Translate

16 Mayıs 2014 Cuma

TUĞRUL , ALPARSLAN, MELİKŞAH - M.Kemal ATATÜRK



…tahkim etti. İşte bu sıralardadır ki (1043) Tuğrul Bey’in bizzat yaptığı akınlardan evvel garba 
akınlar yapmış olan Oğuzlar Suriye’ye girdiler. 
Bunlar Silvan (Miyafarkin) şehrini tahrip ettiler. 
Nusaybin’i muhasara ettiler. Musul’dan cizye aldılar. 
Bütün Diyarbakır ve Mezopotamya kıtalarında cevelan ettiler.

O tarihte Bizans Kralı bulunan Kostantin Monomak 
Tuğrul’un ittifakına talip oldu. 
Sulh teklifinde bulunmak üzere sefirler gönderdi. 
Tuğrul buna muvafakat etti.

Tuğrul, Diyarbakır’a yeğeni Kutalmış’ı memur etmişti.


Halife Rüesasının Hücumu:

Bu Türk reisinin Diyarbakır havalisinde vücudu, Arap rüesasını endişeye düşürüyordu. Bu reisler Türk esir kölelerinden yetişmiş adamlardı. İstedikleri, Oğuzları tard ederek Halifeyi ellerinde tutmaktı. Musul garbında, Sincar’da Kutalmış’a hücum ve mağlup ettiler. Kutalmış, Medya istikametine çekilmeye mecbur oldu. Orada Yunan kuman(dan)ı olarak bulunan Etiyen, Kutalmış’ın üzerine yürüdü; kanlı bir muharebe oldu. Etiyen mağlup ve esir oldu. Tebriz’de pazarda satıldı.

Bundan sonra Tuğrul, Medya üzerine kuvvetler gönderdi. Bu ordular Erzurum’a kadar ilerlediler.


Tuğrul’un Yunanlılar Üzerine Hareketi:

Erzurum yakıldı. 140.000 kişi telef oldu. Yunan ordusu ile yapılan muharebede düşman başkumandanı esir edildi.

Bizans İmparatoru, kumandanını kurtarmak üzere fidye-i necat hakkında konuşmak için Tuğrul’a sefir gönderdi. Tuğrul fidye kabul etmedi; esir kumandana hürriyetini bağışlamak büyüklüğünde bulundu. Yalnız ona bir daha kendisine karşı silah kullanmamasını tavsiye etti. Tuğrul da İstanbul’a bir sefir gönderdi ve Bizans’ın kendine vergi vermesini istedi. Bizans İmparatoru Kostantin Monomak harbi tercih etti; hazırlığa başladı. Kostantin ordusunda bulunan 15.000 Peçenek Türkleri, Tuğrul ordusuna yanaşınca Yunanlılara isyan ettiler ve onlardan ayrıldılar.

Tuğrul bütün kuvvetleriyle Bizans İmparatorluğu arazisine girdi.
Malazgirt’e kadar ilerledi. Malazgirt Kalesi’ni otuz gün kadar muhasara etti. Kale etrafında üç kat sur vardı. Ahali uzun muhasaraya tahammül edecek kadar erzak toplamışlardı.

Tuğrul gelecek baharda gelmek üzere burada fazla kalmadı. Merkezine döndü.

Bu havalide icap eden kuvvetleri bırakmıştı.


Tuğrul’un Bağdat’a Gidişi:

Tuğrul Bey öteden beri kendisini Bağdat’a davet eden Halifenin davetine icabet etmiyordu. Evvela bütün civar memleketleri zapt etmek istiyordu. Nihayet Irak’ın anarşi içinde olmasından ve… Bağdat yakınında Ali-Büvey(h) taraftarları karşı koymak istediler. Tuğrul onları mağlup etti, Bağdat’a girdi; her türlü hüküm ve nüfuza malik oldu. Ali-Büveyh’in son hükümdarını tutturup hapsettirdi ve Ali-Büvey(h) Hükûmetine nihayet verdi.

Tuğrul Bey bir seneden fazla Bağdat’ta kaldı. Hemşiresi Hatice’yi Halifeye verdi. Bu sırada Mısır Halifesinin kendi aleyhinde tertibatta bulunduğunu haber aldı. Derhâl Musul ve Diyarbakır üzerlerine yürüdü. Bu şehirleri ve Sincar’ı zapt etti, Mısır Halifesinin kuvvetlerini dağıttı.


Bağdat’a Avdet ve Hususi Merasim:

Bu muzafferi(ye)tten sonra Tuğrul, tekrar Bağdat’a döndü. Halifenin yanına girdi. Halife bir tahtta oturuyordu. Tuğrul da başka bir taht üzerine oturdu. Bir ferman okundu. Bu fermanla, Halife Tuğrul Bey’i bütün memleketlerin sahibi ve bütün Müslümanların yüksek hükümdarı olarak tanıyordu.


Halifenin Türk Hakanını Hakan Tanıtması:

Nihayet Tuğrul Bey, şark ve garp hükümdarı ilan edildi. İşte bu suretle Halife kendisine bir hâkim tanımış oldu. Zaten Türklerden bir emirülümera tayinine başlandığı tarihten beri halifelerin hiçbir nüfuzları kalmamıştı; yalnız maaş alırlar ve İslam’ın halifesi sıfatı ile halkın gösterdiği hürmetle iktifa ederlerdi.

Tuğrul zamanında İslam âleminin idaresi resmen Türklere verilmiş oluyordu. Bütün Müslüman dünyası bir kül(l) kabul olunuyordu. Tuğrul, dinî riyaseti kabul etmedi. Laik bir devlet reisi kalmayı tercih etti. Unvanı Sultan-ı İslam oldu; dinî riyasette Halifeyi bıraktı. Bu dinî riyasetin kaldırılmaması hatasının sonraları bütün Türk tarihinde acı ve yıkıcı akisleri görülmüştür.

Tuğrul, İran’da çıkan bazı isyanları bastırmak üzere Bağdat’ı terk etti. İran’da ve Kafkaslarda bir hayli uğraştı.


Fatımîlerin Bağdat’ı Zaptı:

Sultan Tuğrul’un Bağdat’ı terk etmesi üzerine Fatımîler Bağdat’a girdiler. Halife Kaim Biemrillah’ı Bağdat haricinde bir yere hapsettiler. Mısır Halifesi Mustansır’ı halife olarak tanıttılar.


Tuğrul’un Tekrar Bağdat’a Gelişi:

Sultan Bağdat’a girdi, Fatımî kuvvetlerini mağlup ve tard etti. Halifeyi Bağdat’a getirdi. O havalide sükûneti tesis eyledi. Bu sırada idi ki; Horasan’da bulunan Çakır (Çağrı) öldü, yerine onun oğullarından Alparslan geçti. Tuğrul Bey’in vekili olarak on sene Horasan’ı idare etti.


Tuğrul’un Halifenin Kızı ile Evlenmesi ve Ölümü:

Sultan Tuğrul, Halifenin kızıyla evlenmek fikrinde bulundu. Muvafakat edilmedi. Müzakerât ile uzun zaman geçti. Nihayet Sultan, Halifenin tahsisatını kesti; onun üzerine rıza gösterildi. Nikâh mukavelesi Tebriz’de yapıldı.

Tuğrul evlenmek üzere Bağdat’a gitti. Evlendikten sonra zevcesiyle birlik(te) döndü. Rey şehrine geldiklerinde hastalandı, 72 yaşında öldü.

Tuğrul, halim, âkil, ihtiyatlı bir hükümdar idi. Düşmanları kendisinden korkar ve ona hürmet ederlerdi. Tebaasının çok muhabbetini kazanmıştı.


Alparslan (1063):

Tuğrul’un yerine Alparslan geçti. İlk işi Halifenin kızını Bağdat’a gönderip, Bağdat’ta kendi namına hutbe okunmasını istemek oldu. Teklifi kabul olundu.

Alparslan şarkın en büyük adamlarından biri olan Nizamülmülk’ü vezir yaptı. Bu vezir yalnız Alparslan’ın şan ve şerefini ve halkın saadetini temin ile iştigal eylemiştir.

Alparslan Maveraünnehir, Horasan, Gazne, Kirman ve umumiyetle İran içinde sükûn ve inzibatı tesis ettikten sonra bir müddet Anadolu ve Suriye işleri ile meşgul oldu.

Alparslan birkaç sene içinde Suriye’yi, Kudüs’ü, Gürcistan’ı zapt etti. Selçuk Türkleri artık Konya, Kayseri, Malatya, Ahlat, Malazgirt şehirlerine kadar girerek Anadolu içlerinde istedikleri gibi akınlar yapıyorlardı.

Bizans tahtına Romen Diyojens geçti (1068). Bu imparator Türkleri kovmaya ve onların akınlarına mani olmaya karar verdi. Üç sene kadar muhtelif istikametlerde neticesiz muharebeler yaptı, uğraştı, durdu. Romen Diyojens 1070 senesi ilkbaharında İstanbul’dan kalktı; Anadolu ortasından şarka yürüdü.

Kayseri civarına kadar yayılmış bazı Türk müfrezeleri çekildi. İmparator Malatya civarında bir miktar asker bıraktıktan sonra o civarda Fırat’ı geçti; Ahlat umumi istikametinde yürüdü. Malatya’da bırakılan Rum ordusu Türk müfrezeleri tarafından mağlup edildi ve bütün malzemesi elinden alındı. Türkler tarafından takip olunan Rumlar, Romanos Diyojens’e iltihak ettiler.

Türk akıncıları bir taraftan Konya ve Kayseri mıntıkalarında Romanos ordusunun gerilerinde tahribata başladılar. Romanos artık Ahlat’ı düşünmekten vazgeçti, geriye döndü.


Malazgirt Muharebesi (26 Ağustos 1071):

Romanos, 1071 senesi ilkbaharında 100.000 kişilik bir ordu ile şarka yürüdü. Erzurum’a kadar gitti. Orada şu tertibatı aldı: Bir kol Ahlat’a, diğer bir kol da Malazgirt’e gönderdi. Kendisi ordu kısm-ı küllisinin başında olarak Malazgirt istikametinde yürüdü.

Malazgirt’teki Türkler ilk gelen Rum kuvvetlerini bozdular. Malazgirt’e yaklaşmış olan İmparator, askerlerinin imdadına diğer bir kuvvet gönderdi. Bütün Malazgirt Rum ordusuna, Vasilaki namında biri kumanda ediyordu. Vasilaki Türkler tarafından esir edildi ve Alparslan’ın huzuruna götürüldü.


Alparslan’ın Muharebe Meydanına Yetişmesi:

Alparslan Rum İmparatorunun Erzurum havalisine geldiğini Azerbaycan’da Hoy şehrinde haber almıştı; ancak 40.000 kadar süvari toplamaya vakit buldu.

Alparslan, esir Vasilaki’ye bir ordu kumandanına layık hürmeti gösterdi. Sultan, esirine bütün kuvvetlerini gösterdi.


Sultan ve İmparator Karşı Karşıya:

İki hükümdar, başkumandanlar ordularıyla karşı karşıya bulunuyorlardı. Romanos, bizzat bütün bir gün, tepelerden Türklerin harekâtını gözledi. Akşam üzeri çekilmek istediği zaman Türkler naralarla oklar atarak bir süvari hücumu yaptılar.

Rumlar bütün geceyi büyük bir korku ve telaş içinde geçirdiler. Ertesi günü, Romanos ordusunda bulunan Oğuzlardan bir fırka gidip Türk Sultanına teslim oldu.


Muharebeyi Zaruri Kılan Rum Gururu:

Alparslan, Romanos’(a) sulh teklif etmek üzere bir elçi gönderdi. Alparslan’ın bu teklifi, muharebeden korktuğuna haml olundu. Türk Elçisine mutaazzımâne muamele olundu. Romanos, Rey şehrinin kendisine rehine olarak teslimini istedi. Hâlbuki bu şehir o zaman Selçuk İmparatorluğu’nun payitahtıydı. Sultan kızdı, muharebeye hazırlandı. Bu bir cuma günüydü; biraz sonra dökülecek o kadar Türk kanını düşünerek ağlamaktan kendini men edemedi.

Alparslan sırtına beyaz bir elbise giydi. “Eğer mağlup olursam burası bana mezar olacaktır.” dedi ve Rum ordusuna karşı yürüdü.

Muharebe akşama kadara gayet şiddetli ve kanlı bir surette devam etti. Karşılıklı dalgalar oldu. Nihayet akşama doğru Romanos ricat emrini verdi. Ricat panik şeklini aldı; Türkler şedit hücumlarla saldırıyorlardı. Romanos’un beygiri yere yıkıldı, yaralandı, esir edildi.

Alparslan, Bizans İmparatorunu önünde yerlerde görünce evvela ayağı ile üzerine bastı, sonra yerinden kaldırdı, tesliyette bulundu, hüsn-i muamele etti. Sultan, Romanos’la bir sulh muahedesi yaparak onu serbest bıraktı. Sulh şartları: bir milyon altın sikke vermek ve bütün Türk esirlerini teslim eylemekti.


Muahedenin Tatbik Olunamaması:

İstanbul’da mağlubiyet haberi üzerine Bizans tahtına Mişel Parapinas (Mihael Dukas) çıkarıldı. Muahede tatbik olunmadı.


Anadolu’nun Esaslı İşgali:

Alparslan, Anadolu içerilerine yeni ordular gönderdi. Bunlar zapt ettikleri yerlerde yerleştiler.


Alparslan Şarkta ve Onun Ölümü:

Anadolu’da fütuhat devam ederken, Alparslan, Suriye’de bir seyahatten sonra 200.000 süvari ile şarkta Karahanlılar üzerine yürüdü, Ceyhun kıyılarına geldi; nehir üzerine köprü kurdurdu. Ordusu geçerken civarda bir kale zapt etmek istedi. Kalenin cesur Kuman(dan)ı Yusuf namında biri, neticede esir düştü.

Alparslan, bu kumandana tahkirâmiz muamelede bulundu. Yusuf, hançerini çekerek Alparslan’ı böğründen yaraladı. Alparslan, bu yaradan öldü; Merv şehrine naklolunarak orada gömüldü. Mezar taşında şu sözler yazılıdır. 

“Semalara kadar yükselen Alparslan’ın büyüklüğünü görmüş olanlar, gelin şimdi onu Merv’de bir avuç toprak altında görün.”

Alparslan, cesur, âlîcenap, âdil ve halim idi. Uzun boylu, cesur bakışlıydı. Bütün tebaasının hürmet ve muhabbetini kazanmıştı. Tahtına yüz süren hükümdar ve şehzadelerin miktarı 1200’ü bulmuştu.


Melikşah:

Alparslan, son nefesinde oğlu Melikşah’ı veziri Nizamülmülk’e tavsiye etti ve kumandanlarını ona biat ettirdi. Melikşah Sultan, sultan oldu. Emirülmüminin lakabını da aldı. O zamana kadar halifelerden başka hiçbir hükümdar bu lakabı almamıştı.


İlk Vaziyet ve İcraat:

Melikşah’ın amcası, Kirman Valisi Kavurt, sultanlık iddiası ile isyan etti; büyük mücadele oldu. Kavurt bertaraf edildi.

Biraz sonra (1075) Halife Kaim Biemrillah öldü. Yeni halife, ancak Türk sultanının muvafakati ile olabilirdi. Bunun için veziriazam olan Nizamülmülk’ün oğlu Müeyyidülmülk Bağdat’a gönderildi.

Muktedibillah halife ilan edildi.

Aynı tarihte Melikşah, yeğeni Kutalmış oğlu Süleyman’ı o zamana kadar tutundukları noktalardan Rumları söküp atmak vazifesiyle, Suriye’ye gönderdi. Süleyman, Suriye’de muvaffak oldu, Anadolu’da da ilerlemeye başladı. Bu esnada kumandanlardan Atsız da Mısır’a ilerliyordu.


Melikşah Garpta:

Melikşah, Horasan’da lazım gelenleri bizzat itaat altına aldıktan sonra garba hareket etti.

Şimalî Irak ve Suriye’de bazı icraattan sonra ilk defa Bağdat’a girdi. Orada kızını Halife ile evlendirdi. Melikşah, Halifenin başka zevce almaması şartıyla kızını vermişti. Sultanın Halife üzerindeki tesiri bu ka(da)r fazlaydı. Bağdat’ta Melikşah’ın kumandanlarına dahi bir hükümdar gibi muamele edilirdi.


Melikşah’ın Faaliyeti:

Melikşah, imparatorluk hududunu birçok defalar baştan başa kat etmişti. Mekke’ye de gitti. İmparatorluk, Çin Türkeli’nden Akdeniz’e ve Anadolu ortalarından Kızıldeniz’e kadar genişlemişti. (1092)


Konya’da Selçukîler:

Süleyman, Garbî Anadolu’nun fethini tamamladı. Evvela İznik, sonra Konya merkez ittihaz edildi.


Melikşah’ın Ölümü ve Devletin Sarsılması:

Melikşah Halifeyi başka bir şehre yollamak lüzumuna kani oldu; bu maksatla Bağdat’a gitti; orada iken öldü.

Dört oğlu vardı. (Mahmut, Mehmet, Berkyaruk, Sancar)



MUSTAFA KEMAL ATATÜRK



ATATÜRK Kol. Kls. Nu.: 11; Dosya Nu.: 232; Fihrist Nu.: 1-15
TÜRK TARİHİ YAZILARI - MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Hazırlayanlar:Dr.Öğr.Alb.Ahmet Tetik- Arş.Uzm.Ayşe Seven- Arş.Uzm.Melike Gürler
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları,2008










NOT:
Sultan Alparslan'ın mezar yerinin bulunmasına ilişkin çalışmalar :
Türkiye ve Türkmenistan tarafından bilim heyetleri kuruldu.


_____________________