ZAFER VE TAYYARE BAYRAMLARI DÜN
YURDUN HER TARAFINDA ÇOŞKUN ŞENLİKLERLE KUTLANDI
Dün şehrimizde askeri geçid resmi ve fener alayı yapıldı ; Halkevindeki gece çok güzel oldu.
Dün Ankara en heyecanlı günlerinden birini daha yaşadı. Dün en büyük zaferimizin 14üncü yıldönümünü kutlamak için Ankara halkı erkenden gençlik parkı yerini ve etrafındaki yolları kaplamıştı.
Ankaralıların bugün vesilesiyle orduya karşı besledikleri sarsılmaz eşsiz saygı ve sevginin tezahürlerine daha ordu merasimdeki yerini almağa giderken geçid resmine başlamadan çok evvel şahid olduk.
Bütün halk , bütün gençlik , yaşlı ve çocuk bütün Ankara halkı en büyük bayram gününe layik bir kıyafet, en büyük bayram gününe yaraşır bir sevinç içinde idi.
Şehir, şafakla beraber donanmıştı. Bütün evlerden fecrin ufkunu kıskandıran bir renk güzelliği taşıyordu.
Saat 10:30 da ordu ve halk yerini almış , bütün halk bugünün 14 yıl evvelki safhalarını ve her zaman sürecek mana ve şümulünü tazeliyecek söylevlerden sonra kahraman orduyu kütle halinde bir daha yakından görmeyi bekiyordu.
Ordu bandosunun çaldığı İstiklal Marşı büyük bir huşuğ ile dinlendi. Genç zabit Sabahaddin Doras, meydanın ortasında top arabı üstünde, bütün kalabalığın dinlemesini temin eden radyo önünde merasimin ilk söylevini verdi.
Genç Zabit bu söylevinde büyük zaferin cihan mikyasında mana ve şümulüne işaret etti. O günün dünya ve Türkiye manzarasını çizdi.
(Bingazi, Anafartalar, Yıldırım Orduları kahramanının nasıl zamanında başa geçtiğini) anlattı.
Bugünkü Türkiye'nin 30 Ağustos'un öz malı olduğun, o günden bugüne kadar kazanılan her yenilik ve ilerleyişin öz kaynağı 30 Ağustos olduğunu tebarüz ettirdi. Bizi zaferden zafere kavuşturan şehit ve gazileri ve bütün zaferlerin başında olan Atatürk'ü derin saygılar ve çözülmez bağlılıklarla andı.
Genç Zabitin alkışlanan bu söylevinden sonra Türk Tayyare Kurumu adına kürsüye şıkan candan inkilab şairi Behçet Kemal Çağlar halka şöyle hitab etti :
"Ne mutlu Türk milletine; Atatürk gibi atası var; ne mutlu Atatürk'e ; Türk milleti gibi milleti var. Atatürk eşsiz...Türk esşiz....
bu zafer , ne Atatürksüz başarılabilirdi, fakat ne de Mehmetçiksiz... Ve bizler, boynuna kadar ilikli esvablılar, boynuna kadar iliksiz esvablılar, fark ancak bu kadar... Ruhumuzla, kanımızla, duygumuzla birer yaşayan Mehmetçiğiz....
Dumlupınarsız kalan istiklal sakat yarı...
Dumlupınarlar millet yapacak yığınları...
Sen nasıl ulaştınsa ilk Akdeniz'e...
Ve nasıl getirdinse dünyayı orda dize...
Şehit asker ! Bizde de aynı hamle, aynı hız...
Sana layik bir vatan yapmak davasındayız...
Baş kumandan, 17 milyon onun askeri...
Hedef, medeniyetin ön safıdır ileri !...
Dumlupınarlardayız biz bu gün de , yarın da,
Yaşıyan Mehmetçiğiz davanın saflarında.
Behçet Kemal alkışla kesilen bu mısradan sonra sözüne şöyle devam etti.
"Ben bu yersiz edebiyat tabirini kaldırmak istiyorum: Niçin Mehmedcik ? Mehmed !
Ne demek bu tasgir edatı !
Yemen'de, Galiçya'da ölürken belki; Dumlupınar'da ana yurdu uğrunda seve seve ölen Türk yiğitine, acır gibi bu isim nedir ?
Ona acımak hangi faninin haddine düşmüş? Eğer ona layık olmaya uğraşmıyanlarımız varsa o , onlara acısın!
Güneşe hiç güneşçik diyor muyuz? Tanrı diyoruz, tanrıcık değil !
Öyle ise Mehmedcik değil Mehmed...Tanrının (anlaşılmıyor) dikilmiş etten, kemikten ve ruhtan heykeli Mehmed !
Dumlupınarı yaratan Mehmed !
Selam sana, saygı sana !
İnandılar, döğüştüler, öldüler ; bıraktıkları emanetin bekçileriyiz !
Bu benim cümlem değil, bu milletin cümlesi !
Bu sözümüzü her zaman anmalı, her fırsatta yerine getirmeliyiz !
Böyle ordusu olan bir millete karada ölüm yok ! Göke bakalım ! Göklerimizin emniyetini unutmayalım ! Yurd korunması uğrunda alacağımız tedbirlerin en mühimi üzerinde duralım :
Tayyare !
Ya köstebek gibi sürüneceğiz ! Ya Kartal gibi kanatlanacağız !
Yerde arslan olana gökte kartal olmak mukadder; fakat ona kanad vermek gerek !
Ankara sizleri bağrına basıyor Mehmedlerin anası ! Mehmedlerin oğulları ! Sizlerden babalarınızın kalbi ve ruhu gibi ruhu, kalbi kadar kafası da eşsiz Mehmedler yaratmak yolundayız !...
Bakın sizlere imreniyoruz : Ah bir Mehmed olamadım, bari Mehmedin kardeşi, bari Mehmedin oğlu olaydım! diyoruz !
Ve Dünya milletlerinin bütün harb ölülerinin ruhlarına başlarını eğmişler, saygıyla, gıbtayla Mehmedin mezarı başındalar :
Öldü- diyorlar- bari bu kadar şerefli bu kadar insanca bir maksad için ölebilseydik !
Türk Ordusu ! Dünyanın en önemli yeri boğazları beklemeye bütün dünyaca yegane layık görülen, emin görülen ordu! Senin çehrendeki ve eserindeki rengi bayrağımız ve toprağımız kadar seviyoruz! "
Bu inanılır ve ateşli sözlerden sonra halktan biri heyecanını yenemiyen bir çokunlukla söz aldı ve milletin orduya, en büyüğe şükranlarını sundu.
Tümkomutan General Kemal Gökçe daha kürsiye gelirken halkın çoşkun alkışları ile karşılandı. Sayın general şu vakur ve veciz söylevi verdi:
"Yüce Ulusum !
Büyük zaferinin 14.yıldönümünü en büyüğümüz başımızda gene ve büyük sevinçler içinde karşılıyoruz.
Zaferin kutlu olsun ! Yüce Türk ulusu !
Seni tanımadan seni saymadan, bir vakitler , senin başına geçerek seni idareye kalkışmış olan düşkünler senin yüksek onurunla oynamış, 18 yıl önce, yurd kapılarını, düşmanlara açık bırakarak seni yoksul, utanık bir duruma sokmuşlardı.
Ezdirilmiş türk ulusu parçalanmış, hiyanet edilmiş Türk vatanı her taraftan gelen türlü saldırımlarla yanıp tutuşarak büyük kurtarıcısını bekliyordu.
Bu bekleme çok sürmedi. Yurdun ve arıkan Türk ulusunun içinden bir güneş parladı, ulusun cesaretini, azmini, iradesini, özverisini kendinde toplamış ulusal Türk kahramanı ATATÜRK gööründü. Yaralı yurdunun sahibsiz ulusunun başına geçti.
Artık ordular hazırlanıyor, yurdun her yönü kan ve ateş selleri içinde çalkanıyordu:
Özgenlik ve Erkinlik savaşı başlamıştı.
İnönünde, Kütahya ve Eskişehirde, Sakaryada yapılan kanlı ve çetin savaşlarda başta kurtarıcı Başbuğu olduğu halde Türk ordusu yıllarca yoksulluklar içinde çalıştı. İç ve Dış düşmanlarla yiğitçe döğüştü, öldü ve öldürüldü.
Sakarya savaşı ile düşman, savleti en yüksek haddini bulmuştu. Sakaryada Türk'ün yendiği düşman üstünlüğü Türk saldırışına başlangıç oldu. Sakarya'dan sonra düşman artık Türk'ün kuvvetini denemiş ve kendini koruma çarelerine baş vurmaya koyulmuştu.
Sakaryadan sonra düşman tam bir yıl her taraftan yardımlar alarak direnmek ve dayanabilmek için hazırlandı. Fakat bütün bu hazırlıklar Türk'ün yenilmez, başbuğunun dehası, Türk'ün bükülmez pazusu karşısında faydasız kaldı.
Sakaryadan bir yıl sonra 26 Ağustos 1922 de başlıyan büyük Türk taarruzu dört gün dört gece sürdü. Biribiri ardınca yarılan ve çökertilen düşman mevzileri yer yer Türk süngüsünün ve Türk pazusunun kuvvetini haykırıyor, nihayet 30 Ağustos 1922 de düşman ordusunun Dumlupınar'da dört yandan sarılarak yenilmesi ve esir edilmesi yüce Başbuğunda toplanmış olan Türk genisini bütün medeniyet dünyasına ilan ediyordu.
Tarihlerde eşi görülmemiş bu zafer 14 yıl önce bugün kazanıldı. Ve kazanılan bu zafer yurdu kurtardı. Ulusu istiklaline kavuşturdu.
Kara günleri aydınlatan, acıları dindiren, yurdu ve ulusu kurtaran ey Büyük Kurtarıcı, Türk'ün baştacı ATATÜRK !
Zafer sana ve senin merd ve asil ulusuna yaraşır. Çünkü sen yurda zaferler yaratan ve ulusu yarattığın binbir zafer yollarında durmadan yürütensin.
Sen yaşa ey Türk'ün bezersiz kahramanı. Yurdunla, sana yürekten bağlı, senden asla ayrılmaz ulusunla yaşa !
Sayın dinleyiciler !
Erkinlik savaşında yüce başbuğun gösterdiği yolu tutarak nasıl zafere erdi isek, savaştan sonra Kurtarıcı Önderin buyurduğu yönü tutarak nasıl amacımıza vardı isek ; onun yurt ve ulus için durmadan dinlenmeden işliyen genisi sayseinde deniz kapılarımıza hakim olarak erkinliğimizi nasıl tamamladıysak bundan sonra da gene ve hiç düşünmeden ulu ATATÜRK'ün aydınlattığı yoldan ve onun arkasından içten bir inan ve özveriyle yürüyeceğiz.
Yaşasın büyük yaratıcı ATATÜRK!
Yaşasın yurdumuz ve ulusumuz!
Yaşasın Türk Cumurluğu!
Çok alkışlanan bu değerli söylevi kahraman ordunun geçid resmi, takib etti. Canlı bir çelik akını halinde, tunç yüzlerinde ana yurdun güneş ve toprak rengi, geçen askerlerin her kıtası ayrı ayrı ve uzun uzun alkışlandı. O sırada tayyarelerin gürültüsü gökleri dolduruyor, halk bir taraftan onları alkışlarken bir taraftan da konfetiler halinde serptikleri Türk Hava Kurumunun kağıdlarını taşıyordu.
Bu sırada sayın tayyarecimiz Vecihinin tayyaresine bağlı gençlerden Tevfik ve Feridi taşıyan iki ve Türk Hava Kurumu uzmanının tayyaresine bağlı. Mehmedin planörü saha üstünde muvaffakiyetli uçuşlar yaptılar ve kurumun değerli ve nizamlı çalışmalarla yetiştirdiği paraşütçü gençlerden Yıldız, Hikmet, Rüstem ve Hüseyin, hocaları Abdürrahmanın idaresinde paraşütle atlama tevrübelerini meydanlarda ve yollardaki binlerce halkın gözlerini dakikalarca göke çeken bir muvaffakıyetle başardılar.
HALKEVİNDE
Ankara halkevinin 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlamak için hazırlamış olduğu programa saat 8:30 da İstiklal Marşıyla başlandı.
Değerli subaylarımızdan kurmay yüzbaşı Sadeddin Özoğul geceyi açarak 30 Ağustos'un askeri, tarihi, siyasi ehemiyetini tebarüz ettirerek değerli bir konferans yaparak bu Türk'ü yaşatan ve yaşatacak olan zaferin portresini çizdi ve bu zaferin bir millete karşı değil, bütün bir dünyaya karşı kazanılmış en büyük zafer olduğunu göz önüne koydu. Konferansı şiddetli alkışlarla kesilen değerli yüzbaşı sözlerine devam ederek bu zaferi yaratan meydan muharebesinin muasır hayata, muasır harb usullerine bir örnek olduğunu tebarüz ettirdi ve bugünkü varlığımızın, gelecek varlıkların hep bu zaferin eseri ve verimi olduğunu ileri sürdü.
B.Sadeddin alkışlar arasında sözlerini bitirirken Atatürk'ün şu sözünü tekrarladı :
" Ne mutlu bugüne ! Ne mutlu Türküm diyene!"
Bundan sonra çok ince ve değerli şairimiz Münür Müeyyed Bekman "bu günlere" adlı şiirini heyecan dolu bir eda ile okudu ve şiddetle alkışlandı. Münür Müeyyed Bekman'dan sonra genç ve ateşli sanatkar Kamuran Bozkır bugün için yeni yazdığı "ben istiyorum ki..." adlı şiirini yürekden gelen bir heyecanla okudu. Halk tarafından şiddetle alkışlandı. Aziz Eryalaz da "Dulupınar" isimli bir şiirini kendine has bir tarzda okuyarak alkışlandı.
Şiirlerinden sonra Nevşehirli saz şairleri Tahsin ve İdris birçok halk türküleri çaldılar, tekrar tekrar sahneye getirilerek alkışlandılar. "Eşmekaya" , "Emine" , "Aygelin" türküleri halkı fazla ilgilendirdi çok alkışlandı. Saz şairlerinin konserinden sonra İstiklal piyesi temsil olundu. Temsilde rol almış bulunan arkadaşların hepsi de rollerinde en iyi bir artist kadar muvaffak oldular. Sonra inkılabın muhtelif sahnelerini canlandıran filmler gösterildi. Gece halkın neşesine ve şuurlu inanına bir örnek olarak bitti.
Halkevinde 30 Ağustos'un kutlanması bu akşam ve yarın akşam da devam edecektir.
İSTANBULDA
İstanbul, 30 (A.A.) - Türk ordusunun, büyük başkumandanun eşsiz sevk ve idaresi altında yurdu, ebediyen kurtardığı 30 Ağustos günü bütün İstanbul halkı tarafından en candan tezahürler ve nümayişlerle kutlanmaktadır.
Şehrin her tarafı donanmış ,taklar ve bayraklarla süslenmiştir. Bütün sokaklar orduyu candan alkışlıyan halk ile doludur.
Saat sekizden itibaren İstanbul kumandanlığında , kumandan tarafından tebrikler kabul edilmiş ve 10.45 de Bayazıd meydanında askeri kıtaların, mekteplerin ve sivil kurumların iştirakiyle büyük bir geçid resmi yapılmıştır. Geçid resminden önce genç bir subayın İstiklal harbi hakkındaki ntukuna kumandan bir nutukla mukabele etmiştir.
Geçid resmine iştirak eden kıta ve heyetler şehrin ana caddelerinden geçerek Taksim'e gitmişler ve Cumhuriyet abidesine çelenkler koymuşlardır. Tayyarelerimiz bu tezahürlere uçuşlariyle iştirak etmişlerdir.
Gece fener alayları ve şehrin muhtelif yerlerinde tezahürat yapılmıştır.
ULUS Gazetesi
31 Ağustos 1936