Translate

8 Ekim 2013 Salı

ÖNDERLİK


Churchil :
" Mustafa Kemal hariç herşeyi çok iyi hesaplamıştık" .... 


David Rockefeller
"Atatürk yüzünden planlarımızı 50 yıl ertelemek zorunda kaldık"... 





ÖNDERLİK  

İnsanın tavır ve hareketlerine nüfuz etme san’atı, yahut insanları ya da bu insanların teşkil ettiği kitleleri sevk ve idare edebilme kabiliyetidir.

Milletlerin, orduların müşterek iş görüp çalışarak bir hedefe zaferle yönelebilmeleri için, behemahal bir ÖNDER’e ihtiyaç vardır. Eğer iyi idare kabiliyeti olan bir önder bulunmazsa bütün işlerin karmakarışık olacağı muhakkaktır. O halde:

Rejim ne olursa olsun, Önder’siz ne askeri, ne milli, ne de sosyal hiçbir hareket yapılamayacağı gibi, öndersiz bir cemiyet de tasavvur edilemez.

Atatürk, Erzurum Kongresi sırasında kendisini kongre başkanlığına seçtirmemek için türlü hileli kombinezonlar kurulmuştu. Fakat bu büyük işi sıradan insanların başarmasına imkan yoktu. Atatürk daha İstanbul’da iken her türlü miskin kararların karşısına çıkmış ve bir tek karar, O da: 

"Kayıtsız şartsız müstakil bir Türk Devleti kurmak…"

Bu hususları çok iyi bilen ve her büyük önderde olması lazımgelen ‘’NEFSİNE GÜVEN’’ hissine fazlasıyla sahip bulunan Büyük Önder Mustafa Kemal tereddütsüzce ve her zaman olduğu gibi reislik konusunda fikrini açıkça ortaya koyarak, behemahal bu kongrenin ve müteakip kongre ve teşekküllerin başı olmasının lazım geldiğini söylemekten çekinmemiştir.


- EFENDİLER, TARİH ÖRNEKLERLE GÖSTERMİŞTİR Kİ, BÜYÜK MESELELERDE MUVAFFAKİYET İÇİN KABİLİYET VE KUDRETİ, LAYATEZELZEL (SARSILMAYAN) BİR REİSİN VÜCUDU ELZEMDİR. BÜTÜN MİLLETİN BAŞSIZ OLARAK KARANLIKLAR İÇİNDE KALDIĞI BİR SIRADA, HER VATANPERVERİM DİYEN BİNBİR ÇEŞİT ZATIN, BİNBİR ÇEŞİT HAREKET TARZI VE KANAAT GÖSTERDİĞİ HENGAMELERDE İSTİŞARELERLE, BİRÇOK HATIRALARA VE NÜFUZLARA MAHKUMİYET LÜZUMUNA KANAATLE, SALİM VE ESASLI VE BİLHASSA ŞEDİT YÜRÜMEK VE EN NİHAYET ÇOK MÜŞKÜL OLAN HEDEFE VASIL OLMAK MÜMKÜN MÜDÜR?..


Diyerek Önderlik vasıflarını da ortaya koymuştur. 



‘’LAYETEZELZEL’’ kelimesinin altında; sarsılmayan, yıkılmayan irade, azim, cesaret, nefse hakimiyet, insanların tesiri altında kalmayan bir karar sahibi oluş ve ileri görüş gibi hususlar saklıdır. İşte önderlik vasıfları da hemen hemen bunlardır.

Bergson da ‘Önder’i şöyle tarif eder:

"İNSANLARI İÇİNE ÇEKEN, İÇİNDE ERİTEN, ONLARA YENİ NİZAM GETİRENDİR. ONLARA HÜRRİYET AŞILAYAN, UYANDIRAN, DİRİLTEN, YÜKSELTEN, İLERLETEN TEK BİR CÜMLE İLE HAMLE VEREN KİŞİDİR. İRADESİNİ TOPLUMA KABUL ETTİREN KİŞİYE ÖNDER DENİR. ÖNDER YARATILIŞTA OLMAYAN İNSANLAR, UFAK BİR BUHRAN ANINDA KENDİ CANLARININ KAYGUSUNA DÜŞERLER." 


HAKİKİ ÖNDER İSE: 
Etrafında topladığı insanların saadeti için gerektiği anda canını dahi verir.

Her aydın insan bilmelidir ki; vahim anlarda, devletin ve milletin zayıf düştüğü zamanlarda, bir önder çıkıp, o milleti, ya da cemiyeti veya bir muharebe meydanında orduyu felaketten kurtarabilir. 

Bir önderin ilk olarak haiz olması lazım gelen üç ana vasfı şunlardır:

YÜKSEK KARAKTER, 
ZEKA, 
MÜTEYAKKIZ (UYANIK) OLMAK. 


1-) YÜKSEK KARAKTER: 
Ahlak, bilgi, cesaret, medeni cesaret, soğukkanlılık, şaşmayan ve eğilmeyen bir dürüstlük, sorumluluğu benimsemek, feragat sahibi olmak, irade ve azim sahibi bulunmak, kanaatkar, diğerkam, ar, haya, iffet ve ismete malik olmak, sabırlı, sır saklayıcı, milli ve dini inanışları kuvvetli, disiplinli, otoriter, vatansever, milliyetçi, meslek aşkına ve ihtirasına sahip, her türlü iptilalardan uzak, temkinli, tedbirli (Uzak görüşlü, seri karar veren ve verdiği kararı yaptırabilen, ruhlara nüfuz etmesini başaran, ölüm alanında nefsini ortaya atmaktan çekinmeyen özü, sözü birbirinin aynı, kanun ve nizamları bilen aile bağları kuvvetli, şefkatli) demektir.


ROOSEVELT, ÖNDER OLACAK BİR SİYASET ADAMI İÇİN ŞU SORULARI SORAR:

a. Adamda karakter bütünlüğü var mıdır?
b. Adamda, başkacıl olmak özelliği var mıdır?
c. Adamda,medeni cesaret var mıdır?
d. Adamda fikir insicamı (tutarlık) var mıdır?


İYİ BİR ÖNDER; Sınırsız bir çalışma kabiliyetine, karakter ve iffet bütünlüğüne, dünyanın gidişini izleyebilecek genel bilgiye, milli örf ve adetlere ve milletin psikolojik durumunu ölçmeğe, daima kulağını milletin vicdanından, parmaklarını da nabzından ayırmamağa, prensip sahibi olmağa ve bundan asla fedakarlık etmemeğe, medeni cesaret ve hür vicdana sahip bulunmağa mecburdur.

Bu konuda da, Atatürk’ün Türk Milleti’ne, başına geçireceği insanlar için, şu tavsiyesi de ne kadar ihtişamlı bir örnektir:

- MUHTEREM MİLLETİME ŞUNU TAVSİYE EDERİM Kİ; SİNE’NDE YETİŞTİREREK BAŞININ ÜSTÜNE KADAR ÇIKARACAĞIN ADAMLARI, ADAMLARIN KANINDAKİ, VİCDANINDAKİ CEVHERİ ASLİYİ ÇOK İYİ TAHLİL ETMEK DİKKATİNDEN BİR AN FARİĞ OLMA..


Yine Türk Milleti’nin nasıl bir millet olduğunu Atatürk ‘Onuncu Yıl Nutku’nda şöyle belirtmiştir:


- TÜRK MİLLETİ’NİN KARAKTERİ YÜKSEKTİR. TÜRK MİLLETİ ÇALIŞKANDIR. TÜRK MİLLETİ ZEKİDİR. ÇÜNKÜ TÜRK MİLLETİ, MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİKTE GÜÇLÜKLERİ YENMESİNİ BİLMİŞTİR.


2-) ZEKA: 
Atatürk’ün yukarıda belirttiği, Türk Milleti’nin zekası tarihin bütün safhalarında kendini göstermiş ve bütün dünya milletlerinin takdirlerini ve hayranlıklarını kazanmıştır. 

Bunlara bir misal; bütün tarih boyunca en büyük düşmanımız olan RUSYA’nın büyük kumandanlarından olan IVAN CHERMAYEFF:


- TÜRK’LERİN; YALNIZ SONSUZ BİR CESARETLERİ DEĞİL, AYNI ZAMANDA İRADELERİ SERSEMLEŞTİREN BİR SİHİRBAZ ZEKALARI DA VAR… 
Demiştir.


3-) MÜTEYAKKIZ OLMAK: 
Yani uyanık, tetik ve dikkatli bulunmak. Bu, hem bedenen hem de fikren çok lazım olan bir hassadır ki, Türklerde de fazlasıyla mevcuttur. Çünkü binlerce seneden beri Türkler bütün dünya ile muharebe etmekte, akınlar yapmakta, ülkeler almakta ve bütün düşmanlara karşı vatanlarını korumak mecburiyeti karşısında bulunmaktadırlar. Bu sebepten ötürüdür ki, Türkler müteyakkız olma hassasını binlerce seneden beri nesilden nesile tevarus ederler. 

Bu hususu da yine meşhur bir ecnebi, Türkiye’de ilk defa redif teşkilatını kuran ve Osmanlı Ordusu ile birlikte Mısırlı İbrahim Paşa’nın komutasındaki Mısır Ordusu ile yapılan NİZİP muharebesine iştirak eden, bilahare Alman Genelkurmay Başkanı ve Başkomutanı olan Mareşal MOLTKE:


"- SİLAHLI ULUSLARIN EN CANLI ÖRNEĞİ TÜRKLERDİR. BU DİYARIN KÖYLÜSÜNÜN ORAK, KATİBİNİN KALEM VE HATTA KADINLARININ ETEK TUTUŞUNDA BİLE SİLAHA SARILMIŞ BİR PENÇE KIVRAKLIĞI VARDIR. TÜRK, ATA BİNER GİBİ DİK OTURUR, KEŞFE YOLLANAN BİR ASKER GİBİ UYANIK YÜRÜR. SİLAHIN RUHA VERDİĞİ GÜVENİ HER BİR TÜRK’ÜN BAKIŞLARINDA GÖRMEK MÜMKÜNDÜR."


Bir Çin tarihçesi de:

"- TÜRK HÜKÜMDARLARININ GECE UYANMAMASI, GÜNDÜZ RAHAT ETMEMESİ, GECE GÜNDÜZ ÇALIŞIP HARP ETMEMESİ GÜÇ KAZANMAK VE MİLLİ ŞEREFİ ARTTIRMAK İÇİNDİR" 
demiştir. 


Milletlere, milli vasıflarına uygun, üstün kabiliyetli insanlar Önder olurlar. Milletlerin önüne geçip, ruhlarına nüfuz ederek, kafasındaki hedeflere yöneltir ve gerektiği zaman idare ettiği kitleyi ölüme götürebilirler.

İki türlü önderlik görülmektedir: 
OTORİTER ÖNDERLİK, İKNA EDİCİ ÖNDERLİK.


1. OTORİTER ÖNDERLİK: 
Bunlar kuvvet ile tahakkum ederek arzularını yaptırırlar ki, bu önderler umumiyetle diktatörlükle kitleleri ve milletleri sevk ve idare ederler. Tabii bugünün kültür, dünya görüşü ve insanların kazandıkları ruh serbestliği ve hürriyet aşkı ile bu gibi önderlik bağdaşamaz.


2. İKNA EDİCİ ÖNDERLİK: 
Bu tip önderlik zor ve ağır bir yüktür. Çok geniş bir bilgi ve üstün vasıfları haiz olmağı icap ettirir. Bununla beraber bu tip önderlikte disiplin ve otorite yok demek değildir.


ÖNDER; 
prensip sahibi ve sevk-i idare ettiği kitleyi ulaştıracağı hedefi bilen bir insan olduğu cihetle (doğrultuda), idare edilenleri mümkün olduğu kadar ikna eder. İstişare eder ve onları bir birlik ruhu içerisinde o hedefe yöneltir. 

Fakat, prensiplerinin yıkılacağını gördüğü an; şiddetle ve tereddütsüz otoritesini kullanmasını bilir. Bu tip önderler şiddeti, gerektiği zaman ve nadiren kullanmasına mukabil, kitleyi içten gelen bir arzu ve iştiyakla hedefe yöneltebilen insanlardır.


ÖNDER; 
bilhassa ikna edici önder; sevk ve idare ettiği kitlede, daima şu iki kuvveti göz önünde tutacaktır:

Birincisi; ‘’MANEVİ KUVVETLER’’, diğeri de 
‘’MADDİ KUVVETLERDİR’’. 
Bu iki kuvvetin birbirine çarpımı da 
‘’MORAL KUVVET’’i teşkil eder.

Çarpı dedik, çünkü bu iki kuvvetten birisi zayıf olduğu takdirde diğerinin değeri yoktur. O halde:

MORAL= MANEVİ KUVVETLER x MADDİ KUVVETLER.


MORAL NEDİR? 
Moral: Bir insanın halinden memnun, istikbalinden emin olmasıdır. Moral, insanların taşıdıkları ve içinde bulundukları fikir, his, hal ve şartların ifadesidir.

İyi bir moral şunlarla vasıflandırılabilir:

a. Disiplin
b. Güven
c. Memnunluk
d. Gayret
e. İşbirliği
f. İnisiyatif


Fertler bu vasıflara haiz olunca kendilerine verilecek her görevi başarabilirler. Binaenaleyh, moral durumu fertlerin ve fert topluluklarının yukarıda sıralanan vasıfları gösterme dereceleri ile ölçülür.

Fertler ve fertlerin toplamı, millette moral düşüklüğü:


a. Ürkeklik
b. İsteksizlik
c. Disiplinsizlik
d. Memnuniyetsizlik
e. Bezginlik ve miskinlik, ile kitleyi belli eder.


Bir önderin idare ettiği kitleyi başarıya götürebilmesi ve moralini yüksek tutabilmesi için şu hususlara çok dikkat etmesi gerekir:


a. GÖREVİNİ BÜYÜK BİLMESİ: 
Bir önder, idare ettiği kitlenin;

(1) İdarecisi
(2) Mürebbii
(3) Öğretmeni olmak mecburiyetindedir. 


Bu sebepledir ki, bu üç vasıf için lazım gelen şartları da nefsinde toplamış olmalıdır. Görevini bilmesi için idareciliğin, mürebbiliğin ve öğretmenliğin nelerle mümkün olacağına vakıf olmalıdır.


İDARECİ OLMAK İÇİN; 
Büyük bir zeka, çok kuvvetli irade, azim ve yine o kitle veya milletin psikolojik, siyasal, sosyal, ekonomik ve tarihi bigilerine tamamen sahip bulunması zaruridir.



MÜREBBİ OLMAK İÇİN; 
Sağlam bir seciye (karakter) sahibi ve üstün ahlaklı olması icap eder.


ÖĞRETMEN OLABİLMESİ İÇİN; 
Yukarıdaki vasıflarla birlikte çok üstün bilgi ile karışık tecrübeye de malik olması lazımdır.


Tarihin bütün kumandan ve önderleri kendilerini harp meydanlarında, büyük hadiselerde ve milli hareketlerde göstermişlerdir. 

Aniballer, Sezarlar, Eyyübiler, Cengizler, Atillalar, Timürler, Meteler, Selahattin Eyyübiler, Kılıç Aslanlar, Alpaslanlar, Yavuzlar, Büyük Frederik ve Napolyonlar, Amiral Toğolar, Barbaroslar ve nihayet ATATÜRK… gibi önder ve kumandanlar, kabiliyetlerini ve üstün meziyetlerini hep ateş altında ve harp meydanlarında ispat etmişlerdir.


Seciye ile bilgi bir arada olmadıkça; 
Önderlik mümkün değildir. 

Seciye ne olursa olsun, istediği kadar yüksek ve kuvvetli bulunsun, bilgi bakımından geri olan bir önderin otorite sağlamasına ve gelişen yenilikler ve durumlar karşısında kitlesini idare etmesine imkan yoktur.


Bizim bir atasözümüz vardır: "Balık baştan kokar"

ÖNDER;
iyi vasıflı, üstün yaradılışlı, üstün karakterli olduğu müddetçe kitleler, milletler ve ordular için yükselmeler, ilerlemeler ve zaferler mukadderdir.

alıntıdır.





Anafartalar Kahramanı :

"Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum ". 


____________