Translate

26 Temmuz 2016 Salı

Türk Milleti İkinci Yolu Seçip Başaracaktır...




ME-LE Türk Halkını BELE (uyut)


1-Fethullah Gülen’in Onursal Başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen 28. Abant Platformu’nun sonuç bildirgesinde, “Devlet, tüm din ve mezheplere eşit mesafede olmalı. Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalı veya statüsü tarafsızlık ilkesi ışığında yeniden tanımlanmalı” denildi. (YeniÇağ)


2-Öcalan görüşmelerinden sızan tutanakta gözden kaçan önemli bir bilgi var.
“-Öcalan: Kürtlerin yaşadığı gizli bir İslam var.
– Altan: Tarikatlar da örgütlendi.
– Öcalan: Geliştirin benden daha iyi biliyorsun.”


3-“Erdoğan Güneydoğu’da meleler ile görüşecek” diye bir haber geçti. 2012 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı, Doğu ve Güneydoğu’da imam ve Kur’an öğreticisi olarak çalışacak bin kişiyi mele olarak atamıştı. Mele Kürtçe bir kelime, Türkçeye ‘imam’ olarak çevriliyor. Aynı zamanda ‘molla’ kelimesinin de eşanlamlısı olarak kabul ediliyor. Doğu ve Güneydoğu’da varlığını koruyan medreselerde yetişiyorlar.


4-“Organ bağışına Diyanet darbesi” başlıklı haberde, “Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, organ naklinin caiz olmadığı belirtilirken, sadece zaruret durumunda böylesi bir adım atılabileceği belirtildi.”


Bilimle kavgalı Eş’ari İslam’a hoş geldiniz. Emevi dini… Gene dini kullanarak bir devleti daha yıkmaya niyetlendiler öyle mi?İspanya’da Beni Ahmer Devleti(1232-1492) cemaatler-tarikatler nedeniyle yıkılmıştır. Yıkıldığında devlet içinde 1400 adet cemaat ve tarikat vardı. İngilizler yetiştirdikleri ajanlarına Osmanlı Devleti içinde tekkeler kurdurmuştu.

Dr. Ramazan Kurdoğlu “Evanjelizm- Dünya İmparatorluğu ve Türkiye” adlı kitabında, “Osmanlıların Avrupa masonluğunda kendi tarikatlarını bulduklarını ve bu aşinalığın masonluğun Osmanlı İmparatorluğu’na yerleşmesini kolaylaştırdığını biliyoruz” diyor.

Ve Kurdoğlu devam ediyor, “İslamiyet ile masonluk bağdaşır mı? Cengiz Özakıncı’nın dediği gibi: ‘Ülkeyi perde gerisinden masonlar, perde önünden İslamcılar yönetiyorsa, bu durumda perde gerisindeki masonların ülkeyi perde önündeki İslamcılar aracılığıyla yönettikleri düşünülebilirdi.’


Masonluk milli değerlere karşıdır. Evrensel değerleri savunduğunu iddia eder. Bazı siyasi ümmetçiler-İslamcılar da milli değerlere karşı aykırı görüşleri her fırsatta dile getirmiyorlar mı?


Şimdi sözümüzü bir soru ile bitirelim. Günümüzde, İstanbul’daki camilerimizden birinde, Cuma günü Müslümanlara, Cumartesi günü Sabataylara vaizlik yapan hem tarikat mensubu, hem de mason locası üyesi bir hoca efendi var mıdır? Cevabı evet..” diye yazıyor.


Yavuz Sultan Selim’im Mısır’ı alması ile birlikte oradan Eş’ari din alimlerini İstanbul’a getirmesiyle Türklerin bilimle barışık aydınlık yüzü olan Maturidi İslam Eş’ari alimlerinin baskısıyla karşılaştı. Öyle ki; Yunus’un dizelerini okuyanların kelleleri vuruldu.


Günümüzde Ömer Dinçer’in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde Yunus’un; “Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni” Dizelerinin sansürlendiği gibi… Molla Kasım’ın varisleri…



Gelelim 4 haberin yorumuna:


Atatürk Cemaat ve tarikatlerin Beni Ahmer Devleti’nin yıkılışındaki rolünü incelemişti. Osmanlı’nın yıkılışı sürecindeki rollünü de iyi biliyordu. Kurtuluş savaşı sürecinde birçok tarikat şeyhi İngiliz, Amerika ve Yunanistan gibi işgalcilerin safında yer almış, iç isyanlar başlatmışlardı.


Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğunda, Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Böylece İslam Kur’an dini haline getirilerek, her biri ayrı bir din haline gelen tarikatlerin-cemaatlerin saltanatına son verildi.


Fettullah’ın Onursal Başkanı olduğu Abant Platformu’nun sonuç bildirgesinde, “Devlet, tüm din ve mezheplere eşit mesafede olmalı. Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalı veya statüsü tarafsızlık ilkesi ışığında yeniden tanımlanmalı” denilmesinin arkasında amaç, süreci 1920 öncesine döndürerek, İslam’ı Evanjelizmin hizmetine verecek biçimde dönüştürmektir. Papa ile “hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen” boşuna dinler arası diyalog başlatmadı. Kelime-i Şahadet’ten Peygamberimizin adını çıkararak Evanjelist Müslümanlığa adım attılar.


Altan’ın Öcalan’a; “Tarikatlar da örgütlendi” demesi, Tarikatların yabancı istihbaratların kontrolünde, Türkiye Cumhuriyeti Devletine savaş başlatarak, 100 yıl önce başaramadıkları Sevr projesini hayata geçirebilmek için çalıştıklarının itirafıdır aslında.


“Molla” kelimesinin de eşanlamlısı olarak kabul edilen meleler, Doğu ve Güneydoğu’da varlığını koruyan resmi olmayan medreselerde yetişiyor. İkbalini bebek katilinin ipine sarılmakta gören Erdoğan, meleler ile neyi görüşmüş olabilir? Bu adamların zihniyeti nedir? Konuşulmayan, yazılmayan üstü örtülü karanlık konular.


Organ bağışı “caiz değil” diyen diyanet, Eş’ari İslam anlayışı ile bana 433 yıl önce rasathanenin yıkılma fetvası veren şeyhülislamı hatırlattı: 3.Murad’ın emriyle şeyhülislam ; “Gözlem yapmak uğursuzluk getirir. Meleklerin sırlarını küstahça anlamaya çalışmanın vahim sonuçları çok açıktır. Gözlem yapılan hiçbir memlekette işler yolunda gitmemiş ve devlet yapısı mutlaka zelzeleye uğramıştır” diye fetva verdi. Bu fetvayla Tophane’deki rasathane yerle bir edildi.


Tophane’de rasathane yıkılırken, Avrupa’da Galilei, Kepler, Pascal, Leibniz, Newton gibi bilim adamları Uluğ Bey’in açtığı yoldan yürüdüler.


Mavi kitabın yazarı Arnold Toynbee 1960’lı yıllarda şöyle bir uyarıda bulunuyor: “Batı için Güney Müslümanlığı (Suudi Arabistan – Kahire ekseni) tehlike olmaktan çıkmıştır. (Bir şeyhi satın alıp diğerlerini yönetebilirsiniz.) Ancak Kuzey Müslümanlığı (Semerkant – Buhara İstanbul ekseni veya Türk Müslümanlığı) mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Batı için her daim tehlike oluşturabilir. (Daima Atatürk gibi bir asi çıkarma potansiyelleri vardır.) Dr. Ramazan Kurtoğlu”


Merve Kavakçı Erdoğan’ı eleştirirken, “Rejimin hedefinde Kürtler ve muhafazakarlar vardı. Bugün İmralı ile görüşme aşamasına gelindi fakat 28 Şubat’la yüzleşme bir türlü tam anlamıyla olamıyor” dedi.


1919 ve sonrası yıllarda yabancı istihbaratların kontrolündeki tarikat ve cemaatlerin Kürtçülerle yaptığı ittifak günümüzde yeniden ortaya çıktı.


Ülkemizde sadece Türklüğe operasyon yapılmıyor. Türk Müslümanlığı olan bilimle barışık Maturidi(Kur’an İslamı) Müslümanlığına da operasyon yapılıyor. Müslüman Türkler uyanmasın diye “Müslüman maskeli bir parti” kullanılarak operasyonu gerçekleştiriyorlar.


“Koalisyondan Kan Damlıyor” başlıklı yazımda; 10 Kasım 1938’den sonra T.C. Devleti’ni dönüştüren emperyalist devletler, kullandıkları yerli siyasetçileri bir sevgili itinası ile kullanıp deşifre etmezken, bu yeni işbirlikçileri “tepe tepe bir metres gibi” neden kullanıyor acaba? Diye sormuştum. Sorunun cevabını bu yazımda vereyim:


Kuzey Müslümanlığı (Semerkant – Buhara İstanbul ekseni veya Türk Müslümanlığı) operasyona uğruyor. Eş’ari Müslümanlığa evrilerek emperyalizmle uyumlu hale getiriliyor. Müslüman maskeli siyasetçilerin ülkeyi parçalanma noktasına getirmesi ve emperyalizmin elinde oyuncak olması, sadece siyasi iktidarı değil, destekçilerinden de nefret edilmesine neden oldu. Milli, vatanın birlik ve bütünlüğünden yana olan kesim, bu mandacı zihniyetten her gün daha fazla nefret ederken, temsil ettikleri bütün simgelere de soğuk bakmaya başladı.


Bir değeri dönüştürmek, yok etmek isterseniz, o değeri en itibarsız kişi ve kurumların kullanımına verirsiniz. Bu yeni işbirlikçileri “tepe tepe bir metres gibi” kullanmalarının nedeni, muhalif olan kesimin işbirlikçilere olan nefretini artırmaktır. Çünkü o kişi ve kurumlara olan nefretiniz, “fark etmeden” savundukları bütün kavramlara karşı da yönelecektir.


Bir lise müdürü öğrencilerin arasında ateistliğin arttığını söyleyerek bir gözlemini aktardı. Mevcut siyasi uygulamalara, yolsuzluklara, talana kızan öğrenciler aralarında şöyle konuşuyormuş: “Allah varsa, bunların yaptığını görmüyor mu? Olsaydı bunlara izin vermezdi.”


AKP siyaseti sadece ülkeyi bölünmeye götürmüyor, bütün değerleri parçalıyor. Yıldırımlara gebe gerilimler yaratıyor. Egemen Bağış Amerika’da; “Biz Osmanlı’nın 1860 misyonunu temsil ediyoruz” demişti.


1860 ile başlayan süreç Duyun-i Umumiye’yi getirdi. Devlet en verimli topraklarını kaybetti. Atatürk’ün adını kazımak isteyen mandacı siyasiler, son Halife Abdülmecit’e “dedemiz” demişti. Biz de; “PKK’nın kirli parası 50-60 milyar doları pazarlık konusu yapan” AKP’ye yakışır diyoruz. Tarihçi Sinan Meydan’ın verdiği bilgiye göre; dedeleri Abdülmecit Efendi halifeliğini satışa çıkartıp Mısır ile pazarlığa oturmuş(!).. Herkes kimi seveceğini iyi biliyor(!)..


Bize gelince, önümüzde iki yol var:

Ya olanlara teslim olup yok olacağız, ya da “bütün hainlerin işaret fişeği çakılmış gibi” ortaya çıkmasını fırsata dönüştürüp bir “ARINMA” sürecine girip, 1938 tarihinde yarım kalan T.C. Devletinin oluşumunu tamamlayacağız. Bir defa daha emperyalist canavarlar arkasına bakmadan kaçacak.


Türk Milleti ikinci yolu seçip başaracaktır.



Zahide Uçar
İLK KURŞUN 12 Mart 2013