Translate

7 Kasım 2015 Cumartesi

Tüm Bu Oyunlar, Batı'nın Sevr dayatmasına Çıkar.














"En zengin, en güçlü ve en bilgili olarak dünyaya egemen olan Batılılar için Sevr, geçmişte kalmadı. Batılılar Sevr’i  uygulamak için hala fırsat kolluyorlar. Bugün Türklerin, Sevr’i yapanlarla askeri ittifaka girmiş olmaları yani Nato’ya  üye olmaları tuhaf değil mi? Gümrük Birliği kurmak, Avrupa Birliği’ne girmeye çalışmak tuhaf değil mi? Bu durum,  size silah doğrultan ve öldürmeye teşebbüs eden biriyle evlenmenizle aynı değil mi?"


"Türkler eğer modern toplum haline gelir, aydınlanır, sanayileşirse Sevr’in dayatmalarıyla bir daha karşılaşmaz, Sevr’i dayatmak da kimsenin   haddine düşmez. Bizim Anadolu’da kalabilmemizin yegane reçetesi Atatürk devrimlerine sarılmaktır" 


Prof.Dr.Sina Akşin











"Avrupa Birlikçi-PKK yandaşı iki lobinin, Türkiye’nin içine sürüklendiği süreç karşısında endişesini dile getirenlere karşı kullandıkları kavramlardan birisi de “Sevr Paranoyası”na kapılanlardır. Paranoyanın sözlük anlamı, abartılı gurur, kuşku, güvensizlik, bencillikle belli olan bir ruh hastalığıdır. Anılan iki lobinin mensupları, 20 seneden buyana “Sevr paranoyasına kapılmakla suçladıkları” aydınları ve politikacıları, gereksiz yere, Türkiye’nin bölüneceği gibi bir endişeye kapılmakla suçlamışlardır.


Bu iki lobinin mensuplarının Sevr paranoyası ile mücadele ederken kullandıkları gerekçeler de benzer gerekçelerdir. Avrupa Birliği’ne girip de parçalanan ülke var mıdır? Ya da insan haklarını tanıdığı için hangi ülke parçalanmıştır. Daha fazla demokrasi sadece daha güçlü bir toplum yapısı oluşturur. Öte yandan Türkiye’nin içine sürüklendiği etnikleşme ve bölünme komplosu süreçlerini endişe ile karşılayan aydınlar haklı olarak bugüne, tarihin ışığı altında bakmaktadırlar.


1774, Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan bu yana sürekli toprak kaybı ve küçülme süreci içinde yaşayan ve 1918’de nihayet bağımsızlığını ve hatta varlığını kaybetme tehlikesi ile karşılaşan bir milletin aydınlarının tarihten ders çıkarmadan yaşaması beklenmemelidir. Sevr Antlaşması, Batı’nın 1071–1918 arasında Türk milleti ile yaşadığı kesintisiz savaşın sonunda Türk milletini tarih sahnesinden silmek için dayattığı antlaşmadır. Türk milleti bu antlaşmayı yırtmıştır ancak tekrar gündeme gelebileceğini de unutmamıştır.


PKK terörünün Batı tarafından nasıl desteklendiğini gören aydınlar Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu’sunda yeni bir millet ve yeni bir devlet oluşturulmaya çalışıldığından bahisle “Sevr şartlarından” bahsetmişlerdir. Diyarbakır’da Öcalan’ın “demokratik özerklik” taslağı ortaya çıktığı zaman Türk milletinin ve onun aydınlarının ne kadar haklı olduğu meydana çıkmıştır. DTK adlı terör örgütü yan kuruluşu tarafından gündeme taşınan demokratik özerklik esasen Sevr Antlaşması’nın 62. ve 64. maddelerinde Türkiye’ye dayatılmaya çalışılan sonuç ile aynı siyasi projeyi gündeme getirmiştir. 


PKK lobisinin “biz sadece insan hakları istiyoruz” diye Türk milletini yıllardan bu yana uyutmaya çalışan mensupları şimdi Türk halkını, Öcalan’ın bu taleplerine alıştırmak için çeşitli yolları denemektedirler. Bu bir beyin fırtınası imiş, zaten toplantıda herkes tarafından kabul görmemiş, tartışmaya açılmış, gibi sözde gerekçelerle istekler yumuşatılarak, zamana yayılarak sindirilmeye çalışılmaktadır. Sözün özü, bu çevreler Türkiye’nin bölünmesi için çalışan emperyalizmin askerleridir. Bunların 1920’lerdeki Yunan işbirlikçileri ile hiçbir farkı yoktur."


Öte yandan “Sevr paranoyası” suçlamasını yaparak Türk aydınlarının endişeleri ile alay eden ve aydınlara “ruh hastası” muamelesi yapan AB lobisi mensuplarının ne kadar haksız olduğu, tarihin onları ne kadar yanılttığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. “AB’ye girip de parçalanan ülke mi var?” diye büyük bir özgüvenle soru soranlara şimdi “Evet, Belçika var. Diğerleri de yolda” dediğimizde verecek cevapları yoktur.


Üniter-milli devlet olan Türkiye Cumhuriyetini “gelecekte kalmış, demokratikleşmenin önünde engel” olarak gösteren bu bölücü çevreler bilmelidir ki, milli birlik ve milli kimliğin olmadığı ülkede demokratik kurumlar çalışmaz. Hatta insani dayanışma dahi ortadan kalkar. Dankward Rustow ise milli devlet ile demokrasi arasındaki ilişkiyi şöyle anlatmaktadır: “Demokrasi, arka planındaki bir tek şartla başlar. Milli birlik... Milli birlik, demokratikleşmenin diğer bütün evrelerinden önce gelmelidir.” Özetle, milli birliğin olmadığı yerlerde demokrasi bir fanteziden ibarettir.


J. Stuart Mill ise şöyle demektedir: “Birden fazla milletin barındığı bir ülkede hür müesseseleri yaşatmak hemen hemen imkânsızdır. Aralarında dayanışma bulunmayan insanlar, özellikle de farklı dillerde okuyor ve konuşuyor ise işleyen temsil mekanizmaları için gerekli kamuoyu birliği sağlanamaz.”"



Prof.Dr.Ümit Özdağ









"Amerikalı askerler orada olsa da olmasa da PKK-ABD hava-kara iş birliği bütün boyutları ile gerçekleşiyor. Amerikan uçaklarının PKK/PYD’ye atmış olduğu silah ve cephane yardımı da iş birliğini geliştiren bir başka husus. 

 PKK-PYD ile ABD arasındaki iş birliği/temas sadece askeri alanda kalmıyor. Amerikalı yetkililer, “PYD’yi terörist örgüt olarak tanımlamıyoruz” diyerek, PKK/PYD ile siyasi temas ve görüşmeleri çok açık ve rahat bir şekilde sürdürüyorlar. ABD’nin PYD’yi terörist örgüt olarak tanımlamadığını açıklaması, PKK için de dolaylı bir aklanma niteliği taşımaktadır. ABD-PKK/PYD ilişkilerinin anlamı,  ABD’nin Orta Doğu’daki Kürt politikasının parçası. ABD, içinden geçilen süreçte, Kuzey Irak dahil, bağımsız bir Kürt devletine karşı. Ancak burada belirleyici olan kavram  “içinden geçilen süreçte” kavramı; yani ABD, Kürt devletini Bağımsız Birleşik Kürdistan anlamında bir kaçınılmazlık olarak görüyor. Ancak Washington, “içinden geçilen süreci” bağımsızlık süreci olarak değil, Türkiye-Irak-Suriye’de birleşik Kürt devletinin temellerinin hazırlanacağı süreç olarak değerlendiriyor... " Prof.Dr.Ümit Özdağ - haber linki







Prof.Dr.Ümit Özdağ HDP-PKK Gerçeğini Açıklıyor
"PKK geçmiş yıllarda 303 bebeği katletmişti."



Prof.Dr.Ümit Özdağ Türkiye Ermeni İddialarına Karşı Ne Yapmalı?











 "Kıbrıs meselesinin ardından, AB Ermeni meselesini öne sürecek, AB'deki söz sahibi ülkeler, 
''Siz ne yaparsanız yapın, sizi tam üye yapmayacağız'' demişlerdir."
KKTC kurucusu Rauf Denktaş