"Verdiğimiz rahatsızlık için özür" dilemiyorum! Özür dilemiyorum; çünkü rahatlık düşkünlüğü bitsin diye uğraşıyoruz! Özür dilemiyorum, çünkü "Gerçeklerden kaçarak karanlıktan kurtulamazsınız!"
Zifiri karanlıkta boğulmanın suçlusu kim?
Yazarlar, gazeteciler, her meslekten yüksek-orta öğrenimliler... Maskeli iblislere kul-köle olanlar! Türk egemenliğine düşman olsunlar diye devlet parasıyla okul açanlar! Kürt-Arap şeyhlerini "Türkçü" diye yutturanlar! Yabancı devletleri kendilerine önder ilan edenler! Daha nicemiz!
En hafif suçumuz: Görevi savsaklama!"
En bağışlanmaz suçumuz: Kişisel rahatlığımız için aymazlık, vurdum duymazlık!
En ağır suç: Türkleri "din" maskeli Ortadoğu tiranlarına, ağa-şeyhlerine bağlayarak onların erdemlerini, törelerini çürütmek!
Daha ağır suç: Bin yıldır bağımsızlığı ve özgürlüğü için ölümü göze alanların çocuklarını elin devletlerinin kanatları altına sığınmaya alıştırmak.
Ne o azınlık ne de bu azınlık!
Asıl suç Türklerindir, çünkü siyasal örgütlerini, kurumlarını azınlık milliyetçilerine, "din" tüccarlarına teslim ettiler; kendilerine "aydın" diyen cahillere mürit oldular!
Elbette Türk gençlerini birbirlerine kırdırarak enerjilerini tüketen yabancılar da vardı; ancak vuruşan gençlerin hiç mi aklı yoktu?
Suçluyu öncelikle dışarıda arayanlar, kötülükleri belirli bir odağa, bir ırkın gücüne-şeytanlığına bağlayarak işin içinden sıyrılanlar en belirgin huyudur "gerçekten kaçmak!"
Ne var ki "gerçeklerden kaçanlar zifiri karanlıktan kurtulamazlar!
Hem kendilerini, hem de kendilerine yüzlerce yıldır yoldaş olan mert yurttaşlarını tarihten silecek tutsaklığa sürüklerler!
Başımızı ellerimizin arasına almak, tüm geçmişimizi, bireysel hatalarımızı kendimize itiraf etmekle işe başlamanın ve suçumuzu saptamamızın zamanıdır!
Zifiri Karanlıkta ölmeden önce!
Mustafa Yıldırım,
01 Temmuz 2016, Güncel Mersin
Aralık 1992 sonunda Humeynli Ruhullah'ın torunu Ferişte İstanbul'da konuşturulmuş; "Kahrolsun laik diktatörlük! Yaşasın Hizbullah!" sloganlarıyla selamlanmıştı!
30 gün sonra, 24 Ocak'ta Uğur Mumcu öldürülmüş; İran'da eğitilen Üsküdarlı grup da Jak Kamhi'yi öldürmeye çalışmıştı.
10 gün sonra Kağıthane'de, şimdilerde Halkalı'nın sözcüsü olan kişi "Aziz Nesin hakkında İslamın hükmünün yerine getirileceğini" açıklarken binlerce kişi, "Yaşasın Hizbullah" diye haykırmıştı.
Bu toplantıdan sonra birbiri ardına intikam gösterileri düzenlenmiş ve yolun sonunda "İslam inkılapçılarının yönlendirdiği" kitle Madımak'ta 33 kişiyi yakılarak öldürmüştü.
Aynı gün İran sınırından giren 300 PKK'li terör estirmiş, Başbağlar'da köylüleri kurşuna dizmişti.
1993'ün sonunda birbiri ardına düzenlenen toplantılar, ilişkilerin Cezayir'den Keşmir'e genişlediğini de gösterdi. 28 Aralık 1993'te, "Dünya Müslümanlarıyla Dayanışma ve İntifada Gecesi"ne Hamas'tan Azam Tamimi, Keşmir'den Hizb-ul Mücahidin Genel Emiri Gulam Nebi Nuşehri, Abdurreşid Turabi, Cezayir FIS örgütünün kurucusu Şeyh Abdulbaki ve Bosna'dan Kazım Çetiç katıldı.
"Ellerinde kelime-i tevhid" bayrağıyla salona giren 13-15 yaşlarındaki çocuklar tur atarken coşku arttı. "25 kişilik marş ekibi" tef eşliğinde seslerini yükseltirken, Azam Tamimi onlara eşlik etti ve öfkeyle konuşmaya başladı; Yaser Arafat'ı "ihanet içinde" olmakla suçladı.
İkinci konuşmacı Gulam Nebi coşkuyu iyice artırdı; konuşması "Allahuekber" haykırışlarıyla her kesilişinde sağ yumruğunu havaya kaldırıyordu.
Kemal Şahin Hoca, "Te Ce'nin kuruluş yıllarından itibaren Müslümanlar üzerinde uygulanan baskıları" anlatırken sloganlar sürdü:
"Laik devlet yıkılacak elbet!
Yaşasın şeriat!
Müslüman zulme boyun eğmez!
Kahrolsun laik diktatörlük!"
Konuştukça coşan Kemal Şahin Hoca, "Ölmesini bilmeyenlerin yaşamaya hakları yoktur!" diyerek şehadete çağırdı ve haykırdı:
"Erbilli Esad Efendi'lerin, Şeyh Said'lerin, İskilipli Atıf Hocaların kanlarının yerde kalacağını mı sandınız?"
Böylece Menemen'de baş kesenler, MTTB'yi yıllarca yöneten, "Osmanlıcılık" görüntüsü altında Arap milliyetçiliğini, Arabistan kralına bağlılığı savunan Türk karşıtlarının Şeyhi, Erbilli Kürt Esat'ın adı öteki Kürt Şeyhinin adıyla birlikte ilk kez anılıyordu.
Kemal Şahin Hoca'nın öç almaya çağıran sözleri, dinleyenleri bir kez daha coşturdu ve salon haykırışlarla inledi:
Muhammed'in ordusu laiklerin korkusu!
Kemalist devlet yıkılacak elbet!
"İslami devlet duasıyla" sona eren bu toplantıda Türklerin Cumhuriyeti'ne meydan okumuşlardı.
*
1909'da başlayan "Çürüme", Kürt-Arap Şeyhlerinin isyanlarıyla gelişen Türk karşıtlığı Zifiri Karanlıkta serpildi. Gizliden değil, göstere göstere, bağıra çağıra yürüdüler! 1982'de İran'da eğitilenlerin örgütüyle başlayan suikastlar 1988'de "Cellad'ın Günü" ile sürdü...
AKP önderinin buyurduğu gibi "İnkılap" başarıldı...
Bakalım gününü idare eden Türkler, "Zifiri Karanlıkta Savaşmadan..." diyerek akıllarını başlarına toplayabilecekler mi?
Ağızlarından "Ulus" sözü eksilenlerin maskeli balosu sürerken zor!
Oğuz Boylarının kanadını iyice kıran Madame, Te Ve balosunda Ayetullahların karanlık eğitimini överek yaşlanıp, pörsüyen ününü canlandırmaya çalışıyor!
Gösteri dünyasıdır bu! Büyük, gösterişli salonlardan, adındaki "Cumhuriyet" ile idare eden gazetelerden düşe düşe...
Gündemde kalabilmek için gerçekleri saptıranların, eksik bildirerek ortamı bulandıranların yayınlarına dikkat!
Mustafa Yıldırım
Zifiri Karanlıkta Çürüme, Cellad'ın Günü ve Savaşmadan....
Konularında Türkiye'de ve Dünyada birer ilk olan "Ortağın Çocukları" ve "Sivil Örümceğin Ağında" kitaplarından sonra, 100 yıllık "din" maskeli saldırının belgesi "Zifiri Karanlıkta" kitabı da konusunda bir ilktir!
Gerçeklerden kaçarak karanlıktan kurtulamazsınız!
Mustafa Yıldırım, on binlerce sayfalık dava dosyalarını, yine on binlerce sayfalık yayınları, raporları Türkiye ve İran'ın karşılıklı tarihini ele alarak yenileşmeye, kadın haklarına, halk egemenliğine düzenlenen güdümlü isyanları, "din" maskeli diktatörlüğün kuruluşunu Humeyni'nin Kum'dan-Necef'ten Türkiye'ye gönderilen imamların, suikast komutanlarının, yerli ameliyatçılarının izlerini sürdü.
1908 yılından günümüze "Din kurtarıcısı" maskesiyle siyasal-ticari egemenliklerini sürdürmek için, devletlerin her ileri adımına karşı ayaklanan Kürt-Arap şeyhleri, Suudi kralları bağlıları, Necef'teki Humeyni'nin 1976'da başlayan Türkiye örgütlenmesi...
Ordunun darbe gerekçeleriyle tasfiye edilişi... Terör eğitiminden geçirilen, silah-istihbarat desteği verilen, doğrudan yönetilen ekiplerin İmam'ın fetvalarına uygun suikastları, saldırıları, casusluk etkinlikleri...
"Demokrasi" ve "din özgürlüğü" maskesiyle devletlerin ele geçirilişi; liberallerin, solcuların Humeynicilerle toplantıları; Kum'da, Tahran'da temsilci bulunduran Kürt Hizbullahilerin cinayetleri, gerilla savaşı hazırlığı...
Türkiye'de ve dünyada eşzamanlı terör eylemleri, cinayetler... "İslamcı" maskeli darbenin önünü açan aydınların bazıları, yine o darbecilerin ameliyatçılarınca öldürüldüler.
Onların ölümü, aydınların, yazarların, hükümet edenlerin, gazetecilerin, akademisyenlerin ve halkın duyarsızlığının bedeliydi.
Batıdan-Doğudan beslenen Hizbullahilerin, etnik milliyetçilerin saldırılarıyla yurdu kaplayan zifiri karanlıkta Türk egemenliğinin bitirilişinin dönemsel bir bunalım olmadığını, 100 yıllık siyasi ikiyüzlülüğün ve halkın vurdum duymazlığının eseri olduğunu ve sonrasını..
Mustafa Yıldırım
Zifiri Karanlıkta - Cilt 1
İçten Çürüme - Cellad'ın Gecesi
Zifiri Karanlıkta - Cilt 2
Demokrasi Tuzağı - Cellad'ın Zaferi
UDY - Ulus Dağı yayınları
Kitaptaki yerli-yabancı 2500 adı içeren "Dizin" bu cildin sonuna eklenmiştir.
GERÇEKLERİ Mİ ÖĞRENMEK İSTİYORSUNUZ?
BUYRUN O ZAMAN...
SB.