Translate

18 Haziran 2014 Çarşamba

BARIŞA SANSÜR









ABD Üniversitelerinde Yeni-McCarthizm

Yıllar önce Vietnam'da yaşananların ABD üniversitelerine yansımasını bir Amerikan aydını anılarında şöyle anlatıyor: 

"Pek çok vahşet hikayesi vardı, ama pek tepki yoktu. Çünkü bir başka ülkeyi işgal etmek, ona saldırmak ve halkını dehşete salmak bizim için meşru sayılıyordu" (N. Chomsky)[1]. 

ABD 2. dünya savaşı sonrası, soğuk savaş döneminde yarattığı anti-komünist histeriyi bir devlet politikası olarak yıllarca kullanmıştır. Kapitalizmin bu büyük patronu için sistemin işlemesinde özel bir role sahip olan soğuk savaş acaba yaşanmayabilir miydi? Bir başka Amerikan profesörü şöyle bakıyor olaya:

"Eğer soğuk savaş olmamış olsaydı, icad edilmek zorunda kalınacaktı." (R.C.Lewontin)[1]. 

Akademik özgürlükler ve demokrasi konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi olmak iddiasındaki ABD'de "akademisyen onuru ne durumdadır?" diye bir soru aklımızdan geçecek olursa, başka bir yorum bu boşluğu dolduracaktır: 

"devlete bazı tarihçilerin boyun eğişleri, sessiz kalmanın da ötesine geçip suç ortaklığına dönüştü" (Howard Zinn)[1].

Antropoloji Profesörü Laura Nader o yıllarda üniversitedeki havayı şu sözlerle açıklar

"Akademik özgürlük ve akademik korku, kanma eğilimi, finansman ödülü, yaftalanma ve McCarthy zulmü. Sanki bir sis tabakasının ortasında yaşıyorduk"[1].

ABD'nin soğuk savaş yıllarına ait anılarını yazan bir grup Amerikan akademisyeninden aktardığımız bu ifadeler gösteriyor ki ABD geleneğinde, devlet başka ülkelere sıklıkla saldırmakta, bunu halkın bilincinde meşrulaştırmakta, bir taktik olarak da savaşı üniversite içine taşıyarak, akademisyenler üzerinde baskılar yaratıp, kariyerleri mahvedebilmektedir.

Soğuk savaşın başlangıcından bu yana 50 yıldan fazla zaman geçti. Berlin duvarının yıkılmasıyla da soğuk savaş bitti. Aradan çok geçmeden ABD 11 Eylül 2001 'de kendi topraklarında saldırıya uğradı. Yıllardır Vietnam'dan Irak'a kadar küresel bir terör estirmekte olan ülke kendi toprağında vurulmuştu. Pek çok yorumcu dünyanın 11 Eylül'den sonra bir başka olacağı konusunda aynı düşüncedeydi.

11 eylül 2001 saldırısı sonrası "bu bir savaştır" diye kamuoyuna seslenen ABD başkanı Bush kendilerinin teröre karşı küresel bir savaş yürüteceklerini bildirmiş ve bunun değişik bir savaş olacağını vurgulamıştı. Kabul etmek gerekir ki, o sırada, kimsenin aklına akademiyi hedef alacak bir yerleşke savaşı gelmedi. Ancak, o tarihten başlayarak, ABD akademi çevreleri soğuk savaş döneminin acımasız günlerini anımsar gibi oldular. 11 Eylül sonrası Ortadoğu kökenli insanlara karşı nefret ve ayırımcılık dolu bir akım başlatıldı: Yeni-McCarthizm.

Joseph McCarthy bir Amerikan senatörüdür. İkinci Dünya savaşı sonrası kapitalist ve sosyalist devletler arasında başlayan; ekonomik, politik, siyasal ve askeri cephelerde yürütülen döneme soğuk savaş denir. Bu dönemde, ABD'de bir komünizm korkusu yaratılmış, tüm devlet aygıtları resmi kongre kararlarına da dayanarak, sol görüşlülere yönelik bir cadı avına çıkmışlardı. Bu konudaki uygulamaların başını çeken kişi senatör McCarthy olduğu için dönemin adı ve uygulamaları onun adıyla anılır. Muhbirlik, insanların fişlenmesi ve izlenmesi, sol görüşlü insanlara çektirilen eziyetler bu dönemde yaşanmıştır.

11 Eylül sonrası gelinen yeni noktada düşman değişmiş ve farklı bir stratejik gerekçeye dayanandırılan yeni-McCarthizm başlamıştır. Şimdi düşman, sosyalistler değil, Ortadoğu kökenlilerdir. Dünyanın patronu kendisini yeniden üretebilmek için gereken düşmanı yaratmıştır.

Yürütülecek savaş bir yandan Ortadoğu kökenleri hedef alırken, kullandığı araçlar, McCarthy dönemine benzer şekilde, insan haklarını ve hukuku ayaklar altına alan taktikler içermektedir. Demokrasi, özgürlük ve tüm tarihsel akademik kazanımlar adına utanç verici bir cephe açılmıştır. Amerikan üniversite Profesörleri Birliği'ne (American Association of University Professors - AAUP) göre "teröre karşı yürütülen savaş akademiye yayılmıştır" [2].

11 Eylülden bu yana ABD akademisinde neler olmaktadır? 
Yakın zamanlarda ABD akademik çevrelerinde çok tartışılan olaylardan birisi Prof. Dr Sami Al-Arian'ın işten atılmasıdır. Sami Al-Arian Güney Florida üniversitesinde çalışan Ortadoğu kökenli bir bilgisayar profesörüdür. Yıllar önce Fislitin halkının ezilen haklarını savunmuş, defalarca FBI tarafından takip ve soruşturmalara maruz kalmış, ancak herhangi bir suça bulaşmadığı anlaşıldığı için görevinde kalmıştır. Ancak, üniversite yönetimi 19 Aralık 2001 tarihinde, mahkemeyle sabit herhangi bir suçu olmaksızın, Sami Al-Arian'ın görevine son verdi.

11 Eylül sonrası ABD üniversitelerine yönelik devlet saldırısı, başta Samir Al-Arian olayı olmak üzere, kapsamlı bir şekilde, John K. Wilson'un "Akademik Ögürlüklerin Durumu: 2001-2002" ve "Akademik Ögürlüklerin Durumu: 2002-2003" başlıklı raporlarında yer almaktadır. [3,4 ]. Birincisi 56, ikincisi 51 sayfa olan bu raporlar tarihe geçecek akıl almaz örneklerle doludur. İşten atılmalar, savaş karşıtı düşüncelere uygulanan sansür, üniversiteye yönelik politik baskılar, üniversite öğrencilerinin gazetelerine sansür, üniversite disiplin sisteminin katı uygulamaları almış başını gitmektedir. Bir kaç başka örneğe daha göz atalım:

American Universitesinde Prof. Dr. Laura Drake'in sözleşmesi, kendi adı kullanılarak yollanan ve İsrail'I suçlayan sahte bir elektronik posta gerekçe gösterilerek feshedilmiştir[5].

Kaliforniya Citrus Koleji'nde Rosalyn Kahn isimli öğretmen öğrencilerinden savaş karşıtı mektup yazmalarını istediği ihbarı üzerine işinden uzaklaştırılmıştır[6].

Duke Universitesinde Antropoloji bölümü, yerleşke gazetesine destek verdiği için, yasadışı davrandığı gerekçesiyle ciddi şekilde uyarılmıştır[7].

Bir başka makalede Kaliforniya üniversitesinde profesörlerin sınıflarda savaştan bahsetmemeleri için uyarıldıklarını, özel New England üniversitesinde ise Başkan Bush'un üniversiteyi ziyaretini protesto edenler arasında yer alan bir son sınıf öğrencisinin hakkı olan bir ödülünün iptal edildiğini de öğreniyoruz [8].

ABD hükümeti toplumun çeşitli kesimlerinde yükselen milliyetçi duyguları kendi savaş aygıtına destek olarak kullanmaktadır. Bu uygulama akademik özgürlük kavramını ayaklar altına almaktadır. Amerikan geleneğinde bu dizgeli bir temele dayanır. Howard Zinn McCarthy döneminde düzenlenen listelerin düzmece olduklarının anlaşıldığını yazıyor [1] .

ABD'de geçen yıl "www.campuswatch org" adıyla ABD ve İsrail aleyhinde görüşlere sahip kişilerle ilgili ihbarları toplamak amacıyla bir site kuruldu. Bu site öğrencilerden hocalarını ihbar etmelerini istemektedir.

Akademik özgürlüklerle ilgili Lima Bildirgesinin 3. maddesinde şöyle yazılıdır.

"Akademik özgürlük, üniversitelerin ve diğer yüksek öğretim kurumlarının üstlendikleri eğitim, araştırma, yönetim ve hizmet işlevleri için vazgeçilmez bir ön koşuldur. Akademik çevrenin tüm üyeleri herhangi bir ayrım yapılmaksızın ve devletten ya da herhangi bir başka kaynaktan gelebilecek müdahale veya baskı endişesini taşımadan işlevlerini yerine getirme hakkına sahiptir."

ABD akademik çevrelerinde, az sayıda da da olsa, duyarlı bazı kesimler akademik özgürlüklere sahip çıkılması istemini dile getirmekte ve Amerikan iç hukukunun kendilerine ve haksızlığa uğrayanlara yeterince savunma gücü vermeyeceği için konunun bir insan hakları sorunu olarak ele alınmasının daha doğru olduğunu belirtimekteler [9].

ABD akademi çevrelerinde kısmen yer bulan bu görüşlerin yaygın bir karşı çıkışa dönüşmesi beklenebilir mi? ABD basını konuya eğiliyor mu? Üniversiteler yeterli tepki veriyor mu? Verecek mi? Kapitalist örgütlenmenin boyutlarının nerelere uzandığı bilinmeden buna verilecek yanıtlar yetersiz kalacaktır. "Amerikan Muhalefeti Konuşuyor" isimli kitabın önsözündeki ifadeler geleceğe umutlu bakmamıza engel olucu niteliktedir [10].

"..en büyük zorluklardan biri de medyayı ve giderek artan ölçüde anaokullarından başlayarak lisansüstü bölümlere kadar, tüm eğitim sistemini şirketlerin kontrol etmesidir. Akşam haberlerinin çokuluslu şirketler tarafından denetlendiği TV kanalları, sosyete skandalları ve sıcak saatler gibi oyalayıcı eğlenceler sunarken……"

"Üniversitelerin ilgili bölümleri şirketlerle yapılan araştırma sözleşmeleri ile satın alındııklarından, bağımsız entellektüel etkinlik ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Federal fonlardaki kesintilerle başa çıkabilmek için, üniversite yayınları akademik monografilerden çok Barbie biyografileri yayımlamaktadırlar".

Silah şirketleri de dahil olmak üzere büyük tekellerin araştırma fonlarıyla satın aldığı ABD yerleşkelerinden Sami Al-Arian'a sahip çıkılması beklenebilir mi? Nitekim, en azından insan hakları bağlamında akademik özgürlüklere ilgi duyan az sayıdaki kişi ve yayın organı dışında olaylar ne ABD ne de dünya basınında yer almaktadır.

Akademik özgürlükler sadece o ülkenin akademik gelenekleri tarafından değil, en az onlar kadar önemli olmak üzere, o ülkenin insan haklarına olan bağlılığı tarafından belirlenir. İfade özgürlüğünün bir hak olarak kabul edilmediği toplumlarda akademik özgürlüklerin sınırı, kolaylıkla, üniversite duvarlarının içine hapsedilebilir.

İfade özgürlüğünün akademik ortamlarda sınırlanmasındaki gerekçeler genellikle tüm baskıcı toplumlarda aynıdır. Yönetimi elinde tutanların siyasal, politik, dinsel ve etnik görüşleri, devletin güvenliği ya da kutsallığı ile ilgili duyarlılıklar (!) temel gerekçelerdir. Bu gerekçelere uygun davranmamanın sıklıkla vatana ihanet ile de özdeşleşmesine yine sık rastlanır.Akademik özürlüklere büyük bir duyarlılıkla sahip çıkılması gerekmektedir. Bana dokunmuyor nasıl olsa mantığı Alman halkını da kademeli şekilde Hitler faşizminin tutsağı haline getirmişti.

ABD sömürgeciliği ve hukuk tanımazlığı karşısında "ABD" ve "Dünyanın diğer ülkeleri" olmak üzere iki kutuplu bir dünyanın ortaya çıktığını ısrarla vurgulamamız gerekiyor. Bu vurgunun beyinlere ve pratiğe geçirilmesi için de ABD akademisinde ayaklar altına alınan akademik özgürlükler konusu sadece Bir ABD iç sorunu olarak algılanmamalıdır. Sömürgeciliğe ve ayırımcılığa karşı insan hakları temelinde yürütülecek savaşım küresel olmak zorundadır.


Prof.Dr.Kadri Yamaç
Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ankara
LİNK

Not: Bu yazı kısaltılmış olarak 23 Kasım 2003 tarihli Radikal gazetesinde yayımlanmıştır.
Kaynaklar
1) The Cold War and the University, 1997. Çeviri Musa Ceylan. Kızılelma yayıncılık, Birinci baskı, 1998, İstanbul.
2) Balakrishnan Rajagopal. Academic Freedom as a Human Right. http://www.aaup.org/publications/Academe/03mj/03mjraja.htm
3) John K. Wilson: State of Academic Freedom, 2001-2002: A Report. http://www.collegefreedom.org/02reportfull.htm
4) The State of American Freedom in America 2002-03. By John K. Wilson, collegefreedom@yahoo.com
5) Chronicle of Higher Education, Sept. 18, 2002.
6) Chronicle of Higher Education, March 10, 2003.
7) erinoconnor.org, March 26, 2003; Duke Chronicle
8) Academic Freedom and National Security . http://www.aaup.org/publications/Academe/03mj/03mjFTE.htm
9) Balakrishnan Rajagopal. Defending Academic Freedom as a Human Right. International Higher Education. Number 33, Fall 2003.
10) Amerikan Muhalafeti Konuşuyor. Aykırı Yayıncılık, 2001, İstanbul.




____________________________