Translate

21 Ocak 2015 Çarşamba

BATI'YI ÜRKÜTEN NEDİR?







'AVRUPA KİN KUSUYOR!' 
5 Aralık 1992 



Ne tuhaf, içimden çok başka şeyler yazmak geliyor; mevsim döndü, İstanbul'da ağaçlar, yapraklarını, ancak Kasım  sonuna doğru, sahiden döküyorlar; oysa hepimiz Eylül'den itibaren bu işin yürüdüğünü sanınz; kışa geçiş derseniz, sanırım en mükemmel şekliyle Nâzım Hikmet'in Bursa Cezaevi'nde, 12 Aralık 1945 gecesi yazdığı şiirle anlatılmıştır: 

"Ağaçlar ovada son bir gayretle pırıldamakta: / pul pul altın / bakır / tunç ve tahta / Öküzlerin ayakları yaş toprağa gömülüyor yumuşacık / ve dağlar dumana batık / kurşuni, sırılsıklam / tamam / sonbahar belki bugün bitti artık / yaban kazları hızla gelip geçti demin / Derhal İznik gölüne gidiyorlar / havada serin / havada is kokusu gibi bir şey / havada kar kokusu var..." 



Oysa Türkiye bu kışa, Batı'lı 'dost ve müttefiklerinden' (!) yöneltilmiş öyle bir baskıyla giriyor ki, şaşmamak mümkün değil! Benim gibi, bu işin hep böyle olacağını yıllardır yazmış olanlar, şaşmıyor elbet; ama yıllardır Batı'ya ve Batılılar'a şirin görünmek çabasında olan Süleyman Demirel, son İngiltere ve Belçika ziyaretlerinden sonra, adamakıllı şaşmış görünmektedir: 

"...Avrupa Türkiye'ye nasıl bakıyor? Avrupa kin kusuyor, ne kadar üçkâğıtçı varsa, yalan yanlış birtakım bilgiler toplamışlar. Yâni değişen dünya şartları içinde Türkiye'nin bir güç olarak ortaya çıkmasından çok rahatsızlar." (Hürriyet, 26 Kasım 1992) 


Bunlar Başbakan'ın sözleri, anlaşıldığına göre, temcit pilavı gibi, pişirip pişirip önüne, yine Kıbrıs Meselesi'ni ve İnsan Hakları Davası'nı sürmüşler; amaçları açık, Türkiye'yi Kıbrıs'ta yenik düşürmek, haklı olduğu halde haksız göstermek; insan hakları davasında ise, kendi ülkelerinde neler yaptıklarını görmeyip, Türkiye'de bir olanı bine büyütüp öyle yansıtmak! 

Peki, çare? Başbakan'ın da, genellikle ülkemizde iktidarda olan öteki yöneticüerin de, dönüp dolaşıp sakalımıza dayadıkları çözüm aymdır: Aslında biz haklıyız ama, haklı olduğumuzu bu adamlara yeterince anlatamamışız, yarından tezi yok, büyük aydınlatma kampanyalarına girişelim, gerçeğin ne olduğunu bütün dünyaya gösterelim, o zaman belki durum lehimize dönecektir. 

Ben bu sözlere oldum bittim gülerim. 

Gülerim çünkü; prensip olarak Batılılar'ın hangi sorunda, kimin haklı kimin haksız olduğunu, yanlış büdiklerini varsayıyor; yok böyle bir şey, yaptıkları en bayağı anlamıyla politikadır, yoksa kimin haklı, kimin haksız olduğunu pekâlâ büirler, ama haklının haklı olması işlerine gelmez, çünkü neyin nasıl olması gerektiği konusunda, önceden verilmiş kararları, handiyse yüzyıllardır değişmemiş önyargıları vardır. 

Onların amacı, Kıbrıs'ta Türklerin mi, yoksa Rumların mı haklı olduğunu araştırmak değil; istedikleri, Türkleri ya Rumlara  kul etmek, ya da adadan sepetlemek! Bunun böyle olduğunu anlamak için, Bosna/Hersek dramını yakından incelemek kâfi! Orada kan gövdeyi götürüyor, Ümmet-i Muhammedi göz göre göre, hem de burunlarının dibinde boğazlıyorlar; İnsan  Hakları şampiyonu Batılılar, kıllarını bile kıpırdatmıyorlar; neden, çünkü Avrupa'nın ortasında Müslüman istemiyorlar! 

Buna mukabil, Barış Harekâtından bu tarafa, on yedi senedir, tek damla kan akmamış Kıbrıs'a burunlarını sokmaya çalışıyorlar; niye, çünkü orada Türk Federe Devleti gittikçe güçlenen ve kök salan bir yapılanma içindedir, bu gidişle onu oradan sökmek, ilerde çok daha zor olacaktır; iyisi mi, şimdiden çözülmüş, geride bırakılmış sorunları bile yeniden hortlatır, hem Denktaş'ı, hem de Demirel'i zor durumda bırakırsın, olur biter! 

Sadece şunu görmek, Batılılar'ın soruna nasıl yaklaştıklarını görmeye yetmez mi? İşlerine öylesi geldiği için, insan haklarının ihlâl edildiği, yaşamak hakkının her dakika çiğnendiği Bosna/Hersek'e kesinlikle karışmıyorlar; buna mukabil, kimsenin tedirgin olmadığı, tek damla kanın akmadığı, hiçbir insan hakları ihlâlinin söz konusu olmadığı Kıbrıs'a burunlarını ille sokmaya çalışıyorlar. Sen bu kadar önyargılı, bu kadar içten pazarlıklı bir kesime, istersen ağzınla kuş tut, kendini nasıl tanıtacaksın; gerçekte haklı olduğunu nasıl kanıtlayacaksın? 

Ben bunu bilirim bunu söylerim, hem de kırk senedir: Türkiye kendini Batı'ya gerçek kimliği ve davranışlarıyla tanıtamaz; çünkü Batı kesinlikle onu tanımak niyetinde değildir. Sovyetler'in dağılması, komünizm ipoteğinin kalkması; gerçek yüzlerini, büsbütün meydana çıkarıyor: 

Yarın Türkleri, Batı uygarlığının baş düşmanı ilan ederlerse, hiç şaşmayalım! 






* * * 





BATIYI 'ASIL' ÜRKÜTEN NE? 
19 Aralık 1992 



Stockholm Üniversitesi'nde 'siyaset' öğreten, Pakistanlı hoca, Dr. İstiyak Ahmed, Batılı 'Sistem'in Türkiye hakkındaki görüşlerini özetlerken, ilginç sözler söylemiş; meselâ demiş ki: 

"...Türkiye çok Batı yanlısı görünüyor; bu görüntüsüyle de, çok daha büyük bir oyunun parçası olduğu anlaşılıyor. Daha önce komünizme karşı oynanan oyunun da bir parçasıydı. (...) Her şeye rağmen, Türkiye'nin beğendikleri yanı, laik bir devlet olması. Batı bugün Türkiye'nin, Ortaasya'daki etkisinin artmasını umut ediyor. Suudi Arabistan ve İran'ın bölgede etkili olması yerine, Türkiye'nin etkili olmasını yeğliyor. Batı'nın Türkiye ile bu kadar ilgili olması, hiç kuşkusuz, Türkiye'deki Batı çıkarlarından kaynaklanıyor." (Cumhuriyet, 6 Aralık 1992) 

Bilmediğimiz şeyler değil, uzun süredir Türkiye'de de konuşulan, tartışılan fikirler! Aslında bu, Batılı 'Sistem'in, komünizmin tehlike olmaktan çıkması üzerine; kendisini tehdit edebilecek tek tehlike olarak gördüğü, İslam radikalizmini' etkisiz kılabilmek için, düşündüğü çare! Türkiye'yi, 'Truva Atı' gibi kullanmak; böylelikle, hem Türk hem Müslüman âleminde, Batı yandaşı, 'laik' ülkeler zinciri kurmak! 

İyi hoş da, benimser göründüğü bu düşüncenin geçerliğinden, pek de emin görünmüyor... Neden mi, onu da ünlü Türkolog Beningsen'in kızı, Ortaasya Araştırmaları Derneği görevlisi Mary Broxup'un ağzından öğrenelim. 

"...anladığım kadarıyla Batı, Ortaasya Cumhuriyetleri'ndeki gelişme ve kalkınmanın, Türkiye modeline uygun olmasını istiyor. Ama şimdilerde bir kısım diplomatlar ve akademisyenler, 'Türkiye kendi kendine yeniden inşa halinde, toparlanıyor, bu olguya dikkat etmemiz gerek' yaklaşımı ve düşüncesi içindeler. Batı'da da bu korku var. Ama şu anda İslamiyet'ten, Türkiye'den ya da Osmanlı İmparatorluğu'nun yeniden canlanması olasılığından daha fazla korkuyorlar..." 

O 'korkuyu da, epey etkili, daha etkili kılan meğerse Ruslar'mış; Mary Broxup öyle diyor: 

"...Ortaasya'daki Türk Cumhuriyetleri ve eski Sovyetler Birliği'ndeki diğer Müslüman cumhuriyetler konusunda Rusya bu korkuyu kullanıyor. Rusya bu şekilde, örneğin Tacikistan'a askeri müdahale gibi hareketlerinde Batı'nın desteğini kazanmak amacıyla bunu yapıyor. Rusya'ya göre Müslümanlık ve Türklüğün birleşimi kadar korku verici bir durum olamaz. İran tehdidi onlar için o kadar önemli değil. Rusya için Müslümanlık ve Türklüğün canlanışı kötülük anıtı haline geldi." (Cumhuriyet, 6 Aralık 1992) 

İlginç değil mi? Müslümanlıktan korkuyorlar. Müslümanlığın tehdidini ortadan kaldırmak için, çare saydıkları 'laik' Türkiye'nin, Müslüman ve Türk cumhuriyetlerle yakınlığından;  başka deyişle, Müslümanlığın ve Türklüğün birleşmesinden daha çok korkuyorlar. 

Dr. İstiyak Ahmed de, aynı hassas noktaya şöyle parmak basmış: 

"...Batı'nın, dünyada büyük bir güç olarak ortaya çıkacak, kuvvetli bir Türkiye'den, rahatsızlık duyacağını sanıyorum. Batı'nın bu durumu kabul etmeyeceği düşüncesindeyim. Bence, bu gerçeklerin ışığında, Türkler'in oynayacağı rol, çok güç ve duyarlıdır." (Cumhuriyet, 6 Aralık 1992) 


Türk ve İslam dünyasını bilen, iki yabancı ilim adamının; söylediklerinden, anlaşılan nedir? Batılı 'Sistem', istediği kadar uygarlıktan, insan haklarından, inanç özgürlüğünden bahsetsin; hâlâ daha Müslümanlıktan ürkmektedir, yâni olaya laik değil Hıristiyan gibi bakmaktadır; bu bir! 

Türkiye'yi laik olduğu için destekliyor ama, ancak öteki ülkeleri de, kendi denetimi altına almakta, yardımcı olması şartıyla! Başka bir deyişle, Türkiye, büyük devletlik iddiasında bulunmayacak, Osmanlı'nın eski nüfuz alanları üzerindeki manevi nüfuzunu unutacak; açıkçası, Batı'nın Ortadoğu ve Ortaasya'daki "bekçi köpeği' rolünü, candan benimseyecek! Hani eski İngiliz ve Fransız sömürge ordularında, yerli halktan devşirdikleri askerler vardı ya  (Ghurka'lar); onlar gibi, aynı asıldan ve inançtan olduğu insanlara karşı, 'Sistem'in çıkarlarını koruyacak! 

Aksi halde, -hele maazallah Türkiye öteki Müslüman Türk cumhuriyetleriyle Türklük ve Müslümanlık tabanı üzerinde işbirliğine giderse- 'kötülük âbidesi', 'barbarlığın' ta kendisi! 

Aidiyeti veçhiyle, 'küreselleşme, 'Sistem'le bütünleşme' yandaşlarının, dikkatine arzedilir. 




Atilla İlhan
Hangi Laiklik?





* * * 




Bugün terörü besliyorsunuz diye kimi suçluyorlar? "Hükümeti"
Peki besliyor mu ? "Evet"....
Niye hala "destekleniyor"? Çünkü amacını henüz tamamlamadı...
"Hedef"...
Osmanlı ve ılımlı islam hortladı mı? "Evet"...
Eğitim devşirildi mi ? "Evet"...
Dindar ve Kindar.....
Teröristlere "Müslüman" sıfatı yapıştırılıyor mu? Evet... 
Batı'da müslümanlığa karşı "cihad" ilan edildi mi? "Evet"...


O zaman ilk yazıyı hatırlayın...




"Yarın Türkleri, 
Batı uygarlığının baş düşmanı ilan ederlerse, 
hiç şaşmayalım! "





İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun "mütevazı sözlerine karşın" Türkiye'nin, sınırdan geçerek Suriye'ye gitmek isteyen yabancı cihatçılar konusunda "harika bir iş çıkardığını" söyledi.
bbc





* * * 



Irk olayına gelince....


"Dünyada binlerce halk var, onlar biyolojik ve fiziksel olarak 4 gruba bölünür, buna ırk denir, Türkler de bu ırklardan birine aittir..

Dünyadaki 4 ırk ; Avropoid (Beyaz, Kafkas), Negroid, Mongoloid, Avustraloid ; bu bakımdan ayrıca "Türk ırkı" deyimi ilmi değildir, Türkler Avropoid ırkının aralıkdenizi tipidir, hiç kimse "Rus ırkı", "Çin ırkı", "Fransız ırkı" gibi deyim kullanmaz, kullanamaz. Bu Avropoid ırkın içinde Rus da, Macar da, Alman da, Fars da, Türk de geçer.

Rus dediklerimizin zaten çoğu Türk kırması ve Macarlar kendilerini biz ile bir görüyor. Almanların içinde Saka (İskit) ve Kıpçak kırması çok, Farsilerin işgali gözüken İran ülkesinin %70 i Türk, Güney Azerisi zaten.

Ama halk (boy, budun) gibi, ayrıca bir toplumdur. Dünyada en eski, en gelişmiş, en çok boyu olan, Avrasiya'ya yayılmış, dünyada en çok, 150-den fazla, devlet kurmuş, en güzel en gelişmiş dili olan bir etnostur, millettir Türk" ...

Prof.Dr.Firudin Celilov Ağasıoğlu-Bakü




Yani kendisini "üstün" gören BATI'nın hiçbir farklı özelliği yoktur....Tıpkı diğer insanlar,  milletler, ırklar gibi....İNSAN.






BU EMPERYALİST OYUNUNUZU BOZACAĞIZ....
KARŞINIZDA TÜRK VAR....