulup soğana çevrilmesi.
*
Vahdettin’in İslam Dinine İhanetleri -2-
Vahdettin’in Kuran ve Hadis Meallerini Yasaklaması
Padişah Vahdettin, işgal yıllarında sadece İstanbul’daki bazı tarihi camileri ve mezarlıkları işgalcilere satmakla kalmamış, Kuran ve hadis meallerini de yasaklamıştır.
Mustafa Kemal’in komutasındaki Türk ordularının 13 Eylül 1921’de Sakarya Meydan Savaşı’nı kazanmasından yaklaşık bir buçuk ay sonra işbirlikçi Padişah Vahdettin bir kararname yayınlayarak ayet ve hadislerin meallerinin gazetelerde yayımlanmasını yasaklamıştır. 23 Ekim 1921 tarihli kararnameyle yasak bildirilmiştir. Kararname 19 Ekim 1921’de imzalanmıştır.
Kuran ve hadis meallerinin yayımlanmasını yasaklayan kararname 23 Ekim 1921 tarihli Takvim-i Vekayi gazetesinde yayınlanmıştır. Kararnamede bu yasağa uymayanların cezalandırılacağı belirtilmiştir. Vahdettin’in ve İstanbul Hükümeti’nin nazırlarının (bakanlarının) imzasıyla yayımlanan, gazetelerde Kuran ve hadis meallerinin yayınlamasını yasaklayan kararname şudur:
“11 Recep 1327 tarihli Matbuat Kanunu’na Müzey-yel Kararname:
Madde 1: Resail-i mevkuteden maada (Belli aralıklarla çıkan küçük kitaplardan başka) ceraidde (gazetelerde) Ayet-i Kuraniye ve Ehadis-i Şerife’nin meallerinden bahis olunabilirse de aynen ve tamamen derci memnudur, (yasaklanmıştır.) İşbu memnuiyete (yasağa) muhalif hareket eden gazetenin müdür-i mesulü ile makaleyi yazan, onar liradan yirmişer liraya kadar cezay-i nakdi ya, yirmi dört saatten bir haftaya kadar hapis ile yahud her iki ceza ile birden mücazat olunurlar.
Madde 2: İşbu kararname tarihi neşrinden muteberdir, (geçerlidir).
Madde 3: İşbu karar namenin icrasına Harbiye, Dâhiliye ve Adliye Nazırları memurdur.
Meclis-i Umumi’nin içtimaında kanun iye ti teklif edilmek üzere işbu kararnamenin mevki mer’iyyete vaz’ını irade eylerim.
17 Sefer 1340-19 Teşrinievvel 1337
İmza: Mehmed Vahideddin. Dâhiliye Nazırı ve Nafia Nazır Vekili: Ali Rıza, Hariciye Nazırı: Ahmet İzzet, Şeyhülislam: Nuri, Sadrazam: Tevfik, Şura’yı Devler Reisi: Tevfik, Harbiye Nazırı ve Bahriye Nazır Vekili: Ziyaeddin, Ticaret ve Ziraat Nazırı: Safa, Adliye Nazırı: Kazım, Maliye Nazırı: Faik Nuzhet, Maarif Nazırı ve Efkafı Hümayun Nazır Vekili: Said”
Vahdettin, Kuran ve hadis meallerinin sadece gazetelerde değil kitaplarda da yayınlanmasını yasaklamıştır. 19 Nisan 1920’de kitaplarda da Kuran ve hadis meallerinin yayınlanması yasaklanmıştır.
Peki ama Padişah Vahdettin, Kuran ve hadis meallerini neden yasaklamıştır?
Bu soruya doğru cevap verebilmek için yasakların zamanlamasına bakmak gerekir. Vahdettin’in kitaplarda Kuran ve hadis meallerinin yasak tarihi 19 Nisan 1920’dir. Yani kurnaz işbirlikçi Vahdettin, TBMM’nin açılmasından dört gün önce böyle bir yasak getirerek Atatürk’ün ve Kuvayi Milliye hareketinin “dine aykırı hareket ettikleri” propagandasının zarar görmesini engellemek istemiştir.
Vahdettin, Kuran ve hadis meallerinin sadece gazetelerde değil kitaplarda da yayınlanmasını yasaklamıştır. 19 Nisan 1920’de kitaplarda da Kuran ve hadis meallerinin yayınlanması yasaklanmıştır.
Çünkü bilindiği gibi 11 Nisan 1920 tarihli bir fetvayla (Şeyhülislam Mustafa Sabri ve İstanbul Müftüsü Dürrizade’nin hazırladığı) Kuvayi Milliye’nin “din dışı” olduğu ve “Kuvayi Milliyecilerin faaliyetlerinin Allah’ın buyruklarına ve şeriata aykırı olduğu” ilan edilmişti. İşte Vahdettin, bu propagandanın etkili olması için, halkın Allah’ın buyruklarını okuyup anlamasına engel olmak istemiş, bu amaçla 19 Nisan 1920’de Kuran ve hadis meallerinin kitaplarda yayımlanmasını yasaklamıştır. Atatürk ise bu propagandaya karşı bir karşı fetva yayınlatmış ve TBMM’yi tekbir ve dualarla açtırmıştır.
Vahdettin Hristiyan işgalcilere karşı kazanılan bu zaferinin aynı zamanda Kuran'a ve hadislere uygun bir mücadelenin sonucu olduğu gerçeğini halktan saklamak istemiştir.
Ayrıca Vahdettin, bu yasak kararından bir gün önce, 18 Nisan 1920’de Kuvayı Milliye’ye karşı “paralı ordu” Kuvayı İnzibatiye’yi kurmuştur. İşte Vahdettin bu süreçte halkın Kuran’daki gerçekleri öğrenmemesi için Kuran ve hadis meallerine yasak getirmiştir. Vahdettin’in gazete ve dergilerdeki Kuran ve hadis meallerinin yasak tarihi ise 23 Ekim 1921’dir.
İşbirlikçi Vahdettin, Türk’ün ölüm kalım savaşı olan Sakarya Zaferi’nden bir buçuk ay sonra Kuran ve hadis meallerini yasaklayarak halkın milli coşkusunun Kuran’la dini bir coşkuya dönüşmesini önlemek; Hristiyan işgalcilere karşı kazanılan bu zaferin aynı zamanda Kuran’a ve hadislere uygun bir mücadelenin sonucu olduğu gerçeğini halktan saklamak istemiştir, işgal yıllarında İstanbul’da işgalcilere cami ve mezarlık satması ve Kuran, hadis meallerinin gazetelerde, dergilerde ve kitaplarda yayımlanmasını yasaklaması, onun sadece vatana değil aynı zamanda İslam dinine ve Müslüman Türk milletine ihanet ettiğinin de kanıtlarıdır.
“Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” diye adlandırılan Halife Vahdettin, Kuran’ın ve Hadislerin anlaşılmasını engellemek için mealleri yasaklarken; kimilerince “dinsiz. İslam düşmanı” diye adlandırılan Mustafa Kemal Atatürk, Kuran ve Hadislerin anlaşılması için mücadele etmiştir. Kim gerçek Müslüman, kim gerçekten İslama hizmet etmiş, elinizi vicdanınıza koyup siz karar verin!.
Sinan Meydan
Bütündünya Mayıs 2014
Ayrıntılar için bkz:
Atilla Oral, Charles Harrington,
“Sömürge Valisi’nin Himayesinde Vahdettin’in İhanetleri ve İşgal İstanbul’u”, İstanbul, 2013.
Vahdettin'in İslam Dinine İhanetleri
Sinan Meydan ; 1 Mayıs 2014 - pdf
Vahdettin'in İslam Dinine İhanetleri
Sinan Meydan ; 2 Haziran 2014 - pdf
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki,
bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar
çıkaracağı adamların kanındaki,
vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek
dikkatinden bir an feragat etmesin”
Mustafa Kemal Atatürk
________________________________
________________________________