"Ermenilerin saçma iddialarından biri de Şuşa'nın
"Ermeni şehri" olması ile ilgilidir.
Ama kendileri de buna inanmıyorlar,
geçenlerde bir Ermeni gazeteciyi Şuşa'da olduktan sonra
üzülerek itiraf ediyordu ki,
"tüm çabalarımıza rağmen, Şuşayı ermenileştiremedik,
burada her yerde Azerbaycanlı ruhu hakim" .
Şuşa, Ermenilerin dediği gibi,
güya göçebe Türkler tarafından işgal edilmedi,
burada hep Türkler, Azerbaycanlılar yaşadı.
Bu, tarihtir, tarihin üstünden kimse çizgi çekemez. ...."
Şuşa Azerbaycan’da Karabağ bölgesinde kale şehirdir.
Bu şehir Azerbaycan’ın Şuşa ilçesinin merkezidir. Nüfusu 19.300’dür (2008).
Kadim tarihi olan bu şehir 13. Yüzyılda Moğollar tarafından dağıtılmıştır. Şuşa şehri 1750’lerin başlarında Karabağ hanı Penahali Han tarafından Şuşa köyü yakınında yeniden inşa edilmiştir. Başlarda burası Penahali Hanın şerefine Penahabad da adlandırılmıştır. Onun hakimiyette olduğu yıllarda burada çok sayıda mimarlık abidesi inşa edilmiştir. İbrahimhalil Hanın hakimiyeti yıllarında ise şehir daha da büyümüş, burada savunma yapıları ve kaleler inşa edilmiştir. Rus sömürgesi döneminde Şuşa şehri Karabağ bölgesinin idari ve ekonomik merkezi olarak hayli gelişmiştir. Şuşa şehri yüzyıllar boyunca Azerbaycan’ın önemli siyasi ve kültürel merkezlerinden bir olmuştur.
Şehir dışında, derin Daşaltı deresinin yakınındaki Cıdır ovası özellikle ünlüdür. Şuşa’yı “Şark’ın Konservatuarı” adlandırmışlar.
Şuşa’da ilim ve maarif alanı çok gelişmiştir. Burada 1830 yılında kaza mektebi, 1838 yılında seminarya, 1876 yılında şehir ve ilkokul, 1880 yılında altı sınıflı kaza mektebi ve 1886 yılında ise Türk-Rus mektebi açılmıştır. Bu şehir Azerbaycan’ın birçok ünlü sanatçı, hanende, musikici, orkestra şefleri ve bestecilerin vatanıdır: Cabbar Karyağdıoğlu, Kurban Pirimov, Bülbül, Seyid Şuşinski, Han Şuşinski, Reşid Behbudov, Üzeyir Hacıbeyov, Niyazi, Fikret Emirov, Süleyman Elesgerov Şuşa kökenlidirler.
Şuşa 8 Mayıs 1992’de Ermeniler tarafından işgal edilmiş ve dağıtılmıştır. Şuşa’da sadece resmi kayıtlara geçmiş 170 mimarlık abidesi ve 160 sanat abidesi vardı. Şuşa’nın işgali sırasında 200 şehit verilirken, 150 kişi yaralanmış, 552 çocuk öksüz kalmış, yaklaşık 22 bin kişi mülteci durumuna düşmüştür. 200 tarihi abide, 2 dinlenme tesisi, ünlülerin ev müzeleri, 70 yataklık turizm tesisi,1200 yataklı yatılı okul dağıtılmıştır.
Şuşa halen Ermenistan’ın işgali altındadır.
_____
Ön Söz
Bunu herkes bilmeli ve unutmamalıdır. Yeryüzü, hepimizin evidir. Bu evin herhangi bir yerinde baş veren olaylar işlenen suçlar, yapılan haksızlıklar her birimiz için tehlike arzetmektedir. Suçluların, işgalcilerin ve saldırganların isimlerini kimliklerini gizletmeden kamufle etmeden seslendirmeli, işlenen suçların ve suçluların oluşturduğu tehlikeler ile birlikte mücadele etmeli, onlar birlikte yok etmeli, ve cezasını yine birlikte vermeliyiz.
Bu süreci iyi takip edip iyi anlamalı, iyi tanıyarak, hafızalarımıza kazınan suç ve suçluları,hafızalarımızdan çıkarmamalıyız ki, o, bir daha herhangi başka bir yerde tekrar edilmesin. Ülkesine, milletine, dinine bakılmaksızın her birimiz bu gezegenin kaderi için sorumluluk taşıyoruz. Yaşadıklarımızı ve gördüklerimizi "Bellek kitabı" adlandırdığımız beynimize birinci derece de hatırlanacaklar şekilde kaydederek, unutmamalıyız.
Herkes bilmelidir ki, "Dağlık Karabağ sorunu" denilen mesele aslında "çatışma" yada "mesele" değil, Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı başlattığı, Karabağ topraklarını Azerbaycan'dan kopartmak için, başladığı bir savaştır.
Ermenistan bu ilan edilmemiş savaşı 1988 yılı Şubatın 13 ün de başlatmış, 1994 12 Mayıs'ta ateşkes rejimi hayata geçirilinceye kadar, bu 6 yıl içerisinde Azerbaycan'ın Birleşmiş Milletler tarafından tanınan topraklarını işgal etmiştir. Dağlık Karabağ, onun çevresindeki 7 bölge, Nahcivan Özerk Cumhuriyetinin 1, Kazak bölgenin 7 köyü de dahil olmak üzere, bu işgal altındaki toprakların toplam alanı 14 bin kilometre kareyi kapsamaktadır.
Azerbaycanlıların yaşadıkları 890 şehir, kasaba, köy yani Azerbaycan topraklarının yüzde 20'si bugün işgal altındadır.
Tek bir Azerbaycanlının bile yaşamadığı öz be öz kendi topraklarımız olan, bu yerleşim birimlerinin, neredeyse hepsi bugün harabe durumundadır. Üç yüzbinden fazla Azerbaycanlı 3 bin yıl önce yaşamaya başladıkları ve şimdi Ermenistan adlandırılan arazilerden, 700 binden fazla Azerbaycanlı ise Dağlık Karabağ ve onun çevresindeki yerleşim birimlerinden silah zoruyla zorla sınır dışı edilmiştir.
Ermenistan Azerbaycan topraklarını kendi gücüyle değil, Rusya'nın askeri ve siyasi desteği ile işgal etmiştir. Ermenistan'ın bu cinayetleri güya Dağlık Karabağ'daki Ermenilerin tek başına yaptığı ile ilgili yaydığı malumatlar da yalandır. Bir avuç Ermeni bu kadar araziyi asla istila edemezdi.
Gerçek şu ki, Ermenistan Dağlık Karabağ Ermenilerini,işgal ideallerinin üzerinekamufle ederek, Rusya'nın yardımıyla Azerbaycan'ın topraklarını işgal etmiştir. Ermenistan'ın işgalci savaşı sonucunda 30 bine yakın Azerbaycanlı öldürüldü, 50 binden fazla ise sakat bırakıldı.
Ermenistan silahlı birlikleri muharebe sırasında soykırım ve etnik temizlik politikası yürütmüş, toplu katliamlar yapmışlardır.
Ermenistan silahlı birlikleri 1988 yılının Kasım’ında Ermenistan'ın Quqark ilçesinde 70 Azerbaycanlıyı katletmiştir.
1990 yılının Temmuzun 11 in de Terter -Kelbecer yolunda araç konvoyuna saldırıp, 14 kişiyi öldürmüşlerdir.
1990 yılı Ağustos’un 10 un da Tiflis-Ağdam otobüsünü patlatarak, 20 kişiyi öldürdüler.
Aynı gün Şemkir-Gence otobüsünün patlatılmasında ise 17 kişi öldü.
1990 yılı Ağustos’un 20 sin de Kazak bölgesi Bağanis Ayrım köyüne yaptıkları saldırıda, köyde taş üstünde taş bırakmazken, 5 kişiyi kendi evlerinde diri diri yakmışlardır.
30 Mayıs 1991 yılında Moskova-Bakü trenine yapılan bombalı saldırıda 11 kişi, 31 Temmuz 1991'de yine Moskova-Bakü trenineyapılan aynı tipli saldırıda ise, 16 kişi hayatını kaybetmiştir.
20 Kasım 1991 yılında Hocavend bölgesi Karakend köyü üzerinde seyir halinde ki helikoptere düzenledikleri ve helikopterin patlamasıyla sonuçlanan saldırıda, Azerbaycan'ın devlet adamları, Rus ve Kazak aracılar da dahil olmak üzere 22 kişi hayatını kaybetmiştir.
8 Ocak 1992'de Krasnovodsk-Bakü feribotunun patlatılmasında ölü bilançosu, 25 kişi (Krasnovodsk:Türkmenistanın sahil şehiri şimdi ki adı ‘Türkmenbaşı’).
28 Ocak 1992 yılında Şuşa şehri semalarında, çoğunluğunu katliamdan kaçan kadın ve çocukların oluşturduğu sivil helikoptere yapılan saldırıda 41 yolcu ve 3 uçuş personeli öldürüldü.
17 Şubat 1992 yılında Karadağlı köyünün işgali neticesinde, 77 köy sakiniçeşitli yöntemlerle öldürülürken, 28 kişi diri diri toplu olarak açılan kuyuya bastırıldı, 117 köy sakini ise esir götürüldü.
1992 Şubat 25 i 26 ya bağlayan gece Hocalı şehrinin yok edilişin de, 63 ü çocuk, 106 sı kadın, 70 i yaşlı olmak üzere toplam 613 sivil vatandaşımız, akla sığmaz işkence ve gaddarlıkla katledilmiştir.
Tarih 7 Nisan 1992 yi gösterirken Kelbecer ilçesi Ağdaban köyü istila edilerek yıkılmış, 8 ihtiyar, 7 kadın, 2 çocuk 17 kişi diri diri yakılmak üzere toplam 67 köy sakini öldürülmüştür.
1993 Şubat 28 de Kislovodsk-Bakü yolcu treninin patlatılması, 11 kişinin ölümüne imza atmıştır.
1994 Mart’ın 19 un da Bakü metrosu 20 Yanvar (ocak) istasyonundaki saldırının neticesinde ki patlamada ise 13 kişi hayatını kaybetti.
Tüm bunlar Ermenistan silahlı birliklerinin gerçekleştirdikleri askeri suçların küçük bir parçası olmasına rağmen, bunlar da Ermeni vahşeti, yırtıcılığı, işgalciliği hakkında beynimizde net bir fikir oluşmasına yetiyor.
Bizim isteğimiz, dünya, Ermenilerin gerçek yüzünü tanısın, Karabağ gerçeklerini bilsin ve Azerbaycan'ın haklı davasına destek olsun.
Ermeni sahtekarlığı ve yalanı
Rus Çarı I. Nikolay 1828 yılında Alban Kilisesi'nin Ermeni kilisesine tabi ettirilmesine dair ferman vermesiyle birlikte, Ermeniler tüm Alban varlıklarını hızla ermenileştirmeğe başlayarak, bu anıtların Ermenilere ait olduğunu ilan ettiler.
Ermeni yazarı A.Lalayan (1918-1920 yıllarını kastederek) yazıyordu:
"... Türk kadınlarının ve çocuklarının, yaşlıların ve bebeklerin imha edilmesinde, Taşnak çeteleri azami gayret gösteriyordu. Ermeni Taşnak çetelerinin ele geçirdiği Azerbaycan köyleri canlı insanlardan temizleniyor ve tanınmaz haldeki ölülerle dolu viraneye çevriliyordu ".
Rus yazarı N.Şavrov "Kafkasya'da Rus işine tehlike" adlı kitabında yazıyordu:
"1828 yılından 1830 yılına kadar Kafkasyaya İran'ın Hoy, Salmas ve Marağa vilayetlerinden 40 bin Ermeni ve 84600 Türkiye Ermenisi aktarılmıştır, onlar Ermeni milletinin az yaşadığı Yelizavetpol ( Gence) ve Erivan (Revan) vilayetlerinin en verimli topraklarında yerleştirilmiştir ".
Aslında bunu ,1986 yılında Erivan'da Ermenilerin kendilerinin yayınladığı "Ermenistan ve çevre bölgelerin yer adları sözlüğü "kitabı da onaylıyor. Orada gösterilen, Ermenistan bölgesindeki köylerin yüzde 70 den daha fazlasında "önceki sakinler 1828-1829 yıllarda Türkiye ve İran'dan gelmiş Mültecilerdir ".
Çarlık Rusyası 1836 yılında Alban kilisesini kapatarak, onun malını ve kilise yönetimini Ermenilere havale etti.
Tar, zurna, balaban, kaval, tef (def), davul gibi Türk müzik aletleriniözümseyerek "Ermeni kültürü" ne dahil edildi.
Ermeniler AZƏRBAYCANLILARIN 500'den fazla halk türkülerini, şair ve bestecilerin eserlerini ermenileştirmişlerdir.
Son işgal sırasında Ermeniler 27 müze ve bir o kadar da resim galerisinden 100 binden fazla eseri Ermenistan'a götürdüler.
Onlar binlerce yer isimlerini değiştirmişler, 300'e yakın cami, türbe, ziyaret ve diğer anıtları tamamen dağıtarak 200 ün üzerinde tarihi ve mimari abideyi, bir tarihi mimarlık dukusunu imha ettiler.
Ermenilerin tarihi bilime değil, mitolojik efsanelere dayanır.
Onların dediğine göre, güya ulu ataları Hayk Nuh'un torunlarından olup, bazı ahmaklarsa daha derine giderek, Adem'in karısı Havva'nın Ermeni olduğunu söylüyorlar. Oysa bilim adamları Ermenilerin eski tarihi ile ilgili hiçbir kaynak bulamadıklarını açık itiraf ediyorlar. Ermeni tarihçisi Karakaşyan kendisinin " Doğu meselesi tarihi "(Londra, 1905) kitabında yazıyor ki,
" Ermenilerin geçmişi hakkında tarih veya salname sayılabilecek bilgiler yoktur ".
Rus tarihçileri İ.Dyakonov ve N.Şavrov bilimsel şekilde kanıtlamıştırlar ki, emeniler M.Ö. birinci binyılın başlarında Dicle ve Fırat nehirlerinin yukarı bölümünde şekillendiler. Ermeni tarihçisi Kapançıyanın araştırmalarıda gösteriyor ki, Ermenilerin ilk yeri Fırat, Çoroh ve Aras nehirlerinin yukarı kısmındaki bölgelerde, yani şimdiki Türkiye'nin doğusunda ve Irak'ın kuzeyinde olmuştur.
Diğer Ermeni yazarı Nalbandyan da bu fikri doğrulamaktadır.
Bunlar Ermenilerin Güney Kafkasya'ya göç ettiklerini onaylamaktadır. Ermenistan Bilimler Akademisi Sovyet döneminde ki ilk Başkanı İ. Orbelyan, "şimdiki Dağlık Karabağ ortaçağ Albanyasının, sonraları Azerbaycan'ın bir parçası olmuş, daha sonraları Ermeniler tarafından istila edilmiştir" diyerek gerçekleri kayıt altına almıştır.
Başka bir versiyona göre Haylar tarihte "taşyonan", "inşaatçı" olarak da taktim ediliyorlar. Onları aslında Asur ve Urartu arasında M.Ö. birinci binyılın başlarında yapılan savaşlar sırasında köle olarak alıp satıyorlardı. Onlardan ağır inşaat işlerinde kullanıyorlardı. Ermeni yazarı Moisey Horenatsi itiraf ediyordu ki, "biz küçük, çocuk, zayıf ve çok durumlarda başkalarının hakimiyeti altında yaşamış halkız".
V.Veliçko 1904 yılında yazdığı "Kafkasya" kitabında belirtiyor: "Karabağ'ın Ermeni adlandırılan çok az sayıda nüfusu dağlı ve Türk aşiretlerinden türemiş ve 3-4 asır önce ermenileştirilmiştir".
Karl Marx ise daha farklı pencereden yanaşarak; "...dünya hanımlarının bir kısmı Ermeni kadınlarının kocalarına ihanet etme tecrübelerini öğrenmeye gayret gösteriyorlar ..., genç Ermeni kızları kendi bakireliğinden öyle erken, öyle hevesle imtina ediyorlar ki, sanki bu imtina ile sadece üstlerine konmuş tozu silkeleyerek temizleniyorlar " diyordu.
Ermeni kadınların bu rolü aslında başka milletlerin ermenileştirilmesinin bir yolu idi. Ermeni kadınları "faaliyetlerini" bugün de sürdürüyorlar.
2004 yılına ait olan bir bildiride belirtildiğine göre, aynı yıl da Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Mısır, Suriye ve Türkiye'den kanunsuz yolla Ermenistan'a fuhuştan 4 milyon dolar para girdi. 2006 yılında bu rakam 9 milyona, şu anda ise 10 milyon dolara ulaştı.
Ermeni dilinin söz rezervinin yüzde 65 eski Farsça, Pehlevi, yüzde 30'u Suriye-Kilikya kökenli, sadece yüzde 5 i kendilerine aittir.
Ermeni yazarı R.Açaryanın 1984 yılında yayınlanmış olan "Sovyet Türkolojisi" kitabında gösterilen, Ermeni dilinde 4200 civarında Türkçe kelime vardır.
Ermeni alimi Avetisyan, Ermeni soyadlarının yüzde 26,3 ü Ermeni kökenlidir, kalan isimlerin 194 ü Fars, 113-ü Türk, 111-i Arap, 60'ı Yunan, 54-ü Yahudi, 44' ü diğer dillerden alıntıdır diye bildirmiştir.
Ermeni papazı Nerses ise özellikle vurguluyor ki, eski Ermeni dilinin yapısı tatar (Azerbaycan) dilinin kuruluşundan alınmıştır.
Ermeni kültürü, özellikle de şiir ve müziği sadece XIX yüzyılda Azerbaycanlıların doğrudan etkisi altında şekillenmeye başlamıştır.
Ortaçağ Ermeni yazarı Moisey Horenatsiye göre, “eski hayların (Ermenilerin) bilime, müziğe hevesleri yoktu, ona göre de bu akılsız, cahil ve vahşi insanlar hakkında bahsetmek gereksizdir”.
Rus bilim adamı İ.Şopen, benzer görüşleri XIX. yüzyılda seslendiriyor: "Eğer geçmişte hayların (Ermenilerin) bahse konu milli dansları olmuşsa da, şimdi onu tamamen unutmuşlardır, bu gün kullandıkları halk danslarını Tatarlar (Azerbaycanlılardan) ve dağlılardan almışlardır".
Ermeniler Sovyet döneminde Ermenistan denilen bölgelerde yer adlarının yüzde 50-60 oranını, 90'lı yılların başlarında ise hem Ermenistan'da, hem de istila ettikleri diğer Azerbaycan topraklarında yer isimlerini toplu şekilde değiştirmişlerdir.
Ama tarihin izlerini silmek o kadar kolay değil.
Sovyet araştırmacı Q. Anoxin 1970-1980 yılları arasında bölgede geniş araştırma çalışmaları düzenlemiş, keşif yapmış ve "Malıy Kafkaz" (1981) kitabını yazmıştır. Burada Ermenistan ve Gürcistan topraklarındaki çok sayıda Azerbaycan yer adları kaydedildi.
Ermeniler höyük, dekoratif sanat örneklerini, at, koç figürlerini, Kabir anıtlarını, türbeleri, camileri, ziyaretleri, sarayları, müzeleri, yerleşim evlerini bir kural olarak yok ediyor ve bununla Azerbaycanlıların izlerini silip kaybetmeye çalışıyorlar.
Ermeniler, bu bölgelerde herhangi bir abideler olduğu denildiğinde haçkardan başka hiç bir ad çekemiyorlar, çünkü, başka hiçbir şeyleri olmadı.
Azerbaycanlılara gelince ise bakın kaç isimde anıt aittir.
1990'ların başlarındaki işgalden sonra Ermeniler bu bölgelerde 1700 tarih ve kültür anıtının adını değiştirerek ermenileştirdiler.
600 Alban dönemine ait Manastırı, bazilika ve diğer tapınak tipi anıta Ermeni Manastırı adı verilmiş, 500 isimde ibadet hane, gözlem istasyonu, kale burçlarında ki hücreler Ermeni Kilisesi gibi sunulmaktadır .
Karşılaştırma için diyelim ki, Ermenistan'ın kendi topraklarında bu sayıda kilise ve manastır mevcut değildir.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, işgal altındaki Azerbaycan topraklarında 15 yeni kilise de inşa etmişlerdir.
Ermeniler işgal ettikleri Azerbaycan topraklarından 100'den fazla taş duvar yazıları, oymaları anıtların üzerinden sökerek Ermenistan'a götürdüler.
850 den fazla at, koç figürleri, anıt mezarları ve diğer inanç merkezleri yok edildi.
450 mezarlık tamamen, 200 mezarlık ise kısmen yıkılmış, bu mezarlıklardan 5000 civarında mermer baş ve ayak taşları sökülüp götürüldü.
200'den fazla tarihi ve mimarlık abidesi yıkılarak yarasız hale getirildi.
Tarihten malumdur ki, XIX yüzyılın başlarına kadar Karabağ'da hiçbir Ermeni Kilisesi olmamıştır.
XIX yüzyılın başında Şuşaya gelen Rus askeri birliği kendileri için kilise yaptılar. Azerbaycanlı yazar Hasan İhfa Alizade "Şuşa'nın tarihi" kitabında bu olayı şöyle yansıtıyor:
"Yukarı cami şehir meydanına bakıyordu, meydan ve Rasta pazarı pazar başına doğru 300 metre uzanıyordu. Pazar başında Adliye binası inşa edilmişti ... Rus askeri birlikleri bu binaya zil asıp, kule dikip Rus askeri Kilisesi haline getirdiler. Bu kilise Sovyet dönemine kadar açıktı ".
Sonraları Ermeniler bu kiliseden istifade ettiler. 1992 işgalinden sonra ise adını Ermeni Kilisesi olarak değişerek yeniden inşa ettiler.
Ermeniler meskunlaştıkları alanlarda, hem Ermenistan, hem de işgal ettikleri topraklarda Azerbaycan halkına ait taş, kaya, duvar yazıları, süsler, çizme, kabartma yöntemi ile işlenmiş taşları, aynı zamanda milli, dini sembollerin taş, kaya üzerindeki örneklerini toplu olarak imha ettiler..... Şimdi de bu işi sürdürüyorlar.
Ermeniler Alban dönemi mimari abidelerin üzerindeki süsleri, bezekli yazıları değiştirerek, Ermeni eserleri gibi sunmaktadırlar.
Onlar "eski Ermeni haçkarları" terimini uydurarak uluslararası kamuoyunu kandırıyorlar.
Ermeniler Alban devleti ve Alban kültürünün varlığını inkar ediyor, bu bölgede sözde Alban değil, eski bir Ermeni devletinin olduğuna dünyayı inandırmaya çalışıyorlar.
Azerbaycan Albaniyasında Hıristiyanlığın ilk dönemi için karakteristik olan kilise binaları vardı. Bu kiliseler dikdörtgen ibadet salonu olan birnefli (bir bölümlü) tapınaklardı. Bu tür tapınakların üstü çift basit taşla örtülürdür.
Arnavutluk'un mimarisi tarzında "dairesel tapınaklar" denilen hususi çeşitte ki kiliselerde yaygındı. Albanyanın Hıristiyanlık mimarlığının en kitlesel biçimi ise sovmeedir. Sovmeeler kervan yolları kenarında küçük bir şapel rolünü oynasalar da, aslında anıtsal yapılardı. Onların duvarları bir kural olarak zarif desene sahip nişan taşları ile süslenmiştir.
Alban döneminin en karmaşık yapılı yapıları manastırlar idi. Bu yapıların sadece Albanalara özgü özellikleri var. Onlar geniş arazili, bileşik şekle sahip, geniş salonu, sıra sütunları ile birkaç nefe (bölüme) bölünmesi ile diğerlerinden farklıydı. Bu anıtlar Ermeni dinine uymuyor.
Gürcü yazarı A.Çavçavadze "Ermeniler ve kan ağlayan taşlar" kitabında yazıyordu:
"Ermeniler yerli Albanlar grigoryanlaştırarak bu arazileri "hayk ülkesinin bir parçası"olarak adlandırdılar. Bunun hepsi yalandır. Ermeniler vaktiyle gelip sığındıkları Azerbaycan topraklarını "Doğu Ermenistan" adlandırarak, bu arazileri tarihi vatanları , yerli kültür merkezleri gibi uydurmalarla kendilerininkileştirmeğe çalışıyorlar ".
Her yılın yaz aylarında Ermenistan'dan gelen tarihi keşif grupları Hocalı, Ağdam, Hocavend, Şuşa, Kelbecer, Kerkicahan, Hankendi topraklarında ki höyükleri söküyor, yıkıyor, kazı sırasında bulunan tüm arkeolojik numuneler de dahil olmak üzere, özellikle ev eşyaları, iş aletleri, av silahları, ziynet eşyaları, kişisel eşya vb. Ermenistan'a taşıyıp götürüyorlar.
Ermeni basını 2006 yazında büyük bir patırtı gürültüyle yaydığı malumatta, Dağlık Karabağ'ın Askeran bölgesinde sözde Ermeni hükumdarı II Tiqranın mezarı bulundu.
Çok geçmeden "arkeologlar" bu bilgiyi yalanladılar ki, bilim adamları arazinin yerini yanlış hesaplamışlar. Söz konusu bulgu Askeran ilçesinde değil, Ağdam ilinin Şahbulak bölgesindedir. Bundan sonra ise yaydıkları bilgilerde Şahbulağın adını değişerek "Tiqranakert" koydular.
II Tiqranın isminin bu topraklara bağlı çekilmesi çok komikti. Bu bölgede Ermeni elementi bu dönemlerde ümumiyetle yoktu. II Tiqranın başkanı olduğu devlet tamamen başka bölgede idi.
İ.Dyakonov "Ermeni halkının ilk tarihi" ("Predistoriya ar myanskoqo naroda") kitabında yazdığı , Ermeniler Yukarı Fırat vadisinde yaşamışlar, bu araziler daha sonra Urartu, Med ve İran-Ehemeni devletlerinin himayesine girdiler. Ehemeni devletinin yıkılmasından sonra Ermenilerin Yukarı Fırat vadisinde ufacık bir beylik kurmuşlardır.
Aslen parfiyalı olan II Tiqranın zamanında (M.Ö. I yy) bu beylik biraz güçlenerek, komşu arazileri işgaletse de, çok geçmeden bölgeye sefer düzenleyen Romalı komutan Pompei'nin darbeleri altında dağılıp yok olmuştur. II Tiqranın kabrinin Karabağ'da, yani Ermeni beyliğinin topraklarından 1000 kilometrelerce uzakta aranması ise sadece hasta hayal sonucu olabilir.
Şahbulakta bulunanlar ise yerel kale kompleksinin bir parçasıdır. Bu kale Azerbaycan Karabağ Hanlığı'nın kurucusu Penah Han tarafından 1751-1752 yıllarında inşa edilmiştir. Sovyet döneminde kalenin bir bölümü restore edilmiş, Azerbaycanlı işadamları tarafından turizm objesi olarak kullanılmıştır. Bu, anlaşılır bir kanıttır. İsteyen yabancı uzman her zaman gidip kontrol edebilir.
Buradan bulunanları "Tiqranakert şehri" gibi sunmak ise Ermenilerin dünyayla bir kez daha alay etme çabasıdır.
Ermeni sahtekarlığına maruz kalmış diğer anıt Genceser (Qanzasar) manastır kompleksi. Bu anıt Azerbaycan'ın Kelbecer bölgesinin Vengli köyünde bulunmaktadır. Manastır 1216-1240 yılları arasında Azerbaycan'ın Haçen vilayetinin Alban kökenli Hıristiyan hakimi Hasan Celal tarafından inşa edildi.
O, Azerbaycan Albaniyasında uzun süre iktidarda olmuş Mehraniler hanedanının soyundandır. 1261 yılında Moğolların saldırısı sırasında öldü. Hasan Celal ve onun soyundan olan Alban katolikleri burada defnolundu.
Gencesar Manastırı 1511 yılından 1836 yılına kadar (yani Rusya hakimiyeti tarafından bağımsızlığı kaldırılıncaya kadar) Alban Hıristiyanlarının ikametgahı olmuştur.
Genceser Manastırı Ermeni mimari yapılarından tamamen farklıdır. Fakat Ermeniler bu manastır kompleksinin duvarlarındaki süs ve kompozisyonları değiştirmiş, bir çok yazıları silerek yeniden başka bağlamda yazmış, duvarlarda aşağıdan yukarıya dek Ermeni yazıları eklemişlerdir. Hatta Hasan Celal'in kabrinin üstündeki göğüs taşını kırarak üzerindeki yazıları okunmaz hale getirmişler ve oraya Ermeni dilinde yazılar ilave ettmişlerdir.
Ermenilerin saçma iddialarından biri de Şuşa'nın "Ermeni şehri" olması ile ilgilidir. Ama kendileri de buna inanmıyorlar, geçenlerde bir Ermeni gazeteciyi Şuşa'da olduktan sonra üzülerek itiraf ediyordu ki, "tüm çabalarımıza rağmen, Şuşayı ermenileştiremedik, burada her yerde Azerbaycanlı ruhu hakim" .
Şuşa, Ermenilerin dediği gibi, güya göçebe Türkler tarafından işgal edilmedi, burada hep Türkler, Azerbaycanlılar yaşadı. Bu, tarihtir, tarihin üstünden kimse çizgi çekemez. Şuşa Türklerin, Azerbaycanlıların eski yerleşim yeri olup, XVIII yüzyılda ise Azerbaycan Karabağ Hanlığı'nın merkezi oldu. Şuşa merkez olduktan sonra ilk 9 mahallesi şehrin alt kısmında inşa edildi ve Aşağı Mahalle adlandırıldı. Biraz sonra şehrin doğu kısmında 8 yukarı mahalle oluştu. Bu mahallelerin her birinde mahalle camileri, medrese, hamam, dükkan ve çeşmeler faaliyet gösteriyordu. Şehrin daha sert rölyefli batı bölümünde Rus işgalinden sonra 12 mahalle daha kuruldu.
Yerkürede yaşam ne zamansa sönerse, bu sönmüş gezegenden bir bellek kitabı kalırsa, bu kitap da çeşitli milletler, toplumlar hakkında "en" başlığı ile karakteristik özellikler kaydelecek olursa, o zaman Ermenilerin bu kitaba en yalancı, en sahtekar, en vahşi toplum gibi düşeceğine emin olabilirsiniz .
Bu nedenle bugün Ermenilerin yazdıklarını okuyanlara, gösterdiklerine bakanlardan, dediklerini dinleyenlerden bir ricamız var, onların söylediklerine, yazdıklarına, gösterdiklerine inanmayın, en azından bir kere kontrol edin, o zaman emin olacaksınız ki, biz haklıyız.
Son Söz
Her şeyi kendiniz gördünüz. Gerçekler dile gelip konuşuyor, Karabağ gerçeklerini, Ermenilerin maskelerini düşürerek gerçek yüzlerini açıp gösteriyor. Bunları demekte amacımız birilerinin bizim durumumuza, başımıza getirilen musibetlere acımasını sağlamak değil.
Bize kimsenin yazığının gelmesi, bize yanması, derdimize ortak olması gerekmez. Biz kendi derdimizi kendimiz çekmek, derdimizi, üzüntümüzü sevince, en sonunda zafere çevirmek gücüne malik olan bir milletiz.
Başkalarının önünde ağlamak, sızlamak Ermenilere özgü bir özelliktir. Onlar birkaç yüz yıldır ki, hayatlarını ağlamak, başkalarından yardım dilemek ve sonunda para dilenmekle geçiriyorlar. Onlar istiyorlar ki, birilerinin onlara yazığı gelsin, dertlerine ortak olsun ve açtıkları ellerini boş geri çevirmesinler.
Biz bunu Ermenileri rencide etmek için söylemiyoruz, bu, bir hakikat,bir gerçektir.
Biz de istemezdik ki, Allah'ın yarattığı her hangi bir kavim bu kadar alçalabilsin, bugüne düşsün, onlar kendilerini bu hale düşürdüler. Ermenilerin düşünen beyinleri aydın insanları kavimlerinin bu halini düzeltmeye çalışmalı, imajlarını değiştirmeye nail olmadırlar.
Bir daha fikrimizin başına dönerek diyoruz ki, bize birilerinin acıması bizlere yazık gözle bakmasılazım değil. Dünya kamuoyu gerçeği bilsin diye biz bu gerçekleri yazıyor ve paylaşıyoruz.
Dünya gerçeği öğrendikten sonra biz de kendi işimizi bileceğiz.Biz yarın Ermeni işgaline karşı harekete geçerek, topraklarımızı işgalden azat ettiğimizde dünya gerçeği ona göre bilmelidir ki, onların yalanlarına, gözyaşlarına inanıp bizi kınamasın.
Bırak yalan ayağa kalkıp tahta çıkmasın, hak üzülmesin, adalet zafer naraları atsın ki dünya yaşanılacak bir seviyeye yükselsin!
Yayın Kurulu:
Akif Nağı, Nevruz Novruzbeyli, Tahir Memmedli,
Feride Askerova, Arzu Kasımova,
Hayran Muradova, Şahmar İbrahimov, Selver Musayev.
Kitap Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına bağlı
Sivil Toplum Kuruluşlarına
Devlet Desteği Konseyi'nin mali yardımı ile çevrilmiş ve basılmıştır.
KAT (Karabağ Azatlık Teşkilatı). Karabağ: Bellek Kitabı. Bakü, 2014