"Türkiye'deki Tarihsel Adlar" adlı eserinde Bilge UMAR "Türkiye'deki tarihsel adlar üzerine araştırma yapmak, Türkiye'nin tarihi üzerine araştırma yapmaya benzer. Gidebileceğiniz genişliğin, inebileceğiniz derinliğin sonu yoktur" demektedir.
Yazar, Anadolu'daki tarihsel adlar ve kökenleri incelendiğinde bunların sanılanın aksine Helenlerden kalma isimler olmadığını, Anadolu'nun eski bir dili olan Luwi dilinden kalma olduğunu belirtmektedir. Bilge UMAR'ın bu çalışması Ege kelimesinin anlamı ve bu adlandırmanın nerelerden geldiği konusunda özellikle kelimenin etimolojik kökeni hakkında büyük bir bilgi birikimi sunmaktadır. Bilge Umar'a göre Etimolojik olarak Yunan dili ile açıklanamayan Ege ismi, Anadolu'nun diğer bir çok tarihi ismi gibi önceki kültürlerden Türkçe'ye miras kalmış bir isimdir. Yunan kültürünce, etimolojik olarak sahiplenilemeyen Ege adına bir köken ve açıklama getirmek için AEGEUS adında bir destan kişisi yaratılmıştır.
Efsaneye göre; Atina'da düzenlenen Panathenaia bayramında, Giritli atlet Androgues öldürülür. Bu olay üzerine Girit kralı, diyet olarak Atina'dan her yıl kurban edilmek üzere, yedi kız ve yedi erkeğin gönderilmesini ister. Çok ağır olan bu şart üzerine Atina Kralı Aegeus, oğlu Theseus'dan Girit kralını öldürmesini ister ve onu bir gemi ile Girit'e gönderir. Eğer kralı öldürmeyi başarırsa, dönüşünde gemiye beyaz yelken çekmesini ve böylece uzaktan müjde vermesini ister. Eğer öldürememişse yelkenlerin siyah olarak donatılmasını tembih eder. Theseus, Girit'e gider ve giriştiği savaşta galip gelerek kralı öldürür. Atina'ya dönmek üzere denize açılır. Bu sırada zafer sarhoşluğundan babasının öğüdünü unutur ve siyah yelken çeker. Kıyıda oğlunu bekleyen Aegeus siyah yelkeni görünce oğlunun mağlup olduğunu zanneder ve üzüntüsünden denize atlayarak intihar eder. Aegeus'un intihar ettiği yer Atina Körfezi'dir. Bu nedenle bu körfez ve çevresi "Aegeus Pontos" "Ege Denizi" olarak adlandırılmaya başlanmıştır.
Ege Denizi'nin Türkler tarafından kullanılan tarihi adı Adalar Denizi'dir. Bu görüşü destekler mahiyette çok sayıda yazılı tarihi belge bulunmaktadır. Türkler 1081 yılında Ege Denizi ile ilk karşılaştıklarında bu denize üzerindeki adaların çokluğundan dolayı "Adalar Denizi" adını vermişlerdir. Bölgede hüküm süren Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı kaynaklarında, hep "Adalar Denizi" olarak geçmektedir.
Piri Reis, 1519 yılında yazmış olduğu "Kitab-ı Bahriye" adlı eserinde, "Şunu bilmek gerektir ki, adalar arası denen yere "Erso Peloga" derler. Biz buradaki adaları münasip olduğu şekilde anlattık" demekte ve bu adalar arasındaki tüm adaları ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır.
Katip Çelebi, 1656 yılında yazmış olduğu "Tuhfetü'l-Kibar Fi Esfari'l Bihar" adlı eserinde; "Boğazdan dışarı Rumeli kıyıları Ece Ovası, Kavala, Ayanoroz, Lonkoz, Kesendire, Selanik Körfezi, Koloz ve İstin Körfezleri, Eğriboz, Atina ve Mora'dan Anadolu ve Menekşe Burnu ki Anadolu'dan Tekir Burnu nice ise Rumeli'nde bu da öyle köşeler ve geçit yeridir. Karadan denize girip Girit Adasının doğu batı uçları bu iki burunlar ucuna uzanıp öteki Akdeniz adalarının çoğu bu ortada bulunmaktadır. Bundan dolayı bu ortalığa "Adalar Arası derler" diye yazmaktadır.
Atatürk'ün Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nden sonra verdiği emir, "Ordular! İlk Hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!" şeklindedir. Atatürk, NUTUK'un 444'üncü sayfasında, bu emrin sonrasında yaşanan gelişmeleri vurguladığı ifadesinde "... ordularımız İzmir rıhtımında ilk verdiğim hedefe, Akdeniz'e ulaşmış bulunuyorlardı." yorumunu yapmakta, Adalar Denizi ifadesini dahi kullanmamaktadır.
24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması'nın 12'nci maddesinde Bahr-i Sefid Adaları için Island of Eastern Mediterranean ifadesi geçmektedir.
Ancak Lozan Antlaşması'nın ayrılmaz parçası olan altı devlet kararı incelendiğinde Ege ifadesine rastlanmaktadır. İstanbul Deniz Matbaası tarafından 1930 yılında basılan "Türk ve Yunan Deniz Harbi Hatıratı ve 1909-1913 Yunan Bahri Tarihi" adlı eserde Ege Denizi ibaresine rastlanmamakta ve Adalar Denizi ifadesi kullanılmaktadır.
Faik Sabri DURAN'ın 1938 yılında yayınlanan, lise kitapları, sınıf III, Türkiye Coğrafyası (Kanaat Kitabevi, İstanbul), adlı kitabının 26'ncı sayfasında, Ege bölgesinin alanları biraz daha geniş tutulmuş ve bu bölgeye Garbi Anadolu (Batı Anadolu) adı verilmiştir. Aynı eserde sayfa 27'de Ege Denizi ifadesi, sayfa 70 ve sayfa 328'de sunulan haritalarda ise Adalar Denizi ifadesi kullanılmıştır.
6-21 Haziran 1941 tarihleri arasında, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde icra edilen Birinci Coğrafya Kurultayı'nda adlandırma konusunda standartlaşmayı sağlamak maksadıyla Ege Denizi terimi kabul edilerek kullanılmaya başlanmıştır.
Dz.Kur.Yb.Selçuk AKARI
Deniz Harp Okulu Pusula Dergisi,Yıl 2011, Sayı 70
("Dil Tarih ve Coğrafya Denkleminde Ege Denizi'nin Adlandırma Tarihi ve Ege Kelimesinin Anlamı.")
"Erso Peloga" yani Pelasglar : Thucydides (Tukididis-MÖ.460-395) ve Herodot (MÖ.484-425)'a göre
bugünkü Yunanistan'ın ilk adı Pelasgia idi.
"Dile gelince, Pelasglar ne dili konuşuyorlardı, kesin bir şey diyemem. Eğer bugün yaşamakta olan Pelasgların diline bakarak düşünmek doğru olursa, ki bunlar Tyrsenler'den daha ötede, Kreston denilen kentte oturanlardır ve eskiden bizim Thessalia dediğimiz ülkede otururlardı ve o zamanlar bugünkü Dorlarla sınır komşusuydular - bir de çok eskilerde Atinalılarla komşu olanlar var, bunlar da Hellespontos kıyılarındaki Plakia ve Skylake'de yerleşmişlerdir - ve bir de öbür bütün siteler, ki adları değişmiş olmakla beraber Pelasg siteleridir - eğer, diyorum, bu halklara bakarak bir sonuca varmak istersek, Pelasglar yabancı biir dil konuşuyorlardı. Şu halde bütün Pelasglar aynı dili konuşuyorlardı ise, bu ırktan olan Attika halkı da, Yunanistan'a göçerken kendi dilini bırakmış, başka bir dil almıştır. Gerçekten Kreston ve Plaika'da oturanlar, bugünkü komşularının dilini konuşmazlar, kendilerine özgü bir dilleri vardır; bu da gösterir ki, bu bölgelere göçerken hangi dili konuşuyorlardıysa bugün de aynı dili konuşmaktadırlar.
Hellen'lere gelince, bence bunlar baştan beri hep aynı dili konuşmaktadırlar; aslında Pelasglar'dan ayrıldıklarında güçlü değildiler, ilk zamanlar azlıktılar, ama başta Pelasglar olmak üzere, öbür Barbar ulusların etkin yardımlarıyla pek çok ulusu kapsadılar. Buna karşılık Pelasglar, ki onlar da Barbardılar, eskiden büyük ölçüde çoğalmamışlardır, ben bu sonuca varıyorum."
Heredot 1.57-58
Barbarlar: Hellence konuşmayan, kendilerinden olmayanlara verdikleri ad.
ilgili
"Bu bedizler yıllar önce yazdığım "Türk Atayurdu renklerin dilinde" adlı makaledendir"
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu Celilov