Translate

8 Nisan 2014 Salı

TÜRK - ERMENİ VE BATI DÜNYASI




Batının tümü,yazılı, sözlü, görsel, işitsel, renkli renksiz, basın ve yayın organlarıyla, Kongre, parlamento, kiliseleri ve her türlü imkanları ile, tek ağız tek kalem halinde sonsuz bir mutlulukla nihayet Türkleri SEVR'in kabulüne mecbur kılacak şartlardan birini daha haykırmaktalar: 
"20. yüzyılın ilk soykırımını yapanlar Türklerdir !.."

On kereden fazla, azimle, Ortadoğu’yu kan ateş içinde bırakan Haçlıların heveslerini kursaklarında bırakan Türklerden, bir kere daha intikam almanın sırası gelmiştir.  Bu intikam için, her tür yalan, iftira, sahtekarlık ikiyüzlülük Nazi Almanyası propagandacısı Göbbels usulü her tür işkenceyle cinayetler meşrudur. Ne dinleri, ne imanları, hiçbirşey onları durdurmamıştır. Ve devam etmektedirler.

Sözü tarihçilere bırakalım ve 20. yüzyılın başlangıcındaki soykırımlarına genel çizgilerle bir göz atalım. Bu tarihi şeref (!) Önce İngiliz ve Almanlara aittir.

İngilizler 1841'de İrlandalıları yok etmek için, onları aç bırakma çaresini bulmuşlar ve 1911 de 8.100.000 İrlandalının sayısı 3.800.000 e düsmüştür. Kısacası, İngiltere 20. yüzyıla aç bırakarak
öldürdüğü İrlandalılarla girmiştir. 

Bütün dünyada büyük yankılar uyandıran bu cinayetlerini örtmek ve unutturmak için İngilizler 1914 Ağustosunda. Wellington House'ın temelini atmışlardır. Esas görevi İngiliz ordusu konusunda haber vermek olan bu merkez, Lloyd George'un "ökeyi" ile tarihi bir yalan makinesi halinde çalışmaya koyulmuştur.

Almanlar aleyhinde düzmece haberler verdikleri gibi, Tiflis’te çıkan "Horizon", İngiltere’de çıkan "Ararat", Fransa’da çıkan, "Armenia", ABD de çıkan "Goçnak" vb.. gibi gazeteleri Ermeni patriklerinin ve ABD misyonerlerinin ve onlara kayıtsız şartsız inananların verdikleri duyumlara dayanan haberler bu merkezin büroları arasında dolaşarak, kavram değişikliğine uğratılıp, sonunda resmi haber haline dönüşür. Ve Wellington House'in Avrupa ve Amerika'daki büroları tarafından yayılır. 

Bu haberler arasında, Ermeni cinayetleri tersine çevrilip Türklerin işledikleri cinayetler haline sokulmuştur.

Fransızlar bu çabalara , ileri seviyedeki montaj tekniği ile katılırlar. Sömürgelerinde işledikleri kıyımlardan söz etmiyoruz.

Almanlar 20. yüzyılın ilk soykırımını 1904'de günümüzdeki adıyla Namibya'da yapmışlar ve bir etninin hemen hemen tümünü yok etmişlerdir. 

Rus Çarlarının cinayetlerinin sayısını incelemedik. Fakat 1905'te Çar karşıtı bir gösteri kanla sona ermiştir. Sibirya'ya sürülenler ve açlıktan Ölenleri geçiyoruz. Ayrıca kendilerine ağır bir yok etme siyaseti uygulanan Türklerin sayısını ve bu cinayetlerin tarihi belgelerini henüz ele geçiremedik.

20. yüzyılın dördüncü soykırımı "Türk Soykırımı" yapma şerefi (?!) Batılıların ilhamı, yardım  ve teşvikleriyle "tetikçi" rolüne soyunduğunu bir türlü idrak edemeyip Ermenistan kurma sözü ile aldatılmıs olan Ermeni yöneticileri, komitacıları ve onların isbirlikçilerinindir. 

1780'de Osmanlı yönetimine silahlı başkaldırıyla yerel çatışmalar başlamış, 1914'te Rusya, İngiltere, Fransa, ABD ve öteki Batılıların çeşitli nitelikteki yardımlarıyla bir iç savaş şeklini alarak Türk Etnik Kırımı haline dönüşmüş Kafkaslar ve bütün güney doğuya yayılmış, 13-14 Eylül 1922'de İzmir'in yakılmasıyla sona ermiştir.

20. yüzyılın beşinci soykırımını yapanlar, İzmir-Polatlı çizgisine 1919-1922'ye kadar her yeri yakıp yıkan ve Türkleri katleden Yunanlılardır. Manisa hemen tümüyle yakılmıştır. Fakat Yunanlılar, ilk gerçek anlamda ve geniş bir şekilde Türk soykırımım 1821 yılında yapmışlar ve 900.000 Türk'ü katletmişlerdir. 

Türklere ne oldu diye sorulduğunda "onları ay yuttu" diye cevap vermişlerdir.'

Bundan sonra Rusların 1876'da yaptıkları (eskilerin 93 Harbi diye tanıdıkları) Bulgar Türklerinin tümünü yok etmek için yaptıkları Türk soykırımı gelir. 450.000 Türk öldürülmüş, 1.500.000'u İstanbul'a ve Anadolu’ya kaçmışlardır. 200.000 kişi de sığındıkları Rodop dağlarında yok olmuşlardır.

ABD ise Kızılderili katliamlarıyla soykırımları listesinde yer alır. Son Kızıl derili katliamı 1891'de yapılmıştır. Bu güney Dakota'daki Wounded Knee katliamıdır."

Altıncı cinayet 1932-1935 arasında 5.000.000 kadar Ukraynalıyı aç bırakarak ölümlerine neden olan Ruslara aittir.

Yedinci cinayet serisi 1935'te İtalyanlar tarafından işlenmiştir. Büyük Roma imparatorluğu hayalindeki Mussolini kuvvetleri Habeşistan'a (Etiyopya'ya) saldırmışlar, ülkelerini ok ve yay ile savunan Habeşlere karşı zehirli gaz ve tank kullanmışlardır.

Sekizinci seri cinayetler 1936'de Bükreş'te işlenmiş ve Hitler hayranı Ermeniler Yahudilere saldırmışlar ve onları yok etmeye uğraşmışlardır.

İşte Türkleri soykırımcı görmek isteyen bunun için meclislerinden karar çıkartmak isteyen masum(?!) Batılıların cinayetler serisinin muhtesem tablosu!..

Bu soykırımları günümüzde de Çin boyunduruğundaki Doğu Türkistan Türkleri ve Afganistan’da, Türkiye’de " şeriat savaşçısı Talibanlar" olarak tanıtılan, ancak asıl uğraşları Özbek ve Türkmenleri yok etmek olan Pestunlarca devam ettirilmektedir. Ve tabii ki "insan hakları savunucusu" (!) Batılı devletlerden yine ses çıkmamaktadır.

Türk soykırımından ülkemizdeki ve dışarıdaki Ermeni halkının tümünü sorumlu tutmak gibi bir düşüncemiz yoktur. Ermeni sorunu Rusya, İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı İmparatorluğunu paylaşmaları ve ABD'nin doğuda Protestan bir Ermeni devleti kurma isteklerinden doğmuştur. Bu nedenle tezgahlanmış olan etniler politikasının büyük etkisinde kalan maceracı Ermeni yöneticilerinin tutumları, bunların teşvik ve tahrikleriyle dışta ve içte kurulan ve birer cinayet şebekesi olarak çalısan komitalar, komitacılar ve bunların Ermeni ve öteki halklardan oluşan işbirlikçileridir.

Selçuklulardan beri barış içinde yasamış, Osmanlı İmparatorluğunun yönetiminde ticaret, sanat ve zenaatınıda çok Önemli roller oynamış "millet-i sadıka" sıfatını kazanmış olan Ermeni halkı, halen gene barış içinde bulunduğumuz Ermeni vatandaşlarımız, Türk soykırımından asla sorumlu olamazlar.

Bu kitabımız "millet-i sadıka"nın etniler politikasıyla suça azmettirilmiş, aldatılmış, olduğunu ortaya koyar. Dıştaki maceracı Ermenilerin, aldatmaya devam ettikleri Ermeni halkına ve Özellikle
Ermeni gençlerine gerçekleri iletmeyi gaye edinir.

Yerel, ulusal, uluslararası meclislerde alınacak kararların her şeyden önce Türk milleti tarafından asla kabul edilmeyeceğini bu meclislerin tarih yazamayacaklarını açığı çıkarır. 

1985'te ABD'li bilim adamlarının "tarih tarihçiler tarafından yazılır" bildirisini hatırlatır ve yine hatırlatır ki Selçuklular Anadolu'yu Bizans'tan almışlardır. Devletler hukuku Anadolu'nun doğusunda bir
Ermenistan kurulmasını bu nedenle asla kabul etmez.


OLAYLARIN ÖZETİ
SORULAR-CEVAPLAR

Kitabımıza, hemen vatandaşlarımızın ilk seviyede merak ettikleri konulan cevaplandırmakla başlıyoruz :

Ermeniler sürekli, masum olduklarını, hiçbir şey yapmadıkları halde, zalim Türkler tarafından öldürüldüklerini iddia ederler. 
Gerçek ise, bunun tam tersidir .

1780 - K.Maraş'ın Zeytun (Süleymaniye) kazasında, gerçekten refah içinde yaşayan Ermeniler, daha da şımararak, IV'ncü Murat tarafından verildiğini iddia ettikleri ve varlığını asla kanıtlayamadıkları ferman'a dayanarak 1774'ten beri vergi vermemektedirler; Sorunu çözmek için gelen Maraş valisi Ömer paşayı öldürürler. Kasaba 7 aylık bir sıkıyönetime tâbi kılınır... Bu, Ermenilerin İmparatorluk yönetimine karsı ilk silâhlı isyandır.(Kâmuran Gürün Ermeni Dosyası, .TTK. 1985 Ank).

19'ncu yüzyıl:
22Temmuz 1897-Başkale yöresinde Selmas'tan sınırı geçen Ermeni komitacıları Merzegi köyüne saldırıp 150 kişiyi, kadın/erkek katlettiler.

20'nci yüzyıl :
4 mart 1915-Mergehu ilçesinde akla hayale sığmaz canavarlıklarla öldürülen 67 kisiden, kadınlara yapılan işkenceyle ilgili 8 örnek :

(24 nisan'dan 51 gün önce!..)
Güllü : İyso'nun kızının memelerini koparmışlar.
Sülnü : Karnını deşip bebeğini ateşe atmışlar.
Fatma : İbo'nun kızı parçalayıp fırına atmışlar.
Fidan hatunu fırında yakmışlar.
Gülfizar : Hacı'nın kızı, Musto'nun karısı, fırında yakmışlar.
Rusi: Derviş'in karısı, Biro'nun kızı, fırında yakmışlar.
Mahiye: Ali'nin kızı, Sivno'nun karısı vücudunu parçalamışlar....
Nadire, Hani, Zeliha : Irzlarına geçilmis sonra öldürülmüşler.

23 mayıs 1921 , Müttefik Devletlerin Araştırma Komisyonu raporu: 
Grek ordusunun işgalinde bulunan Yalova-Gemlik yöresindeki bütün kasaba ve köylerin tümünün "yok" edilmesi için hazırlanmış olan bir plân bulunmuştur. Bu plan, Helen otoriteleri tarafından verilmiş olan bir emre göre, Grek ve Ermeni çeteleri tarafından uygulanmaya konulmuş ve bu uygulamaya Grek ordusunun da katılmış olduğu tespit edilmiştir.

İste, masumiyet iddiasındaki Ermenilerin, 1780'de, Ermeniler tarafıdan İzmir'in 13 eylül 1922'de yakılmasına kadar süren cinayetlerinden 4 Örnek:

24 NİSAN 1915 ERMENİ NÜFUSU, ÖLÜ SAYISI, İÇ SAVAŞ Ermeniler,  24 nisan 1915'te Ermeni Soykırımının başladığını ve deportasyonla 1.200.000-1.500.000 Ermeni'nin, Türkler tarafından öldürülmüş olduğunu ısrar ve inatla iddia ederler. 

Bu sayı'nın 2 milyona çıkarıldığı hatta aştığı bile görülmüştür.
Bilimsel ve hukukî değerdeki belgelerin ortaya koyduğu gerçekler şöyledir.

Doğu Anadolu'da bir Ermenistan kurmak için..l914 martında incelemeler yapan Fransız/Ermeni komisyonu, bütün İmparatorlukta Ermeni sayısını 1.283.704, Doğu Anadoluda ise 542.000 olarak tespit etmiştir.

İstanbul Ermeni Patriğinin İngilizlere bildirdiklerine göre, 1921'de tüm Ermeni sayısı 625.000'dir ki bu sayı, zorunlu göçten ve savaş sonrası evlerine dönenleri içerir."

Zamanın Birleşmiş Milletleri demek olan, Cemîyet-i Akvam' in göç bürosunun Dr. Fridtjon Nansen imzalı resmî raporuna göre ilk dünya savaşında 400.000-420.000 Ermeni Rusya'ya geçmiştir.

Rusya'yla yapılan 16 mart 1921 tarihli anlaşmayla gidenler kalmışlar ve Rusya yeni geleceklere sınırlarını kapamıştır.

625.000 + 420.00 = 1.045.000 olduğuna göre 1.300.000- 1.045.000 = 255.000. İşte ölen Ermeni sayısı... 

Yalnız bu sayı, Ermenilerin iddia ettikleri gibi, zorunlu göçle götürülüp öldürülmüş Ermenilerin sayısı demek değilidir." 

Aşağıda görüleceği üzere, Orly davasında 1985'te, Prof. T. Ataöv tarafından Ermenilerin 1914'ten 1922'ye kadar, küçüklü büyüklü 11 savaş yapmış olduklarını ve Ermenilerin bu çatışmalarda zayiat verdiklerini göstermiştir. '( K-Gürün)


Zorunlu göç ile Ermeni iddiası olan , Deportasyonun hiçbir ilgisi yoktur , aşağıda ayrıntılı olarak görülecektir; ölü sayısı 100.000 kadardır, katledilmemişlerdir.

Göç esnasında, kötü sağlık ve beslenme şartları, büyük çapta bulaşıcı hastalıklar, yorgunluk, kafilelere saldırılar ölüm nedenleridir.

Bu kafilelere refakat eden Türk askerleri de aynı şartlar içindedirler.

Talât Paşa'nın, göçün o zamanki imkânlar dahilinde en iyi şekilde olması için çaba gösterdiği, Ermenilerin varlıklarını inkâr ettikleri belgelerle sabittir. Bu belgeleri Ankara'daki, yüz bin belgeyi içeren
224 ciltten oluşan , Osmanlı arşivinde görmek kabildir. Arsiv herkese açıktır.

Ermenilerin maksadı, bu zorunlu göçü Yahudi deportasyonuyla özdesleştirerek, dikkatle sakladıkları ve 1780'de yerel olarak, nispeten sınırlı başlayan Türk kıyımının, 1914'ten 1922'ye kadar,
bütün doğu ve güney doğuyu, bağımsızlık savaşında Yunanlılarla birlikte, batı Anadolu'yu da içine alan sürekli ve geniş oranda bir Türk kıyımı ve yıkımı olduğunu saklamak gayesi ve aynı zamanda da suçluluklarını gizlemeyi ve bu suçları bize yıkmayı hedef alır.

Elbetteki, ailesi, evi, mahallesi, köyü, kasabası en fecî şartlarda kıyım ve yıkıma uğramış olan Türklerden hayatta kalanların 'vendetta' yaptıklarını, kin ve intikamla aynen karşılık verdiklerini inkâr edecek değiliz.  Aslında, Ermenilerin neden oldukları bir iç savaş mevcuttur.

Fakat, Osmanlı hükümetinin asla bir soykırım kararı almadıkları, 1921'de İngiliz Tahkik heyeti ve 1985'te Orly davasında hukukî ve bilimsel olarak ortaya konmuştur.



TÜRK SOYKIRIMLARI

Tüm Türklerin uğradıkları Soykırımları listesi - bildiğimiz kadarıyla - şudur:

1- 1821 Yunan ihtilâlindeki Türk Soykırımı.

2- 1876'da (eski tarihle 93 harbi denen) Rusların, Osmanlı/Rus savaşında yaptıkları Bulgaristan Türkleri Soykırımı.

3- Yunanlıların yaptıkları, Girit Türkleri Soykırımı.

4- Orta ve Üst Asya'da Çarlık Rusya'sının,

5- Orta ve Üst Asya'da Komünist Rusya'nın yaptıkları sistemli Türk kıyımı...genis zamana yayılan bu Türk kırımlrı bîr araya toparlanınca ortaya büyük bîr Türk Soykırımı çıkar.

6- Çin imparatorluğu ve Komünist Çin tarafından Orta Asya'ya da Doğu Türkistan'da ve Moğolistan'da yapılan, genis zamana yayılan Türk kıyımları, sayılar alt alta toplanınca büyük Ölçekli bîr Türk Soykırımı meydana çıkar... Son yıllarda Çin yönetimi, Orta Asya'daki Türk tarihini yok etmek ve bu yörenin tarihini kendileriyle başlatmak için, Uygurları tarihi eserlerle beraber zaman içinde yok etme siyaseti gütmektedir.

7- Buna bir de Kıbrıs Türk kırımını katarsak, tarihte Nazilerin öldürdükleri Yahudi sayısını kat-kat aşacak sayılara ulaşılabilir.  Fakat, tarihçilerimizin bu konularda hiçbir çalışması mevcut değildir. 

Onlar daha, Girit soykırımından kaçan ve Side'ye yerleşmiş olan Türkler arasında bile, hiçbir bilimsel araştırma yapmış değildirler."

Biz Ermeni iddialarını cevaplandırmaya devam edelim: Ermeniler, koskoca bir imparatorluğa kafa tutmak, kolayca isyan etmek, bu isyanları değişik tarih ve yerlerde korkmadan tekrarlamak, daha
da ileri giderek, iç savaş çıkarmak ve bu savaşı en akla gelmeyecek seviyedeki canavarlıklarla bir TÜRK SOYKIRIMI haline getirmek cesaretini nereden bulmuşlardır?

İste, bu cesaret Ermenilere, İmparatorluğu ETNİK POLİTİKAYLA bölüşmek isteyen ve bunun için de Anadolu'da bu politikalarına o tarihte en uygun etnik grup olan Ermenileri tetikçi olarak kullanan
Rusya, İngiltere ve Fransa tarafından verilmiştir. 

Bu üç devlet, Osmanlı imparatorluğuna savaş açmışlar, ordularıyla fiilen, doğrudan ya da dolaylı olarak Ermenilere yardım etmişlerdir.

Bir de, halk deyimiyle saman altından su yürüten 4'ncü kuvvet vardır : Amerika Birlesik Devletleri.

İmparatorlukla savaş halinde değildir, Ermenilere yardım için çarpışan Amerikan askeri yoktur fakat onların, Protestan Misyonerleri vardır.

Ermenileri imparatorluğa karşı isyan ve ihtilâle hazırlayan, teşvik ve yardım eden ABD'li Protestan misyonerleridir. Merkezi, Boston'da, Bacon Street 14- Massachuset'te bulunan THE AMERICAN BOARD OF COMMISSIONNERIES FOR FOREIGN MISSIONS, 1810'da kurulur ve aynı yıl misyonerler, Ortadoğu'yu protestan yapmak(!) için harekete geçerler. Sonuç sıfırdır ' (Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu, 9 Eylül Üni. İzmir, 1983)

1820'de iki misyoner, P. Fiks ve L.Parson İzmir'e çıkarlar, amaçlarını ifade ederler: En büyük arzuları, bu günahkârlar ülkesi Osmanlı imparatorluğunun yıkıldığını görmektir. ' (J.Gahili, Protestan Diplomacy and Near East1810 - 1927. B. Şimşir)

Ermeni Katolik ve Ortodoks kiliselerinin karşı koymalarına rağmen, zayıf Osmanlı yönetimi, Anglo-Amerikan baskısına dayanamayarak 1834'te ilk protestan öğrenimine boyun eğer.

ABD misyonerleri, 1850'den sonra yayılma alanlarını genişletip, İmparatorluğu 3'e ayırır, 9 ilde (İstanbul, İzmir, Merzifon, Kayseri, Tarsus , K.Maras, G.Antep, Harput ve Van)'da kolejler açarlar.

1896'da 436 şapel ve kilise çalışma halindedir. 21 yerel okuldan 27.400 Ermeni öğrenci yetişmiştir; bu yıllara kadar Amerika'dan yapılan yardım 6 milyon dolardır Bunların içinde, Merzifon koleji, ilk ve en başta gelen bir fesat yuvası dır.

Başlangıçta Ermeniler, "Türklerin, Ermenilere zülüm yaptıkları" propagandasının ABD'de yayılması şartıyla" Protestanlığı kabul ederler. Bu şart sonradan, Misyonerlerin geleneği haline gelir
"Ermeni katili zalim Türk" teması daima işlenir.' (Powel. The Struggie Par PovJtr in Musiem Asia . N.York)

Amerikalılar bu iftiralarla beyin yıkamasına tâbi kılınırlar ve Türklere karşı uyanan nefret günümüze kadar gelir. Halbuki, bilindiği gibi, Ermeniler, ticaretleri sanat ve zenaatları, yönetimde, bakan ve büyükelçilik seviyeleriyle, dirlik ve düzen içindedirler, imparatorlukta, MiLLET-i SADIKA diye adlandırılırlar. Bu durumu yakından bilen ve yaşayan misyonerler ve ABD yönetimi Türk karşıtı tutumlarından, asla dönmezler.

1921- Ermeni cinayetlerini ve bunların Türklere mal edildiğini bilen, insan hakları savunucusu Wilson'a, Babıâli'ye bir elçi göndermekten söz edildiğinde "yakında Türkiye mevcut olmayacak ki" cevabını verir. 

1891 'de, New York'ta Dr. S. Krielyan HAİK adlı ihtilâl gazetesini çıkarmıştır.

1893, 1 Haziran sayısında "Çarpışmamız, kan dökmemiz gerekir, kılıçlarınızı hazırlayın" diye yazar.

1893, 1 Kasımda "2 yıl kargaşalıklar çıkarılmalı, isyanı bastırmaya gelen Osmanlı kuvvetlerine karşı Batının yardımı istenmeli ve bir uluslararası kongreye gidilmelidir. (günümüzdeki PKK taktiği). Hınçakların yaptığı doğrudur, Bizim de Anadolu dağlarında çarpışmamız gereklidir. Doğu'da bir Ermeni/Rus birliği vardır, biz de bir Ermeni/Amerikan birliği hazırlamalıyız. (VR.Mıra, Tom Beelween 7lvo lands;Armeniens in America1890 to world I, Cambridge Massachussets 1983-B,Şimşir)

1890-1908 imparatorlukta, Ermeni isyanlarının geniş çapta  öteki Batılıların da katılmasıyla yapıldığı ve yerel cinayetlerin işlendiği dönemdir. '"K. Gürün. a.g.e." 1914'te ise bu cinayetler, DOĞU VE GÜNEY DOĞU BÖLGELERİNDE TÜRK KIRIMI halini alırlar.

Bu konuda Senatoda, 33 bin belge vardır.

Osmanlı yönetiminin davetiyle gelen ABD Senato Araştırma heyetinin başkanı General J. Harbord'un Senatoya verdiği raporda:

1- Ermenilerin öldürdükleri Türk sayısı, Türk sivillerinin öldürdükleri Ermeni sayısının çok üstündedir.

2- Bir Ermenistan kurulması için, Ermeni çoğunluğu yoktur, ifadeleri yer almaktadır. Bu rapor yayınlanmamıstır.

Senato'da Ermeni suçlarını gösteren ve Ermeni taraftarı yapılan propagandaların tümüyle yalan ve iftiraya dayandığını gösteren Amiral Bristol'un raporları da el yazısı olarak kalmıştır, yayınlanmamıstır.

Ermenilerin seçim santajları, Protestan Misyonerlerinin tek yanlı raporları ve fanatik Ermeni yanlısı Morgentau'un raporları geçerli sayılmıştır. Bu da ABD'de çok derin bir Türk karşıtı kamu vicdanı
yaratılmasına neden olmuştur.

ABD, Ermenilerin tazyikiyle Lozan'a katılmaz ve anlaşmaya imzasını koymaz, dolayısıyla, SEVR'ide reddetmez.

Ancak, özel bir statüko ile Türkiye Cumhuriyetinin varlığını kabul eder.

Kitabımızın gözden geçirildiği Ekim 2000 aylarında Ermenilerin seçim şantajını ve Bill Clinton'un ağırlığını koyarak buna nasıl engel olduğunu gördük. Başkan Clinton'u büyük Türk dostu diye selâmladık!..

Atatürk diyordu ki "yalvarmalarla, lütuf beklemelerle Türk milletinin sorunları çözümlenemez".

Biz ABD üst yöneticilerinden lütuf beklemiyoruz. Onların, tarihi çıkar aracı yapan, her tür vicdan ve saygıdan uzak kiş ilere yazdıkları mektuplarda sadece,"Türkiye'nin stratejik durumu nedeniyle", Ermeni tasarısının geçmemesini istemek, doğrudan Ermeni iddialarını kabullenmek demektir.  Başkan Clinton bu şekilde hareket etmiştir.

Bugün geçmeyen Ermeni tasarısı yarın, yeni şartlarda senatoya yeniden gelecektir. Ve yarın eğer biz susar, tezlerimizi bütün yönleriyle yani Ermeni Soykırımı denen olayların aslında tersine çevrilmis TÜRK SOYKIRIMI olduğunu ortaya koymazsak, başımıza gelebilecek büyük olaylardan, yalnız üst düzey yöneticilerimiz değil, hakkını korumayan, boş veren bir halk olarak bizler de sorumlu olacağız. Her ne kadar, tarih derslerinde bilgilendirilmemiş  isek de. 

Ermeni sorunu konusunda, en az, 1971'den beri yapılmış yayınlar vardır ve bu yayınlar 1983'ten sonra, tümüyle belgelere dayalı, tam anlamıyla bilimsel değerde araş tırmalar içeren yayınlardır. Sorun, merak edip okumak ve halk olarak sorumluluğumuzu bilmektir. 


/ İŞTE BU KİTAP, GERÇEKLERİ YANSITAN BELGELERİ, BÜYÜK ÇİZGİLER HALİNDE ORTAYA KOYMAK VE ARTIK DAHA FAZLA GEÇ KALMADAN HAYKIRMAMIZ İÇİN YAZILMIŞTIR.

Ermeni Sorununu Senatodan geçmesi söz konusu olduğu son günde, sürekli Ermeni propagandasına kapılmış ve yavaş-yavaş ona inanmış olan halkımızı hiç olmazsa son dakikada uyandırabilmek için.


2000 YILINDA AMERİKAN MİSYONERLERİ
Ermeni tasarısı tartışmaları ve Başkan Clinton'un davranışı bizim, ABD misyonerleri sorununa geri dönmemizi gerektirmektedir. ABD misyonerlerinin faaliyetleri asla durmuş değildir. Halk dehâsı ne demiş: "Su uyur düşman uyumaz". 

Binlerce yıllık tecrübeden doğan bu atasözünün ne kadar doğru olduğu, misyonerlerin Papalık ve ABD yönetimi tarafından yeniden görevlendirilmeleri ile ortaya çıkıyor. Cumhuriyet'in 12 temmuz sayısında okuyoruz: ODTÜ'de öğretim görevlisi Yrd. Doç. Ömer Turan, Hristiyan Misyonerlerinin, kendi yayınlarından yapmış olduğu tespitlere göre bildirmektedir:

1- Papa'nın 22 ocak 1991'de yayınladığı bildiride ve nüfusunun çoğu Protestan olan ABD başkanının 3 mart 1992'de yaptığı konuşmada "...Kilise öğretilerinin, Hıristiyanlığın, çöken komünist blok'a, Üçüncü dünya ülkelerine ve İslâm Ülkelerine taşınması için..." misyonerleri göreve çağırmıstır.

2- Bunun için seçilen bölge 10-40'nci paraleller arasıdır ki, bu bölgede en çok Müslümanlar ve Türkler bulunur.

3- Türkiye, demokratik bir ülke olduğu için, propaganda faaliyeti kolayca yapılmakladır, İncil günümüzün Türkçe'sine ve Türkiye'de yaşayan 14 azınlık grubunun diline çevrilmiştir. Sadece 1992'de İncil propagandası yapan 250.000 mektup postalanmış.

4- Türkiye'de 14 kuruluşa bağlı 45'i Amerikan, 9'u Türk olmak üzere 54 Protestan misyoneri faaliyet göstermektedir.

5- Yeni Protestan kiliseleri açılmış, en az ulaşılmış olan Karadeniz ve doğu Anadolu bölgelerinde faaliyet hızlandırılmış tır. Kürtler, Aleviler, ve Lazlar Öncelikli seçilen hedeflerdir.

Acaba, Atalarımızın tecrübelerine uyarak yoğurdu üfleyerek mi yememiz gerekecek?

Misyonerlerin plânlanmış olan yeni görevleri, bu kere Türkiye Cumhuriyeti topraklarında tezgâhlanan, yeni bir Etniler politikasıdır ve bu yolun amacı, SEVR'i uygulamaktır.

Bunun paralelinde, yeni bir Türk-Protestan kültürü yaratmak, Türk kültürünü geniş zaman içinde bir de bu yolla eritmek yatar. Bilindiği gibi. Komünizme karşı, yeşil kuşak adı verilen İslâm kuşağı icat etmiş ve Türk-İslam Kültürü diye, ata kültürümüzü kolayca eritecek bir sistemi ilham etmiş olan Amerikan Ortadoğu siyaseti, misyonerlerinin bu yeni çalışmalarıyla, Türkleri silmenin bir öteki imkânını daha uygulamaya koymuşlardır.

Tarihten ders almalıyız ve uyumamalıyız. 23 ekim 2000 tarihli Hürriyet, bu çalısmalara paralel olabilecek bir başka teşebbüsün haberini veriyor :

Antalya'nın kardeş sehri Nürnberg, Beldibi'nde bir kilise açmak arzusundaymıs... Kilisenin bütün masraflarını Almanlar vereceklermiş... Antalya'da çok sayıda Alman varmıs ?.. Acaba, Alman turistlerin bol olduğu yerlerde kilise açmak, Almanlarda bir alışkanlık mıdır?... Almanlar da ABD' liler gibi Protestan'dırlar... Herhalde, ABD' li misyonerlerle çok iyi anlaşacaklardır, diye düşünürüz !...


Halbuki Ermeniler, İmparatorluktaki azınlıklar arasında, en üst noktaya kadar yükselmişler ve 22 bakan, 33 milletvekili, 21 paşa, 7 Büyükelçi, 11 başkonsolos, 41 yüksek memuriyet konumunda bulunabilmişlerdir.



İmparatorluğa bu seviyede hizmet ettikleri, Osmanlı sanat ve zenaat'ında önemli yerleri olduğu için onlara Millet-i Sadıka, Sadık halk adı verilmiştir. Kökü dışarıda olan bu yöneticiler, yarattıkları felâketleri örtmek ve Osmanlı İmparatorluğunu ve günümüzde  gerçeklerin su yüzüne çıkmasından büyük korku içinde kalarak- Türkiye Cumhuriyetini de suçlamak, Türkleri canavar göstermek için, en akla gelmedik "yalan, iftira ve sahtekârlıklar"a başvurmuşlardır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Balkanlar, Anadolu ,özellikle doğu, güney ve batı Anadolu'da   ve Arap yarımadasında, bizlere çeşitli şekil ve şiddette uygulanmış olan katliam ve soykırımların ıstırabını yaşamış olan Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra samîmi ve bilinçli olarak, halkımız ile bu cinayetlerden suçlu olan ülkelerin genç kuşakları arasında kin ve intikam hissinin doğmamasını istiyordu.

Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin geriye bakarak, Osmanlıca'sıyla "devr-i sabık" yaratmamasını, artık geçmişte kalan olayların  ne kadar ağır olursa olsun, hesabının sorulmamasını, bunun için gerilim
ve intikam hisleri içinde yaşanmamasını istiyordu.

Onun prensibi, "ulusal ve kaçınılmaz" olmadıkça savaştan uzak durmak, yakın komşular, uzak dostlar ve bütün dünya devletleriyle barış içinde yaşamaktı; bu düşüncesini YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ prensibiyle ifade etmişti.

Bu prensibe uygun olarak Osmanlı imparatorluğunun son iki yüzyılında yaşanmış olan fecî olaylar, tarih kitaplarına geçirilmemiş, yetişen neslin, komşularımıza sevgi ve güvenle bakması aşılanmıştı.

Fakat, karşımızda beşikten itibaren, evde, okulda, kitaplarda, gelenekselleşmiş Türk kiniyle yetişmiş, kitle halinde bir Batı vardı.  Bu kin Osmanlı imparatorluğunun büyüklüğü karşısında tümüyle
katmerleşmişti. Ve Batının bu ideali, bütün ekonomik , siyasal ve toplumsal imkânlarını her fırsatta kullanarak, Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak, sonunda da altı ve üstü zengin Anadolu topraklarını paylaşmak, jeopolitik durumundan istifade etmek ve her şeyin üstünde Türkleri bu topraklardan sürmekti.

Gerçekçi olalım! günümüzde değişmiş hiçbir şey yoktur: 
BATI, BEKLEMEKTE OLDUĞU PUSUDAN ÇIKMIŞTIR !



SONUÇ

Doğu, Güneydoğu, Anadolu baştan aşağı parçalanmış, yakılmış, cesetlerin, köy, kasaba,şehir harabeleri arasında kokmaya çürümeye bırakıldığı, fareler, aç köpekler ve vahşi kuşların yaşayabileceği uçsuz bucaksız uğursuz bir mekân halindedir . Bu mekânda 1890'da yıkıma plânlı , hazırlıklı başlayan Ermeni çete ve Komitacılarının, 1914'ten sonra başlattığı toplu öldürmelere kelimenin tam anlamıyla TÜRK ETNİK KIYIMI, TÜRK SOYKIRIMI denir :

Ermeni sorunu, Ermeni propagandası tarafından Ermeni Soykırımı şekline sokulmuştur. Batı kamu oyunda, Nazilerin yapmış olduğu deportasyon soykırımı kavramını ifade eder. Ermeniler bu şekilde hareket etmemişlerdir. Onlar, hazırlanmış bir plan dahilinde Schellendorf'un makalesinde ifade ettiği gibi, Anadolunun erişilmesi güç noktalarındaki "mahalle, mezra, köy ve kasabalara" saldırmışlar, yap-kaç sistemiyle (!) yıkım ve kıyım yapmışlardır. Bu yıkım ve kıyımın, 1890'dan 1922'e kadar ve Trabzon - Ankara - Adana'dan geçen bir çizginin doğu ve güneyindeki Anadolu toprağı genişliğinde yapılmış olduğun hesap edilirse ortaya çıkan sonuç sayı ve yer halinde TÜRK SOYKIRIMI'dır.

ZAMAN VE MEKAN'A YAYILMIŞ OLDUĞUNDAN GÖZLENMESİ VE İNKAR EDİLMESİ KOLAY OLMUŞTUR.

Fakat, Bunu ispatlayacak elimizde yüz bin belgeyi içeren 224 cilt belge vardır. (mikro filmleri bütün ülkeler hükümetlerine dağıtılmış olduğu söyleniyordu)

Bu belgeleri doğrulayan,
Foreign Office
AAEF, Fransız Dısişleri Arşivleri
Die Grosse Politik,
ABD, Devlet ve Senato arşivleri
Rus kaynakları.
Ermeni kaynakları
Olayları ilk seviyede yasamış olanların yayımları
Ankara Üniversitesi yayınları,
Özel yayınlar,
Gazeteler, dergiler,
Ve nihayet,
Ankara'da Osmanlı Arşivi, Ermeni, Ermeni yanlısı, Türk dostu, Türk düşmanı her araştırmacıya açıktır.

Artık sırası gelmiştir;
SUÇLU ERMENİ YÖNETİCİ, SUÇLARINI İTİRAF ET, TÜRK HALKINDAN, TÜRK TARİHİNDEN ÖZÜR DİLE. VE  BİZDEN DEĞİL, SENİ ALDATMIS, SENİ KENDİ ÇIKARLARI İÇİN KULLANMIŞ, SENİ SUÇ'A AZMETTİRMİŞ OLAN BATILILARDAN HESAP SOR, GEL  BERABERCE HESAP SORALIM. YANLIŞININ FARKINA VAR , ONU KABUL ET, GENÇ KUŞAKLARI TÜRKLERE KARŞI BOŞUNA KİN VE İNTİKAM HİSSİYLE YETİŞTİRME.

Bizlere gelince, bu bilimsel değerde belgeler ve bu belgelerin açığa çıkardığı gerçekler varken ilk seviyedeki savunucularımız neden susuyorlar ?

Onlar susuyorlarsa biz, Türk milleti, bu milletin kişileri olarak hakkımızı, neden kendimiz savunmuyoruz?

Türk soykırımının tersine çevrilerek Ermeni Soykırımı haline getirilmesini kabul edebiliyor musunuz ?

Bu ülkede sesini yükseltecek bir üniversite, haksızlığa, hukuksuzluğa baş kaldıracak Barolar, Tarihi bütün dünyaya duyuracak tarihçiler, tarih araştırma kurulları yok mudur?

Bu gerçekler neden okullarda öğretilmez ?

Batılı dostu (!) "bazı pısırık sultanlar misâli" üzmemek mi gerekiyor ?

Nerede Atatürkçüler?

Atatürk hayatta olsaydı susacak mıydı?

En fecî şartlarda öldürülmüş atalar, dedeler, ninelerin cesetleri üzerinde yürümeyi, onları Ermeni Katili olarak kabul etmeyi, şeref ve haysiyetimize yakıştırabiliyor muyuz ?

Niçin bir propaganda merkezi kurulmuyor ?

Niçin, Ermeni tarihçilerini, korktukları ve daima kaçtıkları tartışmalara çağırmıyoruz?

Niçin gösteri yürüyüşleri yapılmıyor ?

Neden gazeteler, ilk sahifelerinde büyük puntolu harflerle gerçeği haykırmıyorlar?

Dıştaki bir avuç Ermeni'nin koskoca bir Türk devletini yalanlarla dünya kamu vicdanında aşağılamasına karşı neden susuyoruz? 
Neden susuluyor ?

Susmamız bütün dünyaya Ermeniler tarafından, suçumuzu sakladığımız, elimizde hiçbir belge olmadığı şeklinde yorumlanıyor ve yutturuluyor. Bu belgeleri İnternet'e geçirecek gönüllüler mevcut değil midir?


ÖNERİYORUZ :

Her yıl 21 nisan, VAN katliamının Çar Nikola II tarafından başarı diye kutlanmasının yani, Ermeni çete ve Komitalarının yapmış oldukları katliamın, onları, saat 12:30'da ellerine geçen telgrafla kutlamasıyla, gerçek olduğunu ortaya koymuş olduğuna göre, TÜRK SOYKIRIMI GÜNÜ OLARAK ANILMALIDIR.

VAN'IN ERMENİLER TARAFINDAN YOKEDİLMİŞ OLAN KALE DİBİ MAHALLESİ KALINTILARINA TÜRK SOYKIRIMI ABİDESİ DİKİLMELİDİR.

Bu mahallenin sokak izleri hâlâ görülmektedir, yıkık minare ve yıkık bir cami hâlâ ayaktadırlar. Van'ı ziyarete gelen yerli ve yabancı turistlere bu yerler gösterilmeli, açıklamalar yapılmalı, broşür dağıtılmalıdır. Bu yerin renkli resmini, Profesör Erich Feiglin "Bir Terör Efsanesi"adlı kitabında, Ermeni cinayetlerine ait pek çok resimle birlikte görmek kabildir. Van'da, kitapevlerinde, Ermeni sorunuyla ilgili, kaynakçamızda görülen kitaplar satılmalıdır.



BİR HATIRLATMA : 

Türklerin, başlangıçta açıkladığımız gibi, ne kadar geniş bir şekilde ve değişik zamanlarda çok sayıda ETNİK KIYIM'a uğratıldığı düşünülmemiş ve gerekli araştırmalar yapılmamıştır.


*1878 Rus Osmanlı savaşında 450.000, 
*1821 Yunan ihtilâlinde 900.000. 
*Balkanlardaki öteki Türk katliamları;
*Girit Soykırımı, 
*Anadolu Yunan işgalindeki katliâmlar, 
*Kıbrıs katliâmı,
*Ermenilerin Anadolu ve Kafkaslardaki katliâmları, 
*Karabağ'daki katliâmları, 

Araştırmacı Gündüz Aktan'ın ifadesine göre bu katliamlar milyonları geçmektedir. Buna, Afganistan'da Taliban adı verilen Pestunların Türkmen ve Özbek Türklerine bugün hala uyguladıkları soykırımı, Asya'da, Rusların ve Çinlilerin tekrarlı ve sürekli katliâmlarını katarsak ortaya yaklaşık 6 milyonu bulan ve geçen sayılar çıkar.

JEST YAPMA ZAAFİYETİ;
Osmanlı imparatorluğu, "reformların" batılı ülkelere, başta İngiltere olmak üzere, tanımış olduğu hakların verdiği fırsatlarla yapılan şantajlar karşısında JEST yapmak gereğinde kalırdı. Bu yapılan jestler sonucu yönetim çok kereler egemenlik hakkını yitirmişti. Günümüzde , Kıbrıs ya da Ege sorunları nedeniyle gazetelerde, Jest yapmamız istendiğiyle ilgili haberler çıkması üzerine bu kapkara geçmişi hatırlamaktan kendimizi alamıyoruz, bir örnek ;

1883 martında Merzifon Amerikan Kolejinde Tumayan ve Kayayan adlı iki Ermeni profesör devlete karşı isyan çıkartmışlardır. Tutuklanmışlar, Reis, iki âza Osmanlı, 1 Ermeni ve 1 Grek'ten oluşan mahkeme her ikisini de ölüme mahkûm etmiştir. Derhal , Londra'da gösteriler başladı "zalim Türkler, barbar Türkler, masum Ermenileri öldüren Türkler" diye... 

Abdülhamit başlangıçta İngiliz Gladston hükümetinin tazyiklerine dayanıyordu. Fakat, Mısırda, Hidiv Tevfık paşa ölmüştü, yerine geçmiş olan Abbas Halim paşa Londra-yı ziyaret etmek istiyordu. Gladston hükümeti, Hidiv'in yatına iki İngiliz destroyerinin refakat edebileceği şantajını yaptılar. Bu takdirde, Hidiv, İngiltere tarafından resmen tanınmış olacaktı. Abdülhamit hemen iki suçluyu affetti. İmparatorluk yeniden çok ağır bir darbe daha yemişti. (Bilal Şimşir)

Burada Mustafa Kemâl Paşa'dan bir örnek vermek isteriz.
Bağımsızlık savaşı içinde, Hint Hükümeti, Mustafa Sağır adlı bir Hint Müslümanın, Müslüman Türk kardeşlerine yardım etmek üzere Ankara'ya göndermişti. Kısa bir tahkikat sonucu, adamın Mustafa Kemâl Paşa'yı öldürmek üzere Ankara'ya geldiği ortaya çıktı. İngilizler göndermişti... Mustafa Kemâl Paşa derhal asılmasını emretti. Bazı kişiler, İngilizleri tahrik etmekten korktular ve affedilmesini istediler. Mustafa Sağır ertesi sabah asıldı, kimseden çıt çıkmadı.

Osmanlı İmparatorluğunun koca bir donanması, dört kıt'a da orduları mevcuttu. Ankara hükümetinin ise, bu dönemde, sadece Doğuda, teçhizatı eksik ufak bir ordusu vardı... Bütün birlikler dağıtılmıştı...


Kitabımız dizgiye girmiş iken, 10 Kasım 2000 tarihli gazetelerde Papa Jean Paul II'nin, "Ermeni soykırımını kabul ettiğini ve bir bildiri yayınladığını okuduk." İnsanlık ve barış için büyük bir
çaba sarfettîğine inanmak istediğimiz Papa'nın bu tutumunu hayret ve üzüntü ile karşıladık.

Üzüntümüz hemen uyanmamıza neden olduğundan bîr anlamda sevindik. Çünkü gerçekten çok derin bir uyku içinde olduğumuzu farkettik. Ermeni sorununu incelerken bu konuda daima kiliselerin ilk ve en güçlü seviyede çalıştıklarını bilir, ortaya koyar fakat kiliselerin temelinde  artık bütün açıklığıyla söyleyebiliriz- Türk dünyasını temelden yıkmak isteyen papalık makamı Vatikan'ın olduğunu düşünemeyiz. Belki de bu tarz düşünme büyük bir insan kitlesinin, Hıristiyan dünyasının, ruhani değerde en yüce makamı oluşu ve ona binlerce yıllık geleneksel terbiyemiz gereği saygı duymamızdan ileri gelmektedir.

Bu bildiri, Vatikan'da Attila ile başlayan ve haçlı seferleriyle süregelen kininin günümüze kadar muhafaza edildiğini ve bu kini tatmin için fırsat beklendiğini göstermektedir.  Hele Ostrogot kralı Totila'nın yaptıklarının isim benzerliği sebebiyle Attila'ya, dolayısıyla Türklere yamandığı düşünülürse iftira ve sahtekarlık kampanyasının geleneksel kökenine inilmiş olur. (H.Tarcan, Töre Dergisi, Sayı l, 2000, Syf.17)


Sorunu Analiz etmeye çalışalım:

Papa Jean Paul II, Vatikan'da Hristiyan ülkeler ruhani temsilcilerini toplamış, Ermenistan Patriği Karakin II ile Türklerin bütün inanılmazlığı ile Ermeni katili olduklarını ilan eden bir bildiri yayınlamış, Hristiyan dünyasının tümünü Türkleri Ermeni katili olarak itham etmeye davet etmiştir.  Bu papanın 2000'lerin başında ilan ettiği "Türklere karşı başlatmış olduğu ilk haçlı seferberbirliğidir." Tarih: 10 Kasım 2000. 

Papa hazretlerinden insan olarak doğmuş Türk ile insan olarak doğmuş hıristiyan arasında insanlık ve din adına yapmasını beklediğimiz "tarihi tarihçilere bırakması, bunun için çaba göstermesi, insanlar arası barışı ön plana almasıydı. Kendilerini barışçı diye tanıyorduk.

Bildiriye tarih olarak Atatürk'ün ölüm tarihini seçmesi, bu muhterem olması gereken kişilerde ölüye bile saygı olmadığını göstermektedir. O ölü ki bir ülkenin bayrağıdır. Değeri bütün dünyaca kabul edilmiş büyük bir liderdir.  Atatürk'ü ve Türkiye Cumhuriyeti'ni suçlayan en cahil kişilerin bile biraz tarih okuyarak kolayca Ermeni sahtekarlığının farkına varabilmesi imkan dahilindeyken papanın bunu doğruymuş gibi kabul etmesi, onun Türklere karşı yüzlerce yıllık Vatikan kinini aynen devam ettiğini göstermektedir. 

3. Bin yılın başlangıcında dünyalaşma tartışmaları yapılırken, Vatikan'ın Orta Çağ kafasından kendini asla kurtaramadığı ortadadır. Papa Jean Paul II çok iyi bilmektedir ki Vatikan'ın arşivleri 4. yüzyıldan beri Türklere karşı itham ya da organize edilmiş oyunların belgeleri ile doludur. Son belgeler de Ermenilerin yaptığı Türk etnik temizliğinin bütün yönleriyle açığa çıkarabilecek niteliktedir.

Kitabımızda tarih sırasına göre görmüş olduğumuz kiliselerin çalışmalarıyla ilgili bir kaç örneği hatırlayalım:

1779. Rusya'da Ermeni Argutyan ile Ermeni okulu kurucusu Lazaryan Kafkazlarda bir Ermeni projesi yapmışlar ve prens Potemkin'e sunmuşlardır. Yönetim değişikliği, projenin uygulanmasını geriye bıraktırmıştır.

1876. Osmanlı İmparatorluğu'nda Patrik Nerses, İngiliz elçisi Elliot'u ziyaret ederek Avrupa'nın ilgisini çekmek için her an isyana hazır olduklarını bildirmiştir.

1876. İngiliz başbakanı Gladston himayesinde katolik kilisesiyle birlikte İngiliz-Ermeni Birliği kurulmuştur. Patrik Zaven Efendi, İstanbul'un işgalinde hükümeti Ermeni soykırımı ile itham ederek Osmanlı yönetimini, uluslararası bir mahkemede mahkum edilmesini istemiştir. 


KURULUAN İNGİLİZ TAHKİK HEYETİ, OSMANLI YÖNETİMİNİN ASLA SOYKIRIM SUÇU İŞLEMEDİĞİNİ, ERMENİ İDDİALARININ DUYUMLARA DAYANDIĞINI HUKUKİ DEĞERİ OLMADIĞINI 29 TEMMUZ 1921'DE İLAN ETMİŞTİR.

1985'TE FRANSIZ ADALETİ DE "ORLY DAVASI"NDA AYNI KARARI ALMIŞTIR.


ABD protestan din adamları Mart 1915'te başlayan Büyük Van Katliamını destekleyen işgalci orduların geri gelmesiyle Ermeni katilleriyle birlikte İran'a kaçmışlardır.

Papalık bu gerçekleri belgeleyen Amiral Bristol ve General Harbourd'un ABD devlet arşivinde saklanan fakat yayınlanmamış raporlarını gözardı etmektedir. Harbourd'un 43 Türk köyünün halkı ile beraber yakılmış olduğunu gözüyle gördüğünü ve yanık insan eti kokusunun burnunu çok rahatsız ettiğini kendi eliyle yazmış olduğu rapordan okuyabilir.



Yeter artık! Uyumayalım! 
Batının güler yüzünün arkasında, 
insanlık tanımayan çıkarları olduğunu bir an için bile unutmayalım !...



KEMAL ERMETİN
"TÜRK SOYKIRIMI" KİTABINDAN



Turco-Armenian Relations ( I )


HOCALI ANITI ve Ermeni Sorunu



____