Erdoğan 23 Nisan 2014 tarihi itibariyle “Ermeni” konusunda bir açıklama yaptı.
Başbakan açıklamasında :
“Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği
I. Dünya Savaşı esnasında,
tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin
yaşanmış olması…”
gibi bir tanımlama yaparak Ermenilerin torunlarına
taziye mesajı yolladı.
Osmanlı dört cephede savaşırken;
Fransız askeri elbisesi giyerek,
Rusları-İngilizleri arkasına alarak 23 yerde isyan çıkaran, silahsız kadın-çocuk-yaşlı Müslümanları işkencelerle öldüren,
tecavüz eden Ermenileri temize çıkardı.
Ermeni çetelerince katledilen 518 bin Türk ve Müslüman’ı
ise hiç ağzına almadı.
(Kaynak: T.T.K. Eski başkanı Yusuf Halaçoğlu)
Hiç şaşırmadım. Hatırlatırım;
Orhan Pamuk ve Elif Şafak’ın dava edildiği dönemleri hatırlıyorum. Orhan Pamuk bir röportajında “Türkler, 30 bin Kürt ve 1milyon Ermeni’yi öldürdü” demişti.
Kendisine haklı olarak tepki verilince Erdoğan ve Gül Pamuk’a sahip çıktı. Pamuk köşke davet edildi.
Elif Şafak’ın Baba ve Piç adlı kitabında yazdıklarından bir kesit hatırlatalım:
“Toprağımızdan kovulduk, eşyalarımızdan olduk, hayvan muamelesi gördük, koyun gibi kesildik. Doğru düzgün haysiyetli bir ölüm bile esirgendi bizden.”
“Silah arama bahanesiyle Ermeniler’in evlerine girip sonra da yağmalıyorlar… Sıradan Türklerle ne konuşacaksın, eğitim görmüşler bile ya milliyetçi ya cahil…”
“1909 Adana katliamlarından ya da 1915 tehcirinden.. Bunlar sana bir şey hatırlattı mı? Ermeni soykırımı diye bir şey duydun mu? Erkek bırakmıyorlar ortada…”
“Ayaş’ta sağ kalan olmamış. Çankırı’ya götürülenler de peyder pey öldürülmüşler. Sopalarla, balta saplarıyla dövülmüşler. Bazıları açlıktan ölmüş,bazıları da öldürülmüş.”
“Orada yerleşik milyonlarca Ermeni’ye ne oldu peki? Asimile edildiler! Eridiler!Y etim bırakıldılar. Sürüldüler. Mal mülklerinden oldular. Türkler’di 1915’te bunları yapanlar.”
“Sen kalk gel Orta Asya’dan, dal dosdoğru Anadolu’nun bağrına… Bütün akrabalarını 1915’te kasap Türklerin ellerinde kaybetmiş soykırımzede bir sülalenin torunuyum.”
Elif Şafak’a göre
“Türkler, Ermenilerin evlerini basıp yağmaladılar, sopalarla balta saplarıyla dövdüler, aç bırakıp öldürdüler, asimile ettiler, yetim bıraktılar, mallarını mülklerini ellerinden aldılar, soykırım uyguladılar; Türkler tam bir kasap!”
Elif Şafak da dava edilmişti. Her iki davada AB’li yandan çarklı dostlarımız(!) hemen düşünce özgürlüğünü hatırladı ve müdahil oldu.
Her iki devşirme yazarcığa gösterilen tepkilere Recep Bey tepki gösterdi. Davalara dolaylı müdahil olundu. Elif Şafak beraat edince Erdoğan kendisini “geçmiş olsun(!)” diye aradı. Şafak Köşkün de gözdesiydi(!)..
Mehmet Bora Perinçek bir akademisyen. Sovyet Rusya arşivlerinde yaklaşık 8 yıl ısrarla sürdürdüğü çalışmalarının sonunda Ermenistan’ın ilk başbakanı Kacaznuni’nin 1923 yılında Taşnak Partisi kongresine sunduğu rapora ulaşır.
KAÇAZNUNİ’NİN 1923’TE TAŞNAK PARTİSİ KONGRESİNE SUNDUĞU ÇARPICI RAPOR
“İngiliz himayesindeki Ermenistan devleti kurulduğu zaman, 1918 Temmuz ayından 1919 Ağustos ayına kadar hükümeti yöneten, ilk başbakan Kaçaznuni, 1923 yılında Bükreş’te toplanan Taşnak Partisi Kongresi’ne sunduğu raporunda, şu saptamalarda bulunuyor:
- Savaştan önce ve savaş koşullarında Rus Çarlığına kayıtsız şartsız bağlandık.
- Emperyalistlerin önümüze koyduğu “Denizden denize Ermenistan” gibi hayali bir amacın peşine düştük.
- Silahlı gönüllü birlikleri oluşturmamız hataydı.
- Terör eylemlerimiz batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti.
- Karşılıklı Müslüman ve Ermeni kırımları oldu.
- Güç dengesi Türklerin lehineydi, macera yaptık.
- 1915 yılı yazında ve güzünde uygulanan tehcir (zorla göçettirme) Avrupa’lı diplomatların bize söz verdiği bağımsız Ermenistan hayalimizi suya düşürdü. Türkiye ne yaptığını çok iyi biliyordu. Bugün pişmanlık duyması için hiçbir neden yok.
- Sevr Antlaşması gözlerimizi kör etmişti. Türklerin anlaşma önerilerini reddederek vahim hata işledik. Sevr yerine, Türklerle anlaşsaydık, çok şey kazanırdık.
- İngilizler karşılıklı katliamları kışkırttı.
- Müslüman bölgelerinde düzeni sağlayacak idarî önlemler alamadık, silaha sarılmak zorunda kaldık, ordular gönderdik,
yıktık ve katliamlar gerçekleştirdik.
- Türkler savunma güdüsüyle hareket ettiler.
- Övünülecek hiçbir işimiz yok. Kendi dışımızda suçlu aramayalım
- Evet, intihar etmeyi öneriyorum, Taşnak Partisi’nin artık yapacağı hiçbir şey yok. Partiyi dağıtalım. Bu kararı almazsak,
bizi yıkım ve şerefsizlik bekliyor.”
Rapor bu.
Peki, Mehmet Perinçek’e ne oldu?
ERGENEKON TERTİBİ İLE ZİNDANA TIKILDI. Çalıştığı üniversite işine son verdi.
Bu durum bile her şeyi apaçık ortaya koymuyor mu?
***
Van Akdamar adası… Bir diğer adı; Tecavüz adası… Ermenilerin Müslüman kadınları götürüp tecavüz ettiği ada… 40 Müslüman kadının namuslarını korumak için Van Gölüne atlayarak intihar ettiği ada… İşte o adada bulunan tecavüz kilisesi bu milletin cebinden onarıldı. Tepesine HAÇ dikildi. Açılış için Ermenistan’a davetiye yolladılar. Kilise ayine açıldı.
ASEF(Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği) Akdamar Adasına şehitlerimizin anısına bir anıt dikmek istedi. AKP siyaseti izin vermedi. Gerekçe ise; “Ermenistan ile iyi ilişkiler kurulması(!)…”
***
“Büyük Yahudi Kürdistanı” Projesi BOP’un en önemli ayaklarından biridir. Büyük Kürdistan projesi adı altında; vaat edilen topraklar, Nil’den Fırat’a Büyük İsrail Devleti hedefleniyor. Bu hedefi artık bilmeyen kalmadı. Bu projenin ikinci ayağı ise pek dillendirilmedi. İtilaf devletlerinin yarım kalan Sevr projesini tamamlamak… PKK açılımından Büyük Ermenistan çıkarmak… 2005 yılında hükümet destekli başlatılan ‘Ermeni Konferansları’ tesadüf müydü sizce? Yusuf Halaçoğlu Türk Ermenilerin talebi üzerine Tarih Kurumu Başkanlığından Erdoğan Hükümeti tarafından alınmıştı. Halaçoğlu görevden alındığında bir grup Ermeni Londra’da kutlama yapmıştı(!)..
Erdoğan’ı ABD sıkıştırdığı için taviz veriyor zannedenler feci halde yanılıyor. Çünkü Erdoğan’ın kendisi ve partisi bir montajdır. Emperyalist devletlerin Anadolu ve Türkiye Cumhuriyeti devleti üzerindeki emellerini gerçekleştirmek üzere hazırladığı projeye Erdoğan ve partisi monte edilmiştir. Erdoğan-Gül ikilisi ve AKP siyaseti küresel şebekenin Türkiye’ye monte ettiği gayri milli bir yapıdır.
Hatırlayalım:
“2003 yılında Gül’ün Powell ile yaptığı gizli anlaşma Perinçek tarafından deşifre edilmiş, Gül cephesinden hiçbir itiraz gelmemişti. Bu günkü açılım-saçılım, PKK’ya af ve Ermeni açılımı gibi projenin ne olduğunu daha iyi anlamak için inkar edilmeyen anlaşmanın bazı maddelerini tekrar hatırlayalım:
7. Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve “Kürdistan” adı verilen devlet resmen ilan edildikten sonra Türkiye tarafından da resmen tanınacak. Türk devletinin böyle bir devletin kuruluşunu ‘savaş nedeni’ sayan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları kaldırılacak. (AKP gereğini yaptı. Kırmızı çizgilerimiz kalmadı. Hatta Kürdistan’ı Erdoğan siyaseti kuruyor.)
8. Abdullah Öcalan ve diğer dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak. (Bu geniş kapsamlı affı da AKP yerine getireceğini zaten ilan etti.)
10. Kamu Reformu Yasası ve Yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılacak, Türkiye’deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek. (AKP bu süreci de istikrarlı bir şekilde azimle tamamlıyor)
13. Ege kıta sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak, Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak, sık sık ortaya çıkan ‘it dalaşı’ sorunu Yunanistan rahatsız edilmeden çözülecek. (Bülent Arınç Ege’de 20 mil kıta sahanlığı savaş nedeni sayılmamalı demişti. 2014 yılına geldiğimizde Ege’de 16 adamızın Yunanistan tarafından işgal edilmesine göz yumulduğunu öğrendik)
14. Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek, sınır ticaretinde Ermeniler lehinde düzenlemeler yapılacak, Ermenilerin Türkiye’ye gezilerindeki bazı sınırlamalar kaldırılacak. (Bu gizli mutabakatın gereği de yerine getirildi. Bizzat ABDullah Gül’ün çabalarıyla, Erdoğan’ın el altından yürüttüğü politikalarıyla…)”
Erdoğan 2002 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve devletin bütün değerlerine savaş açmıştır. Erdoğan ve ekibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerinden zenginleşirken, Türk Milleti ile her alanda savaşıyor. Bu durumu görmemek için kör-sağır-ahmak olmak lazımdır.
Daha sırada Rum Pontus var. Hatırlayın!!.
Trabzon’da Sümela manastırı Kültür Bakanlığına bağlı bir müze iken 2010 yılında ibadete açıldı. 15 Ağustos 2010’da Sümela “kurtarılmış bölge” gibiydi. Üzerinde Rum Pontus İmparatorluğunun eski haritası bulunan tişörtler ile gelen çok sayıda Yunanlı gövde gösterisi yaptı. Tişörtlerdeki haritanın altında Yunanca “Pontus, vatanımız” yazılıydı… Yunan Milli Marşı okundu. Trabzon’da Pontus haritalı tişörtlerle gelenlere ayin izni verilirken Türk bayraklı tişörtler giymiş olan gençler tören alanına yaklaştırılmadı. Habertürk Gazetesi 16 Ağustos 2010′da aynen şöyle yazdı: “Türk bayrağı desenli 500 adet tişört ele geçirildi”. Rumlara ses çıkarılmazken, Türk Bayraklı tişörtler ile Sümela’ya gelen gençlerimiz tutuklanmıştı(!).. 2009 Yılında Sümela’da Ayin yapılmasını önlemeye çalışan T.C. Devletinin memuru kendi vatanında darp edilmişti.
Sümela’nın ayine açıldığı 15 Ağustos Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon Rum İmparatorluğunu yıktığı tarihtir. Ayin yapmak için 15 Ağustos tarihi Fatih Sultan Mehmet’in şahsında Türk Milletinden rövanş almak için özellikle seçilmiştir. Erdoğan hükümeti Yunanistan’ın Karadeniz üzerinde sürdürdüğü “Megali İdea” emellerinin hızlandırılarak sürdürülmesine katkı vermiştir. ” İstanbul’dan Rumları kovarak faşizanlık yapılmıştır” diyen Erdoğan, Türklerin çektiği acıları, Yunan mezalimini, Yunanistan’da Türklere yapılan zulüm ve baskıları ise adeta gizlemekte, üzerini örtmektedir. Yunanistan’da Müslüman Türkler kendi müftülerini bile seçemiyor.
Erdoğan ve ekibinin Osmanlıcılığı hikayedir. Onlar Türkiye Cumhuriyeti Devletini değersiz kılmak, meşruiyetini tartışır hale getirmek için Osmanlıcılığı da (tıpkı dini kullandıkları gibi) bir kılıf olarak kullanıyor.
O zaman adama sorarlar:
Sen kimsin be adam? Köklerin nereye kadar gidiyor? Haçlı savaşını kutsayan, temize çıkaran sen, Türk Devletinden ve Türk Milletinden neyin intikamını alıyorsun?
Bütün uğraşın, söylemlerin, uygulamaların;
Büyük Ermenistan, Büyük İsrail Kürdistanı, Ege’de Türk Devletini karaya sıkıştırmış bir Yunanistan, Kıbrıs adasının tamamına hakim Rum Devleti çıkarlarını önceliyor.
Sen Türkiye Cumhuriyeti Devletini İşgal etmekle görevli bir işgal komutanı mısın?
Bu milletin bayramlarını yasakladın. Milli kahramanlarını değersiz kılmak için her politikayı uyguladın. Topraklarını, yer altı kaynaklarını, maddi değerlerini yabancılara sattın. Mezopotamya, Iğdır ovasını İsraillilere sattın. Sahi kimsin sen? Köklerin adına mı bu millete savaş açtın?
Kurtuluş Savaşı Müzelerini 2010 yılında bir yasa çıkartarak yasakladın.
Ulu Önder Kemal Atatürk’ün, “fesat ve ihanet yuvası” olarak ilan ettiği Fener kilisesinin, 1925 yılındaki mübadele sırasında Yunanistan’a gönderdiği papazı 6. Konstantin’in kemikleri 86 yıl sonra getirildiği İstanbul’da gömüldü. AKP iktidarının verdiği özel izinle Türkiye’ye getirilen papaz Konstantin’in kemikleri için, Fener kilisesi ve Balıklı Rum Kilisesi’nde ayinler yapıldı. Türk Milleti’ne düşman olan kim varsa kol kola giriyorsunuz.
Neyin rövanşını alıyorsun?
Sen bir işgal ordusu kumandanı mısın? O nedenle mi ülkenin dağını-taşını-suyunu-ormanını-sit alanlarını talan ettiriyorsun? Kimsin sen?
Binlerce korumayla, İşgal Kuvvetleri Komutanı gibi dolaşmanın sırrı nedir?
Ey Türk Milleti; bu soruların cevabını acilen kendine sor ve araştır.
Örtülü işgal yaşadığını gör artık!!. Hatta açık işgal yaşadığını…
Bütün dünyada sözde soykırım yalanını tanıma yarışı AKP iktidarı döneminde neden zirve yaptı? Bu soruların cevabını arayın lütfen!..
Sonra 2003 yılında Gül’ün Powell ile yaptığı gizli anlaşmayı hatırlayın. O maddeleri tek tek gözden geçirin ve şaşırmayın.
Montaj, şantaj, İşgal arıyorsanız eğer;
Erdoğan, Gül ve Erdoğan’ın yakın çevresine iyi bakın.
Unutmayın, PKK aynı zamanda bir Ermeni projesidir!!.
NOKTA!!..
Zahide Uçar
25 Nisan 2014
Günün sözü:
“-Ben milliyetini açıktan açığa söyleyenlerden değil,
damarlarındaki kanın cinsini zaman ve muhite göre
değiştirenlerden çekinirim.
(Portreler, 293.s. Ötüken Neşriyat, İstanbul 2005)
Hakkı Süha Gezgin”
____________
The Armenian Revolutionary Federation (Dashnagtzoutiun)
has nothing to do any more....
The 1923 Manifesto of Hovhannes Katchaznouni,
Armenia's First Prime Minister
Translated from the Original by Matthew A. Callender
This is truly an invaluable source...
coming from such a high Armenian official,
contradicting many of the manipulated Armenian claims
that are now widely accepted as the truth.
(this book is censored by the Armenian diaspora !)
a link:
Download as pdf:
_
TAŞNAK PARTİSİ'NİN YAPACAĞI BİR ŞEY YOK -
OVANES KAÇAZNUNİ
ERMENİSTAN'IN İLK BAŞBAKANI
1923 Parti Konferansı'na Rapor- Bükreş
BATI EMPERYALİZMİNİN
BİR ALETİ OLARAK TAŞNAKLAR
Taşnak hükümetinin başbakanı Kaçaznuni, 7 Şubat 1919 tarihinde İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General F. Wocker’la yaptığı görüşmede Ermenilerin, İtilaf Devletleri’nin zaferiyle ve Kafkasya’ya gelmeleriyle durumlarının iyiye doğru değişeceğinden kesinlikle emin olduklarını belirtmiştir.
Bu görüşmenin raporu, Ermenistan İçişleri Bakanlığı Arşivi’nde saklanmaktadır. 1923 yılındaki Parti kongresine sunduğu raporunda I. Dünya Savaşı’nın İttifak Devletleri’nin kesin yenilgisiyle sonuçlanmasının ardından gelişen olaylara değinen Kaçaznuni, o dönemi şu şekilde aktarır:
“Ay sonunda (Kasım-MP) İngiliz orduları, yani müttefiklerimizin orduları Batum’a yerleşti. Yeniden yeni umutlar beslemeye başladık. Transkafkasya’daki durumumuz iyiye doğru kökten değişecekti. Tabii ki zafer kazanan ve Tiflis’teki Alman ordularının yerine geçen bizim müttefikimiz olacaktı. Ne de olsa yan yana ortak düşmana karşı savaşıyorduk. Kesinlikle İngilizlerin dostluğundan ayrıcalıklı olarak yararlanmalıydık.
Öyle ki Gürcüler Almanlarla dostluk kurmuş, Azeriler ise açık olarak Türk tarafını tutmuştu.“Ancak yine yanıldık. İngilizler, hiçbir ayrıcalık göstermediler. Sanki onların müttefiki olduğumuzu bilmiyorlardı ya da unutmuşlardı.”
Taşnakların ilk başbakanı Kaçaznuni, raporunda Taşnak Partisi’nin diplomatik faaliyetlerini de değerlendirken 1919 sonbaharındaki Paris Konferansı’na değinir ve ileri sürdükleri “Büyük Ermenistan” projesinin emperyalist bir talep olduğunu vurgular. “Denizden denize Ermenistan” gibi saçma bir projenin kendi akıllarına gelmediğini, Batı devletlerinin baskısıyla Ermeni diasporasının ileri sürdüğünü belirtir.
Kaçaznuni’nin ifadesiyle Amerika’nın küçük bir Ermenistan’ı mandası altına almayacağının, dolayısıyla “Büyük Ermenistan” projesinin gerçekleşmemesi durumunda mandayı unutmaları gerektiğinin kendilerine bildirilmesiyle bu emperyalist talep Ermenilere dayatılmıştır. Böyle sorumluluk gerektiren temel bir meselede yine kendi iradelerini kullanamadıklarını belirten Kaçaznuni, amaçsız ve abartılı taleplerin doğal olarak acı bir hayal kırıklığıyla sonlandığını sözlerine ekler.
Özellikle o dönemdeki ruh hallerini gözler önüne sermek amacıyla Sevr Antlaşması’na ve ABD Başkanı Wilson’un Ermenistan haritasına bile kimi zaman burun kıvırdıkları, beğenmedikleri zamanları örnek verir.
31 Temmuz 1919 tarihinde Taşnak temsilcisi Agaronyan’ın, Taşnak bakanı Hatisyan’a yazdığı mektuptaki şu satırlar da Taşnakların kaderlerini emperyalizme nasıl bağladıklarını göstermesi açısından öğreticidir:“Halkların siyasi kaderi gerçekte, Paris Barış Konferansı’na bağlıdır, yoksa bizim istek ve kararlarımıza değil.
”Ermenistan Devlet Arşivi’nde saklanan başka bir belge, Adana’daki Ermenilerin Fransız işgal kuvvetleri komutanı General Diffe komutasında “intikam birlikleri” adıyla silahlandırıldıklarını ve Fransız üniformasıyla savaştıklarını anlatmaktadır.
İngiliz ve Fransız emperyalizmine itaat, diğer taraftan Yunan işgaline de bel bağlamayı beraberinde getirmiştir. Taşnak hükümeti Dışişleri Bakanı’nın Tiflis’teki temsilcisine gönderdiği telgraf, buna örnektir:“Cephedeki durum çok ağır. Bir an önce Luck ve Corbeille’e başvurarak, Türk birliklerinin ilerlediği konusunda hükümetlerine telgraf çekmelerini ve gerekli tüm önlemlerin alınmasını istemelerini sağlamak mutlaka zorunlu (…)
Yunan temsilcisinden de, hükümetine hemen bir telgraf çekerek her şeyi bildirmesini ve Yunan birliklerinin bir saldırıya geçerek Türk hareketini güçsüz düşürmelerinin olanaklı olup olmadığını öğrenmesini isteyin.
”Taşnak temsilcileri, Yunan hükümetine gönderdikleri bir mektubu ise “Tanrı Yunan kralını ve muzaffer ordularını korusun” ifadeleriyle sonlandırmaktadır.
Hınçak Partisi’nin Paris seksiyonu sorumlularından hukuk doktoru Gurgen Tahmazian da Sovyet Ermenistanı’na gönderdiği mektupta Avrupa diplomasisinin içyüzünü ortaya koymaktadır:“Çıkarlarımızı devamlı ihlal eden Avrupa’dan hiçbir şey beklememeliyiz. Bugün Avrupa hiç olmadığı kadar bizim kanımızı petrol ve maden politikaları için kullanıyor. Türklerle dostluk kurmamız zorunlu.
Türkçe ekitap
//GENOCIDE TO THE TURKS