Translate

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Jews and Turks / Yahudiler ve Türkler




SELAHATTIN ÜLKÜMEN (1914 - 2003)
TURKISH CONSUL GENERAL ON THE ISLAND OF RHODES
Saves Jews, loses wife



Germany occupied the island of Rhodes in 1943. A total of 1,800 Jews were living on the island at that time. Nazis decided to gather all of them and send them to the concentration camps in Auschwitz in 1944. They told them to gather at the Italian headquarters on the island and allowed them to take supplies for 10 days. At the headquarters, the Jews were told they were going to be taken to another island. Selahattin Ülkümen, Turkish consul general serving on the island at that time, objected to the deportation of 50 Turkish citizens among the 1,800 Jews and saved them from being taken to Auschwitz.


The Germans ultimately sent 1,673 Jews from Rhodes to Auschwitz; only 150 survived. Soon after, Turkey took sides with the allies and declared war against the German alliance. Germany bombed the Turkish Consulate General to Rhodes. Ülkümen’s wife, Mihrinnisa, who was pregnant at that time, and two officials at the consulate died in the bombardment.




* * *


NAMIK KEMAL YOLGA / TURKISH DEPUTY CONSUL GENERAL IN PARIS
Carries Jews to safety in his own car


The Turkish state appointed Namık Kemal Yolga to his first international post in Paris in 1940. Two months after he took office, Germany occupied France. Following the occupation, Jews in France were sent to concentration camps in the suburbs of Paris. Yolga helped many Jews to acquire Turkish citizenship and therefore saved them from being sent to the concentration camps. He also saved many Jews who were arrested by Nazis even though they had been provided Turkish passports by taking them to safety in his private car.


Yolga, recounting those years in his memoirs, recalled: 


”Throughout its history, Turkey has never set the scene for anti-Semitism, which was seen at different levels in many countries. The Turkish state has never discriminated against its Jewish citizens. One of the tasks of our consulate general is to protect Turks, Turkish citizens of Jewish descent and citizens of other faiths.”



* * *



Turkey and the Holocaust: Turkey's Role in Rescuing Turkish and European Jewry from Nazi Persecution, 1933-1945 (BOOK)
Stanford J. SHAW


Stanford Shaw has achieved a distinctive place and voice by covering a topic that has not been covered adequately up to this point.


--The Turkish Times more than half a century of investigation and analysis have yielded a vast literature on the events, participants and motivations surrounding Nazi persecution of Jews. But very little is known about the efforts made by Turkey, a neutral country and traditionally a haven for persecuted Jews, to rescue European Jewry during the Holocaust. Bringing to light for the first time documents buried in the archives of the Turkish Foreign Ministry, the National Archives (Washington) , and the Turkish embassy and consulate in Paris, as well as materials given him by Nazi hunter Serge Klarsfeld, Stanford Shaw here unveils the tragic pleas of those fleeing Nazi persecution and traces the Turkish response. 


Recreating individual stories through letters from Jewish refugees, SS and Gestapo officials, and Turkish diplomats, this dramatic work carefully examines Turkey's little-heralded participation in sheltering leading scholars, physicians, attorneys and thousands of refugees.Turkey and the Holocaustillustrates how Turkey established Istanbul as the homebase for the Jewish Agency and other organizations set up to assist and rescue Jews throughout Eastern Europe and sought, through diplomatic pressure, to prevent Vichy from deporting all 70,000 of its Turkish Jews to Germany for extermination.


Shaw narrates the plight of the refugees in the context of Turkey's overall reaction to the Holocaust, the precise role of Turkish diplomats, the effects of the disastrous Varlik Vergisi -- a wealth tax intended to help solve the financial crisis caused by Turkey'sneed to maintain a very large army against the possibility of a Nazi invasion from Greece -- and finally the inner workings and heroics of the Jewish Agency. Based on spectacular primary research and documents never before made public, this moving history recounts the horrific tragedies of Jewish persecution under Hitler and will be of interest to anyone interested in Turkish, Jewish, and European history and in the history of World War II. 




* * * 


documentary

Turkey did significantly more than the US and the UK in saving Jewish lives during the Shoah (Holocaust)...link


Turkey, Jews, WWII - (Türkiye, Yahudiler, 2.Dünya Savaşı)
“Few realize that the University of Istanbul had the highest concentration of refugee professors in a single institution anywhere in the world.” ...more:




Also: "They blame Republic of Turkey with the 24 February 1942 Struma tragedy, 
but Mossad was responsible for these tragedy...." Cengiz Özakıncı





Turkey and the Turks have always extend a friendly hand, and helped.
The West and Israel is doing just the opposite ...
You stab constantly in our back...
And show the Turks as an enemy, demands our land, support terrorist and create chaos.
I do not believe in your sincerity...
SB





________Our Diplomats________







SELAHATTIN ÜLKÜMEN (1914 - 2003) / Diplomatımız
"Bilinmeyen Yönleri İle Bir Dönemin Dışişleri"


Bağdat Büyükelçiliğimize roket saldırısı düzenlendi. Rodos Başkonsolosluğumuz da Hitler hayranı bir Yunanlı tarafından kundaklanmak istendi. O temsilciliklerimizde çalışan arkadaşlarımıza geçmiş olsun diyorum. 


Bu, ırkçıların Rodos Başkonsolosluğumuza ilk saldırısı değil. 


2. Dünya Savaşında Rodos Başkonsolosumuz Selahattin Ülkümen adayı işgal eden Alman NAZİ'lerinin toplama kampına götürmek istediği 200 Türk Yahudisini kurtarmış ve bu nedenle NAZİ'lerin düşmanlığını kazanmıştı. 


Savaşın sonuna doğru Türkiye Almanya'ya savaş ilan edince Alman uçakları Rodos Başkonsolosluğumuzu bombaladı. Bu saldırıda Ülkümen'in hamile eşi Hayrinnisa Hanımla iki Başkonsolosluk görevlisi hayatını kaybetti. Ülkümen Almanlarca Pire'ye götürülerek savaşın sonuna kadar orada enterne edildi. 


İsrail, Ülkümen'e Uluslararası Dürüst Ödülü verdi. Resmini taşıyan pullar bastırdı. Tel Aviv'deki Soykırım Kurbanları anıtının bahçesinde Selahattin Ülkümen için dikilen bir ağaçla, altına onun ismi olan bir plaket bulunuyor. 


Keşke biz de ülkemize ve insanlığa fedakarca hizmet eden bu diplomatlarımızın anısını yaşatmak için isimlerini caddelere, okullara, kültür merkezlerine versek. Bu yaptıklarını okul kitaplarında çocuklarımıza anlatsak. 


Yalnız ülkelerinin haklarını, çıkarlarını ve haysiyetini korumak için değil, insanlık için de böylesine fedakarca mücadele eden ve bir çoğu Asala Ermeni teröristlerince şehit edilen Türk diplomatlarını bazıları "monşerler" diyerek küçümsemeye çalışıyor. 


Ne kadar hazin!
Onur Öymen
Emekli Büyükelçi




* * *



Rodos’ta Türk Schindler’e saygı


2. Dünya Savaşı sırasında Yunanistan Nazi ordularının işgali altında inlerken, henüz 30 yaşında genç bir diplomat, Türkiye’nin Rodos Başkonsolosu olarak atandığında, takvimler 1944 yılını gösteriyordu.


Adolf Hitler’in Yahudi soykırımı politikası tüm şiddetiyle sürüyordu. Rodos istisna değildi elbet. Adada yaklaşık 1700 Yahudi yaşıyordu. Önce serbest dolaşımları kısıtlandı, sonra çocukları okullardan atıldı, faaliyet gösteren kolejleri kapatıldı. 1936’dan beri uygulanan cumartesi tatili kaldırıldı. 


Sonra da imhaları aşamasına geçildi. "Sizleri başka adaya götüreceğiz" yalanı ile gemiyle Atina’ya, oradan da trenlerle Auschwitz ve benzeri ölüm kamplarına gönderiliyorlardı. 


İşte insanlık adına utanç dolu o günlerde, TC’nin çiçeği burnunda başkonsolosu Selahattin Ülkümen, Nazi’lerin Ege Adaları komutanı Ulrich Von Kleeman’ı ziyaret ederek "Sizlerle bir anlaşmamız var. Türkiye bu savaşta yer almıyor. Türk vatandaşı Yahudileri yakalama hakkınız yok" demişti. 


Küplere bindi Alman komutan. Öfkelendi. "Hayır" dedi ilk başta. "Çaylak" saydığı Türk diplomatın gözünü korkutmak için başkonsolosluğun kapısına kafası koparılmış, sadece bedeni olan bir ceset bıraktırdı. Almanlar daha da ileri giderek Türk diplomatın "kazaya kurban gitmesini" bile planladılar. Ülkümen’i bir av partisi sırasında öldürüp, cinayete kaza süsü vereceklerdi. Başkonsolos son anda durumu fark edip tuzak av partisine katılmadı. 


O baskı ve tehditlere aldırmadan, "Rodos’taki Türk vatandaşı Yahudiler" listesini hazırlayıp komutan Kleeman’a verdi. "Türk Schindler"in listesinde 42 Yahudi’nin ismi vardı. Listedeki Yahudilerin sadece 13’ü Türk vatandaşıydı aslında. Diğerleri, Yunan ve İtalyan vatandaşıydı. 

Nazi komutan çaresiz kabul etti listeyi. Bu şekilde 42 Yahudi’nin hayatı kurtuldu. Rodos’taki diğer yaklaşık 1650 Yahudi’nin kaderi ölüm kamplarıydı. Savaş sonrası 150’si hayatta kaldı. 

Şövalyeler adası Rodos’ta 24 Temmuz günü farklı ve anlamlı bir tören düzenlenecek. 2. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin Rodos Başkonsolosu anısına. "Türk Schindler"i Selahattin Ülkümen’in anısına. 


Selahattin Ülkümen bu arada çok sayıda Yunan ve İtalyan askerin de Ege Adaları’ndan Türkiye’ye kaçmasına yardımcı oldu. 


"Türk Schindler"in listesinden birkaç gün sonra Almanlar uçaklarla Rodos’u bombaladı. Türk Başkonsolosluğu binası enkaza döndü. Saldırıda, başkonsoloslukta görevli iki kalas öldü. Ülkümen’in ağır yaralanan hamile eşi Mihrinisa da birkaç gün sonra, doğumun ardından hayatını kaybetti. Ülkümen, 1944 Ağustos’unda Nazi yönetimi tarafından Rodos’tan sınırdışı edildi. 


Önümüzdeki perşembe günü (24 Temmuz) Rodos’ta farklı bir tören var. Adadaki Yahudi cemaati, 64 yıl sonra Ülkümen’i anmak için bir tören düzenledi. 2003 yılında 89 yaşında ölen Selahattin Ülkümen’e saygı ve şükranlarını sunacaklar. 


Daha önce de İsrail ve ABD’deki Yahudi cemaat ve derneklerince onurlandırılan, hayatı; Steven Spielberg ve George Lucas’ın öğrencisi, Tunceli Çemişgezekli Turgut Türk Adıgüzel tarafından kısa metrajlı filme konu edilen, Antakya doğumlu Selahattin Ülkümen’ın anılarını "Bilinmeyen Yönleri İle Bir Dönemin Dışişleri" kitabında okuyabilirsiniz. 









* * *






"Bu kanunları Türk Yahudilerine tatbik edemezsiniz. Çünkü benim ülkemde din, dil ırk ayrımı yoktur. Benim vatandaşlarımın belirli bir kısmına belirli zorunluluklar dayatmak bizim kanunlarımıza aykırıdır” diyerek Naziler'e direnen Behiç Erkin, mesai arkadaşları ile birlikte kendi hayatlarını tehlikeye atarak 20.000'e yakın Türk ve Türk olmayan Yahudiye Türk pasaportu vermiş ve hayatlarını kurtarmıştır.


Ayrıca pek çok Yahudi için, "Bu ev/işyeri bir Türk'e aittir" şeklinde belge hazırlatarak toplama kamplarına gitmekten kurtarmış, gönderilenler ise elçilik ve konsolosluğun insanüstü çabalarıyla bir süre sonra tek tek bu kamplardan geri alınmıştır.


Yahudi asıllı Fransa eski Başbakanı Léon Blum bile Naziler tarafından toplama kampına atılan oğlu için Behiç Bey'e başvuracak ve Behiç Bey bir Fransa Başbakanı'na bile yardım eli uzatacak ve Léon Blum'un oğlunu, arkadaşları ile beraber temerküz kampından kurtarılmasını sağlayacaktır.


Milyonlarca yahudi soykırıma uğramak üzere trenlerle Auschwitz'e doğru yol alırken, Behiç Erkin, üzerlerine ay-yıldız astırttığı, "Büyükelçi'nin vagonları" diye anılan trenlere bindirdiği 20.000'e yakın Yahudiyi aynı rayların ters istikametinde, hem de Almanya toprakları üzerinden yaşama, yani Türkiye'ye göndermeyi başarmıştı. Fransa Devleti, savaş sonrasında Behiç Erkin’i 1.dereceden Legion D’Honneur madalyası ile onurlandırmıştır.


BEHİÇ ERKİN BİR BÜYÜKELÇİ
EMİR KIVIRCIK

Behiç Erkin'in Eskişehir'deki Kabri



* * *



Namık Kemal Yolga (1914 Elazığ – ö. 21 Aralık 2001) DİPLOMATIMIZ



II. Dünya Savaşı sırasında Paris Büyükelçiliği'nde görevli bulunduğu sırada, çok sayıda Yahudiye Türkiye pasaportu vererek Nazi kampına alınmalarını önlemiştir. Bu şekilde çok sayıda Yahudinin hayatını kurtaran Yolga, bu davranışı ile Türk Schindler'i olarak bilinir.


Namık Kemal Yolga, 1940 yılında Dışişleri Bakanlığı tarafından ilk yurtdışı görevi olarak Paris'e gönderildi. İki ay sonra Nazi ordusu Fransa'yı işgal etti ve bu ülkedeki Yahudileri Paris yakınlarındaki toplama kamplarına göndermeye başladı. Bu sırada Yolga, pek çok Yahudiye Türk vatandaşlığı verilmesini sağladı. Bu şekilde bu kişilerin evlerinden atılmalarını, sonrasında ise toplama kamplarına götürülmelerini önledi. Ayrıca pasaport verilen bu Yahudilerden tutuklananları, Nazi ordusundan kurtararak, kendi arabası ile güvenli bir eve götürdü.


Namık Kemal Yolga, Dışişleri Bakanlığı'na bağlı büyükelçi olarak; Roma, Paris, Karakas, Tahran ve Moskova'da görev yapmıştır. Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevinde bulunmuştur.(1960-1963)


Danışma Meclisi Milli Güvenlik Konseyince Seçilen Üyeliği (5 Ocak 1982 - 6 Aralık 1983) yapmıştır.


Namık Kemal Yolga, 1998 yılında "500. Yıl Vakfı" tarafından onurlandırılmıştır. Ayrıca Selahattin Ülkümen ve Necdet Kent ile birlikte Dışişleri Bakanlığı tarafından üstün hizmet plaketine layık görülmüştür. İsrail tarafından da Yolga'ya özel bir madalya verilmiştir.






* * *



Kahraman Türk Diplomatının Hikayesi Kitap Oldu


Türk tarihinin önemli büyükelçilerinden ve Mustafa Kemal’in yol arkadaşlarından biri olan, 2. Dünya Savaşı sırasında Fransa'daki Türk kökenli binlerce Yahudinin hayatını kurtaran Behiç Erkin’in hikayesi, Arnold Reisman tarafından “An Ambassador and A Mensch: The story of a Turkish Diplomat in Vichy France” adlı kitapta kaleme alındı.


1934 Polonya doğumlu, Amerikalı tarihçi, mühendis ve yazar Reisman, yaptığı arşiv araştırmalarında 2. Dünya Savaşı sırasında Fransa’da görevde bulunan bir grup Türk diplomatın, Ankara hükümetinden bağımsız olarak başlattıkları bir hareket ile Türk kökenli Yahudilere kaçmaları için yardımda bulundukları sonucuna ulaşır. Bu grubun lideri ise kitaba konu olan büyükelçi Behiç Erkin’dir. Hem tarafsızlığını korumak isteyen Türk hükümetini, hem de o zamanlar Alman hükümetinin kuklası olmuş faşist devlet Vichy Fransasını karşılarına alarak, hayatlarını ve kariyerlerini riske atmak pahasına Yahudilere yardım eden Türk diplomatlar tam bir kahramanlık örneği göstererek birçok masum insanın hayatını kurtarırlar. Behiç Erkin ve diğer diplomatların hikayesinin anlatıldığı kitap Mayıs ayında piyasada olacak. 


Türk dostu sıfatıyla anılan Reisman’ın daha önce Türk tarihi üzerine yazdığı beş kitabı ve birçok makalesi bulunuyor. TurkAvenue’nun sorularını yanıtlayan Reisman, Türk tarihine olan ilgisinin nasıl başladığını anlattı: Bir gün İstanbul’da bir kitapçıda Standfor Shaw’ın “Turkey and the Holocoust” adlı kitabını gören Reisman, kendi de soykırım acılarını yaşamış bir Yahudi olarak bu tarih hakkında çok şey bildiğini düşünürken, kitapta Türkiye ile ilgili hiç duymadığı bilgilere rastlayınca şaşırır. Kitapta daha çok Türk hükümetinin soykırım zamanında Yahudilere yaptığı yardımlardan bahsedilirken, Atatürk zamanında eğitim sistemini modernleştirmek amacıyla Türkiye’ye getirilen Alman ve Avusturyalı entellektüellerden de söz edilmektedir. Bu Reisman’ın oldukça ilgisini çeker. Bundan sonra mühendisliğin yanısıra araştırma konularına bir yenisi daha eklenmiştir; 1933 yılından itibaren Almanya'dan sürülen Alman asıllı profesörlerin bilim ve özellikle de Türk üniversiteleri üzerindeki etkileri konusunda yapacağı araştırmalar Reisman’nın bundan sonraki birçok makalesine ve kitabına konu olacaktır. Üniversite yıllarında bu konuyla ilgili dersleri ve yayınları takip eder. Dünya çapında ünlü arşivcilerin yanısıra Türkiye ve İsrail’de yaşayan birçok arkadaşının yardımları sayesinde Reisman, konu hakkında derinlemesine bir araştırmaya başlar. 


“An Ambassador and A Mensch: The story of a Turkish Diplomat in Vichy France” adlı kitabın fikri ise Türkiye’deki Yahudi cemaatinin önde gelen isimlerinden biri olan Harry Ojalvo ile İstanbul’da yediği bir yemek sırasında doğar. “Bu kitabın amacı dünya çapında tüm tarihçileri ve insanları, bu cesur Türk diplomatlar hakkında aydınlatmak” diyen Reisman, “Kitabın bir diğer amacı da soykırım şehitleri ve kahramanlarını anma idaresi Yad Vashem adlı İsrail kuruluşunun karar verme mekanizmalarını değiştirmeye ve Fransa’da bir grup Yahudinin hayatını kurtaran Türk diplomatları onure etmeye ikna etmek” diye konuştu. 


Reisman, kitaptaki tarihsel gerçeklerin Franklin D. Roosevelt Presidential Kütüphanesi ile Yad Vashem, Türk, Alman ve Fransız resmi hükümet arşivlerinden toplanan verilere ve olayı birebir yaşamış tarihi kahramanların sözlü ifadelerine dayandığının altını çizdi. 


ARNOLD REISMAN KİMDİR?
Prof. Arnold Reisman 1934 yılında Polonya’da doğdu. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini mühendislik üzerine tamamladı. UCLA Üniversitesi’nden mezun oduktan sonra Case Western Reserve Üniversitesi'nde 27 sene yöneylem araştırması profesörü olarak görev yaptı ve 1994'te emekli oldu. Halen Kaliforniya, Wisconsin ve Ohio eyaletlerinde kayıtlı yüksek mühendis olan Reisman'ın ilgi alanlarına giren çeşitli konularda yayımlanmış 200'ü aşkın makalesi ve 14 kitabı bulunuyor. 


Reisman 1999-2003 yılları arasında Türkiye'de Sabancı Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi'nde ziyaretçi profesör olarak görev yaptı. Teknoloji transferi, epistemoloji ve meta araştırma gibi alanlarda çalışmalarını sürdüren Reisman’ın en son araştırma konusu ise 1933 yılından itibaren Almanya'dan sürülen Alman asıllı profesörlerin bilim ve özellikle de Türk üniversiteleri üzerindeki etkileri.


Amerikan Bilimsel Gelişme Birliği'nin de üyesi olan Reisman hobi olarak heykeltıraşlıkla uğraşıyor. Reisman’ın Türkiye tarihi konulu kitapları şunlar: 
Shoah: Turkey, the US, and the UK
Turkey's Modernization: Refugees from Nazism and Ataturk's Vision
Post-Ottoman Turkey: Classical European Music and Opera
Arts in Turkey: How Ancient Became Contemporary
Refugees and Reforms: Turkey's Republican Journey





* * *






İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA 
TÜRKLER VE YAHUDİLER/MUSEVİLER
Turkey and the Holocaust: Turkey's Role in Rescuing Turkish and European Jewry from Nazi Persecution, 1933-1945 (BOOK)
Stanford J. SHAW



Paris'teki Yahudiler


Amerikalı yazar Stanford J. Shaw, "Turkey and the Holocaust: Turkey's Role in Rescuing Turkish and European Jewry from Nazi Persecution, 19331945" ismini verdiği kitabında, 1933'ten 1945'e kadar Nazi Almanyası'nın hedefi olan Musevilerin kurtarılmasında Türkiye'nin rolünü anlatıyor.


Stanford Shaw, kitabını yazarken Amerikan, Alman, Fransız, İsrail ve Türk Dışişleri Bakanlıkları arşivlerinden yararlandı. Hitler'in işgalindeki Avrupa'daki Yahudi mültecilerin Türkiye üzerinden İsrail'e geçişlerinde Türk diplomatların olağanüstü gayretlerini, olayları yaşayanların ağzından ve Yahudi mültecilerin anılarından aktarıyor.


2. Dünya Savaşı'nın başladığı yıllarda Yahudi asıllı Türk vatandaşlarının bir bölümü Avrupa ülkelerinde yaşıyordu. Bunların 10 bini Fransa'da yaşıyordu. Fransa'nın başkenti Paris, Alman orduları tarafından işgal edildiğinde, bu kentte 3 bin 381 Yahudi asıllı Türk yaşıyordu. 2 Haziran 1941'de Fransa'daki Yahudilerin sayımı yapıldı. Evlerine, fabrikalarına, işyerlerine el konuldu. Yahudi çocuklarının okullara gidişlerine sınırlama getirildi. 1942 yılının ortalarında, Yahudilerin toplama merkezlerine zorunlu göçü başladı, evlerinde kalmalarına izin verilenlerin ise radyo ve telefon sahibi olmaları yasaklandı.


O günlerde Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde görevli olan Türk diplomatlar, yalnızca görevlerinin gerektirdiği resmi girişimlerde bulunmakla kalmadılar. Perde arkasından, hayatlarını da tehlikeye atarak onbinlerce Yahudiyi kurtardılar.


Türkiye'nin Marsilya Başkonsolosluğu'nda konsolos yardımcısı olarak görev yapan ve Yahudilerin kurtarılması için büyük çaba gösteren Necdet Kent, Türkiye ile hukuken vatandaşlık bağı kalmamış Yahudilerin kurtarılması için verilen gayretleri ayrıntılarıyla anlatıyor.


Türk diplomatların, bu girişimleri Ankara'dan bağımsız yaptıkları elbette düşünülemez. Nitekim Ankara'daki Hükümet, Yahudilerin toplama kamplarına kapatılmaya başlanması üzerine, "Yahudilerin toplu olarak Türkiye'ye gönderilmesi" için talimat veriyor.


Sadece Paris ve Marsilya'daki Türk diplomatlar değil, Atina ve Selanik'tekiler başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerindeki diplomatlar, bu uğurda önemli çaba harcıyorlar. 


Namık Yolga, kitabın yazarı Stanford Shaw'a gönderdiği mektupta :

"Bir çok ülkede çeşitli derecelerde kendini gösteren Yahudi düşmanlığı tarihin hiçbir döneminde Türkiye'de mevcut olmamıştır. Bu sebeple konsolosluğumuzun diğer Türk vatandaşlarını olduğu gibi Yahudi asıllı vatandaşlarımızı da koruması doğaldı..."



BASIN 1999



 * * *



Türkler Yahudileri Soykırımdan Nasıl Kurtardı?


Birleşmiş Milletler'de ''Yahudi Soykırımından Kurbanları Kurtarmada Türkiye'nin Rolü" masaya yatırıldı. Çok sayıda diplomatın katıldığı toplantıda, yıllar önce Nazi kamplarında yaşanan insanlık dışı olayların acıları tazelendi.


Birleşmiş Milletler'de (BM), ''Yahudi Soykırımından Kurbanları Kurtarmada Türkiye'nin Rolü'' konulu bir toplantı düzenlendi.


BM'nin sivil toplum örgütleriyle ilişkilerden sorumlu bölüm başkanı Maria-Luisa Chavez'in ''Uluslararası Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Haftası'' dolayısıyla düzenlediği etkinliğe, Türkiye'nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Ertuğrul Apakan, Yahudi Soykırımından kurtulan Profesör Arnold Reisman ile sanatçı Claire Boren ile üniversite öğrencisi Arielle Francine Evans, konuşmacı olarak katıldı.


Yönetmenliğini Victoria Barrett'in yaptığı ve Türk diplomatların Türkiye kökenli Yahudiler'i soykırımdan kurtarmalarının anlatıldığı ''Umutsuz Saatler-Desparate Hours'' belgesel filminin gösterildiği toplantıda, Chavez, Türkiye'nin pek çok Yahudi'yi Nazi toplama kamplarına gitmekten kurtardığını ve Türkiye'nin asırlardır Yahudiler'e kapılarını açan ''güvenli bir sığınak'' olduğunu söyledi.


Türkiye'nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Ertuğrul Apakan, konuşmasında, geçen hafta ''27 Ocak Uluslararası Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü'' dolayısıyla İstanbul'da Neve Şalom Sinagogu'nda resmi tören düzenlendiğini ve törene İstanbul Valisiyle birlikte pekçok üst düzey yetkilinin katıldığını belirtti. Nazi rejiminin hedef aldığı Yahudileri korumak ve kurtarmak için kendi canlarını tehlikeye atmaktan çekinmeyen başta Selahattin Ülkümen, Necdet Kent ve Namık Kemal Yolga olmak üzere Türk diplomatlarını saygıyla andıklarını belirten Apakan, diplomatlarının cesur davranışlarının Türk tarihinin gurur verici yönlerinden biri olduğunu ve her zaman anımsanacağını söyledi.


Büyükelçi Apakan, Türkler ve Yahudilerin 600 yıl boyunca dostluk ve işbirliği içinde yaşadığını, Osmanlı İmparatorluğunun yüz binlerce Sefardik Yahudiye kapısını açtığını ve İkinci Dünya Savaşı sırasında da Türkiye'nin Yahudiler için güvenli bir sığınak olduğunu ifade etti.


Profesör Arnold Reisman, toplantıda yaptığı konuşmada, II. Beyazıt'ın 1492 yılında İspanya'dan ayrılmak zorunda kalan Yahudileri Osmanlı topraklarına götürmek için gemiler gönderdiğini, Mustafa Kemal Atatürk zamanında da pek çok Yahudi asıllı profesörün, bilim adamının ve sanatçının Almanya'da Türkiye'ye gelmeleri için davet edildiğini anlattı.


II. Dünya Savaşında ise Türkiye'nin Avrupa'da görev yapan diplomatlarının pek çok Yahudi'yi toplama kamplarına gitmekten kurtardığını belirten Profesör Reisman, bu diplomatlardan sadece Rodos Başkonsolosu Selahattin Ülkümen'e İsrail'in Yad Vashem Vakfı tarafından ''Uluslararası Dürüstler'' unvanı verildiğini, Ülkümen dışındaki diğer Türk diplomatlarının da bu ünvana sahip olmaları için çaba harcadığını kaydetti. Prof. Reisman, 1933-1944 tarihleri arasında Türkiye'nin kurtardığı Yahudilerin sayısının, ABD ve İngiltere'nin kurtardıklarından çok daha fazla olduğunu söyledi.


Polonya doğumlu Amerikalı sanatçı Claire Boren ise Nazi işgali sırasında annesiyle beraber 1,5 yıl boyunca önce bir çiftlikteki karanlık bir çukurda, daha sonra da ormanda saklandıklarını, çocuk yaşta büyük bir travma geçirdiğini anlattı. Türk diplomatlarının Yahudilere gösterdiği dostlukla başta Polonya olmak üzere Avrupa'daki toplumların kendilerine bakışı arasında büyük fark olduğunu ifade eden Boren, ''Türkler, Yahudileri kurtarmaya çalışırken Polonya'da yerli halk bizi Nazilere ihbar ediyordu'' diye konuştu.


Üniversite öğrencisi Arielle Francine Evans da yaptığı konuşmada, lisede arkadaşlarıyla beraber İstanbul'a gittiklerini ve Türkiye'nin Yahudilere karşı her zaman hoşgörülü tutumunu yerinde gördüklerini, soykırımdan Türk diplomatları sayesinde kurtulan Yahudiler ve çocuklarıyla konuştuklarını belirtti. Evans, başta Marsilya Başkonsolosu Necdet Kent olmak üzere Türk diplomatlarının kahramanlık hikayelerinin unutulmayacağını ve ABD'de de herkese anlatılması gerektiğini söyledi.


Türkiye'nin BM Daimi Temsilci Yardımcısı Elçi-Müsteşar Fazlı Çorman da bir soru üzerine, Türkiye'nin BM çatısı altında İspanya ile birlikte Medeniyetler İttifakı girişimini yürüttüğünü hatırlatarak, farklı kültürlerin, dinlerin ve yaşam şekillerinin bir zenginlik olduğunu, bu kapsamda Türklerin de asırlar boyunca farklı dinlere ve kültürlere hoşgörüyle yaklaştıklarını kaydetti.

Kaynak: A.A.2011













Ayrıca : "Türkiye Cumhuriyeti'ne Yahudi Soykırım Suçlaması yapıyorlar, 
aslında 24 Şubat 1942 Struma Faciası'nda Mossad'ın sorumluluğu var " - Cengiz Özakıncı







Türkiye ve Türkler her zaman dost elini uzatmış yardım etmiştir.
Batı ve İsrail ise tam tersini yapıyor...
Sürekli sırtımızdan bıçaklıyorsunuz...
Ve Türkleri düşman olarak gösteriyorsunuz.
Topraklarımızı talep ediyor, teröristleri destekliyor, kaos yaratıyorsunuz.
Samimiyetinize inanmıyorum...
SB







YAPILAN İYİLİKTEN BAHSEDİLMEMESİ 
ÇOK ASİL BİR TAVIRDIR
LAKİN , YAPMADIKLARIMIZI YAPMIŞCASINA ANLATMALARI DA
ŞEREFSİZLİKTİR.

BU SEBEPTEN DOLAYI
YAPTIKLARIMIZ ARTIK HER YERDE ANLATILA ....






______Diplomatlarımız________