Translate

2 Kasım 2015 Pazartesi

Türkiye Adalar Denizi ve AB'nin Enerji Politikaları








Türkiye Adalar Denizi ve Kıta Sahanlığı'nda Savaş Değil Bilim ve Adalet İstiyor








Adalar Denizi Kıta Sahanlığı'nın sınırlandırılması konusunda iki ülkenin tezleri şöyledir:


Yunanistan; 
1- Ege Denizi'ndeki adalar ülkenin ayrılmaz birer parçasıdır; 
2- Yunanistan'a ait tüm adaların birer kıta sahanlığı bulunmaktadır; 
3- Türkiye ile adalar arasında eşit uzaklık ilkesi uygulanmalıdır.


Türkiye;
1- Yapılacak görüşmeler sonrası belirlenecek ilkeler çerçevesinde ortaya konacak anlaşmanın kabul edilmesi;
2- Doğal uzantı temel ilke olarak kabul edilmelidir;
3- Hakça ilkeler tatbik edilmelidir;
4- Adaların özel durumları (ada, adacık ve kayalıkların Anadolu Kıtası'na çok yakın olması sebebiyle jeolojik, tektonik ve morfolojik özelliklerin dikkat alınarak değerlendirilmesi)
5- Adalar Denizi'nin yarı kapalı deniz olması (1982 BMDHS'nin 122-123. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmesi)


Ne var ki, AB'nin AB ülkeleri kıta sahanlığı içinde yer alan ekonomik bölgelerin paylaşımını gösteren Münhasır Ekonomik Bölgeler Anlaşmasına ait haritalarda maalesef Adalar Denizi bütünüyle Yunanistan'a bırakılmış, Kıbrıs tek bir ülke olarak gösterilmiş, çevresindeki suların Kıbrıs'a ait olduğu ifade edilmiş, netice olarak da Türkiye çok küçük bir alan hapsedilmiştir. (böylece AB'nin de sınırları genişlemiştir). 


Türkiye'nin Adalar Denizi kıta sahanlığı konusunda, Yunanistan'ın karasularını 12 mile çıkarma isteği, adaların silahlandırılması, zaman zaman hava sahası, adacık ve kayalıkların işgali ve Batının sürekli Yunanistan'ın yerinde yer almasından dolayı kıta sahanlığı konusunda Yunanistan ile karşılıklı görüşerek anlaşması bugün için imkansız görülmektedir. İşte bu karmakarışık ortamda Türkiye'yi yönetenlerin unutmaması gereken bazı hususlar bulunmaktadır. Adalar Denizi ve Kıbrıs'ın Yunanistan'a iltihakı bu ülkede yaşayan her vatandaşın haysiyeti rencide edeceği akıldan çıkarılmamalıdır.


Unutulmaması gereken hususlar şunlardır:
1- Bilimsel olarak ispat edilmiştir ki, Adalar denizi'ndeki adalar, adacıklar ve kayalıkların kendilerine ait asla ve asla birer kıta sahanlıkları olamaz.
2- Kıta sahanlığındaki Münhasır Ekonomik Bölgedeki kaynaklar sahildar ülkenin kaynaklarıdır.
3- Kara suları sınırları ülkeler arasında kara parçası sınırı olarak kabul edilemez. 


Yunanistan'ın kara sularını 12 mile çıkarma ve buna bağlı olarak da Uçuş Haberleşme Bölgesi'ni (FIR) daraltma çabaları uluslar arası kaidelere aykırı bir davranıştır. Türkiye'nin askeri tatbikatlarını, deniz ticaretini, balıkçılık faaliyetlerini, petrol ve doğalgaz aramalarını, bilimsel ve teknik çalışmalarını engelleyecek bir karar kabul edilemez.


Yunanistan'ın böylesine saldırgan bir tutum takınması ve AB'nin meseleyi bir oldubittiye getirmesinin altındaki tek sebep, Adalar Denizi üzerindeki adalar, adacıklar ve kayalıkların %90'nın Türkiye anakarasına ait olduğunun bilinmesidir.


Türkiye'den Kıbrıs'daki toprakların bir kısmı istenirken, Batı Trakya'da zulüm devam ederken, Akdeniz'de petrol aramalarına müdahale edilirken, Adalar Denizi'nin tamamı işgal edilmeye çalışılırken ve Yunanistan'ın megalo-idea hayali devam ederken Türkiye bu komşusu ve onun destekçisi AB ülkeleri ile ne yapmalıdır ki, münasebetler dostça devam etsin? Türkiye, dostça ilişkilerin devamı için çaba gösterirken dikkat etmesi gereken iki önemli hususu da gözden kaçırmamalıdır;


1 - Türkiye, Misak-ı  Milli sınırlarını gerektiğinde güç kullanarak korumak ve kollamak mecburiyetinde olduğu için Ege Denizi (Adalar Denizi) işgal düşüncesinin, Kıbrıs'ta cerayan eden olayların, Batı Trakya dramının, Kürtçülük meselesinin, Kafkaslar'daki oyunların ve Ortadoğu çıkmazının vatandaşlara etraflıca anlatılması gerekir. Zira magazin kültürü ile uyutulan Türkiye'de bir oldubitti ile karşılaştığında toplumun suskun kalmaması için bu vazifenin devletin ilgili kurumları tarafından acilen yerine getirilmesi şarttır.


2- Ülkemizin bağımsızlığını tehlikeye düşürecek siyasi manevralardan uzak durarak, halkın manevi şahsiyetini, ülkenin dük duruşunu rencide edecek politikalara taviz vermemek için uluslararası kurallara, kaidelere ve hukuk anlayışına uygun davranarak, her zeminde Türkler'in haklı olduğunu dünyaya göstermek için gösterilen çabalara bıkıp usanmadan devam edilmelidir. Kısacası vakur davranmak elden bırakılmamalıdır.


Yıllardır süregelen müzakereler, uluslararası toplantılar, diplomatların karşılıklı demeçleri, ülkelerin politikaları, bilim adamlarının yazıp-çizdikleri Adalar Denizi ile ilgili meselelerin çözümünde bir arpa boyu yol alınmadığını bize açıkça göstermektedir. Bu anlayış içinde karma karışık olan kıta sahanlığı ve diğer meselelerin daha uzun yıllar devam edeceği açıkça görülmektedir.


Türk dış politikasının temelinde "Hamleye Hamle" ile karşılık vermek bir düstur olarak kabul edilirse, o zaman birçok konuda uzunca bir yol alabiliriz. Her iktidarın bilmesi gereken bir husus da şudur: "Türkiye kıyamete kadar, gerektiğinde kalem, gerektiğinde kılıç" kullanarak haklarını korumayı bilirler.


Diğer taraftan, Batı dünyası Türkler'i bu coğrafyanın insanları olarak görmedikleri ve de megalo-ideanın gerçekleşerek büyük Helen imparatorluğu'nun yeniden tesisini canı gönülden istedikleri içindir ki, bütün siyasi, fiziki, jeolojik, siyasi, tektonik haritalarını bu şekilde yayınlamaktadırlar. Peki, biz ne yapıyoruz?


Ayrıca, kıta sahanlığının 12 mile çıkarılması ile Türkiye'nin nefes alamayacağı çok iyi bilindiği için, bu konuda da özellikle AB açıkca Yunanistan'ın yanında yer aldığını ifade etmektedir. Diğer taraftan bu sınır Türkiye'nin Adalar Denizi'ndeki petrol, doğalgaz, madencilik ve balıkçılık faaliyetlerini de sona ermesi anlamına gelmektedir.


Hangi Türk vatandaşı ve topyekun Türk Milleti bu haritalara ve bu kapana rıza gösterebilir?



Muhittin Ziya Gözler - detaylı
8 Eylül 2014
21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü














AB'nin Enerji Politikaları ve Türkiye - Muhittin Ziya Gözler



10.523.000 km2'lik yüzölçümü, 700 milyona yaklaşan nüfusu, yeraltı ve enerji kaynakları bakımından zengin olmayan, ancak dünya sanayi üretiminin 1/3'nü gerçekleştiren Avrupa Kıtası'nda 50 ülke bulunmakta, bu ülkelerden de bugün için 28'i AB'ni meydana getirmektedir. 17 Aralık 2004 yılında AB'ye katılım müzakerelerinin başlaması için Papa X.Innocent'in heykelinin önünde alay-ı vâlâ ile imzalanan anlaşmanın üzerinden geçen 11 yılda acaba kaç arpa boyu yol alındı? Bu siyasi tartışmayı bir tarafa bırakıp, AB'nin enerji politikalarıyla ilgili çalışmalarını aktarmaya çalışarak Türkiye'nin ileride başına gelebilecek tehlikelere değinelim.....


Ne var ki, AB'nin Türkiye'ye karşı olan hasmane tutumu, Türkiye-AB ilişkilerinde daha uzun süre soğukluğun devam edeceğini göstermektedir. 500 milyon nüfusa sahip AB'nin 77 milyon nüfusu olan Müslüman bir ülkeyi kendi içine alması, ötesinde kabul etmesi çok zor görünmektedir. AB Türkiye'nin nükleer enerji konusunda Rusya ile olan ilişkisi, yenilebilir kaynaklara yeterince yatırım yapmaması ve Ortadoğu politikaları sebebiyle her konuda olduğu gibi enerji konusunda da Türkiye'ye soğuk davranmaya devam etmekte ve müzakerelerde Enerji Faslını açmamaktadır. Ancak, AB enerji politikasının esasını teşkil eden arz güvenliği için enerji çeşitlendirilmesi konusunda Türkiye'ye muhtaçtır ve mahkumdur.