Translate

28 Haziran 2016 Salı

Ermeni Doğu Lejyonu’ndan Kanlı Noel Sürecine Kıbrıs’ta Ermeni Toplumuna Kesitsel Bir Bakış 1915-1963 - I







Kıbrıs adının kaynağı konusunda değişik rivayetler vardır. Bu ismin nereden geldiği tam olarak bilinmese de (1) adını “kına çiçeği” olarak bilinen “Kypros”tan, mitolojide Kiniros’un kızından, aşk tanrıçası Kipris’ten veya bütün Avrupa dillerine kazandırdığı bakır manasındaki Latince “Cuprum” kelimesinden aldığı söylenen adanın başka bir isim kaynağı da Kıbrıs’ta bol miktarda yetişen Kypros bitkisidir. Bazı kaynaklara göre ise tuzlandıktan sonra kuruması için bir ahır kapısına gerilen öküz derisine benzeyen biçiminden dolayı bu adı aldığı ifade edilmektedir.(2) Ayrıca adını “Yadana, Kittim, Cypr” ve yine bakır anlamına gelen “zabar” kelimesinden aldığı rivayet edilen (3) ada, Doğu Akdeniz’de jeopolitik konumuyla Avrupa, Asya ve Afrika arasında kilit noktadadır. (4) Coğrafi, fiziki, kültürel, folklorik değerler göz önüne alınınca ada, Anadolu’nun bir parçasıdır. (5) [Kıbrıs olarak anılmadan önce; Hitit, Akad ve Mısır kaynaklarındaki adı ALAŞİYA (ALASHİYA)'dır.-SB] Ada, 9,251 km2 yüzölçümü ile (6) Doğu Akdeniz’in en büyük, Sicilya ve Sardunya’dan sonra Akdeniz’in üçüncü büyük adası olup, çok eski ve zengin bir tarihe sahiptir. (7)


Kıbrıs adası Fenikeliler, Egeliler ve Frenkler zaman zaman adaya yerleşmiş olsalar da etnik çoğunluğunu Anadolu insanının oluşturduğu ve Anadolu insanının göç ettiği bir adadır.(8) Öte yandan adada Ermenilerin 6. yüzyıldan itibaren bulundukları bilinmektedir.(9)


Buna göre MS 578 yılında yaklaşık 3.350 savaş esiri Ermeni Doğu Anadolu bölgesinden sürülerek Kıbrıs adasına gelir ve burada yaşamaya başlarlar.(10) Bunun hemen ardından Arzanene’de bulunan 10.090 tutsak Ermeni’den 1/3’lük kısmı Bizans imparatoru tarafından verilen bir emirle Kıbrıs adasına getirilir. Böylece 395-1191 döneminde Kral Moris yönetimindeki 3.000 Ermeni askeri de adaya gelerek ilk Ermeni nüfusu oluşturmuştur. Osmanlı Vakanüvisi Abdurrahman Şeref Bey ise sadece Kıbrıs’takiler için değil, Anadolu’da yaşayan Ermenilerin genel karakteri konusunda şunları ifade eder; (11)


“...Ermeniler ehl-i silah ve kavgacı olmadıkları için kendi işleriyle, sanatla, ticaretle uğraşmışlardır. Vergilerini zamanında vererek devlete karşı vazifelerini tamamıyla ifa ettiklerinden hükümete hiçbir güçlük çıkarmamışlardır... Mülayim tabiyatları ve hayat tarzları hasebiyle Türk’ün asıl mayasına ve karakterine intibak ettiler. Türklerle et-kemik misali hem halk, ham menfaat, hem nasip oldular. Bu itibarla devlet Ermenilere güveniyor ve inanıyordu...”


Adadaki ilk Ermeni Piskoposluğu Lefkoşa’da 973 yılında açıldıktan sonra bunu Mağusa’da açılan ikinci piskoposluk takip eder. Bugünkü Çukurova bölgesinde 1080 yılında kurulan Kilikya Prensliği ile Kıbrıs’taki Ermeni toplumu arasında bu tarihten sonra sıkı bir yakınlaşma söz konusudur. 1136 yılına gelindiğinde Kilikya’nın hemen güneyindeki Tell Hamdun şehri İmparator John II Komninos birliklerinin saldırısına uğrar ve bu şehrin tamamı da Kıbrıs adasına göç eder. (12) Bu tarihten itibaren özellikle Kilikya bölgesine yönelik Arap saldırıları adaya yönelik Ermeni göçünü de hızlandıracaktır. Özellikle 12-15. yüzyıllar arasında ve Lüzinyanlaar devrinde adadaki Ermeni nüfusunda bir patlama yaşanır ve Ermeniler Lefkoşa ve Mağusa’da bulunan iki ayrı piskoposluk vasıtasıyla dini inançlarını yerine getirmeye devam ederler. 


1375 yılında Kilikya Prensliğinin ortadan kalkmasıyla birlikte bu coğrafyada yaşayan Ermeniler de başta Kıbrıs, Rodos, Girit, İzmir olmak üzere değişik bölgelere göç etmeye başlar. (13) Bu dönemde Ermeniler Armenokhori, Kornokypos, Platini ve Apatarikos gibi nüfusunun tamamı Ermeni olan köylerde de yaşamaktadırlar. 14 Mart 1489 tarihinde Venedik idaresine geçen Kıbrıs’ta Rum, Ermeni ve Maronitler (14) Ortodoks ve Yunan baskısıyla Yunanlaştırılmış bir halde Kormakitis, Aromatos, Aya Marina ve Karpasya köylerinde köle hayatı yaşarken (15) adanın 1571 yılında fethiyle her alanda tam bir serbestlik kazanmışlardır ve bu durum adanın İngilizlere verildiği tarihe kadar devam etmiştir. Lefkoşa’nın 9 Eylül 1570 tarihinde fethi sırasında Ermenilerin Baf Kapısı’nı açarak Türk askerlerini içeriye aldıkları bilinmektedir.(16)


Adaya çıkan Türk askerlerine karşı Ermenilerin gösterdiği ilgi son derece kayda değer bir durumdur.(17) Fetih sonrasında yapılan sayım ve kayıt işlemi (tahrir) sonrasında adada kadınlar ve çocuklar haricinde 14-50 yaş arasında 85.000 Ermeni, Rum, Maronit ve Kıpti olduğu saptanmıştır.(18) Bu arada Mağusa’daki Ermeni piskoposluğunun kapanmasının ardından Lefkoşa şehri Ermeniler için tek dini merkez olarak faaliyetlerine devam eder. Bu dönemde adaya kendi isteğiyle göç eden Ermeniler dışında Osmanlı’nın klasik şenlendirme politikası çerçevesinde Anadolu’nun değişik köşelerinden Ermeni aileleri de göç ettirilmiştir. (19) Fetih (20) sonrasında adada Türk yönetimin Rumlara olduğu kadar Ermenilere gösterdiği hoşgörü, dengeli ve adil bir yönetim olarak kendisini göstermektedir. (21)


Buna rağmen adadaki Osmanlı idaresini “müsamahasız” olarak niteleyen çok sayıda bilimsellikten uzak ve önyargılı çalışma özellikle Ermeni diasporası tarafından bugün başta Avrupa ülkeleri olmak üzere pek çok yerde desteklenmekte ve kamuoyunda bilgi kirliliği yaratılmaktadır. Bu dönemde adadaki Ermeniler bakırcılık, kalaycılık, demir ustalığı gibi el emeği isteyen işler yapmaktadırlar ve 17. yüzyıldan itibaren adaya İran Ermenileri de göç edince bu meslek gruplarına ipek tüccarlığı da eklenecektir. Aynı dönem içinde sürgün gönderilenler yanında kendi rızalarıyla Batı Anadolu Ermenileri de Kıbrıs adasına gelmeye başlamışlardır. 


Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimler “ehl-i zimmet” olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde özellikle Büyük Han ve Kumarcılar Hanı’nda çok sayıda Ermeni tüccar bulunmaktadır. Bu arada Anadolu topraklarından adaya göç edenler arasında Niğde’de Ermeni mahallesinde yaşayan iki Ermeni ve Rum mahallesinden de iki Rum bulunmaktadır. Niğde’nin Ermeniyan mahallesinden Bahtiyar bin Hüdaverdi ve Hüdaverdi bin Geslek bu şekilde defterlere kaydolurlar ve aynı şekilde 2 Rum da onlara kefil olmuştur. (22) Aynı şekilde yine Rum mahallesinden Nikolo bin Ayvaz ve Sarı bin Ayvaz isimli Rumlar da kürekçi olarak iskân defterlerine kaydolmuş ve kendilerine Kırekos bin Ahmed ve Samid bin Tanrıvermiş kefil olmuştur. Adanın fethiyle beraber söz konusu bu “zimmetlenmiş” insanlar da kendilerine verilen haklarla huzur içinde yaşamışlardır. 


Osmanlı dönemi hiçbir zaman Ermeniler açısından kaba ve baskıya dayalı bir zulüm dönemi olmamış ve dengeli, hoşgörülü ve uyumlu bir yönetim sistemiyle Ermenilerle Türkler adada güzel komşuluk hayatının örneklerini vermişlerdir. Vergilerini vermek ve hizmet mükellefiyetlerini yerine getirmek şartıyla adada kendi dillerini konuşma konusunda hiçbir sıkıntı çekmeyen, kendi dillerinde Osmanlı makamlarına problemlerini aktarmakta bir mahzur görmeyen bu insanlar ayrıca kendi dini örgütlenmeleri içinde ibadetlerini de yapabilmişlerdir. Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimler “ehl-i zimmet” olarak adlandırılmaktadır. Adanın fethiyle beraber söz konusu bu ”zimmetlenmiş” insanlar da kendilerine verilen haklar çerçevesinde huzur içinde yaşarlar. Osmanlı dönemi hiçbir zaman Ermeniler açısından kaba ve baskıya dayalı bir zulüm dönemi olmaz. Dengeli, hoşgörülü ve uyumlu bir yönetim sistemiyle Ermenilerle Türkler aynı adada güzel komşuluk hayatının örneklerini verir. Vergilerini vermek ve hizmet mükellefiyetlerini yerine getirmek şartıyla adada kendi dillerini konuşma konusunda hiçbir sıkıntı çekmeyen, kendi dillerinde Osmanlı makamlarına problemlerini aktarmakta bir mahzur görmeyen bu insanlar ayrıca kendi dini örgütlenmeleri içinde ibadetlerini de yapabilmektedirler.


Özellikle sözde “Ermeni Soykırımı” konusunun Batılı bazı ülkeler tarafından ön plana çıkarılması neticesinde, Rum ve Yunan kamuoyunda Ermenilere karşı Türkler tarafından yıllar önce haksızlıklar yapıldığı iddiası ileri sürülür; ancak bu iddiaların kaynağında Osmanlı’nın fetih hareketi döneminde Ermenilerin Türk askerlerine yardımcı olmaya çalışmaları ve bunun neticesinde Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlarda oluşan tepki vardır. Bu duruma tepki gösterenler ise sadece Rumlar olmuştur;(23)


“...Rumlardan sonra, kasabanın küçük bir Ermeni kolonisi vardı. Bugün sevgili Hüseyin Uskuri’nin çalıştırdığı dükkânın yerinde, Lefke’nin en popüler Ermenisi olan Agop ile ağabeyi Tomas’ın manifaturacı dükkânları vardı. Anneleri Varteni Hanım, (beyaz saçlı, ak yüzlü, hep karalar giymiş, ağzı bol altın dişle dolu yaşlı bir kadın) her ikindi giyinir kuşanır, koluna çantasını takarak, misafirlik turlarına çıkardı. Genizden gelen bir doğu Anadolu ağzıyla, mükemmel Türkçe konuşurdu. Zaten iş Türkçeye geldiğinde, Agop’un da bizden farkı yoktu. Yalnız Tomas’ın Lefkoşa’da oturan karısı ve çocukları Lefke’ye geldikleri zaman farklı bir dil konuştuklarını anımsamaktayım. Artık Ermenice miydi konuştukları lisan, yoksa basbayağı Rumca mı orasını bilemem… Unutmuşum… Atnis Hanım ve Nişan, aklımda kalan diğer Ermeniler… Nişan’ın burnunda, koca bir Şark Çıbanı izi vardı ve bundan dolayı ‘Burnu Yenik Ermeni’ diye anılırdı. Sanırım ki bunlar, 1915 olaylarında Anadolu’yu terk edip adaya göçmüş bahtsız insanlardı. Ermeniler de bir bakıma Lefke’nin yerlileriydiler… Bir de yerli olmayıp da kasabada yaşayanlar vardı… Şaşılacak şey, Lefke’de Ermeniler, Rumlardan çok Türklerle düşer kalkar, lafı özellikle açılmadıkça Anadolu’da olanlardan söz etmez, bize karşı herhangi bir düşmanca tavırlarına rastlanmazdı. Yoksa öyle değildi de ben mi öyle anımsıyorum? Ama rahmetli babamın ölümünden bir yıl önce İngiltere’ye gittiği dönemde, Agop’un saatler harcayarak gidip onu görüp hasret gidermesine bakarsak galiba aklımda kalanlar yanlış değil...” 


İngiltere Sömürgeler Bakanı Chamberlaine de adaya Ermenilerin yerleştirilmeleri konusunda “...Ermeniler, adadaki Kıbrıslı Hıristiyanlar tarafından da sevilmemektedir. Bu nedenle burada Ermeni göçmenlerden bir koloni oluşturulması toplum tarafından olumlu karşılanmayacaktır.” (24) demektedir.


Gerek konuyla ilgili arşiv kaynakları, gerekse Ermenilerle sosyal hayatı paylaşmış Türklerin ifade ettikleri, Ermenilerin hiçbir dönemde baskı ve haksızlığa uğramadıklarını, aksine Türklerle son derece uyumlu ve ahenkli bir hayat sürdüklerini göstermektedir. Osmanlı yönetim sistemi çerçevesinde farklı dinlere mensup insanların huzur, barış ve ahenk içerisinde yaşayabilmelerini sağlayan toplumsal özerklik bağlamında bu “millet sistemi” çerçevesinde Ermeniler de eğitim, din, sosyal hayat alanında kendi dini kurumları ve bunların kurallarına uygun olarak yaşamaya devam ederler. Yıllar boyu Rumlardan çeşitli alanlarda eziyet ve sıkıntı görmüş olan Ermeniler, Türklerle beraber bir hayatı tercih etmiş ve komşuluk ilişkileri geliştirmiş ve cemaatler arasında evlilikler de olmuştur. Bu dönem bu insanların bağ, bahçe, tarla ve arazilerinde de Türklerle ve Rumlarla birlikte çalışmaya devam ettikleri bir dönem olarak değerlendirilebilir. Aynı şekilde boşanmalar da karşılıklı tespit edilen koşullara uygun olarak yapılmıştır. Komşuluk ilişkileri içinde aynı mahallelerde yaşayan ve dükkân açan bu insanlar emlak alışverişi de yapmışlardır. Lefkoşa’da Ali Ağa ve Osman Ağa, aynı kazadaki bir evi körükçü Bogos ve Bedros’a satarken, Debbağhane Mahallesi’nde Mehmed bin Mustafa da dükkânını Kazgancı Aaci Gavriyel’e 800 kuruşa satmıştır.(25) Yabancı gezginler de varlıklı Ermeniler ve Rumların sosyal hayatlarından çok etkilenmişlerdir. 


Osmanlı döneminin adada başlamasıyla beraber saray görevlileri arasında pek çok Ermeni de yer almaya başlar. Bu Ermeniler arasında ilk etapta saray tercümanları gelir. 1821 Yunan İhtilali’nin başladığı döneme kadar görev yapan ve Türkçe, Rumca ve İngilizce bilen bu tercümanlar vergi işleri, Osmanlı hükümeti ile Kıbrıs Beylerbeyi arasındaki yazışmaları çeşitli ayrıcalık ve haklarla donatılmış olarak yerine getirir. Bu tarihten sonra bu Ermeni tercümanlar, sadece tercüme faaliyetleri yaparlar ve devlet kademelerine müdahalede bulunmaları engellenir.(26) Osmanlı döneminde sarayda Türkçe, Rumca ve İngilizce bilen saray tercümanı olarak Ermeniler de çalışmaya başlamıştır.(27) 1821 Yunan İhtilali’ne kadar görev yapan bu tercümanlar vergi işleri, Osmanlı hükümeti ile Kıbrıs Beylerbeyi arasındaki yazışmaları çeşitli ayrıcalık ve haklarla donatılmış olarak yerine getirmişlerdir. Bu tarihten sonra bu Ermeni tercümanlar, sadece tercüme faaliyetleri yapmışlar ve devlet kademelerine müdahalede bulunmaları engellenmiştir.(28) Emperyal güçlerin kışkırtmalarıyla birlikte Osmanlının “millet-i sadıkası” olan Anadolu Ermenilerinde yavaş yavaş huzursuzluklar başlarken (29) 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayunu sonrasında Ermeniler ilk defa temsil imkânı bulurlar ve İstanbul’dan atanan kaymakamın başkanlık ettiği Divan’a Ermeniler ve Maronitler de bir temsilci göndermeye başlarlar.(30) 17. yüzyılda adada ipek ticareti yapmak isteyen İran Ermenileri de görülmeye başlanır.(31) Bu dönemde ayrıca Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerinden ve kendi rızalarıyla adaya yerleşen Ermeni aileler de söz konusudur.


J. M. Kinneir’in verdiği 1814 tarihli bir sayıma göre Lefkoşa’da 2.000 Müslüman aile, 1.000 Rum Ortodoks aile, 40 Ermeni ve 12 Maronit başpiskoposluğa rapor edilmiştir. (32) 1841 yılında Kıbrıs Valisi olan Talat Efendi’nin verdiği bilgilere göre adada 75-76.000 Rum, 32-33.000 Türk, 1.200-1.300 kadar Maronit, 50 kadar Avrupalı Roman-Katolik ve 150-160 civarında da Ermeni yaşarken, 1881 tarihinde yapılan sayımda Ermenilerin nüfusu 154 olarak belirlenmiştir.(33) Bu Ermenilerin ada sathına dağılımı ise Lefkoşa’da 88, Orini (Dağ)’de 5, Değirmenlik’te 2, Mağusa’da 1, Limasol’da 6, Larnaka’da 14, Baf ’ta 1,Girne’de 37 Ermeni olmak üzere toplam 154’tür. Kıbrıs’ta İngiliz idaresinin başlamasının hemen üçüncü yılında 4 Nisan 1881 tarihinde yapılan sayımda ise Lefkoşa’nın nüfusu 11.513 kişidir ve bu sayının 5.653’ü Rum Ortodoks, 5.397’si Müslüman, 181’i Rum Katolik, 78’i Maronit, 22’si Yahudi, 88’i Ermeni Gregoryan, 94’ü İngiliz Protestan Kilisesi üyesidir.(34) Kıbrıs’taki Ermenilerin sayısı 1921 yılında 1.197 iken bu sayı 1931 yılında 3.337’ye yükselir.




Ermeni Manastırları ve Osmanlı Yönetimi

Kıbrıslı Ermeni hukukçu ve şair Nubar Maksutyan da değişik dönemlerde yayımladığı makalelerde adada Türk hoşgörüsü üzerine örnekler vererek “Türklerin Hıristiyanlara gösterdiği engin hoşgörüyü” vurgulamaktadır. Ayrıca, “Türklerin yabancı dinlere olan saygısını dile getirerek Türk yöneticilerin gereksinim duymadıkları Latin kiliselerini Venedik dönemindeki gibi ahır, ambar, depo vs. gibi amaçlarla kullanılmaması ve sadece dini amaçlara hizmet etmesi koşuluyla adadaki Hıristiyan toplumlara verdiğini” belirtir. 


Örneğin Lefkoşa’nın 9 Eylül 1570 tarihinde fethedilmesinden hemen sonra Lefkoşalı Ermeniler, Kıbrıs Beylerbeyi Muzaffer Paşa’ya başvurarak Notre Dame de Tyre kilisesinin kendilerine verilmesini talep eder. Venedikliler tarafından yıllarca tuz ambarı olarak kullanılan Notre Dame de Tyre kilisesi de Ermenilere devredilir. “Bakire Meryem Tortosa” adıyla da bilinen kilise Ermenilerin elinden alınmış ve tuz ambarı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Durumu II. Sultan Selim’e aktaran ve kilisenin kendilerine iade edilmesini isteyen Ermenilerin bu talebi üzerine 5-15 Mayıs 1571 tarihini taşıyan bir padişah buyruğu hazırlanır ve Kıbrıs Valisi Muzaffer Paşa’ya gönderilir. Buna göre “…araştırılıp eğer camiye yakın değilse içerisindeki tuz tamamen boşaltılınca batıl ayinlerini yapmak üzere yine Ermenilere verilmesi” (35) kararlaştırılır.(36)


Girne yakınlarındaki Alevkayası bölgesinde Plataniotissa ormanlık alanında bulunan kilisenin yanındaki Soup Megar (Sourp Magar) adlı Ermeni manastırına da Muzaffer Paşa’ya gönderilen 27 Nisan-25 Mayıs 1571 tarihli fermanla vergi muafiyeti tanınır. Böylece Soup Megar manastırı 1642 yılından itibaren her türlü vergiden muaf tutulur. Deprem sonrasında yıkılan bu manastır 1811-1814 döneminde tekrar inşa edilir ve 1895 yılında Lefkoşa Ermeni Öksüzleri Fonu tarafından devralınarak yaz kampı olarak kullanılmaya başlanır. Söz konusu bu manastır da halen Türk tarafında kalmakla beraber bakımsız bir haldedir. 1881 yılında bu manastır yanına Ermeniler tarafından Aziz Georgios Attalu/Attalias, Antalyalı Ay. Yorgi veya 18.yüzyıl sonlarına kadar bir Maronit köyü olduğu iddiasından yola çıkarak Adalya adıyla da bilinen yeni bir kilise inşa edilmesine de müsaade edilir. Ermeniler bu karara o kadar çok sevinirler ki inşa edilen kilisenin girişine astıkları mermer bir levha üzerine Osmanlı tuğrasıyla beraber padişahın ismini de yazdırırlar. Deprem sonrasında yıkılan bu manastır 1811-1814 döneminde tekrar inşa edilir ve 1895 yılında Lefkoşa Ermeni Öksüzleri Fonu tarafından devralınarak yaz kampı olarak kullanılmaya başlanır. Söz konusu bu manastır da halen Türk tarafında kalmakla beraber bakımsız bir haldedir.(37) Manastırın söz konusu harap ve bakımsız durumu bugün de geçerliğini aynı şekilde korumaktadır.(38)


Kıbrıs’ta İngiliz İdaresi

Doğu Akdeniz ve çevresi, Ortadoğu ve Hindistan’daki çıkar ilişkileri ve politikası açısından stratejik öneme haiz Kıbrıs adasının İngiltere açısından tek kusuru, Osmanlı İmparatorluğu’na ait olmasıdır. 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayastefanos Andlaşması (39) sonrasında Rusların ilerlemesini önlemek maksadıyla İngiltere, Osmanlı Devleti’ne yardım talebinde bulunmuş (40) ve Kıbrıs’ın geçici olarak kendisine devredilmesini istemiştir. (41) 4 Haziran 1878’de (42) Hariciye Nazırı Safvet Paşa ve İngiliz Elçisi Ostan Henry Layard arasında Yıldız Sarayı’nda iki maddelik nihai anlaşma imzalanmış (43) ve yıllık 92.986 Sterlin icar karşılığında Kıbrıs “mader-i aslisinden ve ağuş-i şefkat ve merhametten” ayrılıp İngiltere’ye verilmiştir. Ancak İngilizler bu parayı da Kıbrıs’tan toplayıp ödemiştir. (44) 


İngiltere’nin stratejik güvenlik hattını Kıbrıs merkezli olarak Akdeniz’e çekmesi ve masraflı, riskli ve gereksiz olduğu düşüncesiyle Ruslar karşısında Osmanlıları desteklemekten vazgeçerek savunma ve güvenlik hattını daha güneye çekmesinin ardından Kıbrıs adası hayati bir önem kazanır ve İngiltere bugün de devam ettirdiği bu stratejisine bağlı olarak Kıbrıs adasını ele geçirir. Bu durum şüphesiz uzun vadede Osmanlı İmparatorluğu açısından güvenlik zafiyeti de yaratacaktır. Yapılan anlaşmanın “Padişah Anadolu’daki Hristiyan tebaasıyla diğer ahalinin himayesi için bu bölgenin idari şeklinde ıslahat yapılacağına dair İngiltere’ye söz vermektedir.” (45) hükmüne paralel olarak özellikle Anadolu’nun dört bir yanında ortaya çıkmaya başlayan Ermeni olayları karşısında İngiltere Osmanlı devleti üzerinde diplomatik baskı uygulamaya başlarken ayrıca Kıbrıs adası Ermeniler açısından Anadolu’ya yönelik lojistik destek merkezi olarak da kullanılmaya başlanır.(46) 


7 Kasım 1893 tarihinde Viyana Büyükelçiliği tarafından Hariciye Nazırı Said Paşa’ya gönderilen yazıda “…Trieste’de satılığa çıkarılan 240.000 Waenzl tüfeğiyle 30.000 fişek konusunun başkonsolosluk aracılığıyla veya özel bir ajan tarafından takibata aldırmamı bildiren 26 Ekim tarih ve 235 hususi numaralı yazınızı ekleriyle beraber aldım. Türkiye’ye dışarıdan silah sokulduğu iddialarının kaynağına ulaşıldı ve muhtemelen Kıbrıs yoluyla Adana ve Konya’ya silah sokulduğu katiyet kazandı.” (47) denilmektedir. Bu noktada Kıbrıs adasının nüfusunun 1881-1911 sürecinde 174’den 558’e çıkmış olması ise stratejik bir değerlendirmeye göre Anadolu’da ortaya çıkan Ermeni ayaklanmalarıyla ilgili olarak bunların Kıbrıs adasında saklanması, yardım ve yataklık edilmesi noktasında önemsiz olarak kabul edilmekte, İngiltere’nin desteği olmadan Anadolu’da çeşitli olaylara karışmış Ermenilerin Kıbrıs’ta saklanmaları veya Kıbrıs üzerinden silah ve lojistik destek sağlamalarının da imkânsız olduğu yönündedir. 1897 yılına gelindiğinde Osmanlı İmparatorluğu Anadolu’dan Kıbrıs’a giden Ermenilerle ilgili olarak bazı tespitlerde bulunur; (48)


“Limasol: Burada başka yerlerden gelen 200 Ermeni vardır ve bunların tamamı Hınçak ve diğer cemiyete mensuptur. Cemiyetin başkanı kuyumcu Osepyan’dır ve Londra’ya bağlıdır.


Larnaka (Tuzla): Buraya dışarıdan (çoğu Urfa’dan) 160 Ermeni gelmiştir. Bunlar diğer cemiyetler ve Taşnak’a üyedir. Resileri Antepli Agop Berkeryan’dır. Berkeryan Londra ile şifreli olarak haberleşmektedir.


Lefkoşa: Burada 200’ü yerli, 400’ü başka yerlerden gelen 600 Ermeni vardır. Bunların çoğu Urfa, Diyarbakır ve Anteplidir. Az sayıda Zeytunlu ve İskenderunlu da vardır. Anteplilerden Smoil fişek imali ile uğraşmaktadır.


Mağusa: Burada az sayıda yerliden başka diğer yerlerden gelmiş 60 kadar Ermeni vardır. Bunların reisi eğitimini Londra’da almış olan Sivaslı Can (Diran)’dır…”


Kıbrıs adasının Ermeniler tarafından bir üs olarak kullanılmasının önüne geçebilmek ve adada olup bitenleri öğrenebilmek amacıyla Osmanlı İmparatorluğu tarafından Kıbrıs adasının Tuzla (Larnaka), Mağusa, Limasol ve Girne liman kentlerine hafiyeler gönderilmesine karar verilir. Adanın dört bir yanında görev yapan bu hafiyelerin verdikleri bilgiler doğrultusunda adada Tuzla İskelesi’nde 80, Lefkoşa’da 270-300, Değirmenlik’te 600-700, Girne’de 100 ve Limasol’da 30-40 olmak üzere 1.200 civarında Ermeni bulunduğu tespit edilir (49), ayrıca Kıbrıs’ta Ermenilerin özellikle Anadolu eksenli olarak yaptıkları çalışmalar da gün ışığına çıkartılır; (50)


“a. Ermeniler Kıbrıs’ı karargâh gibi kullanmakta olup buradan Anadolu ve Suriye’ye silah ve mühimmat sevkiyatı yapılmaktadır.

b. Kıbrıs’ta bulunan Ermenilerin birçoğu Yunan pasaportu taşımaktadır.


c. Ermeniler Kıbrıs’ta fişek, dinamit imal etmektedirler. Ayrıca Lefkoşa yakınlarında bulunan manastırda silah talimi yapmaktadırlar. Bu durumdan yerel hükümet haberdar edilmesine rağmen sessiz kalmaktadır.


d. Ermenilerin Türkiye’den kaçışlarına İngiliz ve Fransız vapur kahvecileri yardım etmektedir. Kaçaklar tebdili kıyafet yoluyla gemici kıyafeti giyerek vapurlara alınmaktadırlar.


e. Urfa’da veya sair yerlerde ‘Katledildi.’ denilen Ermenilerin birçoğunun Kıbrıs’ta olduğu tespit edilmiştir.


f. Kıbrıs’ta Beyrut’tan gelen bir Ermeni tarafından Ermeni tarihi adında bir kitap dağıtılmıştır.”



Ermenilerin adaya kaçış noktalarında çıktıkları seyahatlerinde ilk görünen ise genellikle ticaretle uğraşan tüccarlar gibi davranmaları, inançları nedeniyle Kudüs’e ziyaret edecek olmaları veya himayesine girdikleri konsoloslar vasıtasıyla onların hizmetkârlarıymış gibi aldatıcı bir tavır ve kimlik kullanmalarıdır. (51) Bu dönem Kıbrıs adasının aynı zamanda misyonerlik faaliyetlerine de ev sahipliği yaptığı bir dönemdir ve Amerikalıların American Board of Commissioners for Foreign Missions’a bağlı olarak adada 3 misyoner görev yapmaktadır.(52) Aynı dönemde İngiltere de Kıbrıs’ta açtığı Ermeni okulu vasıtasıyla Protestanlık mezhebinin yayılmasına öncülük ederken kendisine bağlı Ermeni gençler yetiştirmeyi de amaçlamaktadır. Burada yetişen Ermeni gençler arasında daha sonra Anadolu’ya geçerek karışıklıklar çıkartanlar da bulunmaktadır.(53)


Kıbrıs’a gönderdiği hafiyeler vasıtasıyla adada olup bitenleri çok yakından takip eden Osmanlı İmparatorluğu bunlarla ilgili çok ciddi kayıtlar da tutmakta ve burada görevlendirdiği memurlarının da aynı ciddiyetle görev yapmalarını istemektedir. Ermenilerin adada açtıkları Taşnak, Hınçak ve Terveşak örgütlenmelerinin kontrol edilmesi, örneğin polis Lütfi Efendi’nin nişan ile taltif edilmesi, Asaf ve Osman Nuri Efendi’nin gayretleri yanında 8 Nisan 1908 tarihli bir arşiv belgesine göre Kıbrıs’tan kaçak yollarla Anadolu’ya gelen ve yakalanan Ermeni firarilerin fotoğraflarının çekilerek adaya iade edilmeleri bütün imkânların seferber edildiğinin göstergesidir. (54) Ermenilerin adada açtıkları Taşnak, Hınçak ve Terveşak örgütlenmelerinin yanında Abday Habun (55) adında bir komite ve Ermenilerin tarım, ticaret ve ziraatle uğraşmaları için faaliyet gösteren Muhibbanı Cemiyeti’nin merkez komitesi de Kıbrıs adasında bulunmaktadır. 


Öte yandan 1896 ayaklanmalarında ölen Ermenilerin eşlerinin Kıbrıs adasına getirilmeleri amacıyla da Ermeni Mülteciler Fonu Komitesi (Armenian Refugees Fund Committee) kurulur.(56) Bayan Sheldon Amasi, Dr. Charlotte Hall ve Madam Rice tarafından 1896 yılı Eylül ayında Limasol’da bir düşkünler evi açılmasının ardından bu yurt daha sonra Larnaka’ya taşınmak zorunda kalacaktır. Buranın ilk misafirleri ise İstanbul yanında Bitlis ve Antep’ten gelen 200 Ermeni olacaktır. Kıbrıs Yardım Fonu Komitesi (Cyprus Relief Fund Committee) ise 500 lira sermayeyle 100 dönüm arazi almış ve buraya yerleştirilen aileler vasıtasıyla ipek böceği yetiştiriciliği öğrenmek maksadıyla da bir okul açmıştır. Bu okulun mezunları arasında 60-70 civarında Ermeni de bulunmaktadır. Doğu Akdeniz ve Kolonyal Birliği/Derneği Komitesi (Eastern and Colonial Association Committee) ise Kıbrıs’ta tarımla uğraşan Ermenilerle göçmenlerin ekonomik durumlarını düzeltmek maksadıyla kurulmuş bir başka kuruluştur. Bu dönemde çeşitli Avrupa ülkelerinde Ermenilere yönelik olarak çeşitli yardım komiteleri oluşturulur ve Kıbrıs’ta yeni iş ve istihdam imkânları yaratmak üzere faaliyetlere hız verilir. Bu kapsamda Melincan tarafından Girne ve Lefkoşa’da Ermeniler için iş imkânları yaratılırken kalabilecekleri binalar da tesis edilmeye başlanır.(57) 


Merkezi Londra’da bulunan ve Minas Tcharez tarafından kurulan İngiliz Hınçak Ermenileri Derneği (British Armenian Association) ise “Osmanlı Devleti’nin gücünün az olduğu yerlerde eşkıya çeteleri oluşturup Osmanlıların Ermenilere zulüm ve işkence yaptığına Avrupalıları inandırmaya çalışmak” (58) üzerine kurulu bir strateji takip etmektedir. Bu derneğin Kıbrıs’taki başkanı ise Mağusa’da avukatlık yapmakta olan ve adadaki Ermenileri Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtma görevini yerine getiren Sivaslıyan isimli bir Ermeni’dir. (59) 


Burada soyut olarak bahsedilmesi gereken bir diğer önemli husus ise 15 Kıbrıs Ermeni’sinin 1897 Türk-Yunan Savaşı’na katılmasıdır. (60) Bu dönemde adada yaşayan Ermenilerden belki de kayda değer en önemlilerden birisi olarak Artin Keşişyan ortaya çıkar; (61)


“Adanın İngilizler tarafından işgalinden dört sene evvel Kayseri’den Artin Keşişyan isminde 18 yaşlarında bir Ermeni genci, tarakçılık ve kürkçülük işlemek arzusuyla Lefkoşa’ya gelerek Bay Salahi Ali Rıza’nın şimdiki dükkânının köşesindeki ufak dükkânı icar ederek işe başlar. O zaman hocalar ile eşraf kışın kürk giymekteydiler. Kadınlar ise uzun saçlı olduklarından fildişinden tarak kullanmaktaydı. Genç Artin’in dükkânının karşı tarafı bazı eşrafın her sabah kahvelerini içtikleri Yorgancıbaşı Ahmet Ağa’nın dükkânı idi. Bu dükkân sebebiyle genç Artin kürk tamirinden kazanç temin etmekte idi. Bu kazancın ve Türk cemaatinin hüsnü teveccühünü kazanmak arzusuyla fıkaradan çarşı gece bekçisi (Pazvant) Cezar Ağa’nın oğlu Hasan’ı yanına alarak ona ilk mektep tahsili ile o zamanın yüksekokulu olan ve Türkiyeli Abdurrahman Efendi isimli başmuallimi zamanında Mekteb-i Rüştiye’den de mezun oluncaya kadar ona yardımda bulunduğu gibi boş saatlerinde Hasan’a tarakçılık sanatını öğretir. Tarakçılığı öğrenen Hasan’a Eski Kadınlar Pazarı’nda Tüccarbaşı Fuad Efendi’den on kuruş kira ile bir dükkâncık açarak Hasan’a bir kazanç dolabı kurar… Muallimlerin maaşı da Evkaf-ı Mabuta’dan ödenmekte idi. Genç muavinin maaşı ayda 30 kuruş idi. Bir yoklama esnasında başmüfettiş Mr. Spencer’in muavin Lisani Efendi’nin mektepte gösterdiği yenilik ve terakki üzerine başmüfettiş tarafından oranın aylığının 10 şiline yükseldiği kendisine bildirilir. Fakat Lisani Efendi on şilin olarak makbuzu imza eder ve baş muavin tarafından kendisine 30 kuruş verilir. Lisani Efendi’yi Hafız Senai Efendi hafız yetiştirdiğinden dolayı 30 kuruşa ses çıkarmaz. Fakat Lisani Efendi’nin Spencer tarafından takdir ve tahsim edildiğini çekemeyenler başmuallimi tahrik ederek aralarını açarlar ve Lisani Efendi mektepten el çeker. Kürkçü Artin Ağa, Lisani Efendi’nin Ömerye’de muavin olduğunu biliyordu. Artin Ağa bir gün Lisani Efendi’nin mektep zamanları dükkânının önünden geçmesinden şüphelenir ve onu dükkânına çağırarak, mektebe rahatsızlığı dolayısıyla gidip gitmediğini sorar. O da cevaben hocasıyla geçinemeyerek mektepten el çektiğini söyler. Artin Ağa ona, ‘Benim Hasan dükkânda çocuk okutuyor. Onunla teşrik-i mesai ederek münasip bir yer bulsanız, hem onun için, hem senin için iyi olur.’ diyerek Lisani Efendi’ye öğüt verir. Artin Ağa meseleyi Hasan Efendi’ye açar. Hasan Efendi de velinimetinin teklifini reddetmez. Şimdiki Avukat Fadıl Korkut Bey’in yazıhanesinin bulunduğu mevkide bir oda kiralayarak Numune-i Terakki Mektebini kurarlar.


O zaman İstanbul’daki en büyük kütüphane sahibi, Artin Ağa’nın amcası idi. Kütüphanenin ismi de şimdiye kadar devam eden Tefeyyüz Kütüphanesi idi. Artin Ağa da okulun kitaplarını amcasına yazarak temin eder. Mektebin teni kitaplarla tedrisata başlaması birdenbire halk arasında yayılır ve bina talebeye istiab etmez. Bir müddet sonra binaya bir dükkân daha ilave edilir. Bu bina da kifayet etmiyerek üçüncü bir oda ilave edilir. Bu bina da kâfi gelmediğinden mektep, Arap Ahmet Camii avlusundaki boş bulunan Arap Ahmet Mektebine nakledilir. Birkaç sene sonra bu binanın tehlike göstermesi üzerine mektep şimdiki Barclay binasının bulunduğu mahaldeki Tüccarbaşızade Hacı Derviş Efendi’nin kazinosuna nakledilir. Bu sırada şimdiki Haydarpaşa Okulu (Ayasofya Mektebi) binası inşa edildiğinden Numune-i Terakki Mektebi, Ayasofya Mektebine (1888 yılında) iltihak eder.”


Okulun Tarakçı Mektebi olarak eğitim faaliyetine başlaması sonrasında Tarakçı Hasan Efendi iki lira maaş karşılığında başmuallim, Hafız Lisani Efendi de bir lir maaşla ikinci muallimliğe getirilirler. (62)



Birinci Dünya Savaşı Dönemi Kıbrıs’ta Ermeniler

1909 Adana olayları sonrasında Anadolu’dan ayrılan Ermenilerin bir kısmı Girne ile Mağusa (63), büyük bir kısmı ise Larnaka limanı vasıtasıyla adaya göç ederek, farklı bölgelerde kendilerine yurt edinmişlerdir. Larnaka’dan karaya ayak basan Ermenilerin Dikelya bölgesinde yaklaşık 40 gün karantinada tutuldukları ve ondan sonra adaya girişlerine izin verildiği belirtilmektedir. Bu dönemde adaya gelen Ermeniler adada 8.000 kişilik bir nüfus oluşturarak Limasol’da Armenahor, Baf ’ta Armenu, Mağusa’da Spathariko, Girne’de Kornokepos köylerini kurmuşlardır. (64) 


Adaya ikinci Ermeni göç dalgası 1915 Sevk ve İskânı döneminde özellikle İstanbul, İzmir ve Çukurova bölgesinden gelen Ermenilerle yaşanırken, bu dönemin hemen ardından 1921 tarihli Ankara Anlaşması neticesinde, özellikle Çukurova bölgesini tahliye eden Ermenilerin bir kısmı da adaya göç etmişlerdir. Bu Ermeni ailelerden bazıları daha sonra geri dönmeyerek adaya yerleşir. (65)


Özellikle Çukurova bölgesini tahliye eden Ermenilerin bir kısmı da adaya göç eder. 1909-1922 sürecinde Ermenilerin bir kısmı sadece şans ve kısmetlerine bağlı olarak adaya gelirlerken bir kısmı ise adanın Anadolu’ya olan yakınlığından istifade etmek istemişlerdir. Üçüncü bir görüş ise bu Ermenilerin İngiliz yönetimi altında kendilerini çok daha güvende hissedecekleri yönündedir. Öte yandan Ekim 1916’dan itibaren özellikle Çanakkale Cephesi’nde esir alınan Türk askerleri de Gazi Mağusa’nın Karakol esir kampına getirilmişlerdir. (66) Bu esir kampının emniyeti ve güvenliği için Ermeni kampındaki Ermenilerden de istifade yoluna gidilmiştir. Osmanlı saflarında çarpışırken esir düşen Suriyeliler ve Iraklı Araplar ile Ermeniler de bu kampa getirilmelerine rağmen, kamptaki zor şartlardan kurtulmak isteyen veya yapılan propaganda sonucu kandırılanlar İngiliz kampından ayrılarak Ermeni kamplarına getirilmişlerdir. (67)


Bu iki dönem arasında da bir grup Ermeni’nin adaya gelmesi söz konusudur. Fransızlar tarafından 1916 yılında Mısır’da oluşturulan Ermeni Doğu Lejyonu’nun Kıbrıs’ta tekrar faaliyete geçirilmesi ve bu Ermenilerin Çukurova bölgesinde Türklere karşı kullanılması amaçlı girişimler sonrasında farklı yerlerden getirilen Ermenilerin önce PortSaid’de toplanması, daha sonra da aileleriyle Kıbrıs’a getirilmesi sağlanmıştır. İngilizlerin müsaadesiyle Mağusa’nın 24 kilometre kuzeyinde deniz kıyısında, meskenin olmadığı, su kuyuları bulunan yer seçilmiştir.(68) Ermeni kampının Karakol bölgesindeki İngiliz esir kampına yakınlığı (69) ve iki kamp arasındaki bölgenin savaşın başlamasıyla beraber askeri eğitim alanı olarak kullanılması da Fransız ve İngilizlerin bu konuda işbirliği içerisinde olduklarını göstermektedir. İngilizlerin tek itirazı adaya Port-Said kampından Ermeni kadınların ve çocukların getirilmemesi konusundadır.


Doğu Lejyonu Talimatnamesiyle (70) kampın faaliyete geçtiği ilk dönemde 200’er kişilik 6 Lejyon Bölüğü (71) ve 160 Arap’tan oluşan mevcut daha sonra 5000’e ulaşmıştır.(72) Ancak Fransız subayların,(73) Ermenilere sıcak davranırken Ermenilerin Trikomo (İskele) köyünü basıp soymaları ve bir İngiliz askerin öldürülmesi gerginliği arttırmıştır.(74) Bu arada Fransız kamplarındaki Ermenilerin istihbarat, casusluk ve jurnalcilik çalışmaları adayı yaşanmaz hale getirmiştir.(75) Ayrıca Rumların Ermenilere yardım ederken Türk esir kampını taş yağmuruna tutmaları (76) üzerine İngiliz Yüksek Komiseri tek yetkilinin Valilik makamı olduğunu belirtmiş ve buraya sınırlamalar getirmiştir.(77) Bu Ermeni ailelerden bazıları daha sonra geri dönmeyerek adaya yerleşmişlerdir. Söz konusu bu Ermenilerin gelmesi sonrasında tercih ettikleri yerleşim bölgeleri ise Türk çarşılarına yakın yerlerdir. Böylece Türklerle Ermeniler Anadolu’dan sonra Kıbrıs’ta da bir arada yaşamaya başlamışlardır. 


Daha sonraki dönemde ise Limasol, Larnaka, Mağusa, Lefkoşa ve Baf ’ta yerleşmeye başlayan Ermeniler (artık muhasebeci, fırıncı, mobilya yapımcısı, saraç ve ayakkabı imalatçısı, halıcı, bakırcı, altın, bakır, demir ve teneke ustası olarak) sıradan insanlar değil, ekonomik ve sosyal hayatta (düğme, kumaş, deri, kâğıt, sabun ve yün üretimi yapan fabrikaların sahibi, gümüş, keten ve yün tüccarı, terzi, kuyumcu, avukat, doktor, diş hekimi, veteriner, sivil savunma uzmanı, müzisyen, hemşire, ressam, veteriner, fotoğraf sanatçısı, matbaacı, öğretmen, bankacı ve tercüman gibi mesleklerle) İngiliz idaresinde söz sahibi olmaya başlamışlardır. Kıbrıs adasındaki ilk çilingir, makinist, koltuk, tarak ve pul üreticisi, mobilya döşemecisi, saat üreticisi, Kıbrıs’ı sinemayla ilk tanıştıran kişi, pastırma, lahmacun ve lokma tatlısını adaya ilk getiren ve Kıbrıs mutfağına kazandıran kişiler de bu Ermenilerdir.  Çalışmalarında gösterdikleri azim, istek ve kanun ve kurallara uyumları sonrasında İngiliz idaresi tarafından da kabul gören Ermeniler böylece bu dönemde çeşitli devlet işleri yanında polis olarak da görev alıp, iletişim işleri yanında demiryollarında da çalışmışlardır. Fransız bayrağı altında Filistin cephesinde, Mısır’da ve daha sonra da Anadolu topraklarında savaşa katılan ve hayatını kaybeden Ermeniler için Kudüs’teki Ermeni mezarlığında geniş bir alanda bir anıt yaptırılmıştır.(78) 


Böylece Port-Said’den Arabistan çöllerine kadar pek çok yerde Fransız bayrağı altında ve Fransız üniformasıyla binlerce masum insanı katleden, Antep, Maraş, Urfa ve Adana’nın işgalinde İngiliz görevlilerin yardımlarıyla Kıbrıs’tan gelip İskenderun yakınlarında karaya çıkartılan (79) ve Fransa bayrağı altında ve Fransız üniformasıyla çarpışan, “bu yörede Fransız ve İngiliz koruyuculuğu altında Ermeni işgalini kesinleştiren” (80), Çukurova’nın Ermenileştirilmesi için zulümden çekinmeyen, Kıbrıs’taki bu kampın kurulmasında en büyük çabayı gösteren Albay Romieu’nun ifadesiyle “üstün nitelikli savaşçılar” (81) olan ve Musa Dağı’ndan kaçıp Port-Said’de eğitilen “renkli askerlerden oluşan” (82) Doğu Lejyonu’nu Fransız üniformasıyla Türkleri katletmek için kullanan, masum insanlara işkence yapıp Türk devlet memurlarını küçük düşüren (83), Çukurova’yı işgal eden Fransız ordusunun kanatları altında Türklerden intikam almaya çalışarak belki de Fransa’yı araç olarak kullanan ve Fransa’ya çok pahalıya mal olan, Kıbrıs’ta basılan pek çok propaganda malzemesini Türkiye ve Ortadoğu’da dağıtan, posta, ulaşım ve güvenlik gibi stratejik öneme haiz konularda Kıbrıs’ta eğitilip Çukurova bölgesinde faaliyette bulunan, Türkiye’de faaliyet gösteren Ermeni çetelerine özellikle İngiltere’den temin edilen silahları Kıbrıs üzerinden sevk eden, Seferberliğin ilanından hemen sonra Anadolu’da casusluk faaliyetlerinde bulunan (84) ve burada askerî eğitimden geçen Ermeni gücü Kıbrıs’ta faaliyetini noktalar. 


Rusya’dan ABD’ye kadar pek çok ülkeden Ermeni gençlerini Kıbrıs’taki bu kampta toplamayı başaran ve “Ermenileri maşa eden Fransa“ (85) Amerikan hükûmetinin “Birleşik Amerika, Osmanlı devleti ile savaş halinde değildir. Bu nedenle Amerikan vatandaşı Ermenilerin Türklere karşı savaşması için Kıbrıs’a gönderilmesine müsaade edilmeyecektir.” kararı, (86) Brezilya ve Arjantin’deki Ermeni gençlerinin kampa getirilmemesi, Ermeni gençlerinin kamptaki Türk savaş esirlerinin kamptan kaçmalarına yardım etmeleri ve bu durumun kampta bulunanlar üzerinde olumsuz etki yapması gibi sebeplerle kampın kapanması noktasına gelir.(87) 


Kampta bulunan Ermenilerin civarda bulunan ve adadaki Ermeni azınlığa her zaman yardım edip dostluk elini uzatmış Türk köylerine de saldırmaları, özellikle Karpaz bölgesindeki Türklerin güvenli bir şekilde Mağusa’ya gidip gelememeleri, ayrıca bir seferinde de Rum ahalinin Ermenilere yardım ederken Türk esir kampını da taş yağmuruna tutmaları bardağı taşıran son damla olur.(88) Esasında kamplarda askerî eğitimden geçirilen Ermenilerin sebep oldukları olaylar bunlarla da sınırlı değildir.


Özellikle civar köylerde yaşayan Türklerle o bölgede bulunan tarlalarıyla ilgilenmek için kamp yakınlarına kadar gelen köylüler Ermenilerin gazabından paylarına düşeni alırlar.(89) Yalnız başına dolaşan, tarlasıyla uğraşan ve bir şekilde Ermenilerle yollarda karşılaşanlar dayaktan kurtulamazlar, paraları ve eşyaları gasp edilir, hakarete uğrarlar ve feci şekilde dövülürler.(90)


Pek çok Batılı devlet adamı gibi Fransa Devlet Başkanı M. R. Poincaré de “Ermeniler için bir Ermenistan’dan ziyade, Ermenistan için Ermeni ararcasına ‘Ne Ermeni’si? Kilikya’da Ermeni yok.” (91) diyecektir. Aynı dönemle ilgili olarak bir Fransız yetkili ise bölgedeki durumu şu sözlerle özetler; (92)


“ Kilikya’da Ermeni askeri kullanmakla hata edilmiştir. Bu hatanın iki acı sonucu görüldü; Önce, Ermeni askerleri Türkleri tahrik ederek olay çıkartıyorlardı, sonra da ilk çarpışmada sıvıştıkları için Türklerin karşısında Fransızlar kalıyordu. Ben Maraş savaşlarında iki arkadaşımı kaybettim.” 



Ermenileri kendi çıkarları için bu şekilde destekleyen, eğiten, silah ve para yardımında bulunan Fransızların burada bir Ermeni devleti kurdurma gibi bir niyetleri ise hiçbir zaman olmaz. Ermenilere Çukurova bölgesini verip bir Ermenistan kurulması fikrini aklında bile geçirmeyen Fransa 1920 yılında Ermenilerin lideri Bogos Nubar Paşa’yı yalancılıkla itham ederek böyle bir düşünceleri olmadığını belirtir. 28 Aralık 1920’de Fransız Senatosu Dışişleri Komisyonu Başkanına Dışişleri’nden gönderilen mektup ise bu isteğe cevap niteliğindedir;(93)


“Bana 1916’da veya daha sonra, otonom bir Kilikya kurulması hususunda Ermenilere bir taahhütte bulunup bulunmadığımızı sordunuz... Bu neviden bir taahhüde hiçbir zaman girilmemiştir. Bogos Nubar Paşa, Georges Picot’un 1916’da müttefik zaferini müteakip, Fransa’nın kendi himayesi altında, Kilikya’ya otonomi tanıyacağı hususunda teminat verdiğini iddia ediyor... Bu iddia edilen taahhüt, Türklerin Kilikya’dan kovulmasına yardım için, M. Picot’un telkini üzerine kurulan Ermeni Lejyonlarının karşılığını teşkil ediyormuş. Bogos Nubar Paşa, iddiasını teşvik için Hariciye kanalı ile Kahire’deki oğluna 27 Ekim 1916’da gönderdiği ve Ermeni Lejyonu’nun kurulması için tedbirler almasını istediği telgrafı zikrediyor. Bu lejyonu kurmakla görevli Binbaşı Romieu’nün o tarihte Başbakan bulunan M. Briand’ın Ermeni millî delegasyonu ile tamamen mutabık kaldığını ifade eden bir mektubunu okumak suretiyle, Londra’da teessüs eden mutabakatı Ermeni ileri gelenlerine teyid etmiş olduğunu ilave ediyor. M. Georges Picot, Bogos Nubar Paşa ile Londra’da konuştuğu hakkında Bakanlığına bilgi vermiş değildir. Kaldı ki Fransız Hükümetini angaje edecek bir salahiyeti de yoktu. Bogos Nubar Paşanın oğluna çektiği telgrafta ise sadece “müttefiklerin zaferi halinde Ermenilerin millî hedeflerinin tatmin edileceği konusunda resmi teminattan” bahsedilmektedir. Eğer Kilikya’dan söz edilseydi Bakanlık bu telgrafı çekmezdi.

Kilikya o telgrafta zikredilmiş değildir. Yukarıdaki cümle ancak, devletlerce tespit edilecek hudutlar içinde bir Ermeni devleti kurulması manasını ifade eder. Bu da Sevres Anlaşması ile yapılmıştır. M. Briand’ın Binbaşı Romieu’ya mektup yazdığına dair arşivlerde hiçbir iz yoktur. Herhangi neviden hiçbir vesika, Fransa’nın 1916 anlaşması çerçevesinde Kilikya’yı aldıktan sonra, burada bir otonom Ermenistan kuracağına dair M. Georges Picot’un kendisine teminat vermiş olabileceğini teyit etmemektedir...”


Öte yandan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması’nın imzalanması da gerekçe gösterilerek Kıbrıs’ta tesis edilen Ermeni kampları kapatılır, kampla ilgili her şey İngiliz Esir Kampı Komutanı Yarbay Motherwell tarafından teslim alınır. Kampla ilgili her türlü malzemeye oluşturulan bir askerî komisyon tarafından el konulur. Kampta bulunan Ermenilerin adayı terk etmelerine müsaade edilir ve bu Ermeniler gemilerle adadan ayrılır. Böylece Port-Said’den Arabistan çöllerine kadar pek çok yerde Fransız bayrağı altında ve Fransız üniformasıyla binlerce masum insanı katleden, Antep, Maraş, Urfa ve Adana’nın işgalinde İngiliz görevlilerin yardımlarıyla Kıbrıs’tan gelip İskenderun yakınlarında karaya çıkartılan (94) ve Fransa bayrağı altında ve Fransız üniformasıyla çarpışan, “bu yörede Fransız ve İngiliz koruyuculuğu altında Ermeni işgalini kesinleştiren” (95), Çukurova’nın Ermenileştirilmesi için zulümden çekinmeyen, Kıbrıs’taki bu kampın kurulmasında en büyük çabayı gösteren Albay Romieu’nun ifadesiyle “üstün nitelikli savaşçılar” (96) olan ve Musa Dağı’ndan kaçıp Port Said’de eğitilen “renkli askerlerden oluşan” (97) Doğu Lejyonu’nu Fransız üniformasıyla Türkleri katletmek için kullanan,(98) masum insanlara işkence yapıp Türk devlet memurlarını küçük düşüren (99), Çukurova’yı işgal eden Fransız ordusunun kanatları altında Türklerden intikam almaya çalışarak belki de Fransa’yı araç olarak kullanan ve Fransa’ya çok pahalıya mal olan, Kıbrıs’ta basılan pek çok propaganda malzemesini Türkiye ve Ortadoğu’da dağıtan, posta, ulaşım ve güvenlik gibi stratejik öneme haiz konularda Kıbrıs’ta eğitilip Çukurova bölgesinde faaliyette bulunan, Türkiye’de faaliyet gösteren Ermeni çetelerine özellikle İngiltere’den temin edilen silahları Kıbrıs üzerinden sevk eden, Seferberliğin ilanından hemen sonra Anadolu’da casusluk faaliyetlerinde bulunan (100) ve burada askerî eğitimden geçen Ermeni gücü Kıbrıs’ta faaliyetini noktalar.


Rusya’dan ABD’ye kadar pek çok ülkeden Ermeni gençlerini Kıbrıs’taki bu kampta toplamayı başaran ve ‘Ermenileri maşa eden Fransa’ (101) Amerikan Hükümeti’nin ‘Birleşik Amerika, Osmanlı devleti ile savaş halinde değildir. Bu nedenle Amerikan vatandaşı Ermenilerin Türklere karşı savaşması için Kıbrıs’a gönderilmesine müsaade edilmeyecektir.’ kararı, (102) Brezilya ve Arjantin’deki Ermeni gençlerinin kampa getirilmemesi, Ermeni gençlerinin kamptaki Türk savaş esirlerinin kamptan kaçmalarına yardım etmeleri ve bu durumun kampta bulunanlar üzerinde olumsuz etki yapması gibi sebeplerle kampın kapanması noktasına gelir. Ayrıca bu iki kampta bulunan Ermenilerin ortak bir düşmana karşı mücadele etmelerine rağmen özellikle Cezayirlilere karşı çok sert ve kaba davranmaları sonucunda Ermeni-Müslüman (Suriyeli, Iraklı, Cezayirli) kavgalarının çoğalması üzerine Müslüman askerler için Lefkoşa’nın kuzeybatısında inşa edilen ve 20 baraka ile 8 çadır kurulan, ayrıca bir de kilise eklenen kamp da kapatılır. Kurulan bu çadırlar aslında daha önce Monarga bölgesinde bulunan çadırlardır.(103)


Ermenilerin Kıbrıs’a yeni bir hayat umuduyla başlattıkları göç hareketi her ne kadar 1895 yılına kadar giderse de bu insanların büyük bir kısmı daha sonra zor hayat şartları nedeniyle adayı terk etmek ve Ortadoğu ülkeleriyle Avrupa’ya gitmek zorunda kalırlar. Bu durum adada Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu dönem sonrasında da devam eder. Kıbrıs’a özellikle Anadolu’dan Ermenilerin göç hareketleri Birinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı 1914-1918 döneminden hemen sonra 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması sonrasında da artarak devam eder;(104)


“…Yanlış davranışları yüzünden Türkiye’den göç etmek zorunda kalan Ermeniler İngilizler tarafından getirilip Kıbrıs’a yerleştirilmişlerdi. Bunların Kıbrıs’ı yurt edinmelerine Türkler kadar, hatta daha çok Rumlar kızmışlardı. Bilhassa o dönemde Evkaf Murahhası olan M.İrfan Bey Ermenilerin İngilizlerce Kıbrıs’a getirilmelerini onaylamış, onların burada kolaylıkla yerleşmelerine yardımcı ve önayak olmuştu. Bilhassa Evkaf Dairesi’ne ait bütün ev, dükkân ve işyerlerine Ermenilerin hem de düşük kiralar karşılığında yerleştirilmeleri tüm yerliler tarafından büyük tepkilerle karşılanmıştı…”


Bu dönemde Anadolu topraklarından kopup gelen Ermeniler arasında aslen Silifkeli olan Meryem Hanım veya Kıbrıs’ta ailesi ve dostları tarafından bilinen ismiyle Mari Kadın da bulunmaktadır.(105) Mari Kadın Kıbrıs’a geldikten sonra da Türkçe dışında başka bir dil bilmediğinden kendi çocukları da, torunları da Türkçe konuşmaya devam ederler. Mari Kadın adaya geldikten sonra Lefkoşa’nın Küçük Kaymaklı bölgesinde avlu içerisinde bir eve yerleşir. (106) Silifke’den kiraladıkları salla Kıbrıs’a gelen ve evleninceye kadar kimliksiz yaşayan Sultan Karabıyıkyan daha sonra öksüzler okulu olarak bilinen Melkonyan Ermeni Okulu’na kaydedilir. Sultan ismine karşılık olarak adı Takui olarak değiştirilen Sultan Karabıyıkyan aynı anlama gelen her iki ismini de ölünceye kadar kullanmaya devam eder. Daha sonra Kıbrıslı bir Rum’la evlendikten sonra da kendisine üçüncü bir isim olarak Vasiliki ismi verilir.(107) 


Fransa ile yapılan bu anlaşmayla beraber özellikle Çukurova bölgesinden Ermeniler Kıbrıs’a göç etmeye başlar. Bu arada dönem içerisinde Mağusa bölgesinde bulunan Ermenilerle de istenmeden de olsa karşı karşıya gelinmektedir;(108)


“Ayrıca Mağusa’da, Monarga’da Ermeni askerleri vardı. Çok iyi Türkçe bilirlerdi. Bu Ermeniler çok kavgacı idiler. Onları Türkler de, Rumlar da sevmezdi. Bunların sayısı 3.000 kadardı. Bir gün 120’ye yakın Ermeni, Lefkonuk (Geçitkale) panayırına gider. Rumları döverler ve Türk kadınlarına sataşırlar. Vadilili Ahmet Pehlivan vardı, Lefkoşa’da Kumarcılar Hanı’nı tutardı. Esmer, iri yapılı bir adamdı. Güreşçiydi. Panayırlara giderdi. Ahmet Pehlivan, Ermenilerin kadınlara sataştığını görünce Ermenilerle kavgaya başlar. Panayırda bulunan dedem de Ahmet Pehlivan’a yardım eder. Ermenileri kırbaçlaya kırbaçlaya Monarga’ya doğru kovalarlar. Fransız subayı kalkar ve Ahmet Pehlivan’ı alnından öper ve ‘İyi ettiniz.’ der. Bir daha yapmasınlar diye konuşurlar. Subayın adı André imiş. Daha sonra Monarga’ya gelince Türklerin dükkânından alışveriş yapardı, İyi bir adamdı. Fyli diye bir Fransız subayı varmış. Köpek gibiydi. Türkleri hiç sevmezdi.”



Lozan Barış Andlaşması Sonrasında Kıbrıs

Lozan Barış Andlaşması’nın hemen sonrasında andlaşma hükümleri İngiltere tarafından 6 Ağustos 1924 tarihinde tasdik edilmiştir.(109) O güne kadar Türk tebaası olarak görülen Kıbrıslı Türklerden İngiliz uyruğuna geçmek veya Türk tâbiiyetine sahip olarak adayı terk etmek seçeneklerinden birisini kabul etmeleri istenir. Sonuçta yaklaşık 7-8.000 civarında Kıbrıslı Türk de Türkiye’ye göç eder.(110) Bu dönemde İngiliz yönetimi, okullara ve camilere Türk bayrağı asılmasını, 19 Mayıs ve 29 Ekimlerde bayram kutlamalarının yapılmasını, Türkiye’den kitap getirilmesini yasaklamıştır.(111) Ancak İngilizlerin bu davranışının arkasında İngiliz idaresinin özellikle Kıbrıslı Türkleri sindirmeye yönelik olarak planlı bir girişimi söz konusudur.(112) Kıbrıs’ta ne olup bittiği konusunda ise Türk hükümetinin bilgisi vardır ve bu konuyla ilgili olarak Kıbrıs’taki konsolosluk kanalıyla ayrıntılı raporlar hükümete ulaştırılmaktadır.(113) 


Bu süreçte, Türklerin boşalttığı iş alanlarını doldurmak üzere Anadolu’dan yaklaşık 1.300 vasıfsız Ermeni de Kıbrıs’a giderek, Larnaka’da karaya ayak basmıştır. Bu gelenler tüccarlar, esnaflar yanında el emeğiyle çalışan ustalar ve vasıfsız insanlardan oluşmaktadır. İpek dokumacısı, terzi, marangoz, halı ustası, ayakkabıcı, gümüş, bakır ve altın ustası, basmacı, yemenici, kazaz, kürkçü, aktar, saraç, tüfekçi, yüncü, mobilyacı, tenekeci ve tarak ustaları çarşıları doldurmuştur. Daha sonraki dönemde ise Limasol, Larnaka, Mağusa, Lefkoşa ve Baf ’ta yerleşmeye başlayan Ermeniler artık sıradan insanlar değil, ekonomik, sosyal ve devlet hayatında söz sahibi doktor, diş hekimi, veteriner, sivil savunma uzmanı, bankacı ve tercüman gibi mesleklerle İngiliz idaresinde söz sahibi olan insanlardır. 


Adada Türk toplumu “idaresizlik, aşırı borçlanma, israf, günün koşullarına ayak uyduramamak ve göçler” (114) sonrasında mal varlığını kaybederken verimli topraklar, tarım alanları, çiftlikler ve mandıralar el değiştirerek, Ermenilerle Rumların olmuştur. Ayrıca Rumlar ve Ermeniler ticari hayatın kalbinin attığı merkezlerde dükkânlar ve evler yaptırmaya başlamıştır. 1931 yılı itibarıyla 64.238 Türk ve 276.572 Rum olmak üzere nüfusu toplam 347.959 olan adada Kıbrıslı Türklerin daha sonraki dönemlerde de Anadolu ile irtibatları hiç kesilmeyecektir. Bu bağlamda Türkiye ile sıcak ilişkiler içerisinde olan kişi ve kuruluşlar Kıbrıs’ta olup bitenler konusunda Türkiye’yi devamlı surette bilgilendirmişlerdir;(115)


“...Kıbrıs’ta mevcut muhtelif anasırın nüfusu; Rum: 300.000, Türk: 65.000, Ermeni: 4.000. Mecliste muhtelif anasıra mensup azalar: Rum: 12, Türk: 3 (Necati Özkan, Zekâ, Doktor Eyüp), İngiliz: 9 (Meclisteki İngiliz azalar müntahap olmayıp mahalli hükümet tarafından tayin olunurlar.) Aşağı yukarı aynı dönemle ilgili olarak o dönem tarih öğretmenliği yapan İsmet Konur şu ifadeleri kullanır; (116)


“…Hükümet, Kıbrıs Türklerinin mazi ve istikbalini hiç düşünmeden, bilhassa son senelerde onu mağdur edecek bazı icraatta bulunuyor, pek açık haksızlıklara meydan veriyor ve 65.000 kişilik bir Türk kitlesini aynı ada üzerinde yaşayan birkaç bin kişilik bir Ermeni kütlesinden de aşağı tutarak onu birçok işlerinde adeta sıfır gibi kullanıyor… Mesele bu kadarla da kalmadı, araya Ermeniler de karışmış ve Türklerden inhilal edilen yerlere bunlar sokulmuştur. Şimdiki halde memurlar arasında hatırı sayılır miktarda Ermeni memurlar vardır. Binaenaleyh memurların tasnifi için teşkil edilen komisyonda bir Ermeni memurun da bulunuşunu pek tabii buluyoruz… Evet, ama mesele onda değil, bize yapılan muamelededir. Bu komisyonun bir tesadüf eseri olması akla gelmez. Çünkü bunların birisi İngiliz, birisi Rum ve birisi Ermeni’dir…”


Lozan Antlaşması’nın hemen sonrasında antlaşma hükümleri İngiltere tarafından 6 Ağustos 1924 tarihinde tasdik edilir.(117) O güne kadar Türk tebaası olarak görülen Kıbrıslı Türklerden İngiliz uyruğuna geçmek ve adada kalmak veya Türk tâbiiyetine sahip olarak adayı terk etmek ve Türkiye’ye göç etmek isteyenlere tanınan bu haklarla yaklaşık 7-8.000 civarında Kıbrıslı Türk de tekne ve vapurla Türkiye’ye göç eder.(118) Bu dönemde İngiliz yönetimi okullara ve camilere Türk bayrağı asılmasını, 19 Mayıs ve 29 Ekimlerde bayram kutlamalarının yapılmasını, Türkiye’den kitap getirtilmesini, hatta kitaplarda bulunan bayrak ve Atatürk resimlerinin bile bulunmasını yasaklar.(119)


Bu arada Türk Lisesi müdürlüğüne getirilen Wood’un karısı hakkında Dr. Fazıl Küçük de anılarında söz eder;(120)


“...İkinci Cihan Savaşı başladıktan sonradır ki Türk Erkek Lisesi Lefkoşa’dan Lapta’ya taşınıyordu. İngilizler Dr. Eyüp Necmettin’in yardımı ile lise idaresini tamamen kayıtsız şartsız İngilizlere teslim ettiğinden lisenin başına eşi Ermeni olan Wood isminde birini getirmişlerdi ve bunun yanında Viktorya Kız Lisesi’ne de bir İngiliz bayan getirilmişti. Lise o hale gelmişti ki müdürün eşi Ermeni kadın tarafından idare ediliyordu. Mevcut Türk öğretmenler arasına birçok İngiliz öğretmenler de getirilmişti. Ermeni kadın sabahleyin kocasıyla okula gelir, müdür odasına yerleşir, programı ele alır, ilaveler ve çıkarmalar yapar, Türk öğretmenler arasında hareketli ve millî hislerini açığa vuranları odasına çağırır ve yine bunun yanında öğrencileri de takipten geri kalmazdı. Bu sırada lise de bir de kolej kısmı açılmıştı. Siyasetleri liseyi tamamen kapatıp yalnız kolejin devamını sağlamaktı. Ermeni kadın, şu kadarını itiraf etmeliyim ki zeki ve kurnaz bir Türk düşmanı idi. Genç öğrencileri nasıl İngiliz tarafına getirebilir, millî hislerden onları hangi yolları tutarak uzaklaştırabilir düşüncesi içindeydi. Sınıflarda sınıf gözcüleri sınıfını ihdas etmiş, kendisinin bulduğu öğrencilerin kollarına bir işaret takarak bunları arkadaşlarına kendisi tarafından tayin edildiğini ve bunlara karşı saygılı olmalarını söyleyip duruyordu. Maalesef bu genç çocuklardan bazıları Ermeni kadının daha da gözüne geçebilmek için öğrenciler arasındaki bütün konuşmaları kendine rapor veriyorlar ve Türkçeyi iyi bir üslupla konuştuğundan da adeta itimat kazanıyordu. Çocuklara koleji sevdirmek ve orda toplamak için büyük imtiyazlar veriyordu. Bir defa buraya giren öğrenciler için sınıfta kalma yoktu. Bilir veya bilmez imtihandan iyi bir notla çıkardı ve yine mezun olanlara hükümet dairelerinde hemen iş buluyor ve koleji böylece cazip hale getiriyordu. Millî his ve heyecanlar sarsıntı geçiriyordu… 


Ermeni kadın kocasının mevkiine dayanarak ele avuca sığmaz şımarık bir çocuk gibiydi. Durumu yakından görmek için bir gün yanıma bir iki arkadaş alarak okula gittim. Müdür beyin kapısı önüne geldiğimiz zaman kapıyı çalarak içeri girmek istedim. Kapıyı çalıp cevap beklemeden açtığımızda büyük bir kanepe üzerinde Ermeni karısının oturmakta olduğunu, sağ ve solunda birer öğrencinin oturduğunu gördük. Bizi görür görmez kadın adeta kudurmuş, ağzından çıkanı kulağı duymayacak hareketlere başlamıştı. Beni ve arkadaşlarımı ilk defa görüyordu. Biz ilk defa olarak okula gidiyorduk. İçeri girdiğimiz zaman kendimizi tanıtmaya vakit bulamamıştık. Ağzından köpükler savrulan kadına kendimizi takdim ettiğimiz ve niçin okula geldiğimizi dinlediği zaman biraz teskin olmuş ve beraberce oturduğu öğrencileri uzaklaştırarak bizimle meşgul olmaya başlamıştı. Yaptığı hareketlerden özür dilemeden önce, ‘Böyle şey mi olur? Mademki müdür beyi görmeye gelecektiniz neden daha evvel randevu istemediniz? Benim size karşı bir husumetim yok. Fakat hareketleriniz benim asabımı bozmuş ve bu yüzden sizlere çok ağır muamelede bulunduğumdan özür dilerim.’ deyip kocasına haber ulaştırıp az sonra konuşmaya başladık. İlk şikâyetimiz millî günlerde okulun tatil edilmemesi ve okula çocuk elinde hasta raporu olsa da gelmediği için tart edilmesi konumuzu teşkil ediyordu. Aldığımız cevap kati idi. Müdür bize cevap vermezden önce Ermeni kadını, ‘Biz burada bütün mesuliyeti üzerine almış kimseleriz. Hükümet bize istediğimiz yapmamıza müsaade etmiştir. Bu yüzden bir müstemleke olan Kıbrıs’ta ancak İngiliz millî günleri kutlanır. Size vereceğim cevap İngilizlerin adada kaldığı sürece vereceğimiz emirlere öğrenci velilerinin saygılı olmasıdır.’ dedi. Daha fazla vakit kaybetmek boşuna olacağından oradan ayrıldık. İkinci Cihan savaşı başlamıştı...”


Kıbrıs’ta ticari hayat yavaş yavaş Ermenilerin eline geçmeye başlamıştır. Daha sonra adaya göç eden Ermeniler arasında ise birkaç fotoğrafçı (121), matbaacı, araba tamircileri ve döşemeciler de bulunmaktadır.(122) Ayrıca Rumlar ve Ermeniler ticari hayatın kalbinin attığı merkezlerde dükkanlar ve evler yaptırmaya başlar. Kıbrıs’ta ticari hayat yavaş yavaş Ermenilerin eline geçmeye başlamıştır. Daha sonra adaya göç eden Ermeniler arasında ise birkaç fotoğrafçı, matbaacı, araba tamircileri ve döşemeciler de bulunmaktadır.


Örneğin 1930’lu yıllarda Kıbrıs’ta ve özellikle de Lefkoşa’da bazı amatör tiyatro grupları yavaş yavaş kendini göstermeye başlar; ancak bu tiyatro gruplarından en ilginç olanı ise bir Ermeni terziye ait olan atölyede çalışanlarla ilgili olanıdır.(123) Terzi atölyesinden usta olarak ayrılacak olan kendisini yetiştirmiş bir personel için düzenlenen etkinlikler içinde birisi de tiyatro oyunudur. Bu faaliyetler sırasında mevlit okunmakta, gelen davetlilere hediyeler verilmekte, ayrıca atölye çalışanları tarafından küçük oyunlar da sahnelenmektedir. Bu tiyatro gruplarından birisi de Lefkoşa’da Foto Yervant olarak bilinen Ermeni fotoğrafçının kız kardeşine ait terzi atölyesidir. 


Özellikle 1900’lü yılların başından itibaren adaya yerleşmeye başlayan Ermeniler arasında uzun yıllar adından söz ettiren ve bugün bile Kıbrıs tarihinin bir parçası haline gelen fotoğrafçılar bulunmaktadır. Bu Ermeni fotoğrafçılar arasında ilk akla gelenler ise Haig Mangoyan ve kardeşi Heron Mangoyan olur. Haig Mangoyan ve kardeşi Heron Mangoyan da özellikle 1921 yılında Fransa ile imzalanan Ankara Anlaşması neticesinde Çukurova bölgesinden ayrılarak Kıbrıs’a gelen Ermeniler arasındadır. 1907 Adana doğumlu olan Haig Mangoyan’ın Kıbrıs’a gelişi de 1922 yılına denk gelir. Adana’dan geldikten sonra Larnaka’ya yerleşen Mangoyan burada ayrıca Larnaka Amerikan Akademisi’ne de devam eder. Adana’da bulunduğu dönemde de fotoğraf sanatıyla uğraşmakta olan Mangoyan akademiden mezun olduktan sonra o günün iptidai şartları içerisinde kendi evinde bir fotoğraf stüdyosu kurmaya çalışır. Mangoyan’ın Larnaka’da başlayan fotoğrafçılık macerası daha sonra Mağusa’ya yerleşmesiyle beraber Mağusa’da açtığı fotoğraf stüdyosuyla devam eder. Mağusa’daki çalışmalarına 1930 yılına kadar devam eden Haig Mangoyan daha sonra kardeşinin de yaşamakta olduğu Lefkoşa’ya taşınır ve burada kardeşiyle birlikte çok daha büyük ve kapsamlı bir fotoğraf stüdyosu açmayı başarır. Haig Mangoyan ve kardeşi Heron Mangoyan’ın Kıbrıs fotoğrafçılık tarihi açısından en önemli özelliği ise İkinci Dünya Savaşı döneminde Kıbrıs’a gelen Winston Churchill ve Şükrü Saraçoğlu’nun fotoğraflarını çekmesidir.


Ayrıca Winston Churchill’in adada bulunduğu dönemde ziyaret ettiği yerlerdeki bütün fotoğrafları da Mangoyan kardeşler tarafından çekilmiştir. Mesleğe başladığı ilk dönemde ticari amaçlı olarak vesikalık ve portre fotoğrafçılığı üzerinde yoğunlaşan Mangoyan kardeşler daha sonraki dönemde şehir hayatının dışında Kıbrıs adasının görünmeyen ve bilinmeyen güzelliklerini keşfetmeye yönelik çok geniş bir çalışma alanı çerçevesinde fotoğraflar çekmeye başlarlar. Mangoyan kardeşler tarafından çekilen fotoğraflardan bazıları daha sonra kartpostal haline de getirilir. Haig Mangoyan 1970 yılında öldükten sonra da stüdyosu oğlu tarafından Lefkoşa’nın Rum kesiminde çalıştırılmaya devam edilir.


Mangoyan kardeşlerin dışında Kıbrıs adasında fotoğraf sanatıyla ilgilenen bir başka aile ise Vahan ve Ardashes Avedissian kardeşlerdir. Adana 1902 doğumlu olan Vahan Avedissian’ın babası Artin Avedissian ise Türkiye’ye ilk defa Amerikan yapımı traktörü getiren kişi olarak bilinmektedir. Ankara Anlaşması sonrasında Çukurova bölgesinden ayrılan diğer Ermeni aileleri gibi Vahan Avedissian da 1921 yılında Adana’dan Kıbrıs adasına göç eder. 1935 yılında Annik isimli bir Ermeni ile evlenen ve bu arada Kıbrıs Müzesi’nde de fotoğrafçılık yapmaya devam eden Vahan Avedissian 1950’de stüdyosundaki fotoğrafçılıkla ilgili bütün malzemelerini satmak suretiyle bu işi bırakır. 


Avedissian ve Mangoyan kardeşler dışında Kıbrıs’ta tanınan ve uzun süre fotoğrafçılık yapanlar arasında Foto Vahram, Foto Yervant, Foto Vavlitis ve Lefkoşa’da Tilbiyan kardeşler olarak tanınan Berc Tilbiyan ve Artu Tilbiyan, ayrıca Larnaka’da çalışan ve Foto Zartarian olarak bilinen 1916 Adana doğumlu Gyrakos Zartarian, Limasol’da fotoğrafçılık yapan ve Foto Mosditchian olarak bilinen 1872 doğumlu Martyros Mosditchian, Foto Edward olarak bilinen 1902 doğumlu Edward Voskeritchian ile Bastacian kardeşler olarak bilinen Leon ve Ardas Bastacian gelmektedir.


Bu süreçte gerek birkaç dil bilmeleri gerekse de idari faaliyetlerdeki kıvrak zekâları sayesinde pek çok Ermeni bankalardan adliyeye, özel teşebbüsten polis ve asker teşkilatına kadar farklı alanlarda görev almaya başlamıştır. Böylece gazeteci, doktor, mühendis, mimar, veteriner, bankacı, psikiyatr, maliye uzmanı ve avukat kendi iş yerlerini açmaya ve işveren konumuna gelmeye başlamışlardır. Kıbrıslı Türklerin farklı sebeplerle ortadan silinmesi sonrasında öğretmenlikten polisliğe kadar pek çok alanda İngilizce şartı getiren İngiliz idaresi, Ermenilere devlet dairelerinde yeni iş imkânları yaratmıştır. İlginç bir nokta ise Ermeniler arasında İngiliz döneminde ufak çaplı da olsa siyasi görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasıdır. İngiliz idaresinin de desteğini alan varlıklı tüccar Ermeniler, adada istikrarı bozan bu unsurları ada dışına çıkartmak için teşviklerde bulunmuş ve bu tip insanlara parasal destek bile sağlamıştır;(124)


“…Ermeniler arasında o zamandan (İngilizler devrinde) bir komünizm cereyanı varmış. O tarihte Kıbrıs’ta yaşayan Ermeniler sağcı ve solcu cepheler halinde faaliyet göstermekteymişler. İngiliz idaresinden destek bulan Ermeniler komünist Ermenileri hicrete teşvik ve onlara kolaylıklar temin yollarını takip etmiş oldukları ifade edilmektedir. Hatta zengin Ermenilerin bu tiplerin adadan ayrılması için para yardımları yaptıkları olmuş…” 


Bu dönemde Lefkoşa’da karşımıza çıkan bir başka Ermeni ise gazeteci Mehmet Remzi Okan ve gazetesi Söz aleyhine dava
açan İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesi Sait Molla’nın avukatı Baron Amerya’dır.(125) Baron Amerya aynı zamanda gazeteci M. Remzi Okan’ın kapı komşusudur. Mehmet Remzi Okan’ın Sait Molla aleyhinde kaleme aldığı “İçimizde Müfsitler Var, Dikkat” başlıklı yazısıyla ve bu yazıda Sait Molla için kullandığı “Yılan gibi bağrını sürüyerek gelen bir firari” ifadesiyle ilgili olarak “Müfsit Yayınlar Yasası” kapsamında açılan davada İngiliz mahkemesi M. Remzi Okan’ı bu kişinin firari değil bir siyasi sığınmacı olduğunu belirterek hakaret suçlamasıyla iki ay hapse mahkûm etmiştir. Sait Molla’nın çevirdiği fırıldaklara göz yummanın mümkün olmadığını belirten M. Remzi Okan bu şahsın Kıbrıs Türk toplumunu aldatmaya ve aklını çelmeye yönelik girişimlerde bulunduğunu ve Yunanlar lehine casusluk yaptığını da belirtir. 


4 Temmuz 1926 günü Girne kalesine gönderilen Mehmet Remzi Okan’ın ardından gazetesi de 21 Temmuz 1926 gününe kadar üç hafta kapanmak zorunda kalır. Ayrıca Baron Amerya, gazeteye haciz koydurmak ve mağduru köşeye sıkıştırmak amacıyla çok yüksek bir tazminat da talep eder. M. Remzi Okan’ın 4 Eylül 1926 tarihine kadar hapishanede bulunduğu bu süreçte avukat M. Fehmi Bey ve Hamit Orundalızade gazeteyi idare etmektedir ve istenilen tazminatın ödenmesi sonrasında gazete tekrar yayın hayatına başlar. 


30’lu yıllardaki Lefkoşa ise gerek sosyal hayat ve gerekse imkânlar bağlamında bugünküyle kıyaslanamayacak kadar kötü bir durumdadır;(126)


“...Türkler eğlence için, futbol için, sinema ve tedavi için Rum kesimine giderlerdi. Futbol sahamız yok. Sinemahanemiz yok. Doktorumuz 3. Avukatımız 1-2. Mühendisimiz 1. Lefkoşa yine hisarlar içinde. Köşklüçiftlik, Kumsal, Çağlayan bölgelerinde henüz ev yok. Karutsalar, trenler var. Türk’ün kasabadan kasabaya otobüsleri yok. Özel arabaları yok. 3 doktor hastalarını bisikletle ziyaret ediyor. Öğretmenler de bisiklet devrinde. Evlere hayvanla ekmek dağıtılıyor. Sokaklarda hayvanla çekilen su tankları var. Lefkoşa’da kumaş tüccarı 3 Türk’e karşılık sayısız Rum. Keman ve bisiklet satan bir tüccarımız, 2 ekmekçimiz, 2 pansiyonumuz, bir lokantamız, 3-5 şiş kebapçımız, 2-3 şamişicimiz, iki kitapçımız var. Türklerin geçimi genellikle memuriyet, öğretmenlik, kâtiplik ve kuru ziraat.”


Adada azınlık olarak görünmelerine ve yasama meclisinde temsil edilememelerine rağmen Ermeniler kendilerini hissettirmeye başlar. Ermenilerin bu dönemde alabildikleri tek resmi temsil görevi ise muhtarlık olur. Bu arada 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasıyla Türkiye İtilaf Devletleri tarafından resmen tanınmasına rağmen antlaşmanın 16, 20 ve 21. maddeleri ile Kıbrıs’ın İngiliz toprağı olduğu kabul edilir.(127) Daha önceki dönemlerde olduğu üzere Ermenilerin Türklerle iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde yine varlıklı ve rahat bir hayat sürmelerinin yanında,ticaret hayatının farklı alanlarında da kendilerini göstermeye devam ederler;(128)


“…Eskiden Rumlarla çok iyi geçinirdik. Ben sporcuydum. Lise talebeleri arkadaşlarım vardı. Gece sinemaya giderdik. Akşam üstü yıkanır, kuşanırdım. Asayiş çok iyiydi. Kimse kimsenin malını çalmazdı… Rumlarla arkadaştık. Ancak bazıları çok hilekârdı. Annemin çok malı vardı. Yorgo adında bir Rum da tüccarlık yapardı. Babam da kışta çalışmazdı. Bu Yorgo annem gittiğinde ihbar ederdi ve malımızı yerdi. Ermeniler satıcılık yaparlardı. Okkacılık (kumaşçılık), parçacılık yaparlardı. Zengin oldular. Kirko isimli bir Ermeni vardı. Türkleri çok severdi. Türkiye’nin Adana bölgesinden geldiydi…”


Bütün kanuni haklardan tam ve eşit olarak istifade eden Kıbrıslı Ermeniler bankacılık, faizcilik ve ticaret hayatında başarılı iş adamları yetiştirirler. Ermeniler diğer vatandaşlara nispeten daha varlıklı ve refah seviyesi yüksek bir hayat sürdürürler. Fernand Braudel ise Ermenilerin özellikle ticaret hayatında bu kadar başarılı olmalarını “Hristiyan olmaları, zahmete katlanmaları, dirençli olmaları, azla yetinebilmeleri ve gerçek dağlı olmaları”(129) şeklinde ifade eder.


Lefkoşa’da ilk Ermeni okulu ise 1887 yılında Mısır, İngiltere ve Fransa’dan Ermenilerin finansman desteğiyle açılmıştır. Daha sonra özellikle 1915 sonrasında meydana gelen olaylar neticesinde ortada kalmış Ermeni çocuklarına sahip çıkmak amacıyla, tütün tüccarı ve Mısır doğumlu olan Krikor ve Garabed Melkonyan kardeşlerle Melikyan ve Ououzonian ailesi tarafından mali destek sağlanan ve Melkonyan Enstitüsü olarak bilinen merkez ABD’deki Armenian General Benevolent Union/Ermeni Genel İyiniyet Birliği tarafından hayata geçirilir.(130) Lefkoşa’da Strovolo ile Eylence arasında bulunan ve bir servi koruluğunda inşa edilmiş ikiz binalardan meydana gelmiş bir okuldur.(131) Osmanlı İmparatorluğu’nda da baş mimar olarak çalışmakta olan Sarkis Balyan’ın oğlu Garo Balyan’ın mimari projelerini hazırladığı enstitünün temeli 15 Şubat 1924 tarihinde atılmış, bina 13 Şubat 1926 tarihinde tamamlanarak hizmete girmiştir. Melkonyan Enstitüsü önceleri öksüz Ermeni çocukları için yatılı bir okul olan enstitüde 12-18 yaşları arasındaki Ermeni çocukları da yatakhane, sınıf, spor alanları ve yemekhanelerden istifade edebilmektedir;(132)


“…Bu Kıbrıslı Ermenilerde garip bir durum vardır. Melkonyan Okulu 1923’te bütün bu yetimleri ve öksüzleri toplamak amacıyla yapıldı; ancak 50 sene sonra dediler ki ‘Burası artık bir kolejdir.’ Ve bu yalnızca Kıbrıs için değil Orta Doğu ve tüm dünyadan Ermeni merkezi oldu. Toplum olarak hükümet tarafından hiçbir zaman sıkıntıya düşmedik. Daima kültürümüzü istediğimiz gibi, kulüplerimizi, okullarımızı hükümetimizin yardımıyla bugüne kadar sürdürüyoruz. Ancak zaman geçtikçe şimdi bir bakıyoruz kendimizi burada Ermenistan Ermeni’sinden çok farklı görüyoruz. Lübnan Ermeni’sinden farklı görüyoruz. Yani biz Ermeni kökenliyiz ama Kıbrıslı oluşumuz önde gidiyor gibi. Ben de kendimi öyle hissediyorum. Yani Kıbrıs’tan başka yerde yaşayabileceğimi sanmıyorum. Onlarla şimdi yakından da görüşüyoruz ve bakıyoruz ki farklıyız. Aynı milletin insanlarıyız ama farklıyız. Mesela bir Kıbrıslı Rum’la, bir Kıbrıslı Türk’le daha iyi anlaşabiliriz. Öyle bir şey vardır. Rumlara gelince kabullenmişlerdir bizi.”


Çocukları olmayan Melkonyan kardeşlerin servetlerinin ise neredeyse tamamı buraya aktarılır ve öksüz Ermenilerin burada bakım ve eğitimlerine destek verilir. 1924 yılında temeli atılan okul 1926 yılında resmen açıldığı zaman bu okulda sadece öksüz Ermeni çocukları bulunmaktadır;(133)


“…Rumlarla iyi geçinemiyorduk. Onlar hep Yunanlı olmak istiyorlardı. Bu nedenle Lefkoşa’ya birçok baskın yaptılar. Türklerle Rumlar arasında çok kavgalar oldu. Karanlık çöktüğü zaman geceleri onlar da, Türkler de evlere kapanırlar, dışarı çıkmazlardı. Adada yaşayan Ermeniler 5.000 kişi kadardı. Bunlar bezirganlık yaparak hayatlarını kazanıyorlardı… Lefkoşa’da Melkonyan Enstitüsü vardı. Bu okula Ermenilerden gayrı kimse gidemezdi. Bunlar okula, ’Türkler şeytan ile aynı şeydir.’ diye pankart asmışlar. Bu yazıyı indirmek için Türkler valiye başvurdular. Bunun sonucunda da vali bu yazıyı indirtti.”


Melkonyan kardeşlerden büyüğü olan Krikor Melkonyan, 1934 yılında ölünceye kadar bu enstitüde kalmayı tercih eder. Okulda Kıbrıs dışında Yunanistan, İran, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri, Etiyopya ve Amerika da dâhil olmak üzere yirmiden fazla ülkeden öğrenci bulunmaktadır.(134) AGBU kendi internet sitesinde yaptığı açıklamada kuruluşun ana gayesini Ermenilerin eğitimi olarak açıklar ve kuruluş gayelerinin büyük ölçüde Osmanlı hâkimiyeti altında bulunan topraklarda yaşayan Ermenilerin yetiştirilmesi olduğunu belirtir. Okul bu amaç doğrultusunda faaliyetlerine uzun süre aralıksız devam eder. 


Öte yandan Ermeni diyasporasının hemen bütün Ermeni okullarıyla ilgili olarak karşılaştığı düşen gelirler ve devamlı olarak artış gösteren masraflar ve giderler yüzünden Kıbrıs’taki okul da kapanma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Her ne kadar AGBU’nun Melkonyan kardeşlerin bütün servetlerinin yanında yaklaşık 900 kadar doğrudan yardım talebinde bulunduğu ve yardım aldığı kişiler olsa da masrafları karşılamakta zaman içerisinde sıkıntı baş gösterir. 1909-1914 döneminde özellikle Doğu Anadolu bölgesinde kırktan fazla okul açan kuruluş daha sonraki dönemde mali sıkıntılarla karşılaşmaya başlar. 


Birinci Dünya Savaşı döneminde faaliyeti sekteye uğrayan kuruluş daha sonra özellikle Ortadoğu’da Suriye ve Lübnan’da Ermenilerin eğitim sorununa tekrar el atmaya başlar. Söz konusu bu okul 1963 yılına kadar aynı paralelde çalışmaya devam eder. 1926-1940 döneminde özellikle öksüz Ermeni çocuklarına hizmet veren enstitü daha sonra 1934-2005 sürecinde ise yaklaşık 12.000 çocuğa orta ve lise düzeyinde yatılı eğitim hizmeti de verecektir. Bu okuldan yaklaşık 1.500 civarında Ermeni çocuk istifade eder. Özellikle Ortadoğu ülkelerindeki Ermeni nüfusunun 1.000.000 seviyelerinden neredeyse 300.000’e kadar inmesi, özellikle İngiltere ve ABD başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesine doğru artış gösteren göç dalgası sonrasında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber birçok Ermeni de kurulan yeni Ermenistan’a doğru göç hareketine başlar. Bunun sonucu olarak da okulun ihtiyaçları karşılanamaz, öğrenci bulmakta zorluklarla karşılaşılır ve okul 2005 yılında alınan bir kararla kapatılır.(135) 


Okulun kapatılması sonrasında AGBU Yönetim Kurulu tarafından farklı alternatifler üzerinde çalışmalar başlatılır ve sadece Kıbrıs’taki ermeni öğrencilere yönelik olarak mahalli bir okulun devam ettirilmesi kararlaştırılır. Ayrıca yine Kıbrıs’ta Melkonyan kardeşlerin isimlerinin verileceği Ermeni Araştırmaları Merkezi kurulması yönünde de bir çalışma başlatılır. Lefkoşa’da ilk Ermeni Okulu ise 1887 yılında Mısır, İngiltere ve Fransa’dan Ermenilerin finansman desteğiyle açılmıştır. Daha sonra da Türkiye doğumlu Krikor ve Garabed Melkonyan kardeşlerle Melikyan ve Ououzonian ailesi tarafından mali destek sağlanan ve Melkonyan Enstitüsü olarak bilinen merkez 1924 yılında hayata geçirilir.(136) 


Melkonyan Enstitüsü’nde Yunanistan, İran, Lübnan, Birleşik Arap emirlikleri, Etiyopya ve Amerika da dâhil olmak üzere yirmiden fazla ülkeden öğrenci bulunmaktadır (137) ve okuldan 1.500 civarında Ermeni çocuk istifade etmektedir. Bu okul 2005 yılında alınan bir kararla kapatılır.(138) Ermeniler tarafından 1934 yılında tesis edilen bir başka hayır kurumu ise “AYMA” olarak bilinen Ermeniler Birliği’dir. Bu kurum da daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından desteklenmiş ve kendilerine bina tahsisi yapılmıştır.



İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Kıbrıs’ta Ermeniler

Kıbrıs’ta Ermenilerle Türklerin dostça ve iyi komşuluk çerçevesinde ilişkileri İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde de artarak devam etmiştir. Burada bahsedilmesi gereken önemli bir nokta ise İngiltere’nin ekonomik baskıları ve savaş ekonomisini sonuna kadar kullanmasının ardından çeşitli sebeplerle İngiliz ordusunda katırcı olarak görev alan Türkler ve Rumlar yanında 90 civarında Ermeni’nin de İngiliz üniformasıyla cepheye gönderilmiş olduğudur.(139) Bu durumun en temel sebebi ise Sevk ve İskân Kanununu takiben 1915 sonrasında adaya gelmiş olan Ermenilerin mükemmel ve aksansız bir Türkçe konuşmalarıdır;(140)


“...Kıbrıslı Türkler, Ermenilere her zaman saygı göstermişlerdir. Kıbrıs’ın Türk kesimlerinde Ermenilere karşı her zaman içten bir sevgi söz konusudur. Bugünkü nesilden binlerce Kıbrıslı Türk, çocukluklarını kendi yaşıtları Ermenilerle aynı mahallelerde geçirmiştir. Binlerce Kıbrıslı Türk Ermenilerle adadaki İngiliz Okulu’nda (141) ve Amerikan Akademisi’nde sınıf arkadaşı olmuştur. Pek çok Ermeni’nin bugün bile Türk tarafında taşınmaz malı vardır. Bu taşınmazlar Kıbrıslı Türklerin gözetimi altındadır...”


Bu İngiliz okulunun öğrencilerinden birisi de Rauf R. Denktaş’tır. Okul, 1939 yılında 3-4 öğretmenin nezareti altında 13-14 yaşlarında Ermeni, Türk ve Rum öğrencilerden oluşan 30 kişilik bir grupla Londra’ya bir gezi de düzenler. 1941 yılında okul savaş nedeniyle Girne’ye taşınır. Rauf R. Denktaş da diğer arkadaşları gibi ancak hafta sonları Lefkoşa’ya ailesinin yanına gidebilir.1943-1944 döneminde Rauf R. Denktaş aynı okula yurt öğretmeni ve birinci sınıf öğretmeni olarak döner. Aynı yıllarda okulda daha önceki yıllarda olduğu gibi Türk, Rum, Ermeni ve Maronit öğrenciler bulunmaktadır. Rauf R. Denktaş daha sonraki dönemde tekrar Londra’ya gitmek istediğinde ona “sicil belgesi” verecek olan kişi ise Tapu Dairesi Genel Müdürü Bayramyan olur; (142)


“...Bayramyan’la babam çok iyi dosttular. Ailece tanışıyorduk. Bayramyanlar bize gelir, biz de onlara giderdik. “Buralarda ne yapıyorsun?” sorusunu cevaplandırdım... Beni odasına aldı ve kendisi daktilo başına geçerek bana çok güzel bir karakter belgesi verdi. İyi şanslar diledi. “Zorlukla karşılaşırsan bana gel.” dedi...” 


Bu okulda eğitim görenlerden birisi de hayatı tenis sporuyla yoğrulan 1933 Mağusa doğumlu olan İlter Sami’dir ve o da İngiliz
Okulu’ndaki durumu “…Okulda Maronitler ve Ermeniler de vardı. Onlar kendi seçimlerini kendileri yapardı. Yani isteyen Türk sınıfına isteyen Rum sınıfına girebiliyordu. Hem Türkçe hem de Rumcaları mükemmeldi. Dersler hep İngilizce idi. Yalnız Türkçe dersi vardı. Onun dışında bütün dersler İngilizceydi. Onlar da İngilizceye ayak uydururlardı… (143) diyerek açıklar. İlginçtir ki İlter Sami’nin okuldaki en yakın arkadaşı da bir Ermeni genci olan Sarkis der Avedisyan olur; (144)



“Kıbrıs milli takımında futbolcu idi. Çok yakın arkadaşımdı. Opera da vardı o zamanlar okulda. Operaya beraber gider gelirdik. Arkadaşlığımız oradan başlar. Bizim okulda ya hokey oynardınız ya da futbol. En büyük derdimiz okulda hokey ve futbolun ayni gün olması idi. Seçmek zorunda kalırdık. Ben hokeydeydim. Bir gün Sarkis bana dedi ki her yere beraber giderik seninle, futbola girersen gene takımda yer alacan beraber yapacayık her şeyi. Ve ben de futbol takımına girdim. Daha sonra da son sınıfta tenis faaliyetleri başladı okulda.” 


Özellikle İngiliz Okulu vasıtasıyla başlatılan ve daha sonra bütün ada sathına yayılan bir başka faaliyet ise izcilik faaliyetleridir.
Türk Lisesi müdürü İsmail Hikmet Bey’in de desteğiyle Türk Lisesi ve bu okul dışındaki Türk gençleri arasında faaliyetler hızlandırılır. 30-40 kişilik bir grup ayrıca para kazanabilmek düşüncesiyle girişimler de başlatır. Bu konuda uygulanan yöntem ise Ermeni çocukların yaptıklarıyla aynıdır; sokaklarda boyuna asılan küçük bir kutu içinde çorap, kibrit, düğme gibi küçük eşya satışı yapmak.(145) 


Türk, Rum ve Ermeni okullarının izcilik kolları arasında Lefkoşa/Atalasa’da da yarışmalar düzenlenir. Savaş döneminde adada yokluk, karaborsa, işsizlik ve karamsarlık hüküm sürmektedir. Bu şartlarda insanların ekonomik olarak rahatlayabilmek amacıyla asker yazılmaktan başka seçenekleri de kalmamaktadır. Bu şartlarda durumdan istifade eden ve yeni iş imkanları yaratanlar ise köylülerle işbirliği içinde çalışan iki Ermeni tüccar olur;(146)


“…İkinci Dünya Savaşı köyümüzün yoksul ve sıkıntılı bir dönemine rastlıyor. İşsizlik, yokluk ve sıkıntılar diz boyudur. Bu sıkıntılara savaşın neden olduğu yokluk ve karne eklenince halk sefil oldu. Bu sıkıntılar karşısında çok sayıda köylümüz ailesini geçindirmek amacıyla gönüllü olarak İngiliz ordusuna katıldı... Savaş sona erdikten bir müddet sonra Avrupa pazarlarına koyun yünü eksikliği baş gösterdi. Bunun üzerine Lefkoşalı iki Ermeni - Birisinin adı Madosiyan’dı. - adadan yün toplanması için köylülerimizi seferber etti. İki köylümüze bölge acenteliği ve bol para verdiler. Bu acenteler yün satın almaya gitmek isteyen köylülere bisiklet veya motosiklet almak için para veriyordu. Bir anda köylünün çok büyük bir kesimi yün tüccarı oldu. Demircilerde yaptırılan özel terazilerle işe koyulan köylüler bisiklet, motosiklet ve hatta otomobillerle Kıbrıs’ın dört bir yanını dolaşıp yün satın almaya başladılar. Yün alışverişi iki yıl kadar sürdü ve köylünün cebi para ile doldu. Her başlangıcın bir sonu olduğu gibi yün işi de bitti…” 


Özellikle İngiliz Okulu vasıtasıyla başlatılan ve daha sonra bütün ada sathına yayılan bir başka faaliyet ise izcilik faaliyetleridir. Okulda son derece düzenli olarak faaliyet gösteren izcilik kolunun girişimleri paralelinde Türk öğrenciler arasında da izcilik faaliyetleri başlatılır. 1933-1934 döneminde başlatılan bu faaliyetlerin başında ise Fazıl Plümer bulunmaktadır. Türk Lisesi müdürü İsmail Hikmet Bey’in de desteğiyle Türk Lisesi ve bu okul dışındaki Türk gençleri arasında faaliyetler hızlandırılır. Abdi Çavuş Sokağı’nda Darü’l-elhan isimli müzik cemiyetinin faaliyet gösterdiği yerde izcilik çalışmaları da başlatılır. 30-40 kişilik bir grup ayrıca para kazanabilmek düşüncesiyle girişimler de başlatır.


Bu konuda uygulanan yöntem ise Ermeni çocukların yaptıklarıyla aynıdır, sokaklarda boyuna asılan küçük bir kutu içinde çorap, kibrit, düğme gibi küçük eşya satışı yapmaktır.(147) Türk, Rum ve Ermeni okullarının izcilik kolları arasında Lefkoşa / Atalasa’da da yarışmalar düzenlenir. Lefkoşa’dan Mağusa’ya, Larnaka’dan Limasol ve Lefke’ye kadar pek çok merkezde ticari faaliyetlerle ilgilenenlerin büyük bir kısmı Ermeni tüccarlardır. Bu dönemde de ticari faaliyetlerin büyük bir kısmı Lefkoşa Sarayönü Meydanı’nda ticaretle uğraşan Uzunyanlar gibi Ermeni tüccarların elindedir Söz konusu Ermeniler özellikle ticaret hayatında Kayserililere has özellikler olarak bilinen pek çok ilkeyi kendilerine rehber edinirler. Son derece elleri sıkıdır ve boşa
para harcamaktan hoşlanmazlar. Genellikle ticaret yapmak suretiyle sermayenin en kısa zamanda ve risksiz olarak artmasına gayret gösterirler. Son derece sebatkâr çalışırlar. Hiç üşenmezler ve bıkkınlık göstermezler. Ermenilerin belki de en önemli özelliklerinden birisi ise birbirlerine son derece bağlı olmalarıdır;(148)


“...Atlı Ermeni bezirgânlar Lefkoşa sokaklarında dolaşırdı. Veresiye verdiklerinden tutunmuşlardı. Ermeni, yalnız Ermeni’den alışveriş eder, Türkler ise Ermeni’den ve Rum’dan. Lefkoşa sokaklarında Ermeni dilenciye rastlanmadığı söylenmekteydi. Lefkoşa’da ve Larnaka’da okulları vardı. İngiliz arabalarının ve Riley bisikletlerinin acentalığı Ermenilerde idi. İslim onarıcılığı, bezirgâncılıkla işe başlayan Ermeniler zengin olmuşlardı...” 


Özel İtalyan Okulu, İngiliz Okulu ve Larnaka’daki Amerikan Akademisi’nde okuyan Ermeniler de Rumlardan ziyade Türk öğrencilerle arkadaşlık kurmayı tercih eder.(149) Her ne kadar Kıbrıslı Türklerle çok iyi komşuluk ilişkileri içerisinde olsalar (150) da konu alışveriş olunca Ermeniler sadece birbirlerini destekleme konusunda titiz davranırlar;(151)


“...Örneğin Sarayönü’nde eskiden Şükrü Kaya’nın berber dükkânı yanında bir kahvehane vardı. Kahvehanede yanımızda oturan Ermeni, aniden kalkar, ‘Gidek bir sigara alak da gelek.’ diyerek Ermeni bakkaldan sigarasını alır gelirdi. Kahvehanede sigara satıldığı halde ve kendisine ‘Buradan al, efendi.’ denmesine rağmen o ‘Yok, ben veresiye alırım.’ der ve Sarayönü’nden kalkıp taa Baf Kapısı’ndaki Ermeni bakkala gidip sigarasını alır ve geri dönerdi. Tabii bunun orada konuşmaları olurdu. Türk’ün Türk’ü desteklemediği vurgulanırdı. Bu da çocukluk yıllarımda benim aldığım ve unutamadığım mesajlardan biriydi...” 


Ermenilerin birbirlerini alışveriş bağlamında da desteklemeleri Kıbrıslı Türkler tarafından da gözlemlenen ve bilinen bir durumdur;(152)


“Ermenilerin kendilerinden olan insanlarla alışveriş yaptıklarını, bir kibrit kutusu almak için bile olsa Türk bakkaldan değil de bir iki kilometre uzakta olan Ermeni bakkala gidip aldıklarını biliyorum. Bugünkü Arasta Sokağı’ndaki dükkânların çoğunun Ermenilere ait olduğunu Kıbrıs’ta bilmeyen yoktur. Kıbrıs’ın en işlek caddelerinden biri olan Lefkoşa’nın “uzun yolu” diye tabir edilen yerde birçok dükkânın da Ermenilere ait olduğunu görüyorduk. Kıbrıs’ta yaşayan bütün Ermenilerin Türklerden daha iyi Türkçe konuştukları bir gerçektir.” 


Çok iyi Türkçe konuşan, ticaret bağlamında da birbirlerini çok iyi destekleyen bu Ermeniler konusunda olumsuz düşünenler de bulunmaktadır;(153)


“EOKA döneminde Ermeniler, Türk tarafından gaçtılar ve hep gavur tarafına geçtiler. Zaten onlar gavurdan daha adiydiler. öyle Türkçe lisanı konuşuyorlardı ki sanki İstanbul lisanı. Asıl kâfir idiler. Aramızda gavga filan olmazdı çünkü onlar ta ki senin paranı alsınlar senininan dostudu. Paranı aldıktan sonra yüzünü bile göremezdin. Onlar çok birlikti. Potini bile Ermeni dükkânından almaktaydılar. Türklere karşı hiçbir faydaları yokdu.”(154)


Aynı duyguları paylaşanlardan birisi de 1916 Kufez doğumlu Hasan Öztaş’tır ve o da Kıbrıs’ta yaşayan ve özellikle büyük bir
kısmı esnaf olarak çalışan Ermenilerin ‘çok politikacı bir millet’155 olduklarını düşünmektedir. Anadolu’dan adaya gelen Ermenilerle yaşama imkânını bulmuş olan 1908 İskele doğumlu Nidai Ahmet Çetiner de özellikle Birinci Dünya savaşı döneminde adaya gelen Ermeniler konusunda olumsuz düşünenler arasındadır;(156)


“Ermeniler çok rezildi. Kadınlara laf atarlardı. Kadınları Monarga’ya götürürlerdi. Çok tatsızlık yaptılar. Dövmeler, öldürmeler çok vardı. Bir iki defa onları ben de gördüm. Eskiden Rumlarla çok iyi geçinirdik. Ben sporcuydum. Gece lisesi talebeleri arkadaşlarım vardı. Sinemaya giderdik. Akşam üstü yıkanır kuşanırdım ve Deve Limanı’na giderdim. Asayiş çok iyiydi. Kimse kimsenin malını çalmazdı. Ermeniler satıcılık yaparlardı. Şekercilik yaparlardı. Okkacılık (kumaşçılık), parçacılık yaparlardı. Zengin oldular. Kirkor isimli bir Ermeni vardı ve Türkleri çok severdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Adana bölgesinden geldiydi.”


Ticaret hayatının el değiştirmesiyle beraber özellikle kaza merkezlerinde, tabelalarında sonu “-yan” ifadesiyle biten Garabyan, Menokyan, Damadyan, Malukyan gibi pek çok mağaza bulunmaktadır. Belli başlı kuyumcular, terziler, manifaturacılar, fotoğrafçılar, halı satıcıları ve okkacıların neredeyse tamamı Ermeni olup, Türk gelenek göreneklerini de devam ettirmektedirler.(157) Örneğin Kıbrıs Türklerinin yakından bildiği ve Özatay Fotoğrafçılık olarak tanıdığı Öztan Özatay da Baf ’tan ortaokul eğitimi için geldiği Lefkoşa’da ünlü Ermeni fotoğrafçı Arto Tilbiyan’ın yanında çırak olarak çalışmaya başlar ve Kıbrıs Türk fotoğraf sanatının bugünlere gelmesinde ön ayak olacağı tecrübe ve bilgiyi Ermeni ustasından alır. 


Bu arada Lefkoşa’da adı en çok bilinen Ermenilerden birisi ise Aram Uzunyan ve ailesidir. Kıbrıs’a ilk defa çeşitli marka otomobil ve değişik elektrikli ev aletleri getiren bu aile şirketidir. Bu Ermeniler arasında ud üstadı olarak bilinen Keğam Celalyan da bulunmaktadır. Türk müziği çalan ve alaturka Türk müziği seslendiren Celalyan gibi Ermeni müzisyenler, ayrıca koro, grup ve topluluklarda da görev alırlar. Türk sanat müziği ve kanun üstadı Şekerci Keğam Celalyan, Aralık 1963 tarihine kadar Zeki Taner, Mustafa Kenan’la beraber pek çok radyo ve televizyon programı yapar ve halk konserlerine katılır.(158) 


Bir diğer müzisyen ve Kıbrıslı Ermeni sanatçı ise keman virtüözü Vahan Bedelyan (159) ile öğrencileri Manuk Parikian, Levon Çilingiryan ve Hartun Bedelyan’dır. Ayrıca piyano öğretmeni Sirvart Çilingiryan, kardiyolog Vatçe Kalbiyan, yazar Ohannes Şöhmeliyan, şöhreti dünyanın dört bir yanına yayılmış Larnakalı gömlek imalatçısı Stefan Harutunyan, yine Larnakalı fotoğraf sanatçısı Glazner, adaya ilk sinemayı getiren Vahe Nigogosiyan, ressam Vartan Taşçıyan, BM Genel Sekreterliği görevlisi Benon Vahe Sevan, ressam Vartan Taşçıyan, ilk basımı 1946 yılında yapılan “Herkes İçin Romantik Kıbrıs” isimli kitabın yazarı Kevork Keşişyan, otomobil yarışçısı Vahe Terziyan, Cyprus Weekly gazetesinin yazarlarından Georges ve Lana der Partogh da Kıbrıs’ın önemli simaları arasındadır.(160) 


1948-1963 döneminde Melkonyan Enstitüsü’nde yöneticilik ve öğretmenlik yapan, New York’ta “Seçme Metinler, Ermeni Diaspora Edebiyatında Özgür Bir Ses” adıyla öyküleri 1992 yılında bir araya getirilen Mahram Vahyan da bu önemli isimler arasında kabul edilebilir. Ayrıca avukat ve tarihçi Nubar Maksutyan da özellikle 40’lı yıllarda Kıbrıs’taki Türk gazete ve dergilerinde Kıbrıs tarihi ile ilgili makaleler yayımlar. Melkonyan Enstitüsü’nden mezun olan ve Kıbrıs Radyo Korporasyonu’nda 46 yıl boyunca Ermenice programlar hazırlayan bir başka dünya çapında Ermeni sanatçı ise 8 Ağustos 2014 tarihinde hayatını kaybeden Sebouh Abcarian’dır. 


1948 yılında Kıbrıs Türk gazetelerine yansıyan bir haber ise Mısır’dan pasaportsuz olarak Kıbrıs’a gelen ve Lefkoşa’da ikamet eden Kirkor Yiakup Kurtzian isimli bir Ermeni’nin Mihail Tsangaridzen isimli bir kişiyi sahte vaatlerle dolandırması ve 32 Kıbrıs Lirasını gasp etmesiyle ilgilidir.(161) Aynı kişi ayrıca Dikran Maktesian ve Oanik Çakarian isimli Ermenileri de dolandırmış ve onların da toplam 38 liralarını almıştır. Adı geçen şahıs toplam 6 ay hapse mahkûm edilmiştir.(162) Öte yandan adayı ziyaret eden yabancı gezginler de varlıklı Ermeniler ve Rumların sosyal hayatlarından çok etkilenirler. Örneğin Mariti, Lefkoşa’daki bedestenle ilgili olarak, “Burası belli başlı Türk, Rum ve Ermeni tüccarlarının iş yeridir.”(163) demektedir. 


Savaşın bitmesinin hemen ardından Ermeniler Lefkoşa’da yeni bir kilise daha inşa ederler. Daha önce ibadetlerini Lefkoşa Piskoposluğu’nun hemen arkasında bulunan Presbyterian Kilisesi’nde yapan Protestan Ermeniler planı Dickran H. Davidian tarafından çizilen ve temeli 28 Temmuz 1946 tarihinde Protestan papaz Yohanna der Megerditchian tarafından atılan ve 1 Temmuz 1947 günü de açılan bu kilise Lefkoşa’da Mahmut Paşa Sokağı’ndaki eski Amerikan Akademisi’nin arka bahçesinde bulunan küçük kilisedir. (164)








Prof.Dr.Ulvi KESER
Yeni Türkiye 2014
Girne Amerikan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Girne/KKTC.




devamı:



(1) Sir George Hill, A History Of Cyprus, Volume I, Cambridge University Press, 1949, s. 1. Halil Fikret Alasya, Kıbrıs Tarihi Ve Kıbrıs’ta Türk Eserleri, Ankara, 1964, s.13. Robin Parker, Aphrodite’s Realm, Zavallis Press, Lefkoşa, 1962, s.9.
(2) Lawrence Durrel, Acı Limonlar; Kıbrıs-1956, İstanbul, Belge yay.Eylül 1992, s.27.
(3) Ahmet Özyurt, ”Hep Sıcak Bir Ada; Kıbrıs”, Atlas Dergisi, Sayı 15, İstanbul, Haziran 1994, s.32.
(4) Pierre Oberling, The Cyprus Tragedy, Rüstem and Brothers Press Yay., Lefkoşa, 1989, s.3.
(5) BA. 030.01.64.394.7.
(6) Atilla Atan, ”Kıbrıs-Yeni Bir Türk Devletinin Doğuşu”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 14, Ankara, Nisan 1986, s.56.
(7) Gülay Öğün, “Kıbrıs’ta İslam Hâkimiyeti ve Selçuklular Zamanında Kıbrıs İle Ticaret İlişkileri”, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kıbrıs’ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu, Lefkoşa, 1991, s.29.
(8) Afif Erzen, “Kıbrıs Tarihine Bir Bakış”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi, Ankara, 1971, s. 82.
(9) Kıbrıs Ermeni Kilisesi tarafından hazırlanan “Origin of the Armenians of Cyprus” başlıklı memorandum. Special News Bulletin, 30 Ocak 1964, Lefkoşa. www.http.cyprus.gov.cy/cyphome.
(10) Kıbrıs Ermeni Kilisesi tarafından hazırlanan “Origin of the Armenians of Cyprus” başlıklı memorandum. Special News Bulletin, 30 Ocak 1964, Lefkoşa. Ayrıca Bkz. Tuncer Bağışkan, “Kıbrıs Tarihinde Ermeniler”, Adres dergisi, Sayı 133, 17-23 Kasım 2013, s.30
(11) Bayram Kodaman, “Üç Ermeni Şarkısı ve Ermenilerin Türklere Bakışı 1891–1990”, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kıbrıs’ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu, Doğu Akdeniz Üniversitesi Yay., Lefkoşa, 1991, s. 107.
(12) Tuncer Bağışkan, a.g.m., s. 30.
(13) Nejla Günay, “Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Bırakılması ve Bunun Anadolu’da Çıkan Ermeni Olaylarına Etkisi”, Gazi Akademik Bakış, Cilt I, Sayı I, Kış 2007, Ankara, s. 120.
(14) Arif Alagöz, “Kıbrıs Tarihine Coğrafi Giriş”, Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi Türk Heyeti Tebliğleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1971, s. 25.
(15) Hilmi Kılgın, “Tarihsel Perspektif İçinde Enosis Hareketine Bir Bakış”, Güvenlik Kuvvetleri Dergisi, Temmuz 1987, Sayı 2, s. 25.
(16) Kıbrıs Türk Milli Arşivi (KTMA), Klasör (K) No.61, 1970-E. Papouran, Kipros Gueghzi, 1903, s.63 ve 68’den aktaran Hill, op.cit., s. 3.
(17) Robert Stephens, Cyprus-A Place Of Arms, Pall Mall Press Yay.,Londra, 1966, s. 36.
(18) Sir Harry Luke, Cyprus under the Turks 1571-1878, Londra,1989, s. 21.
(19) 1571 tarihinde adanın Osmanlı tarafından fethedilmesinin hemen ardından 1572 tarihli Kıbrıs Mufassal Defteri ve Lefkoşa mahkemesi tutanaklarında Lefkoşa’da yaşayan Ermeniler “Nikola Jorji, Arakil Toma, Hristoli Toma, Andriya Toma, Toma Vair, Yani Andon, Luvizo Istavriya, Yanni Istavriya, Piyero Nikola, Agobisi Konstandini, Dimitri Asapu, Gorail Mikail, Galyori Asuro, Solosu Kiryako, Nikola Hristofi, Sarkız Abdülkani, Luizo Kiryako, Galyori Konstantin, Kriyo Agobisi” olarak verilmektedir ve sayıları toplam olarak 19 kişidir. Kıbrıs Mufassal defteri, No 64, tapu ve Kadastro Arşivi, Ankara, s. 236’dan aktaran Akif Erdoğru, “Kıbrıs Ermenileri Üzerine Notlar (1580-1640)”, Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt XVII, Sayı 1, Temmuz 2002, s. 2-3.
(20) İlginç bir nokta ise adanın Osmanlılar tarafından fethi sürecinde Ermeni lağımcıların özellikle Mağusa surlarının aşılmasında yardımcı olduklarının da ileri sürülmesidir. John Julius Norwich, A
History of Venice, Londra, 1983, s. 477.
(21) Ahmet C. Gazioğlu, Kıbrıs’ta Türkler 1570–1878, Cyrep Yay., Aralık 2000, Lefkoşa, s. 398–399. Ayrıca bkz. Panikos Panayi “Ethnic Minority Creation in Modern Europe: Cyprus in Context”, Andrekos Varnava, Nicholas Coureas ve Marina Elia (Ed:), The Minorities of Cyprus; Development Patterns and the Identity of the Internal Exclusion, Cambridge Scholars Publishing, Newcastle Upon Tyne, 2009, s. 16 ve Alexander Michael Hadjilyra, “The Multicultural Character of Cyprus”, The Armenians of Cyprus, Mayıs 2009, Lefkoşa, s. 5. Burada belirtilen son kaynak ise Latinler ve Maronitlerin aksine Ortodoks kabul edilen Ermenilerin dini inançları nedeniyle baskı görmediklerini, millet sistemi çerçevesinde bir ulus olarak tanındıklarını da belirtir.
(22) M. Akif Erdoğru, “Kıbrıs’ın Türkler Tarafından Fethi ve İlk İskân Teşebbüsü”, Kıbrıs’ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu, Ankara, 1991, s. 48.
(23) Nazım Beratlı, Lefke Sevgilim, Işık Kitabevi Yay., Nisan 2002,Lefkoşa, s. 25.
(24) CO.67.101.21466’dan Salahi R. Sonyel’in New Cyprus dergisinde (Kasım 1986) yayımlanan makalesinden aktaran Gazioğlu, op.cit., s. 399.
(25) Nuri Çevikel, Kıbrıs’ta Osmanlı Mirası (1570-1960), 47 Numara Yay., Nisan 2006, İstanbul, s. 198. Beraber yaşama sanatını en güzel yansıtan bu insanlar arasında bazı problemler de yaşanmıştır. Örneğin 1800’lü yıllarda Lefkoşa’da Serkiz ve Artin isimli iki Ermeni kardeş, bazı Müslümanların mallarına haksız yere zarar verdikleri ve gasp şikâyetiyle El-hac Hasan ve El-hac Mehmed tarafından İstanbul’a şikâyet edilmiştir. Ibid.
(26) 1821 Yunan İhtilali döneminde adadaki “Frenkler, Maronitler ve Ermeniler” de dahil olmak üzere adada kesici aletlerin taşınması yasaklanır. Ahmet C. Gazioğlu, Kıbrıs’ta Türkler 1570-1878, Cyrep Yay., Aralık 2000, Lefkoşa, s. 330 ve 358.
(27) 1900’lü yılların başında İngiliz sömürge yönetiminin Türkçe tercümanlığını yapan H. A. Ütücüyan da bu tercümanlardan birisidir. Ahmet An, “Kıbrıs Ermenileri” Tarih ve Toplum, Ekim 2000, Sayı 202, s. 30.
(28) 1821 Yunan İhtilali döneminde adadaki “Frenkler, Maronitler ve Ermeniler” de dâhil olmak üzere adada kesici aletlerin taşınması yasaklanır. Gazioğlu, op. cit., s. 330 ve 358.
(29) Meral Demiryürek, “II. Meşrutiyet Devrinde Ermeniler Üzerine Üç Piyes”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, Cilt 6, Sayı 1, Mart 2009, s. 109.
(30) Ahmet An, Kıbrıs Türk Kültürü Üzerine Yazılar, Kıvılcım Yay.,No.5, Ağustos 1999, Lefkoşa, s. 24.
(31) M. Akif Erdoğru, “Kıbrıs Ermenileri Üzerine Notlar”, Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt XVII, Sayı 1, Temmuz 2002, s. 3.
(32) C. D. Cobham, Excerpta Cypria, Cambridge, 1908, s. 190’dan aktaran Ronald C. Jennings, “Lefkoşa”, Kubrus; Doğu Akdeniz’de Bir Osmanlı Adası, (Yayına Hazırlayan M. Akif Erdoğru), Galeri Kültür Yay., Temmuz 2010, Lefkoşa, s.139.
(33) Bu Ermenilerin ada sathına dağılımı ise Lefkoşa’da 88, Orini (Dağ)’de 5, Değirmenlik’te 2, Mağusa’da 1, Limasol’da 6, Larnaka’da 14, Baf ’ta 1,Girne’de 37 Ermeni olmak üzere toplam 154’tür. Alexander Michael Hadjilyra ise aynı tarihte Kıbrıs adasındaki Ermeni nüfusunu 154 yerine 20 kişi fazla olarak 174 olarak vermektedir. 10 yıl sonrasında ise bu nüfus 280 olmuş, 1901 yılında 517, 1911 yılında ise 558’e çıkmıştır. Öte yandan 27 Mayıs 1896 tarihli bir Osmanlı belgesinde “…Kıbrıs ceziresinde içtima
eden Ermenilerin adetleri iki bine baliğ olduğu” belirtilmektedir. Bu durum Kıbrıs adasında yaşayanların dışında özellikle çeşitli olaylara karışan Ermenilerin de saklanmak, eğitim görmek, örgütlenmek gibi çeşitli sebeplerle adaya geldiklerini göstermektedir. Örneğin 21 Ağustos 1896 tarihli bir başka belgede de “…Ermeni erbabı ihtilaline mahsus olmak üzere zeytinyağı fıçıları derununa dinamit ve humbara memlu gaz tenekeleri vaz olunarak bunların Kıbrıs ve sair tarik ile Dersaadet’e ithal edilmekte olduğu haber alınması üzerine…” denilmektedir. Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi II, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., Ankara, 1993, s. 279’dan aktaran İsmail Şahin, a.g.m.,s. 70. Ayrıca Bkz. Alexander Michael Hadjilyra, The Armenians of Cyprus, Kalaydjian Foundation, Lefkoşa, 2009, s. 20. Ronald C. Jennings, a.g.m., s. 140. Kıbrıs’taki Ermenilerin sayısı 1921 yılında 1.197 olup, bu sayı 1931 yılında 3.337’ye yükselmiştir. Söz konusu 2.180 kişilik veya %182.14’lük artış özellikle 1922–1928 döneminde yaşanan mülteci akınıyla doğru orantılıdır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Haşmet Muzaffer Gürkan, Bir Zamanlar Kıbrıs’ta, Galeri Kültür Yay., Lefkoşa, 1996. ss. 33–34 ve 91.
(34) Ronald C. Jennings, a.g.m., s. 140
(35) Tuncer Bağışkan, a.g.m., s. 31.
(36) Tuncer Bağışkan’ın yazısından aktaran http://www.yeniduzen.com/Ekler/adres-kibris/112/lefkosa-arabahmet-mahallesi/512
(37) Maria Şirin’den aktaran Sevgül Uludağ, Yeraltı Notları, 21 Eylül 2005. www.stwing.upenn.edu.
(38) http://haberkibris.com/icine-dogdugum-lefkosa-kibrisin-yabancilari-ve-ermeniler.2014-04-27.html.
(39) Mufassal Osmanlı Tarihi, 6.Cilt, İstanbul, 1963, ss. 3224–3227; Barış Özdal, “Ayastefanos ve Berlin Anlaşmaları İtibarıyla Ermeni Sorunu”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, Yıl 4, Sayı 8, Ağustos
2006, ss. 109-119.
(40) Colin Thubron, Journey Into Cyprus, Middlesex, 1986, s. 217.
(41) Uluslararası İlişkiler Ajansı, Kıbrıs Gerçeğinin Bilinmeyen Yönleri,İstanbul, 1992, s. 24. Barış Özdal, “Ayastefanos ve Berlin Anlaşmaları İtibarıyla Ermeni Sorunu”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, Yıl 4, Sayı 8, Ağustos 2006, ss. 109–119.
(42) İbrahim Artuç, Kıbrıs’ta Savaş ve Barış, Kastaş Yay., İstanbul,1989, s. 31.
(43) Achille Emilianides, Histoire De Cyprus, Paris, 1963, s. 90.
(44) Salahi R. Sonyel, “İngiltere Dışişleri Bakanlığı Belgelerine Göre: Osmanlı Padişahı Abdülhamit 48 Saat İçinde Kıbrıs’ı İngilizlere Nasıl Kiraladı?”, Belleten, Cilt XLII, Sayı 165–168, 1978, s. 741.
(45) Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-İngiliz İlişkileri II (1891-1893), Ankara, s. 129’dan aktaran İsmail Şahin, “Ermeni Olayları Sırasında Kıbrıs Adasının Rolü (1878-1900), Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 8, Sayı 31,s.62
(46) BOA.Y. MTV.143/18, Hicri 9 Muharrem 1314’den aktaran Songül Ulutaş, a.g.m., s. 89. Ayrıca Bkz. İsmail Şahin, a.g.m., s. 62.
(47) İsmail Şahin, a.g.m., s. 65.
(48) Nejla Günay, a.g.m., s. 124.
(49) Songül Ulutaş, a.g.m., s. 88 ve 90.
(50) İsmail Şahin, a.g.m., s. 77.
(51) BOA.DH. TMIK. M.8/73 Hicri 19 Muharrem 1314’den aktaran
Songül Ulutaş, “Çukurova Bölgesi Ermeni Olaylarında Kıbrıs’ın
Rolü, III. Uluslararası Kıbrıs Sempozyumu, 18-20 Ekim 2012,
Kıbrıs Türk Kültür Derneği, Ankara, s. 87
(52) Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika; 19. Yüzyıl Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul,
1991, s. 63’den aktaran Nejla Günay, a.g.m., s. 120.
(53) Mim Kemal Öke, Uluslararası Boyutlarıyla Anadolu-Kafkasya
Ekseninde Ermeni Sorunu 1914-1923, İz Yay., İstanbul, 1996, s.
153’den aktaran Nejla Günay, a.g.m., s. 120.
(54) İsmail Şahin, a.g.m., s. 77-78.
(55) Songül Ulutaş, a.g.m., s. 88.
(56) Nejla Günay, a.g.m., s. 120.
(57) BOA. A. MTZ.KB. 2/42. Hicri 18, Muharrem 1315, Y. A. HUS.394/32, Hicri 11 Zi’l-ka’de 1316’dan aktaran Songül Ulutaş, a.m.,s.89.
(58) Nejla Günay, a.g.m., s. 121.
(59) Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Yıldız Perakende Adliye ve Mezahip Nezareti Maruzatı, 24/35, lef 1 (1328 C 2/ 8 Ağustos 1905)’den aktaran Nejla Günay, a.g.m., s. 121.
(60) Hadjilyra, op. cit., s. 15
(61) 13 ve 27 Ocak 1957 tarihli Hürsöz gazetelerinde M. Akif imzasıyla yayımlanan haberlerden aktaran Ahmet An, Kıbrıs’ın Yetiştirdiği Değerler, Akçağ Yay., Ankara, 2002, s.138-141.
(62) Ahmet An, a.g.e., s.140.
(63) KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM) tarafından hazırlanan 17 Eylül 1965 tarihli ve “Kıbrıs Ermenileri Hakkında Rapor” başlıklı yazı.
(64) An, “Kıbrıs Türk Kültürü…”, op. cit., s.14.
(65) 1908 Baf doğumlu İbrahim Bükai Baysoy’dan aktaran Zarif Soybay, Kenan Bahçeci, İbrahim Denizer, Dinçer İzcan., Kıbrıs’ta Yaşlıların Anıları,1992. KTMA.TK.061.1951.
(66) Ulvi Keser, Kıbrıs 1914–1923 Fransız Ermeni Kampları, İngiliz Esir Kampları ve Atatürkçü Kıbrıs Türkü, Akdeniz Haber Ajansı Yay. No.17, Lefkoşa, 2000. s.11–89.
(67) ATASE, K. 2680, D. 210, F. 1–31.
(68) ATASE, K.2680, D.210, F.1–37, 1–60, 1–61, 1–62, 1–63, 1–64,1–65.
(69) ATASE, K.2680, D.210, F.1–37, 1–60, 1–61, 1–62, 1–63, 1–64,1–65.
(70) Ömer Sami Coşar, “Musa Dağı’nın Öteki Yüzü”, Milliyet Gazetesi,21.6.1992.
(71) Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi–1, Ankara, Kasım 1991, s.99.
(72) ATASE, K.2680, D.210, F.1–24 ve ATASE, K.2680, D.210, F.1–3.
(73) ATASE, K.2680, D.210, F.1–4.
(74) Altay Sayıl, Kıbrıs Polis Tarihi, Lefkoşa, 1985, s. 258.
(75) ATASE, K. 2680, D. 210, F. 1–24.
(76) Ali Nesim, “Mustafa Nuri Efendi”, Yeni Kıbrıs, Lefkoşa, Nisan 1990, s. 28.
(77) The Cyprus Gazette, 4 Temmuz 1915, Sayı 9020, Karar No 13067, The Cyprus Gazette, 3 Eylül 1920, Lefkoşa
(78) Mark Mathosian’dan aktaran a.g.k.
(79) Esat Uras, Tarihte Ermeniler Ve Ermeni Meselesi, İstanbul, 1987,s. 607
(80) 22 Eylül 1919 tarihinde Sivas’tan Anadolu Ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği Temsilciler Kurulu’nca 20, 3, 13 ve 12.nci Kolordu Komutanlıkları ve Adana, Antep, Maraş, Urfa Merkez Kurulları’na gönderilen genelge. Mustafa Onar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları I, Kültür Bakanlığı Atatürk Dizisi 45, Ankara, 1995, s. 183
(81) Can Kapyalı, ”Birinci Dünya Savaşı’nda Müttefik Orduları’nda Görev Alan Ermeni Milis Kuvvetleri”, BTTD, Sayı 83-84-85, Ankara, Ocak-Şubat-Mart 1992, s. 73
(82) Mustafa Onar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları II, Kültür Bakanlığı Atatürk Dizisi 45, Ankara, 1995, s. 69.. Osman Olcay, a.g.e., s. 135-142. Salahi R. Sonyel, “ Yeni Belgelerin Işığı Altında Ermeni Tehcirleri “, Belleten, Cilt XXXVI, Sayı 141-144, Ankara, 1972, s. 45
(83) Temsilciler Kurulu adına Mustafa Kemal’in 7 Aralık 1919’da Sivas’tan 15.nci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’e gönderdiği kişiye özel şifre mesaj. Ayrıntılı bilgi için bakınız; A. g. e. s. 319
(84) Gültekin Ural, Ermeni Dosyası, İstanbul, 1998, s. 308
(85) Can Kapyalı, ”Birinci Dünya Savaşı’nda Müttefik Orduları’nda Görev Alan Ermeni Milis Kuvvetleri”, BTTD, Sayı 83-84-85, Ankara, Ocak-Şubat-Mart 1992, s. 77. Ayrıca Bkz. Justin McCarthy, a. g. e., s. 232-236. Ayrıca Bkz. Mustafa Onar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları I, Kültür Bakanlığı Atatürk Dizisi 45, Ankara, 1995, s. 306
(86) Mustafa Onar, a. g. e., s. 314.
(87) ATASE, K.2680, D.210, F.1-8
(88) Ali Nesim, ”Mustafa Nuri Efendi”, Yeni Kıbrıs, Lefkoşa, Nisan 1990, s. 28.
(89) 1908 İskele doğumlu Nidaai Ahmet Çetiner’den aktaran Zarif Soybay ve İbrahim Denizer. Kıbrıs’ta Yaşlıların Anıları. KTMA.061.1951.
(90) 1912 Yedikonuk doğumlu Mehmet Hüseyin Erkan’dan aktaran Küçük Kaymaklı Türk Öğretmen Koleji öğrencileri Salın Aktuğ ve Kemal Yavuz. Çalışma ödev olarak hazırlanmış bir tür sözlü tarih çalışması olup daha sonra elle kağıda dökülmüştür. KTMA.TK.060.1949.
(91) Recep Şahin, Tarih Boyunca Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları,İstanbul, 1988, s. 225.
(92) Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara,1986, s. 46.
(93) AAEF-Levant 1918-29 (Arménie) Volume 0, Folio 12’den aktaran Kamuran Gürün, a. g. e., s. 280-281.
(94) Esat Uras, Tarihte Ermeniler Ve Ermeni Meselesi, İstanbul, 1987, s. 607.
(95) Ayrıntılı bilgi için; 22 Eylül 1919 tarihinde Sivas’tan Anadolu Ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği Temsilciler Kurulu’nca 20, 3, 13 ve 12.nci Kolordu Komutanlıkları ve Adana, Antep, Maraş, Urfa Merkez Kurullarına gönderilen genelge. Mustafa Onar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları I, Kültür Bakanlığı Atatürk Dizisi 45, Ankara, 1995, s. 183.
(96) Can Kapyalı, ”Birinci Dünya Savaşı’nda Müttefik Orduları’nda Görev Alan Ermeni Milis Kuvvetleri”, BTTD, Sayı 83-84-85, Ankara, Ocak-Şubat-Mart 1992, s. 73.
(97) Mustafa Onar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları II, Kültür Bakanlığı Atatürk Dizisi 45, Ankara, 1995, s. 69. Ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz. Osman Olcay, Sevres Andlaşmasına Doğru, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No. 455, Ankara, 1981, 135-142. Ayrıca Salahi R. Sonyel, “ Yeni Belgelerin Işığı Altında Ermeni Tehcirleri “, Belleten, Cilt XXXVI, Sayı 141-144, Ankara, 1972, s. 45.
(98) Paul, C. Helmreich, Sevr Entrikaları, İstanbul, 1996, s. 191. Ayrıca Bkz. Mustafa Onar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları I, Kültür Bakanlığı Atatürk Dizisi 45, Ankara, 1995, s. 183.
(99) Temsilciler Kurulu adına Mustafa Kemal’in 7 Aralık 1919’da Sivas’tan 15.nci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’e gönderdiği kişiye özel şifre mesaj. Ayrıntılı bilgi için bakınız; Mustafa Onar,
a. g. e., s. 319.
(100) Gültekin Ural, Ermeni Dosyası, İstanbul, 1998, s. 308.
(101) Can Kapyalı, ”Birinci Dünya Savaşı’nda Müttefik Orduları’nda Görev Alan Ermeni Milis Kuvvetleri”, BTTD, Sayı 83-84-85, Ankara, Ocak-Şubat-Mart 1992, s. 77. Ayrıca Bkz. Justin McCarthy, a. g. e., s. 232-236. Ayrıca Bkz. Mustafa Onar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları I, Kültür Bakanlığı Atatürk Dizisi 45, Ankara, 1995, s. 306.
(102) Mustafa Onar, a. g. e., s. 314.
(103) ATASE, K.2680, D.210, F.1-8.
(104) Hizber Hikmetağalar, Eski Lefkoşa’da Semtler ve Anılar, İstanbul,2005, s. 64.
(105) Maria Şirin’den aktaran Sevgül Uludağ, Yeraltı Notları, 21 Eylül 2005. www.stwing.upennn.edu/sevgululudag.
(106) Sevgül Uludağ, Yeraltı Notları, 21 Eylül 2005.www.stwing.upennn.edu/sevgululudag.
(107) Maria Şirin’den aktaran Sevgül Uludağ, Yeraltı Notları, 21 Eylül 2005.www.stwing.upennn.edu/sevgululudag.
(108) Hüseyin Nafi Bey ile 18 Temmuz 2002 tarihinde Gazi Mağusa’da yapılan görüşme.
(109) Murat Sarıca, Erdoğan Teziç, Özer Eskiyurt, Kıbrıs Sorunu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., İstanbul, 1975, s. 7.
(110) Mine Akkuş; Barış Özdal, “Lausanne Barış Anlaşmasının Ardından Türkiye’ye Gelen Göçmenler-Mülteciler”, I. Uluslararası Kıbrıs Sempozyumu, 21-23 Kasım 2008, Ankara, Sempozyum Bildiri Kitabı, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Yayınları No.8, Ankara:2009, ss. 91–112; Gürkan, op. cit., s. 91.
(111) TMT Limasol kadrosundan merhum Mehmet Y. Manavoğlu ile 25 Ağustos 2004 tarihinde Girne’de yapılan görüşme.
(112) TMT Limasol kadrosundan merhum Macit Aydınova ile 13 Temmuz 2003 tarihinde Girne’de yapılan görüşme.
(113) Kıbrıs Konsolosluğu’nun 14 Eylül 1938 tarihli raporu.BA.030.10.124.887.3.
(114) Gürkan, op. cit., s. 96.
(115) Başbakanlık Müsteşarı Kemal Gedeleç tarafından Hariciye Vekaleti’ne gönderilen Kıbrıs Birinci İntihab Dairesi mebusu Necati Özkan’ın Kıbrıslı Türklerle ilgili hazırladığı rapor.BA.030.10.57.66.14.
(116) İsmet Konur, Kıbrıs Türkleri, Remzi Kitabevi, 1938, s.90.
(117) Murat Sarıca, Erdoğan Teziç, Özer Eskiyurt, Kıbrıs Sorunu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., İstanbul, 1975, s. 7.
(118) Haşmet Muzaffer Gürkan, Bir Zamanlar Kıbrıs’ta, galeri Kültür Yay., Lefkoşa, 1996, s. 91.
(119) TMT Limasol kadrosundan merhum Mehmet Y. Manavoğlu ile 25 Ağustos 2004 tarihinde Girne’de yapılan görüşme.
(120) Fazıl Küçük, Kıbrıs Türkünün Geçirdiği Acı Günler-II, Kıbrıs Mektubu Dergisi, Sayı 2, Mart-Nisan 2002, Ankara, s.7.
(121) Örneğin bu Ermeni fotoğrafçılar arasında dünyaca tanınan birisi de Mangoian kardeşler ve özellikle de Haigazoun Mangoian’dır. Avedis ve Hatoun Mangoian ailesinin en küçük çocuğu olarak 1907 yılında doğan Haigazoun Mangoian 1920 yılında ailesiyle birlikte Kıbrıs adasında Larnaka’ya yerleşmiştir. Amerikan Okulu’nda okumaya başlayan ve ardından önce Mağusa sonra da Lefkoşa’ya taşınan Haigazoun ve kardeşi Lavon, Ledra Sokak’ta iki katlı bir evin alt katında fotoğraf sanatlarını kamuoyuyla paylaşmaya başlamışlardır. Özellikle kız kardeşi Vergin ve Siranoush’un da yardımlarıyla 1928 yılından itibaren adanın her yerinde sanat fotoğrafları çekmeye başlarlar ve Ledra’dan Regina Sokağı’na taşınırlar. Kıbrıs Sömürge Yönetimi tarafından devletin resmi fotoğrafçısı da yapılan Haigazoun daha sonra adadaki ününü yurtdışına da taşımış ve özellikle Türklerle olan içten ve dostane yakınlığını korumuştur. 1970 yılında hayata gözlerini kapattığında artık işletme oğlu Avon tarafından çalıştırılmaktadır. http://kibris.net/basin/kibris-konulari/dis_basinda_kibris/mangoian.htm.
(122) Sevgül Uludağ, “Lefkoşa’nın belleğine yolculuk: Vartan Malyan..”, Yeraltı Notları, 20 Aralık 2005, www.hamamboculeri.org.
(123) Altay Sayıl, Eski Amatör Tiyatro Oyunlarında Görüntüler, Kıbrıs Mektubu Dergisi, Sayı 1, Ankara, Ocak-Şubat 2002, s. 33.
(124) Bu Ermeniler dışında diğer Ermenilerin de ada dışına çıkartılması konusunda Makarios ile Berch Tilbiyan arasında gizli anlaşmalar yapıldığı da o dönem ileri sürülenler arasındadır. Kıbrıs Türk Enformasyon Dairesi’nin Osman Uzunoğlu tarafından hazırlanan 17 Eylül 1965 tarihli “Kıbrıs Ermenileri Hakkında Bir Rapor” başlıklı çalışması. KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(125) Ali Nesim, Batmayan Eğitim Güneşlerimiz, KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yay., Lefkoşa, 1987, s. 82.
(126) Hüseyin Özdemir, Kıbrıs’ta 60 Yıl, Volkan Yay., Şubat 1997, İzmir,s.20.
(127) Nihat Erim, Bildiğim Ve Gördüğüm Ölçüler İçinde Kıbrıs, Ankara,1975, s. 3.
(128) 1908 İskele doğumlu Nidai Ahmet Çetiner’den aktaran Zarif Soybay ve İbrahim Denizer. Kıbrıs’ta Yaşlıların Anıları. KTMA.061.1951.
(129) M. Akif Erdoğru, “Kıbrıs Ermenileri Üzerine Notlar”, Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt XVII, Sayı 1, Temmuz 2002, s. 3.
(130) www.hayem.org/indeks.htm.
(131) Tuncer Bağışkan, a.g.m., s. 32.
(132) Maria Şirin’den aktaran Sevgül Uludağ, Yeraltı Notları, 21 Eylül 2005. www.stwing.upenn.edu.
(133) 1907 Lefkoşa doğumlu Mehmet Refik Talan’dan aktaran Yılbay M. Emel, Özge Pastırmacıoğlu, Uğur Çınar, Lefkoşa, Aralık 1992. Yaşlıların Ağzından Kıbrıs Türk Toplumunun Geçmişi,KTMA.TK.060.1950.
(134) Dilbilimci Pars Tuğlacı da Melkonyan enstitüsü mezunudur.
(135) www.hayem.org/indeks.htm.
(136) www.hayem.org/indeks.htm.
(137) Dilbilimci Pars Tuğlacı da Melkonyan Enstitüsü mezunudur.
(138) www.hayem.org/indeks.htm.
(139) Söz konusu bu Ermenilerden Mağusalı ve CY 227 sicil numaralı Vahan Kalemkerian 26 Temmuz 1945 günü cephede hayatını kaybeder ve İtalya’nın Salerno kentindeki mezarlığa gömülür. Kıbrıslı katırcılar konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Ulvi Keser, İkinci Dünya Savaşı ve İngiliz Ordusunda Katırcılar, IQ Yayınları, İstanbul, Mayıs 2016. Alexander Michael Hadjilyra, The Armenians of Cyprus, Kalaydjian Foundation, Lefkoşa, 2009, s. 20.
(140) Special News Bulletin, 24 Nisan 1965, 2 Haziran 1964 ve 5 Haziran 1964, Lefkoşa. KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(141) Rauf. R. Denktaş, Karkot Deresi, Akdeniz Haber Ajansı Yay., Aralık 1999, Lefkoşa, ss. 19–20 ve 57.
(142) Rauf. R. Denktaş, Karkot Deresi, Akdeniz Haber Ajansı Yay., Aralık 1999, Lefkoşa, s. 19-20 ve 57.
(143) Haber Havadis, 3 Ocak 2011.
(144) Haber Havadis, 3 Ocak 2011.
(145) Fazıl Plümer, Anılar, Cyrep Yay., 2001, Lefkoşa, ss. 16–17.
(146) Hasan Yücelen, Akıncılar (Luricina) Türklerinin Yüz Yıllık Varoluş Mücadelesi, Lefkoşa, Mart 2006, s. 80.
(147) Fazıl Plümer, Anılar, Cyrep Yay., 2001, Lefkoşa, s.16-17.
(148) Hüseyin Özdemir, Kıbrıs’ta 60 Yıl, Volkan Yay., Şubat 1997, İzmir,s.10.
(149) Rauf Özhun ile 29 Ocak 2006 tarihinde Ankara’da yapılan görüşme.
(150) Rauf Özhun ile 29 Ocak 2006 tarihinde Ankara’da yapılan görüşme.
(151) KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf R. Denktaş’tan aktaran Erten Kasımoğlu, Eski Günler Eski Defterler,İzmir, 1986, s. 13.
(152) Rauf Özhun ile 29 Ocak 2006 tarihinde Ankara’da yapılan görüşme.
(153) 1914 Köfünye (Geçitkale) doğumlu Yusuf (Bondigo) Çobanoğlu’dan aktaran Zarif Soybay, İbrahim Denizer, kaan Bahçeci,Dinçer İzcan. KTMA,TK. 061.1951. Bu çalışma Kıbrıs’ta Türk Öğretmen Koleji öğrencileri tarafından 1990-1992 döneminde bir proje olarak hazırlanmış, Kıbrıs’ta yapılan röportajlar şeklinde ve el yazısıyla tamamlanarak teslim edilmiştir.
(154) Orijinal metin Kıbrıs’ın kendine has diliyle yazıldığından ve o şekilde kaydedildiğinden burada herhangi bir düzeltmeye gidilmemiştir.
(155) Lapatoz (Boğaziçi), 23 Nisan 1922 doğumlu olan Kasım Sancakoğlu’dan aktaran Zarif Soybay, Kaan Bahçeci, İbrahim Denizer,Dinçer İzcan, Kıbrıs’ta Yaşlıların Anıları. KTMA. 061.1951.
(156) Zarif Soybay, Kaan Bahçeci, İbrahim Denizer, Dinçer İzcan, Kıbrıs’ta Yaşlıların Anıları. KTMA. 061.1951.
(157) Turhan Zihni, “Anılarla Sabuncu Kaspariyan”, Kıbrıs Mektubu Dergisi, Cilt 17, No. 5, Eylül-Ekim 2004, ss. 42–44.
(158) An, “Kıbrıs Ermenileri” op. cit., s. 30.
(159) Vartan Malyan ise Bedelyan Ailesi’yle ilgili olarak “…Onlar mal getirirlerdi Hindistan’dan. Onların oğlu gitti kemancılık okudu, ünlü bir kemancı oldu. İki ailedir bunlar, biri de Pankyan (Ailesi). İkisinin de evlatları kemancılıkta ünlendi. Pankyan Liverpool’a gitti, orasının orkestrasının şefi oldu. Bedelyan lisede de ders verirdi.” der. Ayrıntılı bilgi için bkz., Uludağ, loc. cit.
(160) Ahmet An, a. g. e., s. 29.
(161) Hürsöz, 7 Mayıs 1948
(162) A.g.g., 7 Mayıs 1948
(163) Ahmet C. Gazioğlu, Kıbrıs’ta Türkler 1570-1878, Cyrep Yay.,Aralık 2000, Lefkoşa, s. 400.
(164) 1955 yılında söz konusu bu kiliseye çevre duvarı ve kapı yapılmış, 1959 yılında da bir mutfak eklenmiştir. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında uzun bir süre kullanılmayan kilise daha sonra 1987-1997 arasında 10 yıl süreyle Devlet Türk Halk Müziği Topluluğu tarafından kullanılmış, ardından 1997-2011 arasında da Devlet El Sanatları Kooperatifi’ne ev sahipliği yapmış, son olarak 2011 yılında da Lefkoşa Müzik Derneği tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Tuncer Bağışkan, a.g.m., s. 31.

Kaynakça
A. Arşiv Kaynakları
Genelkurmay ATASE Arşivi
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
Kıbrıs Türk Milli Arşivi
Special News Bulletin

B. Basılı Kaynaklar
a) Kitaplar
ALASYA, Halil Fikret, Kıbrıs Tarihi ve Kıbrıs’ta Türk Eserleri, Ankara, 1964
ARTUÇ, İbrahim, Kıbrıs’ta Savaş ve Barış, Kastaş Yay., İstanbul, 1989
BAĞIŞKAN, Tuncer, Kıbrıs Türk Halkbiliminde Ölüm, KKTC Millî Eğitim Kültür Gençlik ve Spor
Bakanlığı Yay. No.36, Ankara, 1997
BERATLI, Nazım, Lefke Sevgilim, Işık Kitabevi Yay., Nisan 2002, Lefkoşa
ÇEVİKEL, Nuri, Kıbrıs’ta Osmanlı Mirası, 47 Numara Yay., Nisan 2006, İstanbul.
DENKTAŞ, Rauf. R., Karkot Deresi, Akdeniz Haber Ajansı Yay., Aralık 1999, Lefkoşa
DURREL, Lawrence, Acı Limonlar; Kıbrıs-1956, İstanbul, Belge yay. Eylül 1992
EMILIANİDES, Achille, Histoire De Cyprus, Paris, 1963
FEDAİ, Harid, Kıbrıs Türk Kültürü Bildiriler I, Özyurt Basımevi, Mayıs 2002, Lefkoşa
GAZİOĞLU, Ahmet C., Kıbrıs’ta Türkler 1570-1878, Cyrep Yay., Aralık 2000, Lefkoşa.
GÜRKAN, Haşmet Muzaffer, Bir Zamanlar Kıbrıs’ta, galeri Kültür Yay., Lefkoşa, 1996
HADJILYRA, Alexander Michael, “The Armenians of Cyprus”, Kalaydjian Foundation, Lefkoşa,
2009
HATAY, Yücel, Futbolda Türk-Rum (1934-1955), Mavi Basın Yay., Lefkoşa, 2000.
HILL, Sir George, A History Of Cyprus, Volume I, Cambridge University Press, 1949
HİKMETAĞALAR, Hizber, Eski Lefkoşa’da Semtler ve Anılar, İstanbul, 2005
İZMEN, Mehmet Ali, Lefkara ve Lefkaralılar, Özyurt Matbaacılık, 2005, Girne
KASIMOĞLU, Erten, Eski Günler Eski Defterler,1986, İzmir.
KESER, Ulvi, Kıbrıs 1914-1923 Fransız Ermeni Kampları, İngiliz Esir Kampları ve Atatürkçü Kıbrıs
Türkü, Akdeniz Haber Ajansı Yay. No.17, Lefkoşa,2000.
KONUR, İsmet, Kıbrıs Türkleri, Remzi Kitabevi, 1938.
NESİM, Ali, Batmayan Eğitim Güneşlerimiz,Lefkoşa
LUKE, Sir Harry, Cyprus under the Turks 1571-1878, Londra, 1989.
PARKER, Robin, Aphrodite’s Realm, Zavallis Press, Lefkoşa, 1962
OBERLING, Pierre, The Cyprus Tragedy, Rüstem and Brothers Press Yay., Lefkoşa, 1989
ÖZDEMİR, Hüseyin, Kıbrıs’ta 60 Yıl, Volkan Yay., Şubat 1997, İzmir
SARICA, Murat, Erdoğan Teziç, Özer Eskiyurt, Kıbrıs Sorunu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Yay., İstanbul
SAYIL, Altay, Kıbrıs Polis Tarihi, Lefkoşa, 1985
STEPHENS, Robert, Cyprus-A Place Of Arms, Pall Mall PressYay., Londra, 1966
THUBRON, Colin, Journey Into Cyprus, Middlesex, 1986
TURAN, Şerafettin, Türk Devrim Tarihi-1, Ankara,Kasım 1991.
ULUSLARARASI İLİŞKİLER AJANSI, KıbrısGerçeğinin Bilinmeyen Yönleri, İstanbul, 1992.

b) Makaleler
ALAGÖZ, Arif, ”Kıbrıs Tarihine Coğrafi Giriş”,Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi
Türk Heyeti Tebliğleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü,Ankara, 1971, s. 25.
AN, Ahmet, “Kıbrıs Ermenileri” Tarih ve Toplum,Ekim 2000, Sayı 202, s.30.
ATAN, Atilla, ”Kıbrıs-Yeni Bir Türk Devletinin Doğuşu”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 14, Ankara,Nisan 1986, s.56.
ERDOĞRU, M. Akif, “Kıbrıs’ın Türkler Tarafından Fethi Ve İlk İskan Teşebbüsü”, Kıbrıs’ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu, Ankara, 1991, s. 48
ERZEN, Afif, “Kıbrıs Tarihine Bir Bakış”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi, Ankara, 1971, s. 82.
GÜNAY, Nejla, “Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Bırakılması ve Bunun Anadolu’da Çıkan Ermeni Olaylarına Etkisi”, Gazi Akademik Bakış, Cilt I, Sayı I, Kış 2007, Ankara, s. 115-126.
NESİM, Ali, ”Mustafa Nuri Efendi”, Yeni Kıbrıs, Lefkoşa, Nisan 1990, s. 28.
ÖĞÜN, Gülay, “Kıbrıs’ta İslam Hâkimiyeti ve Selçuklular Zamanında Kıbrıs İle Ticaret İlişkileri”,
Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kıbrıs’ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu, Lefkoşa, 1991, s. 29.
KODAMAN, Bayram, “Üç Ermeni Şarkısı ve Ermenilerin Türklere Bakışı 1891-1990”, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kıbrıs’ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu, Doğu Akdeniz Üniversitesi Yay., Lefkoşa, 1991, s. 107.
KILGIN, Hilmi, ”Tarihsel Perspektif İçinde Enosis Hareketine Bir Bakış”, Güvenlik Kuvvetleri
Dergisi, Lefkoşa, Temmuz 1987, Sayı 2, s. 25.
JENNINGS, RonaldC., “Lefkoşa”, Kubrus; Doğu Akdeniz’de Bir Osmanlı Adası, (Yayına Hazırlayan
M. Akif Erdoğru), Galeri Kültür Yay., Temmuz 2010, Lefkoşa, s.133-140.
ÖZYURT, Ahmet, ”Hep Sıcak Bir Ada; Kıbrıs”,Atlas, Sayı 15, İstanbul, Haziran 1994, s. 32.
ŞAHİN, İsmail, “Ermeni Olayları Sırasında Kıbrıs Adasının Rolü (1878-1900), Uluslararası Hukuk
ve Politika, Cilt 8, Sayı 31, s.62.
ULUTAŞ, Songül, “Çukurova Bölgesi Ermeni Olaylarında Kıbrıs’ın Rolü, III. Uluslararası Kıbrıs
Sempozyumu, 18-20 Ekim 2012, Kıbrıs Türk Kültür Derneği, Ankara, s. 85-93
ZİHNİ, Turhan, “Anılarla Sabuncu Kaspariyan”, Kıbrıs Mektubu, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Yay.,
Eylül-Ekim 2004, Cilt 17, No.5, Ankara, s.42-44.

c) Gazete ve Süreli Yayınlar
The Cyprus Gazete Milliyet
Kıbrıs Gazetesi Haber Havadiss
Ses Gazetesi Halkın Sesi Gazetesi
Atlas Kıbrıs Mektubu
Yeni Kıbrıs Güvenlik Kuvvetleri
Dergisi
Belgelerle Türk Tarihi Dergisi Adres dergisi
Uluslararası Hukuk ve Politika Gazi Akademik Bakış
Agos Hürsöz

d) Sözlü Tarih Çalışmaları
1- KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R.Denktaş ile 8 Temmuz 2003 tarihinde Lefkoşa’da yapılan görüşme.
2- Mustafa Başer ile 20 Şubat 2006 tarihinde İzmir’de yapılan görüşme.
3- Merhum Feyyaz Hamidoğlu ile 12 Aralık 2005 tarihinde İzmir’de yapılan görüşme.
4- Gülten Tuncel Keser ile 10 Ocak 2006 tarihinde Anamur’da yapılan görüşme.
5- TMT Limasol kadrosundan merhum Mehmet Y. Manavoğlu ile 25 Ağustos 2004 tarihinde Girne’de yapılan görüşme.
6- TMT Limasol kadrosundan merhum Macit Aydınova ile 13 Temmuz 2003 tarihinde Girne’de yapılan görüşme.
7- Rauf Özhun ile 29 Ocak 2006 tarihinde Ankara’da yapılan görüşme.
8- Eski Mücahitler Derneği Başkanı Vural
Türkmen’le 16 Ağustos 2014 tarihinde Lefkoşa’da yapılan görüşme.
9- Kemal Altınkaya ile 20 Şubat 2006 tarihinde İzmir’de yapılan görüşme.

e) Elektronik Kaynaklar
www.http.cyprus.gov.cy/cyphome.
http://kibris.net/basin/kibris-konulari/dis_basinda_kibris/mangoian.htm.
www.hayem.org/indeks.htm.
http://www.goethe.de/ins/gr/lp/prj/wag/lit/les/zyp.
http:///www.isteinsan.com.tr/isteinsan/gazete/portre/ozurdilemekbuvakada
http://www.yeniduzen.com/Ekler/adres-kibris/112/lefkosa-arabahmet-mahallesi/512
http://www.havadiskibris.com/Ekler/poli/120/guney-lefkosa-hatiralarim/212
http://haberkibris.com/mob_n.php?n= eskilerde-lefkosa--guzel-ve-tehlikeli-2012-09-09
http://www.havadiskibris.com/Ekler/poli/151/lefkosa-nin-ilk-planli-varosu-yenisehir/936

f) Diğer Kaynaklar
Kıbrıs Ermeni Kilisesi tarafından hazırlanan “Origin of the Armenians of Cyprus” başlıklı memorandum. Special News Bulletin, 30 Ocak 1964, Lefkoşa








*

Prof.Dr.Ulvi Keser'in diğer yazıları





FRANSA - İNGİLTERE - ERMENİLER VE KIBRIS ADASI

Yıllar boyu masum Türk insanlarının katledilmesinde aracı olarak kullandıkları , Kıbrıs'taki Ermeni kamplarında Askeri eğitimden geçirip Çukurova'da genç yaşlı ayırt etmeden öldüren Ermeniler için , Lordlar Kamarası'nda Lord Bryce'ın Kilikya bölgesinde birçok Ermeninin katledildiğini iddia etmesi üzerine ,yaptığı cevabı konuşmada, Ermenilerin "masum kuzular olmadıklarını " belirtip şöyle der :

" Bana öyle geliyor ki, siz Ermenileri sekiz yaşında pek temiz ve suçsuz bir kız gibi sanıyorsunuz. Bunda çok yanılmaktasanız.
Şu nedenle ki, Ermeniler özellikle çağdışı eylemleri ile ne ölçüde acımasız bir ulus olduklarını ,özellikle kendileri kanıtlamışlardır..! "

Sir Wilson Churchill 9-13 Ekim 1907 tarihinde Kıbrıs'a yaptığı ziyarette şöyle izah eder ;

"Bu toplumun Yunanistan'ın parçası olduğu fikrinin esası nedir? Yunanistan ile ada arasında ne tarihi ne de coğrafi bir bağ vardır. Adanın tarih boyunca herhangi bir dönemde Yunanistan'a bağlandığını gösteren hiçbir bilgi yoktur. Geniş bir hayal gücüyle düşünülse bile coğrafi açıdan Kıbrıs Yunanistan'ın bir parçası olamaz. Adada yaşayan insanlar Yunanlı değildir. Onları Yunan geleneklerine bağlayan tek şey dildir."


Ulvi Keser





Kıbrıs’ta Ermeniler (1914-1964) Prof.Dr.Ulvi Keser / Kitap

1878 sonrasında Akdeniz coğrafyasında İngiltere'nin Fransa ile birlikte Tunus, Fas, Cezayir, Fas ve hatta 1912 yılında Adalar (Ege) Denizi'nde Oniki Adaların İtalya tarafından alınması da işte bu stratejiye göre şekillenmiştir. Bugün Avrupa'nın güneydeki fiziki sınırı da bu çizgidir ve doğaldır ki Türkiye de bu şekliyle tartışma götürmeyecek bir şekilde bir Avrupa ülkesidir. Meselenin hassas noktası da tam burada başlamaktadır. İngiltere'nin tahliye ettiği Karadeniz'deki stratejik güvenlik hattı bu şekilde serbest kaldığına göre Rusya tehlikesi söz konusu değil midir? Hayır, değildir. Çünkü İngiltere Balkan coğrafyasını batı Anadolu'ya kadar Yunanistan'a vadetmiştir.

15 Mayıs 1919 tarihinde Yunanistan'ın apansız Anadolu'ya girmeye çalışması işte bu yüzdendir. Karadeniz sahil hattını da Pontusçu Rumlara söz veren İngiltere'nin bu jestinin ardından Trabzon Metropoliti Hrisantos'un örneğin Paris Barış Konferansı sırasında nasıl cansiperane ve kendini paralayarak Karadeniz'in Pontus Rum Krallığı/Prensliği olması için debelendiği hatırlanmalıdır. Gelelim Ermenilere ve onlara vaat edilen topraklara. Batum'dan başlayarak Mersin'e kadar uzanan geniş bir coğrafyada ve Pontusçu Rumlara verilen toprakların bir kısmını da işgal edecek şekilde kurulacak bir Kilikya Prensliği bütün Ermenilerin aklını başından alır.