Translate

5 Ağustos 2015 Çarşamba

KENNEDY





"Bayanlar Baylar,

Gizlilik sözcüğü, özgür ve açık bir toplumda tiksindiricidir ve bizler insan olarak doğamız ve tarihimiz gereği gizli topluluklara, gizli yeminlere ve gizli işlemlere karşıyızdır.

Karşı olduğumuz, dünyayı sarmış durumda olan ve öncelikle; kendi etki alanını genişletmek için gizli saklı amaçlara dayanan kocaman ve acımasız bir komplodur. Bu komplo, saldırı yerine içimize sızmaya, seçim yerine hükümeti yıkmaya, devirmeye, özgür seçim yerine korkutmaya ve kaosa dayalı bir komplo (örgüt-teşkiltar, vs..) dur.

Bu öyle bir sistemdir ki, muazzam miktarda insani ve maddi kaynakları, sıkıca ördüğü askeri, diplomatik, istihbari , ekonomik, bilimsel ve siyasi operasyonlarla birleştirerek, yüksek verimli bir makine haline getirip, emellerine doğru sürükler. Onun hazırlıkları gizlenir, belli edilmez, yayınlanmaz, onun hataları gömülür, gazete manşetlerinde göremezsiniz. Onun (gizli örgütün, teşkiltanın) muhalifleri susturulur, övülmez. Hiçbir harcamaları sorgulanmaz, hiçbir sırları ışığa çıkmaz.

Bu nedenledir ki, Atinalı yasa koyucu Solon (MÖ.6.yy), onu tartışmaktan korkan, kaçan (fikirlerini söyleyemeyen) her vatandaş için suç saymıştır, addetmiştir.

Olağanüstü bir vazife olan, Amerikan Halkını uyarma ve aydınlatma konusunda sizlerden yardım istiyorum. Sizin yardımınız sayesinde rahatlıkla şunu söyleyebilirim, insan doğduğu şekilde olacaktır, özgür ve bağımsız."

J.F.KENNEDY






Amerika'nın 35.Başkanı, 22 Kasım 1963'te suikast sonucu öldürülmüştür. Suikastçı, asker kökenli Oswald olarak açıklandı ve 
ne gariptir ki o da 2 gün sonra 24 Kasım 1963'te öldürülmüştür! 
Oswald aslında kısacası MK ULTRA PROJESİ olan bir Mançurya Kobayı'dır. - SB


Başkan Kennedy Konuşması 












Zamanın CIA direktörü Allen Dulles, Princeton Üniversitesi'nde 1953'te 
şöyle bir konuşma yapmıştır: 


"Hedef 'insan zihnindeki savaşı' da kazanmaktır. Bu savaşın ilk cephesi propaganda, depolitizasyon ve sansür ile kitlesel sindirmeyi sağlamaktır. İkinci cephe ise bireyin beyninde kazanılacaktır; hedef beyin yıkama, zihin kontrolü, ideolojiyi değiştirme ve gerektiğinde birçok Mançurya Kobayı (Manchurian Candidate) yaratabilmektir!" 


Mançurya Kobayı (Manchurian Candidate) kendi iradesi dışında, bir takım beyin yıkama seanslarının, ilaçların veya hipnozun etkisiyle başkalarının istediği bazı eylemleri yapanlara verilen isimdir. 


Kelime Mançurya'dan ve Kore savaşından gelmektedir. Kore savaşı sırasında Amerikalı askerlere Çinliler tarafından bir dizi beyin yıkama deneyi ve işkencesi yapıldığı bilinmektedir. Bu terim Frank Sinatra'nın ünlü 'Manchurian Candidate' filmine konu olmuştur. Filmi CIA finanse edip çekmiştir. Hedef tehlikeyi büyük gösterip devletten bu konuda fonlar alabilmektir. Filmde robotlaştırılan bir Amerikan subayının nasıl ulusal güvenliğe zarar verdiği anlatılmaktadır. 


Bilimsel yöntemlerle ideal bir Mançurya Kobayı yaratma arayışı, nazilerden beri süre gelmiştir. Soğuk savaşla birlikte, bu konuda KGB ve ABD'li istihbarat örgütleri içindeki araştırmalar hız kazanmıştır. Klinik Psikoloji, psikaytri, nöroformakoloji, elektrofizyoloji ve parapsikoloji bu hedefe ulaşmak için kullanılmıştır. 





CIA BİLİMADAMLARINI NASIL AVLIYOR? 


CIA'nın, Amerika'daki her üniversitede anlaşmalı öğretim üyeleri vardır. Bunlar, ulaşılması gereken kişiyle önce dostluk kurarlar. Bazı konularda yardım ederler. Amerika'daki üniversitelerde araştırma yapabilmek için, NIH (Amerikan Sağlık Teşkilatı) gibi kurumlardan grantler (araştırma parası) alınması gerekir; oysa bilim insanları üniversitelerde kalıcı pozisyon bulamazlar. CIA bu biliminsanlarının grant almasına ve kalıcı pozisyon bulmasına yardımcı olur. Bu yolla kazanamadığı bazı kişileri ise tehdit ve şantajla elde etmeye çalışır. Bu konuda Dr. Harvey Weinstein'nin yazdığı " Psikiyatr ve CIA" isimli kitap, bu kişilerin CIA'ya nasıl devşirildiklerini ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Ayrıca John Marks, ünlü "Mançurya Adayını Arayış" isimli kitabında bilim adamlarının hangi yemlerle tavlandıklarını detaylı anlatmaktadır. 


Her şeyden önce bu bilim insanlarına garantili, kalıcı pozisyon ve grant (araştırma fonu) parası verilir. Ayrıca CIA ile ilgil yaptıkları işlerden de özel uzmanlık ücreti alırlar. CIA ile birlikte çalışan bir biliminsanının kolay kolay sırtı yere gelmez. Yani biraz daha fazla refah ve güven için bu bilim adamları tavlanır; çok kritik işlerde çalışanlar ise daha sıkı kontrol edilmek için skandala yol açarak bilgi veya şantaj olguları karşılığında veya durumlarla sürekli tehdit altında tutulurlar. Bu biliminsanları, her zaman CIA'ya çalıştıklarını bilmezler. Devletin güvenliği ile ilgili bir iş için çalıştıklarını sanırlar. 


Fakat son 30 yıllık gelişmelerden sonra, biliminsanları arasında CIA'ya karşı yaygın bir güvensizlik başlamıştır. Üstelik çok yarışmacı bir ortamda bulunan bu bilim insanları, CIA tarafından korundukları için haketmedikleri yere gelen pek çok yeteneksiz kişiye şahit olmuşlardır. CIA ile işbirliği yapan birisi, gerektiğinde yalan söylemek, yalan yayın yapmak, bildiklerini açıklamamak veya mesleki yemini bozmak zorundadır. 





CIA TARAFINDAN YARATILAN DİNLER 


Bazı satanist (şeytana tapan) kültler, " Children of good" isimli hristiyan mezhebi ve Jim Jones'un kurduğu "Halkın Tapınağı"nın da CIA tarafından yaratıldığı ortaya çıkarılmıştır. Bilindiği gibi Halkın Tapınağı'nın 910 müridi 1970'li yıllarda toplu intihar etmişti. 


Yeni yaratılan dinlerden birisi de 2. İsa olduğunu iddia eden ve "Reverend Moon" isimli Koreli kişinin yarattığı Moon dinidir. Moon dini sayesinde "dinleri birleştireceğini" iddia eden Reverand Moon, CIA hesabına çalışan uluslararası "deli-ajan"dır. Moonistler her yıl dünyanın bir yerinde toplanmakta ve binlerce farklı dine mensup kişiyi "bedeva" ağırlayıp bir dizi konferans vermektedirler.


Amaç dinleri "sözüm ona birleştirmektir". 

Bu dinde, örneğin evlenmek Reverand Moon'un izni olmadan yapılamaz ve kimin kimle evleneceğine Moon karar verir, diyelim ki devletin güvenliği ile ilgili bir işte çalışıyorsunuz ve Moonie'siniz! Canınız evlenmek istedi, "Reverand Moon" babaya danıştınız, o da size Hawaili bir güzel Moonie seçti! Sadece onunla evlenmek zorundasınız, ama evlendikten sonra, önce bir veya iki yıl ayrı kalmak zorundasınız; bu iki yıl boyunca Hawaili güzelin nerede "eğitim göreceğinden" tabiki haberiniz olmayacak! Tabii bu saçmalıkları kılıfa uyduracak açıklamaları da "ilahi bir biçimde" Moon'un dini kitaplarında bulacaksınız. İşte size bir mezhep dolusu Mançurya Kobayı. Binlerce adamın evleneceği kadının seçimini, kendini 2. İsa sanan bir deliye bırakmasından daha iyi Mançurya Kobaylığı olabilir mi? 


1978 yılında Walter Boward adındaki Arizonalı gazeteci yazar, Operation Mind Control (Zihin Kontrol Harekatı) adında yayınladığı kitabında şunları anlatmaktadır: 


"CIA tarafından uyuşturucu ilaçlarla yapılan deneyler ABD hükümetinin uyguladığı çok gizli zihin kontrol projesinin yalnızca bir kısmıdır. Bu deneyler binlerce kişi üzerinde 35 yıl devam etmiştir. Bu araştırmalar; hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik olarak beyinin uyarılması, ultrasonik, mikrodalgalar, alçak ses frekanslarıyla davranışların etkilenmesi ve davranış değişiklikleri terapisidir. 


CIA psikolojik silah stoklarını, psişik silahların değişik tiplerini geliştirmeyi başararak artırmıştır. Şimdi bu kabiliyetleriyle yeni tip bir harbe girişmesi mümkündür. Bu harbin görünmez muharebe sahası, insan zihinleridir..." 


Aydınlık
ya da LİNK:
Unshackled a Survivors Story of Mind Control - Kathleen Sullivan
CIA'nin Buyuk Operasyonlari - MARK ZEPEZAUER







John F. Kennedy seemed to be trying to restore the country, not being manipulated by big business and big financial institutions. These are the main parts of JFK's speech, where he warns about the dangers of secret societies.


“The high office of President has been used to foment a plot to destroy the American's freedom, and before I leave office I must inform the citizen of his plight” - Is a dubious quote attributed to JFK 10 days before his assassination.


"The very word "secrecy" is repugnant in a free and open society; and we are as a people inherently and historically opposed to secret societies, to secret oaths and secret proceedings. We decided long ago that the dangers of excessive and unwarranted concealment of pertinent facts far outweighed the dangers which are cited to justify it. Even today, there is little value in opposing the threat of a closed society by imitating its arbitrary restrictions. Even today, there is little value in insuring the survival of our nation if our traditions do not survive with it. And there is very grave danger that an announced need for increased security will be seized upon those anxious to expand its meaning to the very limits of official censorship and concealment. That I do not intend to permit to the extent that it is in my control. And no official of my Administration, whether his rank is high or low, civilian or military, should interpret my words here tonight as an excuse to censor the news, to stifle dissent, to cover up our mistakes or to withhold from the press and the public the facts they deserve to know."


"For we are opposed around the world by a monolithic and ruthless conspiracy that relies on covert means for expanding its sphere of influence--on infiltration instead of invasion, on subversion instead of elections, on intimidation instead of free choice, on guerrillas by night instead of armies by day. It is a system which has conscripted vast human and material resources into the building of a tightly knit, highly efficient machine that combines military, diplomatic, intelligence, economic, scientific and political operations. Its preparations are concealed, not published. Its mistakes are buried not headlined. Its dissenters are silenced, not praised. No expenditure is questioned, no rumor is printed, no secret is revealed."


"No President should fear public scrutiny of his program. For from that scrutiny comes understanding; and from that understanding comes support or opposition. And both are necessary. I am not asking your newspapers to support the Administration, but I am asking your help in the tremendous task of informing and alerting the American people. For I have complete confidence in the response and dedication of our citizens whenever they are fully informed.


I not only could not stifle controversy among your readers-- I welcome it. This Administration intends to be candid about its errors; for as a wise man once said: "An error does not become a mistake until you refuse to correct it." We intend to accept full responsibility for our errors; and we expect you to point them out when we miss them.


Without debate, without criticism, no Administration and no country can succeed-- and no republic can survive. That is why the Athenian lawmaker Solon decreed it a crime for any citizen to shrink from controversy. And that is why our press was protected by the First (emphasized) Amendment-- the only business in America specifically protected by the Constitution-- not primarily to amuse and entertain, not to emphasize the trivial and sentimental, not to simply "give the public what it wants"--but to inform, to arouse, to reflect, to state our dangers and our opportunities, to indicate our crises and our choices, to lead, mold educate and sometimes even anger public opinion.


This means greater coverage and analysis of international news-- for it is no longer far away and foreign but close at hand and local. It means greater attention to improved understanding of the news as well as improved transmission. And it means, finally, that government at all levels, must meet its obligation to provide you with the fullest possible information outside the narrowest limits of national security..."

















The speech of President John F. Kennedy 
in the 25th death anniversary of Atatürk


"Kemal Atatürk'ün ölümünün 25inci yıldönümü anma törenlerine katılabilmekten şeref duymaktayım.

Atatürk'ün ismi insana bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyayı ileri bir görüşle anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır.

Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye'nin doğması, yeni Türkiye'nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan etmesi ve o zamandan beri koruması, Atatürk ve Türk milletinin başarısıdır.

Şüphesiz ki, bir ulusun kendine olan güvenini Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan ve o zamandan beri Atatürk'ün ve Türkiye'nin giriştiği köklü devrimlerden daha iyi gösteren başka bir örnek yoktur.

Atatürk, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki geleneksel dosthane münasebetlerle yakından ilgileniyordu. O, demokratik hükümetlerimizi dikkate almış ve ileri bir görüşle "şimdi dostuz, gelecekte çok daha yakın dost olacağız" demişti.

Atatürk'ün bağımsız bir Türkiye'de hür ideallere bağlı bir devlet kurması için hazırladığı sağlam temel şimdiki samimi anlaşmamızın dayanağıdır. Bizi Atatürk'ün memleketine ve onun Türkiye'de ve dünyada yerleşmesine hizmet ettiği ideallere bağlayan bu anlaşmada Amerika Birleşik Devletleri'nin bir ortak olarak bulunmasından gurur duyuyorum.

Ölümünün yıldönümünde, bu Büyük Adamı saygıyla selamlarım."




John F. Kennedy
35. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı
1963 Washington, D.C.






____________________