Translate

12 Haziran 2016 Pazar

Erzurum'dan Kan Damlıyordu




İnsanlar, yatağında gelen ölüme şükrediyorlardı.
Erzurum'dan Kan Damlıyordu – Zülal Kaya




“Keşke yıllarca birlikte yaşadığımız Ermeni vatandaşlarımız için techir zorunluluğu olmasaydı. Fakat bu kitapta verilen tarihin yıllar öncesine dayanan Ermeni zulmü Osmanlı İmparatorluğunu techire zorlamıştır. Bir zamanlar kapı komşumuz olan Ermenileri, topraklarımızdan çıkarmak zorunda kalmasaydık, o günler keşke hiç yaşanmasaydı…Bu kitabı okuyunca techirin ülkemiz için ne kadar haklı bir zaruret olduğunu anlayabilirsiniz. Gayem halklar arasında düşmanlığı körüklemek değildir. Ama bazı gerçeklerin gün yüzüne çıkmasında fayda vardır. Doğu Anadolu’da her evden, benim de, nenemi, dedemi, yeğenlerimi Ermeniler katletti feryatları yükselmektedir.”

Zülal Kaya




Kitaptan:

“Genç delikanlı senin Erzurumlu olduğunu öğrendim. Rahmetli eşim Erzurumluların ne kadar milliyetçi vatanperver olduklarını anlatırdı hep. Benim kocam cesur bir Türk Subayıydı. İstanbul’da İngiliz subayları ile giriştiği münakaşadan sonra İngilizlerin bir suikastına uğramasın diye Erzurum’a tayin edildi. Buraya geldiğimizde Rusların işgal günleriydi. Şehirde bir askeri kışla vardı ama Türk askerlerinin herhangi faaliyeti yoktu, zaten çok az subay bulunuyordu. Zannediyorum onlar da istihbarat görevi yapıyorlardı. Ruslar kocamın geldiğini duymuş ve peşine iki Ermeni takipçi koymuşlar. Bir gece eve dönerken karanlıkta arkasından gelip kurşunladılar. Silah sesini duyan halk dışarı çıkıp ellerinde fenerle kocamın cesedini görüyorlar ama Rus askerlerinin Türk Subay elbisesi giyerek casusluk yaptıklarını bildikleri için korkup evlerine geri dönüyorlar. Kocamın cansız vücudu sabaha kadar karlar üstünde kalıyor.”


 “Tarihe not düşüyorum, Bugün 9 Mart 1918. Bugün Erzurum Alaca köyünde yaşayan çocuk, yaşlı ve kadınlar Ermeniler tarafından hunharca katledilmiştir. Bugün burada yaşanan katliamın unutulmayacağı kara bir gündür. Erzurum Alaca Köyünde bir saat içinde katledilen insan sayısı 278’dir.”



Alaca Village -Erzurum
Turkish Genocide
"The Funerals in Alaca Village, it was a losing mind picture. All the kids were bayonet, 
the elders and women were burned in the barn, 
youths were in pieces with axe. They hung lungs and hearts on nails.. All these pathetic views in Erzurum, 
had  to help these poor villagers.
1.Caucasian Corps Commander Kazım Karabekir / 10 March 1918 
(circa translate; Karabekir fouth in the Independed War of Turks along with Atatürk / SB)








Bu kitabı yazmak için Erzurum’a gittiğinde on gün evvel (6-6-2013) sekiz TÜRK askerinin öldürüldüğü bir toplu mezara bizzat şahit olduğu halde “Hiçbir Ermeni vatandaşımıza kinim yok” diyebilen yazar, Ermenilerin inatla soykırım yalanını sürdürmelerini insani ve vicdani açıdan kınamakta ve şu cümlelerle bitirmektedir:

“Hiçbir araştırma yapmadan Ermenileri haklı bularak, Ermenilerin yaptıklarını göz ardı edip, Ermeni soykırımını kabul eden devletleri kınıyorum. Gerçeklere dayanan bu kitabımı okumalarını tavsiye ediyorum.”


Selahattin Aydemir makalesi  bölüm 1 / bölüm2 (2014)







Kitapları: 
“Savaşın Yarık Tabanlı Kadınları” ; 
“Kardaki Ayak İzleri  (Ahıska Türklerinin Dramı (Kendi ailesinin dramı))” 
Sahipsiz Bedenler
Tuna Boyundan Köy Enstitüsüne



















Sekiz ve onaltı yaşlarında ilkokulu bitirmiş köy çocuklarıydık. Öğretmenlerimizin, kitaplardan ve kendi bilgilerinden bize anlattıkları kadar dünyayı tanıyorduk. Bizim daha bilgili okumuş insanlar olmamız için öğretmenlerimizin önerisiyle babalarımız bizleri Köy Enstitülerine gönderme kararı aldılar. Çorum'un Çıkrık Köyü'nün yakınlarındaki iki kasabadan başka hiç bir yer görmeyen, onbeş çocuk olan bizleri, yakınımızdaki Mecitözü kasabasına kadar götürüp bir kamyona bindirdi babalarımız. Gideceğimiz yollar birkaç gün tarif edilmişti bizlere. Küçükler de büyüklere emanetti. Böylece yokluk (yol parası) yüzünden babalarımız olmadan yol serüvenimiz başlamış oldu.

Ayağımızdaki yırtık lastikler, dizleri yamalı pantolonlar, elimizdeki yiyecek çıkınları ve tahta bavullarla bu yola dayanmalıydık. Okuyup öğretmen, daha doğrusu insan olacak, gelecek nesillere ışık tutacaktık. Cumhuriyetimize sahip çıkıp medeniyetin ışıklarıyla bu vatanı aydınlatacaktık. Böyle demişti bize ilkokul öğretmenlerimiz. Kendi başımıza, kamyondan indik trene, trende indik vapura, vapurdan inip saatlerce toprak yollarda yürüyerek Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsüne vardık. 

Ayaklarımızdaki lastikler yırtılmış, pantolonlarımızın yamaları sökülmüştü. İç göyneklerimize dikili ceplerimizin içindeki harçlıklarımız bitmişti. Hemen bize verilen yeni elbiseler, biz köy çocuklarını mahcup etti. Ama çıkardıklarımızı atmaya kıyamadık. Bize verilen yeni elbise torbalarına koyduk. Onların üzerinde analarımızın yama yaparken döktükleri gözyaşlarının izi vardı. Ayrılığın ağıt sesleri vardı. Bizim de içimizde okula kavuşmanın coşkusu vardı. Artık burası bizim ilim yuvamızdı.

Köy Enstitüleri kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'a minnettardık. Türk Milletinin önderi, Cumhuriyetimizi kuran Yüce Atatürk'ün bize gösterdiği yolda yürüyeceğimize and içtik.


Zülal Kaya











“Güneş her yerde doğduğu sürece birlikte aydınlanacağız.”
Zülal Kaya