ABD'li tarihçi Justin McCarthy, "Masum köylüler ve kasaba halkı yüksek sayıda öldürüldü" dedi.
Türkiye Çalışmaları Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi ve ABD'deki Louisville Üniversitesinden tarih profesörü Justin McCarthy, Kars Kafkas Üniversitesi (KAÜ) tarafından "100 Yılında Ermeni Meselesi" etkinlikleri kapsamında Necdet Leloğlu Salonu'nda düzenlenen "Ermeni İsyancıların Suçu" konulu konferansa katıldı.
Osmanlı'nın Ermenileri tehcir etmesinin gerçek bir tehdide karşı makul bir yanıt vermesi anlamına geldiğini anlatan McCarthy, "Çünkü Ermeniler bir tehditti. İsyancılar Osmanlı imparatorluğuna karşı savaş açmak niyetindeydi. Burada nüfusunun 4'te 3’ü Müslüman olan toprakları Ermenistan istiyordu. Burada Müslümanlar da azınlık tarafından yönetilecek bir devlete karşı çıkacaklardı. Bu bağlamda Ermeniler için tek çözüm Müslümanları o topraklardan çıkarmak oldu" dedi.
Savaş başlamadan hemen önce isyancıların liderlerinin Rusya’ya gittiğini ve yaklaşan savaş için finansman bulduklarını ifade eden McCarthy, şöyle devam etti:
"Broşürler, kitapçıklar, el ilanları üzerinde isyanın detaylı planları yazıyordu. Ermeni köylerine dağıtıldı. Bunun dışında isyanlar için detaylı planlar hazırlandı. Van şehrinde isyancılar bir araya geldi ve savaş başlamadan 6 ay önce saldırı planları yaptılar. Savaş başlamadan hemen önce askere zorunlu çağrı yapılmıştı. Ancak Doğu Anadolu'daki genç Ermeniler evlerini terk ettiler.
Diğer Osmanlı tebaası ve halkı gibi Ermeniler'in de gelip orduya katılıp hizmet sunmaları bekleniyordu. Bu zorunlu çağrı askere çağrı memurlarının raporlarına baktığımızda haritada işaretlenen yerde neredeyse hiç Ermeni kalmamıştı. Bunların çok büyük bir kısmı askere katılmak istemedikleri için kaçmıştı ama büyük bir kısmı Rusya'ya kaçmış casus askerler ve savaşçılar olarak onlara katılmıştı. Burada diğer kalanlarda ormanlara ve tepelere kaçmış partizan çetelere katılmış ve Osmanlı'ya aslında savaş çabaları kapsamında büyük bir hasar vermişlerdi."
McCarthy, Ermenilerin sakladıkları silahlara bakıldığında isyancıların, büyük bir isyana hazırlandıklarının görülebildiğine dikkat çekerek, o tarihte hükümetin isyancıları soruşturmaya almasının Avrupalı güçler tarafından engellendiğini aktardı.
Özellikle de Birinci Dünya Savaşı'nın gidişatına bakıldığında belirli kısıtlamalar bulunduğunu, yetkililerin bu saklanan silahları ve depoları aramasının yasak olduğunu anlatan McCarthy, şöyle konuştu:
"Ancak aramalar yapıldığında inanılmaz derecede silahlar bulundu. Mesela Harput'ta 5 bin ordu tüfeği ve tabanca bulundu, Gürün kazasında bin 221 tüfek ve tabanca, Kayseri'de 400 adet ordu tüfeği ve bin 200 tabanca, Develi'de 220 adet ordu tüfeği ve 45 adet tabanca, Urfa'da 720 adet ordu tüfeği ve çok fazla sayıda Anadolu şehrinde benzer silahlar keşfedilmişti ve bulunmuştu. Bombaların ve dinamitlerin zulaları İzmit ve İzmir gibi şehirlerde bulunmuştu. İzmit, Doğu Anadolu’dan ne kadar uzak bir yer. Yani Ermeni milliyetçilerinin talep ettiği topraklardan çok uzak yerler buralar. Bunlar ordu binalarına ve hükümet binalarına saldırmak için kullanılıyordu. Evlere, kiliselere, manastırlara saklanıyordu silahlar, tarlalara gömülüyordu. Önceden yetkililer için kutsal sayılan bu mekanlar silah ve dinamitlerle doldurulmuştu.''
Ermeniler masum insanları öldürdü
Ermeni isyancılarının jandarmaya ve Doğu Anadolu’daki diğer yetkililere de saldırdıklarını anımsatan McCarthy, "Masum köylüler ve kasaba halkı yüksek sayıda öldürüldü. Burada isyancılar kısa sürede olsa Urfa gibi, Şebinkarahisar gibi, Başkale gibi yerleri zapt etti ve el koydu. Daha da önemlisi Ermeni isyancıları Van şehrini almışlardı. Güney Doğu Anadolu bölgesindeki en önemli şehirlerden bir tanesiydi. Şehrin çok büyük bir kısmını zapt ettiler. Osmanlı silahlı kuvvetlerini hisar ve kalenin içine sürdüler, hükümet binalarını yok ettiler, Müslüman evlerini yaktılar. Burada aslında Rus istilacılarının yardımı gelene kadar Osmanlı ordusunu geri tuttular. Ruslar oraya vardıklarında Ermeniler aslında Ruslara şehrin anahtarını vermiş, sunmuş oldu" diye konuştu.
Justin McCarthy, o dönemde Müslümanlar için Van'ın kaybedilmesinin sadece bir toprak kaybı olmadığını vurgulayarak, şunları söyledi:
"Ermeniler sıklıkla yardım alıyordu ve Müslümanlar da Van şehrinde evlerinden atılıp öldürülüyordu. Bu bağlamda isyancıların başarısının Kürtler ve Türkler açısından ölüm anlamına geldiği oldukça açık ve aşikar bir gerçek haline geldi. Ermeniler aslında Ruslar için Osmanlı'nın kaybı açısından etkili ve tesirli görevleri yerine getirdiler. Partizan olarak, savaşçı olarak, cephe gerisinde savaştılar ve Rus istilacılara yardımcı oldular. Ermeni gerilla çetecileri Doğu boyunca çalıştı ikmal hatlarını kestiler, Kuzeydoğu'da bin kadar asker aslında sürekli devriye gezmek zorundaydı, sırf telgraf hatlarının korunabilmesi ve ordunun iletişiminin korunabilmesi için.
Ancak askerler bu iletişimi koruma konusunda başarılı olmadılar bir hattı koruduklarında Ermeniler diğer hattı kesiyorlardı. Osmanlı garnizonları Güney Doğu'da yalnızca İstanbul’daki merkezi komutayla iletişim kurabiliyordu. Bunu da at sırtında mesaj gönderip daha sonra başkente Bağdat ve Şam'dan telgraf çekerek iletişim kurabiliyorlardı. Aslında Osmanlı'nın savaş çabalarının zarar görmesinde Ermeniler başarılı oldu. Burada isyancılar çok daha fazlasını yapmaya çalıştılar. Eğer İngilizlerin biraz daha algıları açık olabilseydi, kavrayabilseydi Ermeniler çok daha büyük bir zafer sunabilirdi onlara, savaşın süresi çok daha kısalabilirdi."
Tehcir iddiası
Osmanlı'nın bu isyanlar başlamadan önce herhangi bir Ermeni’yi tehcir etmediğini ve Osmanlı ordusuna Ermenilerin zarar verdiğini bilmenin çok önemli olduğunu dile getiren McCarthy, şunları söyledi:
"Çünkü buradaki tehcir hem isyan hem de isyan tehdidiyle yapılmıştır. Ermenileri öldürme isteğiyle yapılmamıştır. Burada tabii ki Osmanlı Ermenilerin transferini sağladı. Aslında gerçek anlamda tehcirin istatistiklerine baktığımızda açık ve net bir şekilde şunu görebiliyoruz transfer edilenler yada savaş ortamında potansiyel anlamda tehdit teşkil edenler, Müslümanlar için tehdit olanlar tehcir edildi. Tehdit olarak algılanmayanlar yerlerinde bırakıldı. İstanbul, İzmir, Edirne ve birçok batı Anadolu ve Trakya'daki Ermenilerin taşınmadığını, transfer edilmediğini görüyoruz. Buradaki propagandalara baktığımızda sanki bütün Ermeniler Osmanlı tarafından gönderilmiş, çok da kötü yerlere gönderilmiş gibi Fırat nehrinin oradaki yerler söyleniyor ama bu doğru değil."
"Tehciri araştırırken duygu yüklü sözcüklerden kaçınmak lazım"
Ermenilerin çok büyük bir kısmının tehcir edilmediğini anımsatan McCarth, sözlerini şöyle tamamladı:
"Aslında tehcir edilenlerin çok az bir kısmı zor yerlere gönderildi. Çok büyük bir kısmı bugün İsrail ve Filistin olan yerlere gönderilmişti. Ermenilerin çok büyük bir kısmı Anadolu'nun başka bölgelerine gönderildi. Artık tehdit olmayacakları yerlere evlerinden çıkıp gönderildi. Evinde kalan Ermeniler belirli bölgelerde yaşıyordu çünkü o bölgelerdeki hükümetin kontrolü oldukça iyiydi ve tehlike arz etmiyorlardı. Ermenilerin tehcirini araştırırken duygu yüklü sözcüklerden kaçınmak lazım. Çünkü bu gerçeğe gölge düşürür. Nüfus bilimcilerde zorunlu göç adı verilen teknik bir terim kullanılıyor. Zannediyorum en iyi terim de bu. Zorunlu göç çok daha kapsayıcı bir terim. Çok da önemlidir bu. Yani hükümet tarafından gönderilen taşınan, gönderilen insanları da kapsar, hükümetin emri olmadan kendisi korkudan kaçanları da kapsar bu göç terimi. Bu bağlamda tarihi nüfus bilimcilerinin hesaplamalarına baktığımızda kaç kişinin kaçtığı ve kaç kişinin öldüğünün anlaşılması çok büyük önem arz etmektedir."
(AA)
28 Mayıs 2015
"Savaş bittikten sonra geri dönenlerin mal varlıklarıyla ilgili Osmanlı hükümetinin verdiği kararlar var. Mülkleri geri veriliyor. Daha sonra Lozan'da Ermeniler diye açık olarak belirtilmemekle birlikte, Lozan Antlaşması'nda da dönmüş olanlara mallarının geri verilmesi kabul ediliyor. Yine bazı geri dönenler oluyor, mallarını, gerek taşınmazlarını geri alıyorlar. Daha sonra tabii, geri dönmeyenler açısından da bir zaman aşımı söz konusu, yani mülkiyet hakkı zaman aşımı ile ortadan kalkabilecek. O hakkı değerlendirmediğiniz, kullanmadığınız zaman zaman aşımı ile ortadan kalkar.
İşin ilginç tarafı, bu Amerika'daki Ermeniler açısından da önemli, 1923 yılında Amerikan hükümeti Türkiye'ye diyor ki : Benim Amerikan vatandaşı olan Türkiye'den göç ettirilmiş, veya işte Amerika'ya yerleşmiş olan , benim Ermeni kökenli vatandaşlarımın mallarıyla ilgili bize tazminat verin diyor. Türk hükmetiyle Amerikan hükümeti arasına uzun süreli müzakereler devam ediyor ve 1937 yılında Türkiye bu konuda , şimdi tam rakamı hatırlamıyorum ama 800 bin küsürat , yaklaşık 900 bin dolar Amerika'yaya veriyor , oradaki Ermeniler için.
Ve bu mesele orada bitiyor zaten. Yani Türkiye bu konudaki, Ermenilerin Türkiye'deki taşınmazları konusunda tazminatını vermiş. Bu hak tanınmış, kullananlar kullanmış, kullanmıyanlar açısından bir zaman aşımı oluşmuş, ve özellikle Türkiye ile Amerika arasında imzalanan 37 yılındaki anlaşma ile tazminat verilmiş.
Dolayısıyla artık uluslararası hukuk açısından, gelip oradaki malları, gayri menkulleri, taşınmazları tekrar alma şansları bulunmuyor."
Mehmet Perinçek
video
"The Republic of Turkey, which settled the issue of Ottoman debts in accordance with the Treaty of Lausanne, also paid US$899,840 (dollars of the 1930s) to the US government for distribution to its citizens on the basis of the Agreement of 24 December 1923 and Supplemental Agreements, concluded and implemented between the US and Turkey. The Supplemental Agreement of 25 October 1934 concluded by the two governments provided for the settlement of the outstanding claims of the nationals of each country against the other; Article II of the agreement is as follows:
The two Governments agree that, by the payment of the aforesaid sum [$1,300,000], the Government of the Republic of Turkey will be released from liability with respect to all of the above-mentioned claims formulated against it and further agree that every claim embraced by the Agreement of December 24, 1923, shall be considered and treated as finally settled.
The last US report in 1937 finally estimated that the principal and interest amounted to US$899,840.56 It is remarkable that not a single claimant with an Armenian name was considered by the American civil servants to have made a credible case of seizure and/or destruction of property." - link
İşin ilginç tarafı, bu Amerika'daki Ermeniler açısından da önemli, 1923 yılında Amerikan hükümeti Türkiye'ye diyor ki : Benim Amerikan vatandaşı olan Türkiye'den göç ettirilmiş, veya işte Amerika'ya yerleşmiş olan , benim Ermeni kökenli vatandaşlarımın mallarıyla ilgili bize tazminat verin diyor. Türk hükmetiyle Amerikan hükümeti arasına uzun süreli müzakereler devam ediyor ve 1937 yılında Türkiye bu konuda , şimdi tam rakamı hatırlamıyorum ama 800 bin küsürat , yaklaşık 900 bin dolar Amerika'yaya veriyor , oradaki Ermeniler için.
Ve bu mesele orada bitiyor zaten. Yani Türkiye bu konudaki, Ermenilerin Türkiye'deki taşınmazları konusunda tazminatını vermiş. Bu hak tanınmış, kullananlar kullanmış, kullanmıyanlar açısından bir zaman aşımı oluşmuş, ve özellikle Türkiye ile Amerika arasında imzalanan 37 yılındaki anlaşma ile tazminat verilmiş.
Dolayısıyla artık uluslararası hukuk açısından, gelip oradaki malları, gayri menkulleri, taşınmazları tekrar alma şansları bulunmuyor."
Mehmet Perinçek
video
"The Republic of Turkey, which settled the issue of Ottoman debts in accordance with the Treaty of Lausanne, also paid US$899,840 (dollars of the 1930s) to the US government for distribution to its citizens on the basis of the Agreement of 24 December 1923 and Supplemental Agreements, concluded and implemented between the US and Turkey. The Supplemental Agreement of 25 October 1934 concluded by the two governments provided for the settlement of the outstanding claims of the nationals of each country against the other; Article II of the agreement is as follows:
The two Governments agree that, by the payment of the aforesaid sum [$1,300,000], the Government of the Republic of Turkey will be released from liability with respect to all of the above-mentioned claims formulated against it and further agree that every claim embraced by the Agreement of December 24, 1923, shall be considered and treated as finally settled.
The last US report in 1937 finally estimated that the principal and interest amounted to US$899,840.56 It is remarkable that not a single claimant with an Armenian name was considered by the American civil servants to have made a credible case of seizure and/or destruction of property." - link