Mustafa Sabri Efendi
(d. 1869 Tokat/Pazar Kat Köyü, ö. 1954 Mısır)
Şeyhülislam, Osmanlı Mebusan Meclisi Mebusu-1908
Kayseri Medresesinde din eğitimi aldı. 1890 yılında 22 yaşında Fatih Camiinde din dersleri vermeye başladı. Beşiktaş Asariye camii imamlığını yaptı. 1900 ve 1904 yılları arasında Sultan II Abdülhamit tarafından taltif edildi ve onun kitaplık memurluğunu yaptı. 1908 yılında Memleketi Tokat'tan Osmanlı Mebusan Meclisine Milletvekili seçildi.
Siyasî hayatında ilk önceleri İttihat ve Terakki Partisini desteklemekteydi. Sonra Ahali Partisine(1910) girdi. Daha sonra ise İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne muhalif Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın kuruluşunda yer aldı(1911). Prof. Dr. Ali Birinci, Hürriyet ve İtilaf Fırkası isimli kitabında İttihat ve Terakki Bab-ı Ali baskını yapmasalardı Hürriyet ve İtilaf Fırkasının bir ihtilal komitesi halini almış olduğunu ve içlerinde Gümülcineli İsmail, Basri Bey ve Mustafa Sabri Efendi bulunan bir hizbin tesiri altında ve planlamasıyla Sadrâzam Kâmil Paşa hükümetini devirmek için darbe yapmaya hazırlandıklarını yazmıştır.[1]
O dönemde hükümetteki İttihat ve Terakki Partisi aleyhine muhalif Beyan-ül Hak dergisinde başyazarlık yaptı. Hürriyet ve İtilaf Fırkasında oluşan komita hükümeti 25 Ocak 1913 tarihinde devirmeye karar vermişken İttihat ve Terakki bunu 2 gün önce 23 Ocak 1913'de kanlı bir biçimde gerçekleştirmişti. Bab-ı Ali baskını neticesinde birçok Hürriyet ve İtilaf Fırkası yöneticisi gibi Mustafa Sabri Efendi de yurt dışına Romanya'ya kaçtı. Sonra Romanya'dan Yunanistan'a geçti. Diğer bazı parti yöneticileri ise yeni hükümetçe sürgün edildi.
Sadrazam Mahmut Şevket Paşa suikastı
Bu dönemde Almanlar İttihat ve Terakki ile iyi ilişkiler kurmak isterken İngilizler, İngiliz hayranı olduğu bilinen Damat Ferit ve Hürriyet ve İtilaf Fırkasını desteklemekteydiler. Mustafa Sabri Efendi de İngiliz Himayesinden başka kurtuluş yolu olmadığını düşünenlerdendi. [2] Bab-ı Ali baskını sonrasında Padişah hükümeti kurma görevini İttihat ve terakki'nin gösterdiği Mahmut Şevket Paşa'ya verdi. Bu sırada bir bombalı saldırıda Mahmut Şevket Paşa öldürüldü. Prof. Dr. Ali Birinci, Mustafa Sabri Efendi'nin bu cinayetin arkasında olduğunu iddia etmektedir. İddiaya göre cinayetin olduğu gün Yunanistan'dan İstanbul'a gelmiş, suikastçılarla görüşmüş ardından olayın basit bir suikast olarak kalması ve istenen sonucu alamaması nedeniyle hemen Pire'ye geri dönmüştür. [3]
Üye olduğu cemiyetler
I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu yenilince, 1918 yılında İttihat ve Terakki hükümeti bırakmak zorunda kaldı. Yeni hükümeti kurma görevi Hürriyet ve İtilaf partisi'ne; Damat Ferit Paşa'ya verildi.
Teal-i İslam Cemiyeti (Cemiyet-i Müderrisîn)
Partisi tekrar hükümete gelince kaçak olarak bulunduğu Mısır'dan İstanbul'a döndü. 15 Şubat 1919'da daha sonra Teâli-i İslâm Cemiyeti adını alacak olan Cemiyet-i Müderrisin derneğinin kuruluşunda bulundu. 4 Mart 1919'da Şeyhülislam ilan edildi. oldu
İngiliz Muhipleri Cemiyeti
20 Mayıs 1919'da İngiliz himayesini ve mandacılığını savunan, başkanlığını Kamil Paşazade Şevket bey, İkinci başkanlığını Adliye Müsteşarı Sait Molla'nın yaptığı kurucuları arasında kendisi dışında, Filozof Rıza Tevfik, Gümülcineli İsmail gibi kimselerin bulunduğu İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin (İngiliz dostları derneği) kurulmasına öncülük etti.
Atatürk Nutuk'da Sultan Vahdettin, Sadrazam Damat Ferit, Dahiliye Nazırı (içişleri bakanı) Ali Kemal, Âdil ve Mehmet bey'lerin ve İngiliz Rahip Frew'un da bu derneğin üyeleri arasında bulunduğunu yazmış ve derneğin iki amacının olduğunu belirtmişti. Birincisi işgal günlerinde İngiliz'lerle iyi geçinmek ve onların sempatisini kazanarak Sevr antlaşmasına dayandırılarak başlatılan yabancı işgalinden en az zararla çıkmak. Atatürk' göre bu amaç su üstünde görünen amaçtı. Derneğin asıl ve gizli olan amacı halkın yabancı işgaline ve kendisine yapılan zulüm, baskı ve haksızlıklara isyan etmesini önlemek ve millî şuuru yoketmekti.
Yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre, derneğin başkanı Rahip Frew idi: Bu derneğin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı. Biri açık yönü ve usulüne uygun teşebbüslerle İngiliz himâyesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliği idi. Öteki de gizli yönüydü. Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi. Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak, millî şuuru felce uğratmak, yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsler, derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekte idi. Sait Molla 'nın derneğin açıktan yaptığı çalışmalarında olduğu gibi gizli çalışmalarında da ondan daha çok rol oynadığı görülecektir. Bu dernek hakkında söylediklerim, sırası geldikçe yapacağım açıklamalar ve gereğinde göstereceğim belgelerle daha kolay anlaşılacaktır. [4]
Cemiyet-i Müderrisin Beyannamesi
Cemiyet-i Müderrisin Beyannamesi Kurucusu olduğu İslam Teali Cemiyeti (Cemiyet-i Müderrisîn) tarafından 25 Eylül 1919 tarihinde Kuva-i Milliye'ciler aleyhinde çok şiddetli ifadeler içeren bir bildiri yayınlandı. Bu bildiride Kuva-i Milliye'cilere kudurmuş haydutlar şeklinde hitap edilmiştir.[5] Bildirge dönemin İkdam gazetesinin 26 Eylül 1919 tarihli baskısında yer aldı. Hükûmet, Anadolu'da Yunan mezalimi'ne ve Fransız işgali'ne karşı oluşan direnişi dindirmek için bildiriyi uçaklardan atarak dağıttırdı.
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'e idam fetvası
8 Kasım 1919'da Ermeni techirinde Yozgat bölgesinde ihmali bulunduğu gerekçesiyle işgalici devletlerin baskısıyla yargılanan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in[6] [7]idam kararı Sultan Vahdettin'in önüne geldiğinde Vahdettin idam kararını imzalamadı; intikam duygularıyla olayların büyüyebileceğini öne sürdü ve Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'den fetva istedi. Şeyhülislam Mustafa Sabri'nin Fetvasıyla Nisan 1919'da Kemal Bey idam edildi. Daha sonra 14 Ekim 1922 tarihinde müstevli devletlerin baskısıyla idam edilen Kemal Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Milli Şehit ilan edilmiştir.
Kuvayı Milliye kuvvetlerine verilen ölüm fetvası
11 Nisan 1920 tarihinde Milli Mücadele başlatmak için kongreler düzenleyen içlerinde Mustafa Kemal Paşa'nın da bulunduğu Milliyetçi ileri gelenler hakkında ölüm fetvasını kaleme aldı.[8] Bu tarihte Şeyhulislam olan Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri'nin kaleme aldığı fetvayı okuyunca imzalamayı reddetti ve istifasını verdi. Ağdalı bir dille yazılan fetvada özetle şunlar denmekteydi: Padişah'ın aksi emrine rağmen istilacılara karşı direnişe geçen milliyetçilerin öldürülmeleri caiz olmakla kalmayıp hatta her müslümanın dini görevidir. Bu uğurda ölenler şehit, kalanlar gazi sayılır. Haydarizade İbrahim Efendinin istifasının ardından fetva meselesinden vazgeçilmedi. Fetvayı imzalayacak birisi arandı ve Dürrizade Abdullah Beyefendi bulundu. Mustafa Sabri'nin yazdığı fetva Dürrizade tarafından verildi, Damat Feritin Onayı ve Padişah Vahdettin'in buyruğuyla duyuruldu.
Mustafa Kemal ve Ankara Hükümeti'ne hakaretler
Mustafa Sabri, Sadık Albayrak'ın yeniden basımını yaptığı ve sunuş bölümlerini yazdığı Hilafet ve Kemalizm[9] kitabında Milli Mücadele, Türklük ve Mustafa Kemal Paşa hakkında hakaretamiz ifadeler kullanmıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın padişahın fermanıyla gönderildiği Anadoluda kuvvet ve nüfuz kazandıktan sonra padişahın emirlerini dinlemediğini iddia etmiş, kendi namına hareket etmeye başladığını, İstanbul'da müstevli devletlerin esareti altındaki Hilafeti kurtaracakmış gibi davranırken ve faaliyetlerini hilafet makamına hizmet şeklinde gösterirken peşinden sürüklediği kuvvetle daha sonra Hilafetin kaldırılmasına karar verdiğini söylemiştir. Bunu dile getirirken Üslûbunu iyice bozmuş ve kitabında şu ifadeyle Mustafa Kemal Paşa'ya hakaret etmiştir:
Yani bütün hareketlerini hilafet makamına hizmet şeklinde göstermiş iken, nasıl kahpelik ve hayasızlıktır ki hilafetin en çirkin tezyifler ve tahkirler altında birden bire ilgasına cesaret etmiştir.[10]
Sadık Albayrak'ın yeniden basımını yaptığı Hilafet ve Kemalizm kitabında Mustafa Sabri Efendi'nin Mustafa Kemal Paşa hakkındaki tenkitlerinde hakaret sınırlarını da aştığı ve düpedüz sövgü yoluna gittiğini görülür.
Mustafa Kemal'in ve Ankara Hükümeti'nin kahpeliklerini, sahtekarlıklarını şu ufacık mukaddime'ye sığdıracak değilim. Demek isterim ki bu şekil değiştirmeler, bu zıtlıkları işleyebilmek için insan utanmamazlıkta da kahraman olmalıdır. Hele dinsizlik olmadan haksızlığın, hayasızlığın bu derecesi tasavvur olamaz.[11]
Sadık Albayrak'ın yayına sunduğu Hilafet ve Kemalizm kitabında Mustafa Sabri Efendi, çok ilginç bir iddiada bulunmuştur. Atatürk'ün İngilizlerle işbirliği yaptığı için Musul'u İngilizlere bırakıp karşılığında kurşun atmadan İstanbul'u aldığını iddia etmiştir. Bunu yazarken hakaretamiz üslubunu sürdürmüştür:
İki paralık Mustafa Kemal kuvvetinin baskısına boyun eğerek İngilizlerin, Fransızların, ve sair devletlerin İstanbul'dan çekilip gitmelerini ancak Kemalistlerin idam ettiği Türk aklı kabul edebilir[12]
Kurtuluş Savaşı'nın bitişi ve yurttan kaçması
1922 Ankara Hükümeti, İtalyan ve Fransızların kurşun atmadan Anadoluyu terk etmelerini sağlamasından ve Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türk ordusunun, Yunan ordusunu trajik bir hezimete uğratıp Anadoluyu kurtarmasından sonra Mustafa Sabri Efendi ailesini alarak İngilizlerin temin ettiği bir yük gemisiyle Mısır'a gitti. [13]
Bir ara tekrar Yunanistan'a sığındı. Burada Oğlu İbrahim ile birlikte Yarın ve Peyamı-ı İslam gazetelerini çıkardı. İtalyan gazetelerinde yer alan bir bildirisinde Türklere Müslüman barbarlar dedi Ankara Hükümetinin Musul üzerinde hak iddia etmesinin gülünç olduğunu yazdı.[14]
Yüzellilikler listesinde yer aldı ve vatandaşlıktan çıkarıldı. Yunanistan'dan sonra gittiği Mısır El-Ehzer üniversitesinde din dersleri verdi.
1954 yılında Mısırda öldü.
Fikirleri
Şapka kanununa, Medeni kanun'un kabulüne, Harf Devrimine, Halifeliğin kaldırılmasına, Kuran'ın Türkçeye tercüme edilmesine karşı çıkmıştır.
Türk Milliyetçiliğine karşı çıkmış, Yunanistan'da çıkardığı Yarın gazetesinde 1927 yılında yazdığı şiirde Türklüğüne tövbe ettiğini, Türklükten istifa ettiğini söylemişti:
Yalnız Müslüman ve insan
Olarak kalmak üzere, Türklükten,
Şeref ve izzetimle istifa
Ediyorum Allah'ın huzurunda!...
...
Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme
Beni Türk milletinden ad etme
Bir yazısında milliyet hakkında Milliyet önemli bir şey idiyse, bir Türk dili veya bir Çerkes dili yanında Arap dilinin çok daha üstün olduğunu belirterek, bunların yanında daha büyük olan Arap milliyeti ile iftihar etmenin daha akla uygun olacağını söylemiştir.
...Arapça'yı lisan ittihaz etmek derecesinde kendimize mal dinmek isterim. Amma bundan Türklüğümüz mutazarrır olurmuş... Biz müstefid oluruz ya!...
Yazılarında milliyetin önemsiz birşey olduğunu önemli olanın sağlanacak kişisel fayda olduğunu ifade etmiştir.
alıntııdr.
Kaynakça
1-Turgut Özakman Vahdettin M. Kemal ve Milli Mücadele (Prof. Dr. Ali Birinci'nin Hürriyet ve İtilaf Fırkası kitabına referans)
2-Turgut Özakman Vahdettin M. Kemal ve Milli Mücadele (Celal Bayar, Ben de Yazdım 8.Cilt kitabına referans)
3-Turgut Özakman Vahdettin M. Kemal ve Milli Mücadele (Prof. Dr. Ali Birinci'nin Hürriyet ve İtilaf Fırkası kitabına referans)
4-Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk
5-Prof. Dr. Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken (4 Eylül 1919 - 23 Nisan 1920)
6-Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in idamı
7-İdam edilişinin 80. yılında Milli Şehit Kemal Bey
8-Turgut Özakman Vahdettin M. Kemal ve Milli Mücadele (Celal Bayar, Ben de Yazdım 8.Cilt'e referans)
9-Hilafet ve Kemalizm, Hazırlayan:Sadık Albayrak, Yazar:Mustafa Sabri, Temmuz 1992 2.basım
10-Hilafet ve Kemalizm, Hazırlayan:Sadık Albayrak, Yazar:Mustafa Sabri, Temmuz 1992 2.basım
11-Hilafet ve Kemalizm, Hazırlayan:Sadık Albayrak, Yazar:Mustafa Sabri, Temmuz 1992 2.basım
12-Hilafet ve Kemalizm, Hazırlayan:Sadık Albayrak, Yazar:Mustafa Sabri, Temmuz 1992 2.basım
13-Turgut Özakman Vahdettin M. Kemal ve Milli Mücadele kitabı (Rıza Tevfik, Biraz da ben konuşayım kitabına referans)
14-Turgut Özakman Vahdettin M. Kemal ve Milli Mücadele kitabı (Prof. Dr. Ergün Aybars, İstaiklal Mahkemeleri, 2.Cilde referans)
............................
-Fransız uçakları Antep’te halkın teslim olması için, Dürrizade Abdullah’ın fetvasını dağıtıyor! Bir İslam âlimi halkın işgalcilere teslim olması için fetva veriyor ve bu ihanet belgesi düşman uçaklarıyla halka dağıtılıyor.
Dikkat! Bu adam Şeyhülislam…, kimin? Halife Vahdettin’in şeyhülislamı! Mustafa Kemal Paşa ve diğer Kuva-yı Milliye komutanlarının vatan hainliği gerekçesiyle idamlarına hükmedilen ve İngiliz uçaklarıyla bütün yurda dağıtılan yüz karası fetva, büyük bir fitneye sebep olmuştur.
Fetvayı Mustafa Sabri Efendi yazmış, Dürrizade Abdullah Efendi Şeyhülislam olarak onamış, Sadrazam Damat Ferit Paşa imzalamış, Sultan Vahdettin yürürlüğe koymuştur.
KİM DEMİŞ ATATÜRK’Ü ANADOLU’YA VAHDETTİN GÖNDERDİ DİYE
Prof.Dr.Cihan Dura LİNK
12.7.2012
.........................................
Ekmeleddin İhsanoğlu ismi bana anında Türk bayrağını çağrıştırmıyor.
Atatürk'ü de hatırlatmıyor.
Sünni bir örgüt olan İslam Örgütünün eski yöneticisi.
Tayyip Erdoğan ile ilişkileri ise yakın bir zamana kadar çok iyiydi.
SIRAT KÖPRÜSÜ
Söyleyin böyle birine Türkiye'deki milliyetçiler, laikler,ulusalcılar, Kemalistler ve en önemlisi Aleviler nasıl gönül rahatlığı ile oy verir.
Bu kitle İhsanoğlu için nasıl tatilini yarıda keser ve sandıkta seferber olur?
Tamam Ekmeleddin Bey AKP tabanından belki bir miktar oy alabilir ki sırf bu özelliği sebebiyle bendeniz onu bu sütunda muhafazakar eksenli merkez sağ'ın başına geçsin diye de teklif etmiştim ama söz konusu olan Cumhurbaşkanlığıdır.
Türkiye beka bağlamında sırat köprüsünde iken Ekmeleddin İhsanoğlu özelliğinde biri kurtarıcı ilan edilemez.
SABAHATTİN ÖNKİBAR
Tanıdığım Ekmeleddin İhsanoğlu ve Köşk'e seçilme şansı?
LİNK
...................................
"Atatürk'e karşı olduğu için şapka devrimi üzerine ülkeyi terk edip Kahire'ye yerleşen son şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin yardımcısı Şeyh İhsanoğlu'nun oğlu olan Ekmeleddin İhsanoğlu" 1943 yılında Kahire'de doğmuş, 1966'da Kahire'deki Ain Shams Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Kimya Bölümü'nü bitirmiş "bir Mısır vatandaşıdır" ve "bir süre El Ezher Üniversitesi'nde de çalışmıştır". İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nce 1995'de kendisine armağan olarak yayımlanmış Feza Günergun'un hazırladığı Osmanlı Bilimi Araştırmaları adlı kitapta verilen bilgilere göre de "Kahire'de organik kimya konusunda yüksek lisans yapan" İhsanoğlu "1970 yılında Türkiye'ye gelerek Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'ne asistan olarak girmiş, 1974 yılında organik kimya üzerine doktor yapıp, 1975 yılında gittiği İngiltere'den döndükten sonra da 1978'de Ankara Fen Fakültesi'nde organik kimya doçenti olmuştur.
YILDIZI 12 EYLÜL'DEN SONRA PARLADI
Gene Nokta dergisindeki bilgilere göre, "Türkiye'deki ilericilik o kadar ileri gitmişti ki Kuran'ın böylesine şiirsel bir mealinin varlığı herkes için zararlı olabilir" diyerek 1936'da İstanbul'da ölen Mehmet Akif'in "Mısır'da kaleme aldığı Kuranı Kerim'in Türkçe çevirisini" güya "vasiyeti üzerine yakıp yok ettiğini" söyleyen Ekmeleddin İhsanoğlu'nun yıldızı ise, asıl 12 Eylül darbesinden sonra birden olağanüstü parlamıştır. Daha 1980 yılında, Suudi parasıyla Kenan Evren'in Yıldız'da bir köşk bağışlayıp kurdurduğu İslam Konferans Örgütü'ne bağlı İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırmaları Merkezi (IRCICA) direktörlüğüne getirilmiştir hemen. 1984 yılında da, Kimya Doçenti iken Kültür ve Bilim Tarihi Profesörü yapılıp, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde YÖK'ün kurdurduğu "Bilim Tarihi Bölümü" başkanlığına atanmıştır. Sanki bu tarihten itibaren "Türk Kültür ve Sanatı" veya "Osmanlı Kültür ve Sanatı" terimleri yerine "İslam kültür ve sanatı" terimi planlı biçimde yerleştirilirken, "Türk-İslam sentezi" tezi de politikada egemen kılınmıştır.
NE ZAMAN NASIL PROFESÖR OLDUĞU BELLI DEĞİL
Gerçekten, Sayın İhsanoğlu asistan olabilmek için ne zaman TC vatandaşlığına geçmiştir acaba? Kahire'de okuduğu üniversitenin denkliği ne zaman kabul edilmiş, "kimya doçenti" iken birden "kültür ve bilim tarihi profesörlüğü"nü hangi üniversitede, hangi çalışmasıyla kazanmıştır? Bu soruları, taaa 14 Ağustos 2000'de Cumhuriyet'te çıkan "Gerçekten Kimdir Bu Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu" adlı yazımda da sormuştum. Nasıl unuturum... İstanbul Üniversitesi Rektör yardımcısı Prof. Nur Serter de beni arayıp "teşekkür" etmiş ve "yazım üzerine Sayın İhsanoğlu'nun Üniversite'deki dosyasını getirtip incelediğini, ancak nerede ne zaman profesör olduğuna dair dosyada da bir bilgi bulunmadığını ve hemen YÖK'e yazıp profesörlük dosyasını istediğini, gelir gelmez de bir kopyasını bana göndereceğini" söylemişti.
Demek, iyi saatte olsunlar buna da izin vermemişler.
"Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete" dostlar, bari zebanileri iyi tanıyalım ....
AYDINLIK link
........................................................
Erol Bilbilik “İKÖ Yeni Büyük Oyunun Parçası Oldu” başlıklı yazısında;
“ BOP Eşbaşkanı Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül gibi Zaim’in takdir ettiği etkili isimlerinden biri olan İhsanoğlu’nun; Mısır, Libya, Suriye ve İran’a karşı, ABD ile birlikte hareket etmekten başka bir seçeneği bulunamaz. Nitekim İhsanoğlu; tarihte ilk defa ABD Ulusal Güvenlik kadroları ve Başkan Obama’yla doğrudan görüşmeler yapmış, ve Af-Pak Temsilcileri Holbrooke ve Grossman’ın politikalarını benimsemiş ve uygulamıştır. İhsanoğlu bu bağlamda İKÖ’yü; BOP’un bir kuruluşu haline getirmiş, ondan da öte İKÖ’nün adını ABD’nin dayatmasıyla İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) olarak değiştirmiş, ve İKÖ’yü yeni “Büyük Oyun”un bir parçası yaparak; ABD’nin İslam ülkelerindeki imajını güçlendirme misyonuna soyundurmuştur. “
Diye yorum yapıyor. Aynen katılıyorum.
Çatı aday diye Türk Milletine sunulan şahıs olsa olsa “İngiltere-Amerika-İsrail” şeytan üçgeninin çatı adayı olabilir ama Türk Milletinin ASLA!!.
Zahide Uçar: İngiliz Siyasetine Teslim Olanlar…
LİNK 17 Haziran 2014
...............................................
CHP'nin eski Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday göstermesini sert sözlerle eleştirdi. Öymen, CHP'li milletvekillerine seslendi, "Böyle bir dönemde susmaya hakkınız yok" dedi.
"Halk Erdoğan veya İhsanoğlu'nu seçmeye mecbur değil" diyen Öymen, muhalefet milletvekillerine seslendi, 20 milletvekilinin Türkiye'nin önüne yeni bir seçenek koyabileceğini vurguladı.
.......................
Muhalefetin Cumhurbaşkanlığı için “çatı aday” arayışında büyük hata yapacağı korkusu vardı.
Sonunda korkulan oldu.
Mısır’daki Şeriat Üniversitesi El-Ezher’in hocalarından Prof. Dr.Ekmeleddin İhsanoğlu Atatürkçülerin adayı oldu! Yazıklar olsun!
Hulki Cevizoğlu
link
.......................
Bu nedenle, MHP Genel Başkanı Bahçeli ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na tüm saygımızla soruyoruz; "ben öldükten sonra yerime Ekmeleddin İhsanoğlu'nu seçin, diye vasiyet eden Mahmut Bayram kimdir?
Bu soruyu sormamızın sebebi şu; Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu İslami İlimler Araştırma Vakfı üyesidir. Vakfın kurucu üyesi Prof. Dr. Salih Tuğ'dur. Salih Tuğ'un hocası Mahmut Bayram Hoca'dır.
Dolayısıyla "öldükten sonra yerime Ekmeleddin İhsanoğlu'nu seçin' diyen bu Mahmut Bayram Hoca mıdır, öğrenmek istiyoruz...
Mahmut Bayram Hoca ise...
Başbakan Erdoğan Mahmut Bayram Hoca'nın talebesidir. Mahmut Hoca 1997'de vefat etti. Cenazesine, şimdi başbakan ama o dönem İstanbul Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan katılmış ve cenaze namazını Fettullah Gülen kıldırmıştır(Mahmut Bayram Kültür Dayanışma Derneği resmi web sayfası).
Başbakan Erdoğan Mahmut Hoca'nın talebesi olduğuna göre ve Erdoğan da İstanbul'daki Gümüşhanevi Halid-i Nakşi tekkesinde yetişmiş olduğuna göre...
Anadolu Kürt isyanları diyerek isyan tertipleyenlerin tamamının Halidi tarikatı şeyhleri olduğuna göre, Barzani'nin dedesi Şeyh Abdusselam Barzani'nin de bu tarikatın halifesi olduğuna göre......
Eğer ki Ekmeleddin İhsanoğlu Mahmut Bayram Hoca'nın halefi ise o zaman işler değişir...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne Cumhurbaşkanı seçeceğiz, aklımızda hiç soru işareti kalmamalı...
Erdal Sarızeybek
................................
Mustafa Sabri Efendi oğlu İbrahim Sabri Bey oğlu Ekmeleddin İhsanoğlu
ŞEYTANLAR, ZEBANİLER, HAİNLER
YURDUMU ELE GEÇİREMEZ!
TÜRK ULUSUNU EZEMEZSİNİZ!
LANET OLSUN HEPİNİZE!
DÜŞMANIM, DÜŞMANLIĞINDAN VAZGEÇİNCEYE KADAR
BEN DE ONUN AMANSIZ DÜŞMANIYIM.
MUSTAFA KEMALl ATATÜRK
BU BÖYLE BİLİNE !!!