İtalyan elması!
Niğdeli elma ve patates üreticileri kalkıp TBMM’ye gelmiş, CHP milletvekili Ömer Fethi Gürer’e dert yanıyorlar. Konuşmaya kulak misafiri olan arkadaşımız Fahrettin Fidan konuyu ilginç buluyor, Niğde’ye giderek trajikomik durumu yerinde inceliyor.
Isparta ve Karaman’dan sonra en fazla elma üretimi yapılan şehrimiz Niğde... Ancak Niğde’de elmayı Niğdeliler değil İtalyanlar üretiyor, Niğdelilere çöpü kalıyor.
Büyük İtalyan tarım firmaları Niğde’yi 20 yıl önce keşfetmiş. Önce adamlarını gönderip toprak tahlilleri yaptırmışlar. Ardından elma bahçeleri satın almaya başlamışlar. İlk iş olarak mevcut ağaçları verimi ve kalitesi daha yüksek bodur elmaya dönüştürmüşler. Gübreleme ve aşılamada ileri teknikler kullanıyorlarmış. Bizimkiler o kaliteyi tutturamamış. Daha kârlı diye tarla ve bahçeleri İtalyanlara satmış. Paralar suyunu çekince de çoğu İtalyanların işçisi olmuş. İtalyanlar teknik çalışıyor. Örneğin don bizim üreticiyi vururken İtalyanlar hava durumunu uydudan takip ediyor, ürünü örterek ya da devasa fanlarla dondan koruyorlar...
İtalyanlar “İtaly” damgası vurdukları Niğde elmalarını dünyaya ihraç ederken, aynı etiket altında bizim pazara da ürün veriyor, Türk vatandaşına Niğde elmasını “İtalyan malı” diye yediriyormuş. Zamanında destek verilmeli, çiftçimiz İtalyanlarla yarışmalıydı. Çiftçi yalnız bırakılmış, İtalyan malı götürmüş.
Melih Aşık
Milliyet, 05.06.2016
GIDA, TOPRAK VE EMPERYALİZM
Yarın Dergisi, Haziran 2009
Yıldırım Koç
1970’li yıllardan itibaren bu uluslararası işbölümünde bir değişiklik yaşandı. İmalat sanayi işyerleri azgelişmiş ülkelere taşındı. Emperyalist ülkeler ise daha çok hizmetler sektörüne yöneldi, az çabayla çok para kazanılan işlerde yoğunlaştı. 1990’lı yıllarda, azgelişmiş ülkelerde imalat sanayinde çalışan işçi sayısı, emperyalist ülkelerde imalat sanayinde çalışan işçi sayısını geçmişti. Dünyanın atölyeleri artık azgelişmiş ülkelerdi.
Son dönemlerde uluslararası işbölümünde yeni bir süreç yaşanıyor. Emperyalist ülkeler tarıma ağırlık veriyor. Bir taraftan genetik yapısına müdahale edilmiş ürünler geliştirip, bunu dünyanın çeşitli ülkelerine satıyorlar; diğer taraftan tohum üretimini kendi tekellerine geçiriyorlar. Ayrıca, kendi halkları için de organik tarım yapılabilecek toprakları denetimleri altına almaya çalışıyorlar.
Tarımsal üretim, 21. yüzyılın stratejik ürünleri arasına girdi. Türkiye, tam bu süreçte önem kazandı. Türkiye’nin toprakları henüz Avrupa’nın toprakları gibi değildir; yabani otlara ve böceklere karşı kullanılan tarım ilaçlarıyla fazla kirlenmemiştir; yapay gübrelerle dengesi fazla bozulmamıştır. Ayrıca, Avrupa’nın tam kıyısındadır. Bu toprakların Avrupalı emperyalistlerin denetimi altına girmesi, Avrupa’yı birçok dertten kurtaracaktır. Ayrıca, Türkiye’nin büyük tarım potansiyelinin kontrol altına alınabilmesi için Türkiye’nin tarımsal yapısının tahrip edilmesi, Türkiye’nin kendi tohum kaynaklarının kurutulması ve gıda ihtiyacının karşılanmasında emperyalist güçlere bağımlı kılınması gerekmektedir.
Diğer taraftan, bu olayın bir de siyasal boyutu vardır. Avrupalılar, bu topraklarda Türklerin hakimiyetini yüzyıllardır hazmedememiştir. Bizi bu topraklardan söküp atmak, yüzyıllardır ana hedeflerinden biridir. Yabancıların ülkemizde toprak almaları ve mayınlı arazilerin Siyonistlere 44 yıllığına kiralanması çabaları da bu sürecin ikinci önemli gelişmesidir. Siyonistler, bu yolla, Tevrat’ta yer alan vaat edilmiş toprakların bir bölümünü ilk başta 44 yıllığına ele geçirmektedir. Önce Türkiye’de tarımın çökertilmesine, Türkiye’nin tarımsal üretim açısından kendi kendine yeterli bir konumdan çıkarılarak, emperyalist güçlere bağımlı kılınması sürecine bakalım. Türkiye, 1980’li yıllara kadar net tarım ürünleri ihracatçısıydı. Türkiye’nin büyük baş ve küçük baş hayvan varlığı da büyüktü. Ancak 1990’lı yıllarda bu tablo değişti; tam tersine dönüştü. Bu iş nasıl oldu?
21. yüzyılda gıda ürünleri petrol kadar önemli olacaktır. Bir ülkeyi çökertmek isteyen, önce onun tarımsal alandaki gücünü parçalar, onu kendisine bağımlı kılar. Avrupa Birliği ve Amerika, ülkemizde tarımsal yapıyı çökertmek için önce tarımsal destek politikalarını zayıflattırdılar. IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla yapılan baskılar sonucunda, tarımsal destekler (subvansiyonlar) hızla azaltıldı. Tarımsal girdi maliyetleri hızla arttı, tarım ürünleri fiyatlarını yüksek tutacak politikalardan (destekleme alımlarından) vazgeçildi.
Bu süreçte özelleştirmeler önemli bir rol oynadı. Türkiye’de hayvancılık geliştiyse, bunun arkasında devletimizin Et ve Balık Kurumu, Yem Sanayii ve Süt Endüstrisi Kurumu gibi kuruluşları vardı. Bunlar özelleştirildi. Piyasa, emperyalist tekellerin ve ülkemizdeki işbirlikçilerinin hakimiyetine bırakıldı. Kısa bir süre içinde Türkiye’nin hayvan varlığı yarı yarıya indi. Türkiye, kırmızı ette dışa bağımlı hale getirildi. Geçmişte Türkiye’den komşularına hayvan kaçırılırken, şimdi İran’dan Türkiye’ye sürekli hayvan geliyor. Hindistan’ın yaşlı öküzleri de bir dönem “buffalo” adıyla Türkiye’ye getirildi. Avrupa’nın savaş stoku etler, miatlarının dolmasına az kala, Türkiye’nin sucuk ve salam üreticilerine satıldı.
Türkiye’de tütün üretimi geliştiyse, bunun arkasında eski adıyla İnhisarlar İdaresi, sonraki adıyla TEKEL vardı. Önce kaçak yabancı sigaraya göz yumuldu. Arkasından yabancı sigara ithalatı serbest bırakıldı. Daha sonra yabancı sigara şirketlerinin ithal tütünle Türkiye’de sigara üretmelerine izin verildi. Bu arada tüketicimizde bir yabancı sigara hayranlığı yaratıldı. Sonra da TEKEL özelleştirildi. Bir dönem 630 bin dolayında tütün üreticisi aile vardı. Günümüzde bu sayı 200 binlere indi. Bir süre sonra da ağırlıklı olarak ithal tütünle üretilen sigaralar kullanılacak, bu sayı daha da azaltılacak.
Bu süreçte köylümüzün tepkisini azaltmak ve köylümüzü tembelleştirmek için, doğrudan gelir desteği adı altında bir para ödendi. Bu para da artık ödenmiyor. Böylece, birçok tarımsal üründe net ithalatçı durumuna getirildik. Bu arada, eski adı Devlet Üretme Çiftlikleri olan TİGEM’in çeşitli işletmeleri kapatıldı ve bunların bir kısmı özelleştirildi. Böylece köylümüze ucuz ve ülkemizin şartlarına uyan tohum üreten kamu işletmeleri ortadan kaldırıldı. Bu boşluğu, İsrail ve diğer bazı başka ülkelerin tohum şirketleri doldurdu.
Genetik yapılarıyla oynanmış ve insan sağlığına uzun vadeli etkileri henüz bilinmeyen ürünlerin tohumları Türk çiftçisine çok yüksek fiyatlarla satıldı. Anadolu’da yüzlerce yıldır kullanılan ve Devlet Üretme Çiftlikleri eliyle ıslah edilen sağlıklı tohumlar yerine, her açıdan dışa bağımlı ve güvenilmez tohumlar geldi. Bu tohumları bize satan İsrail’in Türkiye toprakları üzerindeki hesapları da dikkate alındığında, bu tablo daha da ürkütücü hale gelmektedir. Yoksullaşan ve tarımsal faaliyetle geçimini sağlama imkanı ve umudu ortadan kalkan çiftçilerimiz, topraklarını satarak şehirlere göç etmeye başladı.
Yaşanan ekonomik krizin çiftçimizi iyice yoksullaştırması da toprak satış eğilimini güçlendirdi. Bu noktada, yabancılar doğrudan veya bazı vatandaşlarımız aracılığıyla toprak alımını hızlandırdı. Ayrıca, özel bankalar hem tarımsal kredileri, hem de çiftçilerimize kredi kartı dağıtımını artırdı. Bunlar arasında yabancı sermayeli bir banka son dönemlerde her gün bol bol reklam yapmaya başladı ve yüzbinlerce çiftçi ile ilişkiye geçti. Parası olmayan köylü tüketimini erteler veya tüketimden vazgeçerdi. Özel bankaların tarımsal kredileri ve çiftçilerimize verilen kredi kartlarıyla, köylümüz tüketime yöneltildi. Birçoğu gereksiz malların tüketimi arttıkça, köylünün borcu yükselecek ve sonunda toprakları elinden icra yoluyla alınacak. Bu noktada Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine bakmakta yarar var.
19. yüzyılın sonlarına doğru, İngilizlerin Batı Anadolu’da satın aldıkları toprakların toplamı 2,4 – 2,8 milyon dönüm arasındaydı. Rusların, Ermenilerin ve Yahudilerin 19. yüzyılın ikinci yarısında satın aldıkları topraklar da dahil edildiğinde, Batı Anadolu’da satılan arazi 5‐6 milyon dönüme ulaşılıyordu. Birkaç örnek verelim:
D.Baltazzi isimli bir İngiliz İzmir civarında 247 bin dönüm arazi almıştı. W.G.Maltass isimli bir İngilizin aldığı topraklar 122,6 bin dönümdü. A.Edwards, Buca’da 80 bin dönüm, A.O.Clarke ise Kuşadasında 72 bin dönüm arazi almıştı. 1868 yılında İzmir yakınlarında tarıma elverişli bütün toprakların en az üçte biri İngilizlerin tapulu malı haline gelmişti. 1878 yılında İzmir yakınlarındaki tarıma elverişli bütün toprakların 41 İngiliz tüccarın eline geçtiği bildiriliyordu.
Yabancılar, Anadolu’da toprak satın alarak, ürettirdikleri ürünleri ucuza mal edip ihraç etme çabası içindeydi. Toprakları ucuza kapatacak yol ve yöntemler de geliştirmişlerdi. Ayrıca, köylüye borç para veriyorlar, köylünün borcunu ödeyememesi durumunda topraklara el koyuyorlardı. Bu yıllarda Osmanlı Bankası’nın faiz oranı yüzde 12 iken, İngiliz tüccarlar köylülere büyük miktarlarda parayı yıllık yüzde 24 faizle ve bürokratik işlemler olmadan veriyor, sonra da topraklara el koyuyordu.(1)
20. yüzyılın başında Alman şirketleri de özellikle Çukurova bölgesinde büyük çiftlikler kurmaya çalıştılar ve buralarda pamuk üretimi yaptılar. (2) Almanlar, Anadolu’daki demiryolu yapımını ve işletimini üstlenerek, demiryollarının iki tarafındaki maden cevherlerini kullanma hakkını da elde ettiler.
Geçmişimizdeki bu örnekleri de dikkate alarak, bugüne bakalım. Gıda ürünlerinin stratejik önem kazandığı 21. yüzyılda, emperyalist güçler sistemli bir biçimde Türk tarımını çökertmekte ve Türkiye’yi tarım ürünlerinde, tarım girdilerinde ve tohumda dışa bağımlı hale getirmektedir.
Organik tarımın önem kazandığı 21. yüzyılda, emperyalistler çeşitli yol ve yöntemlere başvurarak, topraklarımıza el koymaktadır. Emperyalistlerin uygulattığı tarım politikaları ve ayrıca yaşanan ve yaşatılan kriz nedeniyle iyice yoksullaştırılan köylümüz, toprağını satmak zorunda kalmaktadır. 5 yıl süreyle verilen doğrudan gelir desteği, köylümüzü tembelleştirmeyi amaçlamaktaydı. Son aylarda yaygınlaştırılan özel bankaların tarım kredileri ve kredi kartları da icra yoluyla toprak satışlarını hızlandıracaktır.
AKP iktidarları döneminde yabancılara toprak satışları artmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının ardından yapılan yeni düzenlemeyle toprak satışları bir miktar kısıtlanmakla birlikte, sorun önemini korumaktadır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre, 2009 yılı Mayıs ayı ortalarına kadar 86 273 yabancıya 51,5 milyon metre karelik taşınmaz satışı yapılmıştır. Ancak bilinen bir gerçek, birçok yabancının toprak alımını bazı yerli işbirlikçiler üzerinden yaptığıdır.
Ayrıca, özellikle mayınlı arazilerin 44 yıllığına İsrail’e kiralanması durumunda, yabancıların kontrolü altındaki topraklarda büyük bir artış görülecektir. Gıda ve toprak mülkiyeti konuları, Türkiye’nin geleceği açısından hayati önemdedir. Bu konuda gösterilecek duyarlılık, ülkemizin bütünlüğünü ve bağımsızlığını koruma mücadelesinin son derece önemli bir boyutudur.
Yıldırım Koç /PDF
Yarın Dergisi, Haziran 2009
1) Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Bilim Yay., İstanbul, 1977, s.112‐138. 2 Lothar Rathmann,
2) Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi, Gözlem Yay., İstanbul, 1976, s..117.
İktisat profesörü Cihan Dura, bu eserinde Türkiye'nin sömürgeleştirilme sürecini, güncel olaylardan yola çıkarak inceliyor. Ancak bu inceleme sırasında, sömürgeleştirilmenin ekonomik ve toplumsal temellerini çizerek bilimsel bir çerçeve oluşturuyor. Eser Sömürgeclik teorisi ve uygulaması, Batı 'medeniyeti'nin geçmişi, Türkiye ile Batı ilişkileri, Türk aydınları, Türkiye'yi çökerten ekonomik politikalar üzerinde duruyor.
"Okurken; öğretmenlerimiz bizi Vatan sevgisiyle, Türk ulusuna hizmet ülküsüyle, kendine ve halkına güven duygusuyla yetiştirdiler. Bize hep aynı ideali aşıladılar. Biz de yıllar boyu gururla hep o hayâli kurduk: Türkiye gelişecek, büyüyüp güçlenecek, "Medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacak." Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacak. Hep bu inançla yaşadık. Meğer farkında değilmişiz. Meğer altımız oyuluyormuş. Günü geldi ve gerçeği gördük. Atatürk Türkiyesi yıkılıyordu.Yerine başka bir Türkiye kuruluyordu. Bu kitap tek bir Türk gencinin bile yüreğinde Atatürk, Ulus ve İnsanlık sevgisini; Türkiyemize, Vatanımıza sahip çıkma sorumluluğunu, kendisi de başka yürekler tutuşturmak üzere alevlendirdiği zaman, amacına ulaşmış olacaktır." - Prof. Dr. Cihan Dura
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
1. BÜYÜK DÜŞ
Ekonomik Gelişme
Ekonomik Gelişme Nedir, Nasıl Ölçülür?
Atatürk'ün Büyük Düşü: Kalkınmış Türkiye
Büyük Düş: Türkiye Kalkınabildi mi?
Türkiye'de ve Dünyada Sefalet
2. EMPERYALİZM
Sömürgecilik
Avrupa Sömürgeciliğe Nasıl Başladı?
Batı Sömürgeciliğinin Bir Öncüsü: Kristof Kolomb
Avrupalı Sömürgeciler İki Uygarlığı Nasıl Yok etti?
Batı'nın Sömürgeciliği Üzerine Yorumlar
Arap Sömürgeciliğinden Sayfalar - I
Arap Sömürgeciliğinden Sayfalar - II
Batı'nın Ekonomik Tuzakları
Avrupa'nın Ekonomik Tuzakları Bitmez ve Değişmez 103
1838'den 1995'e...Bugüne
Tarihten Ders Almayan Onu Yeniden Yaşar
Avrupa'nın Ne Dediğine Değil Ne Yaptığına Bakmalı
Batı'nın "İki Yüzlülüğü" Üzerine Kanıtlar
Batı'nın Politik Tuzakları
Türkiye'nin Batı Korkusu
"Çirkin Batı"ya Hayır
ABD Türkiye'yi Bölmeye Hazırlanıyor
Girit Trajedisinden Kıbrıs Trajedisine
Mandacılar
Mütareke Mandacılarından Yeni Mandacılara
Tanzimat "Aydın"larıyla Başımız Dertte
Amerikan Uyduluğunu İsmet Paşa mı Başlattı?
Halkımızın "Golf Pantolonlu" Efendileri
Bir Aydın Tipi Üzerine
Bay "Döner"e Kim İnanır?
İşbirlikçi
Türkiye'de Amerikancılık Nasıl Başladı?
3. KÜRESELLEŞME
Küresel Mimarlık
"Elit"
Amerika Niçin Saldırıyor?
Amerika'nın Hâli
Küreselleşme ve Türkiye
Ekonomik Kriz
Türkiye Kimler İçin Liberalleştiriliyor?
Ulus Ötesi Şirket Nedir, Ne yapar?
Liberal Reformlar ve Devlet
Korkunç Üçüzler
IMF, DTÖ ve Küreselleşme
Dünya Ticaret Örgütü Kimin Ticaret Örgütü?
Dünya Bankası Kimin Hizmetinde?
"Gaflet, Dalalet ve Hıyanet..."
IMF İşsizlik Kaynağıdır
IMF'nin Verdiği Zararlar - I
IMF'nin Verdiği Zararlar - II
IMF'nin Yapısal Uyum Programları Ne Anlama Geliyor?
Türk Tarımı Nereye Götürülüyor?
4. AVRUPA BİRLİĞİ
Avrupa Birliği Başarılı mı?
Ekonomik Büyümede Başarısız
İstihdamda Başarısız
Avrupa Birliği Bölünüyor mu?
AB Basınında Türkiye
Avrupa Birliği'ne Neden Hayır?
Türkiye Üzerindeki Ekonomik Etkileri
Tarımda Başımıza Neler Örülüyor?
Tarımda Yanlış Politikalar
Gümrük Birliği ve Dış Finansman
Avrupa Birliği'nin "Yardımları"
Ulusal Bütünlük Tehlikede
Avrupa Sevdası Türkiye'yi Nereye Götürüyor- I
Avrupa Sevdası Türkiye'yi Nereye Götürüyor- II
Yeni Sevr Antlaşmaları: İkiz Sözleşmeler
Türkiye'yi Parçalama Planı Üzerine Kanıtlar
AB Uyum Yasaları Nelere Mal Oluyor - I
AB Uyum Yasaları Nelere Mal Oluyor - II
Bir AB Uğruna Türkiye Parçalanıyor
Teslimiyetçiler
Uyum Yasaları ve İşbirlikçiler
Aydın İhaneti
İslamcılar Neden AB-Sever Oldu?
5. BORÇLANMA
Borçlandırma Tuzağı
Osmanlı Devleti Dış Borca Nasıl Alıştırıldı?
Dış Borç Demek Ölüm Demek
Garp Cephesinde Değişen Bir Şey Yok
Borçlar, Ödünler, İşbirlikçiler
Batı'nın Değişmez Taktiği: Borçlandır ve Emret
Bir Atatürkçü İrticaya Karşı Çıktığı Kadar Borçlanmaya da Karşı Çıkar
Borç Batağından Çıkış Yolu
6. ÖZELLEŞTİRME
Özelleştirme Tuzağı
Özelleştirme Nedir, Niçin Yapılıyor?
Özelleştirme Sömürgeci Batı'nın Yeni Silahıdır
Türkiye'de Özelleştirme
Özelleştirme Vurgunu
Tekel Niçin Özelleştiriliyor?
Bir Atatürkçü Laiklik Kadar Tekel'e de Sahip Çıkar
Türk Tütünü Yabancılara Nasıl Peşkeş Çekildi?
Özelleştirme İhaneti
7. YABANCI SERMAYE
Yabancı Sermayenin Öteki Yüzü
Yabancı Sermaye: Sessiz ve Derinden
8. YOLSUZLUK
Yolsuzlukların "Siyasetçi-Bürokrat" Boyutu
Ekonomik Yolsuzluklar
Türk Ekonomisinde Yolsuzluk
Halkımızı Nasıl Soyuyorlar: Hayali İhracat
Hayali İhracat: Açıklanması ve Önlenmesi
Atatürkçüler, Ormanlarımız Laiklik Kadar Önemlidir
Atatürk Orman Çiftliği: İhanetin Belgesi
Yolsuzluk Ekonomisi: Türkiye 2003
Türkiye'yi Batıran Politikacılar
9. YOL HARİTASI
Büyük Nutuk'tur Yol Haritamız
Bir "Millî Heyet" ve "Başkan" Gereği
Dünya Tarım Raporu, gıda maddelerinin, mümkün olduğunca tüketildikleri yerde üretilmesini tavsiye ediyor. 2008 yılında yayımlanan raporun başkan yardımcısı ve Milenuyum Enstitüsü Başkanı Hans Herren, üretimin mümkün olduğunca sürdürülebilir ve ekolojik olması gerektiğinin de altını çiziyor. Kalkınmakta olan ülkelerde onlarca yıl çalışan tarım uzmanı, tarımın gelecekte de Siyasiler için zorlu bir ödev olacağını belirtiyor. BM Kalkınma Programı'nın raporuna göre, dünya nüfusunun yüzde 25'i dünyadaki toplam servetin yüzde 80'inine sahip. Milyonlarca kişi açlık sınırının altında yaşarken zengin ve yoksul arasındaki makas giderek açılıyor. Kamerun'dan Almanya'ya, Hindistan'dan Brezilya'ya kadar, dünyanın her ülkesinde gelir dağılımındaki dengesizlik artıyor. BM Kalkınma Programı'nın hazırladığı bir rapor, bu olumsuz gelişmenin özellikle son 20 yılda giderek hızlandığını gösteriyor.
Emperyalizm Kıskacında Türkiye Tarımı
Tarım'da Yalan ve Aldatmacalar;
2001 Nobel Ekonomi Ödülünü alan E.Stiglitz açıkça şöyle diyor: "Asya, Latin Amerika ve Afrika tarım ürünleri pazarlarına girmek isteyen Batı, amacına ulaşmak için gerektiğinde bu ülkeleri finansal abluka altına almaktan geri kalmaz, bunu yaparken kendi üreticileri bütünüyle koruma altındadır."
Türkiye'de 1980 li yılların başından itibaren uygulamaya konulan ve Bülent Ecevit ve Recep Tayyip ERdoğan hükümetleri ile doruğa çıkan teslimiyetçi tarım politakları kırsal kesimin ve tarımın gözden çıkarıldığını gösteriyor. Tarım kesiminin bu ölçüde kendi koşullarına bırakılması, kırsalın iyice yoksullaşması yanında besin güvenliğini de giderek tehlikeye sokuyor.
UPF aracılığıyla tarımda da ABD ve AB ülkelerinin istemleri ve yaptıklarıyla uygulanan liberal politikalara bir başka deyişle küreselleş(tir)me ya da emperyalizm politikalarına karşı çıkmanın iki önemli boyutu ortaya çıkıyor:
Karşı çıkmanın birinci boyutu, ulusal politikalar uygulamak, ikinci boyutu, uluslararası dayanışmayı gerçekleştirmektir.
Ulusal politikalar, bütün ulusal sınıf ve katmanların birlikte oluşturacağı "Ulusal Demokratik Programlar" ile gerçekleştirilebilir. Ulusal Demokratij Programların ekonomik temeli, ulusal bütünlüğü, sınıflar ve bölgeler arası sosyal adalati sağlayacak, aynı zamanda verimliliği artıracak olan planlı karma ekonomiden geçmektedir. Aslında, bu politikalar Türkiye'ye yabancı değildir. Özellikle 1929 Dünya Ekonomik Buhranı'ndan sonra Mustafa Kemal Atatürk döneminde uygulanan politikaların temelini bu politikalar oluşturmuştur. Bugün de Türkiye kendi iç dinamiğini harekete geçirerek sömürgeleşme sürecinden kurtulabilir. Yapılması gerekn ilk işlerden birisi, AB ve ABD ile olan ilişkileri ulusal çıkarlar açısından gerçekleştirmektir. Bunun için öncelikle UPF ile olan ilişkileri askıya almak ve AB ile yapılan Gümrük Birliği'nden çıkmak zorunluluğu vardır.
Mustafa Kemal Atatürk şunu söylüyor:
"Bir ulusun ekonomisi yabancıların eline bırakılamaz.. Durumu düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan öğüt almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yürütmek, yine bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi bir takım düşünceler belirdi. Oysa, hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir."
Prof.Dr.Mustafa Kaymakçı / PDF