DERİN bir uyku içindesiniz.
Rahatsınız, huzurlusunuz, memnunsunuz!
Olup bitenleri görememenin,
uyandırılacağınızı düşünememenin
keyfini sürüyorsunuz.
Saadetinizin
hep böyle devam etmesini,
hiç uyandırılmamanızı
isterdim.
Ama maalesef bir gün gelecek,
siz de uyandırılacaksınız.
Yazık ki o zaman,
«Artık çok geç olacak!»
Bir daha uyumak şöyle dursun,
yatak bile bulamayacaksınız.
Ve o vakit, sizin hesabınıza üzülmek
yine bize düşecek.
Biliyorum: Düşünmeyi sevmiyorsunuz.
Düşünürseniz rahatınızın kaçmasından korkuyorsunuz.
Yuvanızın temeline dinamit koymak istiyorlar, diyoruz, aldırmıyorsunuz.
Sözümüze kulak verirseniz tedbir almak gerekeceğini anlıyor, zahmete girmek istemiyorsunuz.
Bir tek endişeniz var:
Gününüzü gün etmek, dilediğiniz gibi yaşamak.
Mücadeleden ürküyorsunuz.
Öylesine ürküyorsunuz ki,
sizin için yapılan mücadelelerle ilginiz olmadığını
göstermek ihtiyacını duyuyorsunuz.
Memleketimizin binbir dâvası var.
Nizamınızı yıkmak isteyen düşman kuvvetler sayılamayacak
kadar çok.
Diken üzerindesiniz.
Fakat dikenli bir yolda ayağınızı yaralamadan yürümenin
mümkün olmayacağını unutuyorsunuz.
Tehlikeyi görünce, korkulu bir rüya görmüşçesine,
sırtınızı dönüyor,
yeni ve eskiden daha derin bir uykuya dalıyorsunuz.
Canınıza kasdedenler
her geçen gün yatağınıza daha fazla yaklaşıyor,
korunma imkânlarınızı gittikçe azaltıyorlar.
Hiçbir feryat sizi uyandıramıyor,
tehlikeyi anlamanızı temin edemiyor
Yaklaşan düşmanın ara sıra yumruğunu yiyor,
hassas bir yerinize iğne batırılmış gibi şöyle bir sıçrıyor,
şaşkın şaşkın bakıyor
ve sonra da sayın başınızı tekrar yastığa gömüyorsunuz.
Kurtuluş ümitlerine veda etmeden uyanmanızı istiyoruz.
İyi niyetimize akıl erdiremiyor,
gayretlerimize yabancı kalıyorsunuz.
Hattâ biz olmasak daha rahat uyuyacağınızı sandığınız,
bu yüzden bize düşman kesildiğiniz bile oluyor.
Yine de başucunuzda davul çalmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Gözünüzün açılması için ne mümkünse yapacağız.
Gafletten sıyrılmağa biraz da sizin çalışmanızı bekliyorsak,
acaba haksızlık mı ediyoruz?
Galip ERDEM
___________