Translate

23 Nisan 2014 Çarşamba

HEM DE UTANMADAN ...



Ömer YILDIZ / HEM DE UTANMADAN 



Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, iklim değişikliğiyle mücadele için alınacak önlemlerin listesini…

- Uzun süreli kullanabileceğiniz bir alışveriş çantası edinin.
- Beyaz ampul kullanın.
- Buzdolabınızın ve dondurucunuzun yerini değiştirin.
- Daha az sıcak su kullanın.
- Yemek pişirirken tencerenizin kapağını kapalı tutun.
- Banyo yerine duş kullanın.
- Mümkün olduğunca yürüyün, bisiklete binin vs...




Kenara not aldıysanız devam edelim;

Adının ilk kısmı atıldı atılacak olan Çevre ve Şehircilik bakanlığı ile “hükümetin başı” bu önlemleri bize sunarken kendileri:

- Amazon ve Kongo'dan sonra Dünyada yalnızca üç ayrı noktada bulunan “longoz ormanları”ndan biri olan İğneada'ya Termik Santral yapımına izin verebilir.

- Türkiye'de yıllık balık üretimi 600.000 bin ton iken bunun 450.000 tonunun tutulduğu Sinop ve Türkiye'nin en büyük ikinci deltası olan Bafra arasına Termik Santral yapımına halkın 2 yıllık geceli – gündüzlü nöbet ve mücadelesine rağmen; göz de yumabilir.

- 1800 -yabancılar dahil- şirkete 2000 dere üzerine 4000’e yakın Boru Tipi HES kurdurup, suyu toprağa değmeden, hiç bir canlı tadamadan demir borular içerisinde kaynağından alıp, denize döküldüğü yere kadar metale hapsetmesine razı da olabilir.

- Hatta dökülmeden once doğada var olan “yaşam kaynağını”, “800 kat daha fazla enerji harcanan, bize maliyeti 10.000 kat daha fazla” olan şişe suyu olarak, sana bana satılmasına izin de verebilir.

- Dünya'nın endemik tür açısından en zengin bir kaç vadisinden biri olan Amanos (Payas) vadisinin tüm havzasını İsrail kökenli bir şirkete 49 yıllığına kiralaya da bilir.

- Bu havza’da ki onlarca köyün, binlerce köylünün toprağını, hayvanlarının su ihtiyacını, o bölgedeki 3500’e yakın türün geleceğini, yok olacak ağaç türlerini şirketin kapitalist patronlarının insafına da bırakabilir.

- Akdeniz'in tüm balık türlerinin yumurtlamak için sokulduğu, adı bile "Yumurtalık" olan yere, İskenderun Körfezi’ne, 13 tane “Enerjiyi üretirken harcadığı enerji miktarı; ürettiği enerji miktarından fazla olan” Termik Santral kurulmasına imza da atabilir.

- Tüm bu havza ve alanları “teşvik” adı altında yasal dayanaklarla “1 TL” sembolik bedelle gözü dönmüş kan emici şirketlere “ bir ekmek parasına” yağmalata da bilir.

- Ve hatta yağma esnasında taşeron şirketlerin (Sarıseki’de) 800 dönümlük yüzbinlerce ağaçtan oluşan ormanı, “iş vaadiyle” kandırdığı halka “günlük yevmiye” karşılığında tek tek kestirmesine ses de çıkarmayabilir.

- Termik Santrallerde bulunması zorunlu olan dev ve geniş soğutma bacalarının, bu bölgede yapılacak 13 Termik Santralde bulunmamasına göz yumup böylece denizden çektikleri her birinin günlük 5.000.000 milyon metreküp suyu soğutmadan kimyasallarla karıştırıp, tekrar kaynar halde denize vermesini kulak arkası edip nadir türlerin bulunduğu körfezi kaynar kazana çevirmelerini umursamaya da bilir.

- Tüm Termik Santrallerin her birinin saatte çıkardığı 44.7 ton uçucu külü atmosfere salmasına, bu külün ise içerisinde ki cıva, kurşun karışımlı dumanlarla asit yağmurlarına ve dolayısıyla toprağın verimli üst tabakasında ki tüm bakteri ve böcek canlılığını sonlandıracak olmasına normalmiş gibi de bakabilir..

- Türkiye’nin en fazla ormana sahip Karadeniz Bölgesine, buraya can veren, binlerce yıldır özgürce akan, yüzlerce dereye 1500’e yakın Boru Tipi HES’in kurulmasına izin verip, toprağından olan, hayvanları susuz kalan, içme suyunu ön ödemeli sayaçla almaya başlayan ve artık yaşayamaz hale geldiğinde çaresizlikten iş makinelerinin önüne yatan amcayı, teyzeyi “ bunlar bir avuç çapulcu, ülkenin gelişmesini istemeyen, dışarı bağımlı olmamızı isteyen vatan hainleri” diye seçim meydanlarında bizlere şikayet de edebilir.

- 10 yıldır filtreleme sistemi bozuk olan ve bu yüzden satamadığı Termik Santrali elden çıkarabilmek bir de “halk tepkisinden çekinen şirketlerin fikrini değiştirebilmek” adına onlara geçici yasa çıkartıp “Artık ÇED raporuna, halkın onayına gerek yoktur” deyip sonra bunu geçerli yasa ile tüm enerji şirketlerine vaadedip yalnızca bunlardan biri olan Afşin-Elbistan Termik Santrali yüzünden bir yılda 4632 kişinin ölmesini bi yerlerine takmaya da bilir.

- 600 yıllık Ahmetler köyünde, dalından kopardıkları sebze, meyveler ve doğada yetişen hayvanları ile beslenen, onca köylünün üzerlerine, güvenlik güçlerince ateş açılmasına insanların yaralanmasına, köylerinden zorla çıkarılmalarına burun da kıvırabilir. 

- Çıkardığı “Büyükşehir Yasası” ile 35 bin olan Türkiye’de ki köy sayısını bir gecede 16 bin düşürüp, kentli nüfus oranını anında %92’ye yükselte de bilir.

- Dahası bu yasaya eklediği madde ile tarım ve hayvancılıktan başka geçimi olmayan “paradan ve petrolden bağımsız” yaşayan” milyonlarca köylüden “artık” emlak vergisi, katılım payı, su parası, belediye vergisi, harç payı da alabilir.

- Ve dahası eklediği “Kent alanlarında hayvancılığın yapılmasına umum-i hıfzısıhha karar verir. Kent merkezlerinde ve yakın alanlarında kümes, ahır ve ağıl bulunamaz” maddesi gereğince kümes, ahır ve ağıllarının yıktırılmasıyla geçiminden olan, şehre göçten başka çaresi olmayan insanların, ellerini ovuşturan “en az paraya, en çok işi nasıl yaptırırım?” diye yanıp tutuşan, göbekli çakallara yem edilmesini pek umursamaya da bilir.

- Artık çiftçiden tarlasına ekeceği tohum için “sertifika” şartı koyup, Küresel Şirketlerce patenti alınmış tohumları kullanmaya zorlaya da bilir. Aynı anda çiftçiyi yine aynı şirketin gübresine ve onun ilaçlarına da muhtaç hale de getirebilir. 

- “Atadan kalma” tohum kullananları “ kullananlar 10 bin lira para cezasına çarptırılır, ‘ele geçirilen’ tohumların imhası bakanlık tarafından gerçekleştirilir, taşıma ve imha masraflarıda üretici taraftan tahsil edilir” maddesi gereğince cezalandırada bilir.

- Ekilenden elde ettiği tohumlarla on binlerce yıldır yaşayan insan oğluna; ertesi yıla tohum vermeyen ürünleri pazarlayan şirketlere “sertifikalılar sınıfında” yer vermekte bir beis görmeyip, Tohum vermeyen tohumlardan; “tozlaşma yoluyla” yan tarladaki ürünleri de “GDO’lu ve kısır” hale getiren tohumlara geçen tohum teknolojisine kanun değişiklikleriyle, mantık dışına çıkılsa da özendirebilir.

- Normalde çıkardığı yasalar Türkiye için genel olması gerekirken nedense “Toroslarda 20 bin yayla evini kamulaştırmaya gidilmesine” karar vererek Yörük ve Türkmen nüfusunun en fazla olduğu yerde bin yıldır yaşayan insanları kamulaştırmayla kiracı durumuna düşürüp, havzaya sahip olan şirketin “vicdanına” da bırakabilir.

- Çıkardığı “petrol ve maden yasası” ile önceden 18 olan petrol bölgesini yeni haliyle Deniz ve Kara diye ikiye ayırıp, tüm Türkiye’yi -yabancılar dahil- şirketlere “istedikleri yerde –ormanlarda dahil- ön izinleri alınmak kaydıyla” peşkeş de çekebilir.

- Birinci dereceden SİT alanlarına çivi dahi çakılamaz hükmünü “kabul edenler-etmeyenler. Kabul edilmiştir.” … gibi kısacık cümle ve zaman diliminde kaldırıp, Sit alanlarına ruhsatlar verip daha da ileri giderek “Milli Parkları, Tabiat Parklarını, Tabiatı Koruma Alanları, Doğal Sit alanlarını, Özel Çevre Koruma Bölgelerini, Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlarını, Yaban Hayatı Koruma Sahaları ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahalarını” enerji şirketlerine peşkeş de çekebilir. 

- Kendi Jandarması ve Polisine; bu peşkeşe “vicdanı” el vermeyen “Milletin Efendisi”ni yerinden yurdundan ettire de bilir.

- “Doğal olan ne varsa yok etme amacı”nı güden bu yok etme projelerine takım elbiseleriyle, Ankara’dan masada imzaladıkları kağıtlar aracılığıyla onay da verebilir.

- Ve gözümüzün içine baka baka “Asıl çevreci benim, ben çevrecinin daniskasıyım” da diyebilir.

……………

İdrak edebiliyor muyuz? Görüyor muyuz? 

Görülmesi adına ilk satıra dönelim… Tekrar başlayalım: 

Ömer YILDIZ / HEM DE UTANMADAN