O, daha genç
bir kurmay subayken, 1904’yılında not defterlerinden birine "Maddeyi
anlamalı, evvela sosyalist olmalı" diye bir not düşmüştür.
O,
Trablusgarp’ta,
İtalyan emperyalizmine karşı,
Çanakkale'de
İngiliz emperyalizmine karşı,
Muş ve
Bitlis'te Rus emperyalizmine karşı,
Suriye-Filistin'de
İngiliz emperyalizmine karşı,
Sakarya ve
Dumlupınar'da İngiliz destekli Yunan emperyalizmine karşı
savaşmış;
Ve bütün bu
savaşlardan zaferle çıkmıştır.
O dünya
tarihinde yenilmeyen "tek" antiemperyalist özgürlük savaşçısıdır.
O, sadece
"emperyalizmi" dize getirmekle kalmamış, "yarı bağımlı",
bir "ümmet" imparatorluğundan "tam bağımsız",
"çağdaş" bir "ulus devlet” yaratacak devrimleri de
gerçekleştirmiştir.
Atatürk’ün
devrimci ruhu, Doğu'dan Batı'ya, bütün antiemperyalist mücadelelerin
"ateşi" olmuştur.
Afganistan'da
Amanuallah Han,
Hindistan'da
Muhammed Ali, Gandi ve Nehru
İran'da Şah
Rıza Pehlevi,
Mısır'da
Nasır,
Küba'da
Castro ve Che,
Çin'de Mao
Ve daha
niceleri.... Dünyanın önde gelen bütün "devrimci ruhları”, onun ateşiyle
"kıvılcım" almıştır.
“Tarihçilerin
kutbu” olarak bilinen yaşayan en büyük Türk tarihçisi Prof Dr. Halil İnalcık,
Atatürk’ün antiemperyalist mücadelesinin “bütün dünyayı” nasıl derinden
etkilediğini şöyle ifade etmiştir:
“Mustafa
Kemal’in emperyalistlere karşı zaferi Batı’yı sarsıyordu. Avrupa’nın sömürge
halinde getirdiği Hindistan ve Çin bu kahramanın mücadelesini günü gününe
izliyorlardı. Harpten yeni çıkmış İngiliz halkı, Yunan’ın yardımına gitmek için
asker olmayı kabul etmedi. (1922). Yunan yalnız kaldı. İngiliz Hükümeti, Büyük
Savaşta olduğu gibi Hintlilerden, Hintli Müslümanlardan bir ordu yapıp Mustafa
Kemal’e karşı Yunanlıların yardımına gelmek istedi. Fakat Hintli Nehru ve
Gandi, o zaman Mustafa Kemal’in Anadolu’daki savaşını heyecanla izliyorlar,
bağımsızlıkları için bir savaş öncesi gibi algılıyorlardı. İngiltere’ye asker
vermemek için ‘non cooperation’ hareketini başlattılar. Eğer Gandi ve Nehru bu
hareketi başlatmasalardı İngiltere Yunan’ın yanına gelecekti, o zaman işler çok
daha başka olabilirdi. Mustafa Kemal, kendi vizyonuyla Asya’yı fethetmişti.
Hindistan’ı bağımsızlığa götüren Gandi’nin kahramanı Mustafa Kemal’di. Çin o
tarihte kapitülasyonlarla Batı’nın bir sömürgesi haline geldi. Çin
kapitülasyonları Batı’nın yüzüne atma cesaretini ancak Türkiye Cumhuriyeti
kurulduktan sonra başardı. O günlerin gazetelerini okursanız göreceksiniz,
Avrupa’nın bir kölesi haline getirilen ülkeler, Endonezya, Çin, Hindistan, Orta
Asya Mustafa Kemal’den cesaret aldılar. Afganistan’da Amanuallah Han, İran’da
Şah Rıza Pehlevi Gazi Mustafa Kemal’i örnek aldılar…”
Görüldüğü
gibi Gandi’nin de ilham kaynağı Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Che Guevara,
1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde, çantasından; “Atatürk’ün
Büyük NUTUK’u” çıkmıştır.
Gelin şimdi,
"Türkiye'den binlerce kilometre uzakta öldürülen CHE'nin çantasında
Atatürk'ün Nutuk'unun ne işi var" sorusuna yanıt verelim:
Dünya Barış
Konseyi Dönem Başkanı Nazım Hikmet, ölümünden 2 yıl önce, 12 Mayıs 1961 yılında
Fidel Castro’ya “Barış Ödülü” vermek üzere Havana’ya gitmiştir. Yanında son
sevgilisi Vera da vardır. Havana'da Fidel Castro ile özel bir görüşme yapan
Nazım Hikmet, daha sonra Moskova’ya dönmüştür. Nazım Hikmet, Castro’ya Mustafa
Kemal Atatürk’ü ve Türk Kurtuluş Savaşı’nı anlatmıştır. Bu görüşmenin ardından
Sosyalist Küba Cumhurbaşkanı Fidel Castro,Türk Büyük Elçiliği'nden Atatürk'ün
Nutuk kitabını istemiştir. Genç Diplomat Bilal Şimşir, izinli olarak Ankara’ya
geldiğinde Milli Kütüphane’de uzun araştırmalar sonunda bulduğu Fransızca
Nutuk’u Dışişlerine teslim etmiş, Dış İşleri de Nutuk'u Castro'ya
ulaştırmıştır. Fidel Castro Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı ve devrimlerini
anlattığı Nutuk'u okuduktan sonra Atatürk'e büyük bir sevgi ve saygı duymaya
başlamıştır. Nutuk'u özümseyerek okuyan Castro, dünyadaki ilk antiemperyalist
savaşın önderi Mustafa Kemal Atatürk'ten ve onun "utkuya eriştiren"
1919 Ruhu’ndan esinlenmiştir. Castro, Nutuk'u okuduktan sonra dava arkadaşı,
yoldaşı Che Guevara'ya vermiştir. Şimdi
Nutuk'u okuma sırası Çhe'dedir...
Sevgilisine
Nazım’dan en güzel aşk şiirleri okuyan ve mektuplar yazan Küba Devrimi'nin
öncülerinden Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara,
Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “GRAN DISCURSO -
Revolucionario Kemal Atatürk” (Atatürk’ün Büyük Nutuk’u), Nazım Hikmet’in
“Kuvayı Milliye Destanı“ ve “Amo en ti lo imposible” adlı, 1961 Havana basımı
Şiir Antolojisi kitabı çıkmıştır.
Bugün Santa
Clara şehrinde bulunan Devrim Treni ve Che Müzesi’nde bir Nazım Hikmet kitabı
da bulunmaktadır. Bu bilgiler, Küba ve Havana’ya giderek bölgede araştırmalar
yapan Dursun Özden ve Bilal Şimşir’in anlatılarına dayalıdır. Che’nin
çantasından çıkanlar arasında Nutuk olmadığını iddia edenler de vardır. Ama
mesele Che’nin çantasından Nutuk’un çıkıp çıkmadığı değil, Che’nin Mustafa
Kemal Atatürk ve Türk Kurtuluş Savaşı’ndan esinlenip esinlenmediğidir. Bunu
anlamak için de Che’nin fikir kaynaklarına inmek gerekmektedir.
Che, “devrim
düşleri” görmeden önce Arjantinli bir gezgindi. Che, Boenos Aires Tıp
Fakültesi’nde öğrenciyken, arkadaşı Alberto Granada ile birlikte tek silindirli
500 cc’lik Norton marka bir motosikletle Şili üzerinden Peru’ya geldiklerinde
birkaç günlüğüne Dr. Hugo Pasce’nin evinde konuk olmuşlardı. İşte o evin
kütüphanesindeki bir kitap Che’nin hayatını değiştirecektir. Che’yi “silahlı
devrime” yönelten bu kitap, Jose Carlos Mariategu’nin, “Siete ensayos de
interpretacion de la realided Peruana” (Peru Gerçeğinde 7 Yorum) adlı eseridir.
Che’yi
derinden etkileyen bu Jose Carlos Mariategu, kelimenin tam anlamıyla bir
Atatürk hayranıydı.
Latin
Amerika’da Türk Kurtuluş Savaşı’nı, Türk devrimini ve Atatürk’ü en iyi ve en
erken anlayanlardan biri oydu.
Türk
Kurtuluş Savaşı bittiğinde Arjantin, Uruguay ve Peru gibi İngiliz etkisindeki
Latin Amerika “imparatorlukları” Türk zaferine, “tüm dünyaya yayılacak bir
salgın” gibi bakmışlar, Türk zaferinden büyük üzüntü duymuşlardı:
Örneğin,
Peru gazetesi El Comercio, Atatürk’ü Cengiz Hana’a benzettiği bir analiz
yazısında, “Cengiz Han veya Kemal, değişen sadece isimler. Aynı ırk, aynı
yöntemler. Fakat Avrupa Türklerin katliamları karşısında sessiz kalıyor ve
katillerin lideriyle masa başına oturmayı düşünüyor. Bize Türklerin bir daha
Avrupalıların şerefiyle oynayamayacakları ve Asya dağlarının ötesindeki
sınırlara atılacakları sözünü vermişlerdi. Aslan yürekli Richard’ın, Kızıl
Sakal Frederic’in ve Philippe Aguste’nin torunları şimdi kollarını kavuşturmuş,
Osmanlı ile barış yapıyor. Avrupa’yı asırlık düşmana karşı böyle dağınık
görmek, bugün insanı gerçekten üzüyor.” demiştir.
Her şeye
rağmen Latin Amerika ülkelerinde Türk Kurtuluş Savaşı’nı daha “soğuk kanlı” ve
daha “gerçekçi” değerlendiren gazeteler de vardı.
Örneğin,
Montevideo’da yayınlanan El Dia gazetesi, 1 Eylül 1922’de, “Türklerin zaferi
tam bir İngiliz yenilgisidir. Arap dünyasındaki İngiliz planlarına en güçlü ve
en akıllı darbedir.” yorumunu yapmıştır.
Arjantin’in
La Nacion gazetesi ise, 18 Eylül 1922’de, “Türklerin zaferi sadece Yunanlıların
değil aynı zamanda Asya ve Afrika halklarının gözünde tüm Avrupa medeniyetinin
yenilgisidir.” yorumuna yer vermiştir.
İşte
emperyalizm kıskacındaki Latin Amerika ülkelerinin Türk Kurtuluş Savaşı ve
Atatürk’ü anlamaya çalıştıkları o günlerde, Perulu yazar Mariategui, “Türk
Devrimi ve İslam” adlı makalesinde, Türk devriminin ve Atatürk’ün “ezilen
ülkeler” için adeta bir “kurtuluş
reçetesi” olduğunu belirtmiştir.
Atatürk
devrimini “mükemmel bir örnek” diye tanımlayan Maritegui, İtalyan Musolini ve
Latin Amerika diktatörlerine karşı Atatürk’ü “ilerici lider tipi” olarak
adlandırmıştır.
Mariategui,
özellikle Kemalist Devrim’in “hızı” üzerinde durmuştur. Şu cümleler ona aittir:
“Türkiye
şimdiye kadar görülmemiş, muazzam dönüşümlere sahne oluyor. Beş yıl gibi bir
sürede ülke, kurumlarını, izleyeceği yolları ve düşünce tarzını radikal bir
biçimde değiştirdi.”
Mariategui,
ayrıca, Türkiye’nin beş yıl içinde çağdaş bir toplum haline geldiğini, ulusal
birliğe kavuştuğunu ve Batı medeniyetiyle bütünleştiğini anlatmıştır. Üstelik
bunun, yabancıların baskısıyla değil, kendiliğinden, içten gelen bir dürtüyle
gerçekleştiğini belirtmiştir.
Mariategui’ya
göre, Türk Devrimi’nin başarısının altında Türk Kurtuluş Savaşı ve Kemalist
Devrim’în kararlılığı yatmaktadır.
Mariategui,
Türk Kurtuluş Savaşı’nı “Davut’un Golyat’a karşı kazandığı zafere”
benzetmiştir. Yenik ve parçalanmış “hasta adam” yeniden ayağa kalkmış ve
dönemin en büyük emperyalistlerine karşı meydan okumuştu. Böylece insanlık
tarihinde Japonya’dan sonra (1905-Rus-Japon Savaşı) bir başka ezilen, “barbar”
olarak adlandırılan bir halk, Avrupalı güçlere dur demişti.
Ona göre,
Türklerin bu zaferi Latin Amerika ülkeleri için de çok önemliydi.
Mariategui,
1924 yılında genç cumhuriyetin düşmanının “emperyalist Avrupa” olduğunu da
belirtmişti: Hilafetin kaldırılmasını “Türkiye’deki en önemli kurumun yok
olması” diye adlandıran İngiliz The Times gazetesinin başlığına gülümseyerek,
“Doğu’nun gerçek düşmanı Batı’dır. Çünkü Batı, Doğu’nun Batılılaşmasını, kendi
ideolojisinin ve kendi kurumlarının Doğu’da yayılmasını istemiyor” demiştir.
İşte, Türk
Kurtuluş Savaşı’ndan, Türk Devrimi’nden ve Atatürk’ten çok fazla etkilenen ve
Atatürk’ü “emperyalizme baş eğdiren Doğu’nun kahramanı” olarak gören bu
Mariategui, devrimci Che’yi en fazla etkileyen yazardır. Özetle, Che’nin “akıl
hocası” Maritegui, bir Atatürk hayranıdır. Che’nin Türk Kurtuluş Savaşı’ndan ve
Atatürk’ten etkilenmesini sağlayan da o dur.
Che’nin akıl
hocası Mariategui’nin “bir Atatürk hayranı” olması ve Che’nin çantasından çıkan
“Nutuk” ve “Kuvayı Milliye Destanı”, Arjantinli devrimci Che Guevera’nın
“özgürlük”, “bağımsızlık” ve “devrim” mücadelesinde, ilk antiemperyalist
zaferin lideri Mustafa Kemal Atatürk’ten ve onun önderliğindeki Türk Kurtuluş
Savaşı’ndan etkilendiğini kanıtlamaktadır.
1997’de
Habitat Toplantısı için İstanbul’a gelen Castro, yaptığı konuşmada:“Mustafa
Kemal Atatürk’ün yaptıklarını ben asla başaramazdım. Asıl devrimci Atatürk....
Bu kadar büyük bir devrim yaptım, ama Kemal Atatürk’ün yaptıklarını
başaramazdım... Sakın kendinize başka esin kaynağı aramayın.” demiştir.
Fidel
Castro’nun 70. Yaş günü anısına düzenlenen, Uluslararası Edebiyat Yarışması‘nda
ödül almak üzere Küba’ya giden ve 12 Aralık 1996’de Castro ile ödül töreni
sonrası görüşme imkanı bulan Dursun Özden “...Türkiye’de solcu, ilerici ve
devrimci gençler; Che Guevara ve Fidel Castro’ya tapıyorlar, sizleri tek ve
mutlak önder olarak kabul ediyorlar. Sizin şarkılarınızı, marşlarınızı ve
kitaplarınızı dillerinden ve ellerinden düşürmüyorlar...” diyerek sürdürdüğü
sorusunu tamamlamadan; Castro kibarca Dursun Özden’in sözünü keserek şunları
söylemiştir:
“Övgün için teşekkür ederim. Atatürk’ün ülkesinden genç bir Türk
Şairi Dursun Özden’i konuk etmekten çok mutluyum. Ama söyledikleriniz yanlış...
Devrimci Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder
arıyorlar... Atatürk, 1919’da Anadolu’dan düşmanları kovmak için Bandırma
Gemisi’yle Samsun’a çıktı. Ve anti-emperyalist bir savaş verdi ve zafere
erişti. Biz, Atatürk’ün bu devrimci savaşından etkilendik-esinlendik ve tam 40
yıl sonra, 1959’da Granma Gemisi’yle Havana’ya çıktık. Ülkemizden
emperyalistleri ve işbirlikçisi Faşist Batista rejimini yıkmak için. Biz de
zafere eriştik. Bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır Devrimci Kemal
Atatürk... Sağdan sola doğru yazılan Arap harfli ALFABE’yi bırakıp, soldan sağa
doğru yazılan Latin harfli ABECE’ye geçilen Harf Devrimi başta olmak üzere, bir
dizi Çağdaş ve Aydınlanmacı Cumhuriyet Devrimlerini bu kadar kısa sürede biz
asla başaramazdık. Atatürk sosyalist olsa da aynı şeyleri yapardı. Kendinize
başka esin kaynağı aramayın... Büyük bir deha ve komutan olan Kemal Atatürk’ün
kıymetini bilin ve kendinize başka önder, yol ve yordam aramayınız...” demiş.
“1995 yılında Habitat 2 Toplantısı nedeniyle görme fırsatı bulduğum; bir dünya
cenneti olan uygarlıklar harikası, güzel ve büyüleyici İstanbul’u çok
özlüyorum...” diyerek sözlerini bitirmiştir.
Castro,
Küba’nın en önemli parklarından birine de Atatürk büstü koymuştur. Küba’nın
başkenti Havana Linea Caddesi 13/K parkında bulunan Atatürk büstü, 26 Temmuz
2007’de Havana Karnavalı sırasında Avrupa ülkelerinden gelen “Kürt kökenli”
gençler tarafından parçalanarak yerinden sökülmüştür.
Havana’daki
Türkiye Büyükelçisi Şanıvar Kızılderi, yeni büstün Habana Vieja’da bir meydana
dikileceğini söylemiştir.
Mao,
1935’teki ‘Uzun Yürüyüş ’öncesinde Şangay Meydanı’nda toplanan binlerce
Çinliye:: “Ben, Çin’in Atatürk’üyüm.” diye seslenmiştir.
Ve 1948’den
bugüne, 1,5 milyar nüfuslu Çin Halk Cumhuriyeti’nin okullarında 8 ve 9.
sınıflarda okutulan “Yakınçağ Tarihi” ders kitaplarının kapağında bir Atatürk
resmi yer almaktadır ve içinde Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri
anlatılmaktadır.
Çin,
Atatürk’ü ve devrimleri gençlerine öğretirken, KKTC’de Annan Planı gereği,
“Yakınçağ Tarihi” ders kitaplarından, “Atatürk ve Türkiye Ulusal Kurtuluş
Savaşı” bölümleri çıkarılıp yerine, Kuzey Kıbrıs’ta bulunan kilise ve
manastırların tarihçeleri ve resimleri konulmuştur.
AB’nin,
Türkiye’deki “İnkılap Tarihi” derslerinden ve Atatürk’ten rahatsız olduğu
herkesin malumudur.
Bugün,
Venezuella'nın antiemperyalist lideri Hugo Chavez, Venezuella'da
"Atatürk'ün Sosyal Fabrika Projesi'ni" uygulamaya koymuştur. Gazeteci
Yazar Banu Avar, Venezuella gezisinde “Atatürk modeli fabrikalarla”
karşılaştığında çok şaşırmıştır.
Chavez’in
Yeni Anayasa’sında, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1924 ve 1961 anayasalarından alınan 65 madde yer
almaktadır.
Ve bugün bir
Norveçli, içinden çıkılmaz bir durumla karşı karşıya geldiğinde, Norveç diline
yerleşmiş olan "Atatürk gibi düşünmek" deyimini anımsamaktadır.
Halkla
birlikte bir Kurtuluş Savaşı yürütmesi, Halk ordusuyla emperyalizmi dize
getirmesi,
Bir ölüm
kalım savaşında "ille de meclis" diyerek halkın temsilcilerinden
oluşan TBMM'yi açması,
I. TBMM'de
"Halkçılık Programını" kabul etmesi,
Halkı
"koyun sürüsü" olarak gören "saltanat sistemini" yıkıp,
Cumhuriyeti ilan ederek, "egemenliği kayıtsız şartsız halka vermesi".
Halkı, yaşadığı çağdan koparıp Ortaçağ’a
bağlayan geri kalmış kurumlara son vermesi, "akıl ve bilimin" önünü
açarak çağdaş uygarlığı hedef göstermesi,
Fakir bir halkı en çabuk biçimde
kalkındıracak bir ekonomik program yürütmesi,
Ezilen kadına, yeniden "kadınlık
onurunu" kazandırması,
Ve HALKÇILIK ilkesiyle Devletin temeline
"halkı, halkın refah ve mutluluğunu" yerleştirmesi;
Atatürk’ü Türk tarihindeki en büyük
sosyalist olarak adlandırmamıza yeter de artar bile... Ama O, klasik bir
SOSYALİST değildi, o bütün ideolojilerden olduğu gibi Sosyalizm’den de
beslenmiş ve kendi ideolojisi olan KEMALİZM içine “Türk sosyalizmi” olarak
adlandırılabilecek HALKÇILIK ilkesini yerleştirmişti....
Bugün, “Halkın iktidarını kuracağız”
diyenlerin “kimden” ilham almaları gerektiği sanırım anlaşılmıştır!...
Her şeyi bir kenara bırakın, sadece CHE'nin
çantasından çıkan NUTUK bile, yakın zamanların gelmiş geçmiş en büyük
"özgürlük savaşçısı" ve "devrimcinin" ATATÜRK olduğunun en
açık kanıtı değil midir?
Özetle, bir Türk olarak ben, Arjantinli
CHE'yi, Kübalı CASTRO'yu, Çinli MAO'yu, Hintli GANDİ’yi değil, bütün bu
isimlerin ilham kaynağı olan "gelmiş geçmiş en büyük özgürlük
savaşçısı" ATATÜRK'Ü kalbimde ve yakamda taşırım...
Atatürk’ün kurduğu partinin liderine de
tavsiyem, kendisini Gandi’yle veya Çhe’yle değil, Che’nin ve Gandi’nin bile
“ilham kaynağı” olan Atatürk’le özdeşleştirmesidir.
Castro’nun, Dursun Özden’e dediği gibi,
“Devrimci Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder
arıyorlar...”
Tatlı su solcularına (kendi ülkesinin
gerçeklerine yabancı, tarihinden habersiz, bağımsızlığın kıymetinin farkında
olmayan solculara) ithaf olunur!...
Sinan Meydan
"Cumhuriyetimiz 'gericilik' ve 'bölücülük' kıskacında... "
Sinan Meydan
Yalanlara, Çarpıtmalara, İftiralara
Pan Zehir
Gerçeğe Çağrı
"Parti, tüm kayıtları da üyelerinin zihinlerini de tam bir denetim altında tuttuğuna göre geçmiş de parti nasıl olmasını istiyorsa öyle olacaktır."
Goerge Orwell, 1984