" İleri hareket geliştikçe, karşılaştığımız görüntüler, tabiatın kahrını arka plana attı. Savaş bir kan sarhoşluğu halini aldı. Bu sarhoşluk bir an geldi ki, en vahşi haddine vardı.
Ermeni ordusunda Taşnak komitacıları hâkimdi. Bu komitanın büyük hırsı, sadece bir imha ve intikam savaşından ibaretti. Çılgın hesaplaşmanın bir türlü sonu gelmiyordu.
Erzurum yolu üstündeki Cinis köyü karşısında Evreni köyünde, kadın, erkek, çocuk bütün köylüler öldürülmekle kalmamıştı. Öldürülenlerin vücutları parçalanarak, kollar, bacaklar, kafalar, kasap dükkânlarındaki etler gibi, duvarlara, çivilere, çengellere asılmıştı.
Fakat bunları yapanların hırsları bununla da sönmemişti. Köyde ne kadar hayvan ele geçmişse, mandalar, sığırlar, davarlar, kümes hayvanları, hatta köpekler öldürülmüş, parçalanmıştı. Yerlere serilmişti.
Cinis'te ise bütün köy halkını ayakta ve köyün ağzında bekliyor gördük. Fakat bunlar, bir ölü kafilesiydi. Köyden çıkarılan, köye gireceğimiz yol üstünde süngülenirken birbirlerine sokulan ve yapışan kadın, erkek, çocuk bu insanlar, dayanılmaz bir soğuk altında kaskatı donmuşlar ve öylece kalmışlardı.
Bunlara meydan bırakmamak, Erzurum'a bir an önce ulaşmak için yapılan gayretlerse, tabiatın engelleyişi karşısında, daima geç kalıyordu. Bu dayatışı ezmek ve bilinen yollar dışında dağları aşarak, ilerilere daha önce ulaşmak isteyen bir kumandanın (Halit Bey-Paşa) yaptığı atak, Cinis civarına vardığı zaman, Halit Bey'in emrindeki hemen bütün birlik, dağlarda erimiş mahvolmuştu.
Erzurum'da kan çılgınlığı son haddini bulmuştu. Şehrin galiba yarı nüfusu öldürülmüştü. Yalnız Görçükkapısı istasyonunda üç bin (3000) kadar ölü, bir odun veya kereste deposunda olduğu gibi, intizamla, âdeta zevkle, dizi dizi, yığın yığın sıralanmış istiflenmişti. Bunlar ,Erzurum şehrinin kadın, erkek, çocuk Türk halkındandı.
Sıraların, istiflerin bozulmaması, yıkılmaması için; boylarına, cüsselerine göre dizilen ölü sıralarının aralarına, yerine göre ayrı ayrı boylarda çocuk yahut yaşlı ölü vücutları sıkıştırılmıştı.
Bütün bunları yapanlar, belliydi ki yaptıklarından zevk alıyorlardı. Bu zevki mümkün olduğu kadar uzatmak, daha fazla tatmak istiyorlardı. Sonunda bu yığınları belki gazlayıp, benzinleyip ateşe vereceklerdi. Bu yanan insanların , buram buram göklere yükselecek dumanları karşısında belki de şarhoş olup tepineceklerdi.
Birinci Dünya Harbi içindeki karşılıklı Türk-Ermeni boğuşması ve hasaplaşması, öyle sanıyorum ki, insanlık tarihinin unutulması daha iyi olacak bir sayfasıdır. Bunun ilk veya asıl sorumlusu hangi taraftı? Kimlerdi? Gene sanıyorum ki, bu suallerin cevaplarını araştırmamak ve hikâyeyi ebediyen unutmak daha doğrudur.
Fakat şu da var ki, Osmanlı İmparatorluğunda bütün Hıristiyan azınlıklar gibi, Ermeniler de rahat bir hayat yaşıyorlardı. Ticareti, sanatı ellerinde tutuyor, asker vermiyorlardı. Memleketin zengin ve bu bakımdan imtiyazlı bir tabakasını teşkil ediyorlardı.
Bütün kasaba ve şehirlerde Rum mahalleleri gibi, Ermeni mahalleleri de , o kasaba ve şehrin en mamur kısımları idiler. Bağların, bahçelerin en güzelleri onlarındı. İç ticaret gibi, dış ticaret de ellerindeydi. En güzel mektepler de onlarındı. Memleketin hiç bir vilâyetinde ise çoğunluk teşkil etmiyorlardı.
Yarı-aydın Ermeni liderleri ve ihtilâlci Ermeni partileri işte bu şartlar içinde Ermenileri istiklâle teşvik ettiler. Duygulu olmaktan ziyade, hayalci, heyecanlı Ermeni gençliği bu daveti pek çabuk kabul etti.
Tarihte kısa süreli bir Ermeni devleti izlenebilmektedir. Ama daha ziyade Asuriler, İranlılar, Romalılar arasında bocalayan, şu veya bu devlete haraç veren birtakım beyliklerin hikâyeleri, yarı-aydın bir kısım Ermenilerin elinde bir ihtilâl edebiyatına daima konu olabilmişti. Birinci Dünya Harbi ile beraber Anadolu'nun öyle yerlerinde Ermeni isyanları olmuştu ki, etrafları Türk halkıyle çevrilen, hiç bir yabancı memleketle bitişiği olmayan bu iç bölgelerde, orduya isyan edebilmek için bir cemaatin, düşünce ve mantıktan ne derece uzaklaşması lâzım geldiğine insan hakikaten şaşardı.
Erzurum'dan sonra, kana, ölüye, yahut çürüyen, yanan insan eti kokusuna karşı hepimize bir iç tıkanıklığı gelmişti. Fakat ne çare ki, nice uzun yolları hep bu kokular içinde aşmak gerekiyordu."
Suyu Arayan Adam
Şevket Süreyya Aydemir
sayfa 120-121-122; 8.baskı-93
"On the way Erzurum, across Cinis village, in Evreni village, all villagers women, men and children were not only killed, but they (armenians) hanged their (Turkish people) body parts, legs, heads, hung on hooks and nails,
like meat in the butcher shops..."
" They have even killed buffalos, dogs, animals, laid on the ground..."
"We saw Cinis village people, standing and waiting at the enter of the village. But they were dead! Woman, men and children killed, stiff together and frozen. There was unbearable cold..."
" We want to reach Erzurum, but the nature was in the way, and would always be late,
the cold destroyed the soldiers of Halil Paşa..."
" I think half of the city's population was killed. Only in Görçükkapı station, three thousand (3000) dead, as in a wood or timber depot, women, men and children heaps ranked stacked . These citizens of Erzurum, women, men and children
were Turkish peoples..."
"Ermeni zulmünü yaşayanlar o günleri 30 yıl önce TRT'ye anlattı."
"Armenian atrocities in Erzurum, an interview with Turkish witnesses from 30 years ago "
Bu abide: Mart 1918'de Alaca Köyü'nde Ermeni çeteleri tarafından çeşitli işkencelerle hunharca katledilen 278 Türk'ün hatırasına yapılmıştır.
This Monument is dedicated to 278 Turkish villagers in Alacaköy, who was brutally massacred by Armenian gangs , with a variety of torture, in March 1918.