Translate

9 Haziran 2015 Salı

TERÖR VE MECLİS



".... Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, ulusu tutsak ettiren iç cephenin düşmesidir. Bu gerçeği bizden iyi bilen düşmanlar bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar, başarı da kazanmışlardır. 
Gerçekten kaleyi içinden almak, dışından zorlamaktan kolaydır..."
M.Kemal









1976 : Ankara’da bir özel hastaneye soygun girişimi, terör örgütü PKK (Partiya Karkeren Kürdistan-Kürdistan İşçi Partisi) öncülleri tarafından gerçekleştirilen ilk eylemdir.

27 Ekim 1978 : Terör örgütü PKK bu tarihte Diyarbakır ili Lice ilçesi Fis köyünde kuruluş kongresini gerçekleştirmiştir. Örgütün I. Kongresi de sayılan bu kongrede Abdullah Öcalan, Kurucu Genel Başkan seçilmiştir. Öcalan, bu yöndeki çalışmalarına Ankara’da üniversite çevresinde başlamış olup, 1975 yılına kadar ideolojik alt-yapı ve öncü kadro oluşturma faaliyetlerini yürütmüş, 1976 yılından itibaren de arkadaşlarıyla birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde faaliyetlerini sürdürmüştür. PKK bu çerçevede, Marksist-Leninist ideolojiye sahip terör örgütü olarak 27 Ekim 1978 yılında kurulmuştur. Terör örgütü PKK parti, cephe ve ordu şeklinde bir yapılanmayı benimsemiştir.

1979 : PKK terör örgütü, dönemin Adalet Partisi Şanlıurfa milletvekili Mehmet Celal Bucak'ın evine yaptığı baskın ile ilan edilmiş oldu. Bu baskında Celal Bucak yaralanırken sekiz yaşındaki oğlu hayatını kaybetti.

Temmuz 1979 : Abdullah Öcalan Şanlı Urfa üzerinden Suriye'ye kaçmıştır.

Kasım 1979 : Öcalan sözde gerilla savaşı başlatmak için bir grup elemanını eğitim amacıyla Lübnan’a götürmüştür.

Nisan-Mayıs 1980 : Eğitim amaçlı Lübnan’a giden terör örgütü üyelerinin büyük bölümü yakalanmış, diğerleri ise 12 Eylül 1980 tarihinde askeri ihtilal olması nedeniyle tekrar yurt dışına çıkartılmıştır. 

1982 : Suriye’de düzenlenen örgüt kongresinde örgüt içindeki fikir ayrılıkları belirginleşmeye başlamıştır. Ayrıca bu dönemde PKK’nın silahlı grupların oluşumunda teoriden uygulamaya geçişte ilk çabaları görülmeye başlanmıştır.

1984 : PKK yeni bir yapıya bürünmüştür. Abdullah Öcalan, kendisine Mao'nun Halk devrimi yöntemini seçtiğini söylemiş ve Güneydoğu Anadolu'da terör metotlarını uygulamaya başlamıştır. Bu yıl aynı zamanda yerel halka karşı yoğun terör döneminin başlangıcı olmuştur.

15 Ağustos 1984 : PKK terör örgütü, Siirt’in Eruh ilçesindeki Jandarma Karakol binasına karşı bombalı ve silahlı saldırıda bulunmuş ve saldırı sonucunda 1 jandarma eri şehit olmuş 6 er ve 3 sivil yaralanmıştır, Hakkâri ili Şemdinli ilçesinde de Jandarma subay açık hava gazinosu, subay lojmanları ve ilçe jandarma Karakolu’na silahlı saldırı düzenlemiş, bu saldırıda da 1 subay, 1 astsubay ve 1 er yaralanmıştır. Bu PKK’nın ilk büyük ölçekli silahlı eylemidir.

17 Ağustos 1984 : PKK, Siirt’teki bir karakola baskın düzenlemiştir.

22 Ocak 1987 : Hakkâri’nin Uludere ilçesi Ortabağ köyü katliamını gerçekleştiren PKK, soba içine koyduğu bombalarla 8 vatandaşı öldürmüştür.

23 Ocak 1987 : PKK, Midyat baskınını gerçekleştirmiş ve 10 vatandaşı öldürmüştür.

27 Ocak 1987 : PKK stratejisini köy korucularını da hedef alacak şekilde değiştirmiştir.

20 Haziran 1987 : Mardin ili Ömerli ilçesi, Pınarcık köyü katliamı gerçekleştirilmiştir. 16 çocuk, 6 kadın, 8 erkek, toplam 30 kişi katledilmiştir. Öcalan, bu katliamın ardından “Öldürelim, otorite olalım” açıklamasını yapmıştır. 






Doç. Dr. İhsan BAL & Emre ÖZKAN 
DÜNYADA ÖNEMLİ OLAYLAR KRONOLOJİSİ
PKK (Partiya Karkeren Kürdistan-Kürdistan İşçi Partisi)
TERÖR ÖRGÜTÜ KRONOLOJİSİ (1976 – 2006)





* * *




Saygı Öztürk - 33 Kurşun



"1993 yılında Elazığ- Bingöl yolunda şehit edilen 33 askerimiz.Bu katliam başka bir ülkede olsaydı, o ülkenin 33 silahsız askeri, karayolunda otobüsleri durdurulup yere indirildiğinde ve acımasızca taranıp şehit edildiğinde, çok başka olaylar yaşanırdı. Oysa biz olanları unuttuk bile!...Saygı’nın kitabının adı "33 Kurşun." Ancak şehitlerimizin üzerinden 33 değil, tam 1.547 kurşun çıkarıldı. O karanlık gecede yolun ortasında şehit başına kaç kurşun düştüğünün hesabını siz yapın!" E.Çölaşan











* * * 



SESSİZCE AĞLIYORUM



“Sen bunları yazınca yaşadıklarım geldi aklıma dostum. Kolumda şehit olan 20 yaşında Mehmetçikler, kolunu, bacağını, gözünü kaybedenler geldi aklıma. 10 saniye önce gözlerimin içine bakan arkadaşımın parçalanan beyninin parçalarını toplarkenki gözümden akan kanlı yaşlar geldi aklıma.

Analar geldi aklıma, şehit olan oğlunun son kez tabutuna bakmak isteyen analar. Ve göstermemek için yaptıklarımız. Çünkü tabut içinde bir bacak ve taşlardan başka bir şey yoktu. 

Mavi çarşı geldi aklıma, PKK’lı katiller tarafından yakılan insanların yanık kokuları sardı burnumu. Üniversite hazırlık kursuna giderken belediye otobüsünde yakılan Serap’ın son görüntüleri geldi aklıma. 

1988’de Eruh yolunda izinden dönerken bindikleri minibüsün önü kesilerek aşağı indirilen ve saatlerce işkence edilen, bütün kemikleri kırılan, gözlerinin içinde izmarit dahi söndürülen, acı çektirilerek öldürülen 4 Mehmetçik geldi aklıma. Söyleyemedim bu zamana kadar ama işte şimdi söylüyorum, öldürülmeden tecavüze bile uğradıklarını. 

Onların yerine herkes çocuğunu, kardeşini koysun ve yaşadıkları kısa hayatın o son anlarını hissetmeye çalışsın diye düşündüm gözlerimden yaş gelirken. 1986’da basılan mezrada öldürülen insanlar, hele de beşiğinde aldığı mermiyle hayata başlamadan ölen bebeğin küçücük kalbinden akan kanlar geldi aklıma. 

Başkale’de bastıkları köyde bu HDP’lilerin silahlı kuvveti PKK’lıların attıkları roketin başını koparıp aldığı, kucağıma aldığımda beyaz kundağı kızıla boyanmış bebek geldi aklıma. Ve bu kalleşlerce daha genç yaşlarında şehit devre arkadaşlarım Mustafa Şimşek, Ruhi Aksoy, Bahtiyar Er ve sayamayacağım kadar bu aziz topraklara kanlarını akıtan diğer şehitlerimiz geldi aklıma. 

Ben hayal kuramıyorum, birileri Diyarbakır ve diğer şehirlerde PKK bayrakları ile eğlenirken. Ve bu ABD projesi bölücü partiden “sol” çıkarmaya çalışanları, sırf AKP karşıtlığı aldatmacasıyla umut bağlanılan bu katillerin, insanlık düşmanlarının siyasi uzantısını legalize etmeye çalışanları görünce, ben HAYAL KURAMIYORUM DOSTUM, HAYAL KURAMIYORUM, SADECE SESSİZCE AĞLIYORUM…; ”



Mustafa Önsel




















HDP’nin Doğu ve Güneydoğu’da aldığı sonuç, alan hâkimiyetinin tamamen PKK’ya bırakılmasının eseridir. AKP’nin bölgedeki adaylarının da HDP adaylarından bir farkı yoktu ama Türkiye’nin doğusunu tamamen kapatan PKK’nın, yer yer kantonlar ilan ettiği de göz önüne alınırsa, fiilen özerkliği kurduğu ve Türkiye’nin Türk Dünyası ile bağlantısını keseceği yorumları geliyor!

AKP-HDP koalisyonuna da yol verilirse, Türkiye’nin birliğini korumak mümkün olabilir mi? Bu durumda devletin başına kim gelmiş olacak?







* * *



Aynen üniversite sınavı gibi. Birinci basamak elemeleri geçeceksin, ikinci basamak falan devam edecek. HDPKK'dan Muş milletvekili seçilen Burcu Çelik Özkan adlı kadının ilk beyanatı korucularla ilgili olmuş. İnternette canlı canlı anlatıyor: "Korucular ya bu topraklardan defolup gideceksiniz, ya da? Elinizdeki keleşi size çevirmesini biliriz. Bu bayanın bu sözü daha üniversite hazırlık sayılır. (ilgili haber)

İlk basamak herhalde "siz Türkler bu topraklardan defolup gideceksiniz, askerinizi pılınızı pırtınızı toplayıp Orta Asya'ya döneceksiniz" olacak Zira PKK kongrelerinde bu ve buna benzer sözleri zaten söylüyorlardı. Şimdi işbirlikçi Türkleri de arkalarına aldılar, sesleri daha gür çıkıyor. Daha melanet sözler işiteceğiz hazır olun. Bunlara hukuken bi bokta olmayacak. Hala demokrat kisvesi altında bunlara destek veren ve Türk'e düşman olan, asker ölsün de dağdakinin burnu kanamasın, Türk anaları ağlasın da ne olursa olsun diyen işbirlikçilere tek sözüm var: Türk'e kefen biçenin sonunun ne olduğunu az buçuk tarih okuyan ve süklüm püklüm bir köşede oturupta sabreden bir Türk'ün göz bebeklerine bakan anlar. 

Tarihte görmediğimiz hakareti ve aşağılamayı göreceğiz. Çanakkale'de bile düşmandan bu kadar hakaret işitmediğimizi anlayacaksınız. Dayan, sabret Kuvvayı Milliye ruhu. Dibe vurmadan su yüzüne çıkamazsın... hala kardeşlik masalları ile avunan öküzler buna bir çift laf söyleyecekler mi?






Bakın günün anlam ve önemine uygun. Hiç biriniz biliyor mu Mehmetçik kelimesinin nereden geldiğini?
Kısaca anlatayım…


Yıl 1912…
Trablusgarp Savaşı. Yani şu an ki Libya toprakları… 
Traplusgarp’ın Tobruk Mevkii’inde Türk Ordusu İtalyanlara karşı müthiş bir savaş vermektedir.
Aylardan Ocak ayıdır.

Çarpışma başlar. Gerçek adı Mehmet olan bir asker şehit olur, onbaşısı Komutanına bağırır: Kumandanım Mehmet şehit düştü, der. Komutanı da elemlenir, yüksek sesle: “Vah Mehmetçik vah” diye haykırır. Kumandanlarının bu seslenişini duyan diğer askerler de şehit düşen askerin adını Mehmetçik sanıp “Mehmetçik şehit düştü” diye bağırır. O esnada bizimle beraber İtalyanlara karşı savaşan bedevi aşiretlerin askerleri de dilleri dönmediği için Mehmetçik yerine “Muhammedçik, Muhammedçik şehit oldu” diyerek, bu hüzünlü ilanın dalga dalga yayılmasını sağlar. O karışıklık içerisinde Alay yazıcısı da şehit kayıt defterine o gün ilk şehit kaydını yazar: “Mehmetçik” diye… 

O günkü çarpışmalar o kadar kanlı ve yoğundu ki Şehit Kayıt Defterine tek tek askerlerin isimlerini yazmaktansa şehit olan asker sayısı kadar hanenin adı bölümüne hep “Mehmetçik” yazıldı… O günden sonra ismi bilinmeyen veya tanımayacak kadar parçalanmış askerlerimizin kayıtlarında hep Mehmetçik ismi kullanılmaya başlandı. Mehmetçik kelimesi aynı zamanda “Muhammed’in Çerisi” yani “Peygamberimiz Hz.Muhammed’in Askeri” anlamında da kullanılır.

Mehmet ismi Arapça Muhammed isminin Türkçeleştirilmiş halidir. Yani Yüce Peygamberimizin ismidir. Kelime anlamıyla “çok övülmüş, mehd edilmiş” demektir. Zaten Türkler kendi çocuklarına Peygamberimize olan hürmetlerinden dolayı “Muhammed” ismini pek sık vermezler. Zira çocukları bir yanlış, bir hata yaptığında azarlarken “Muhammed” ismini kullandıklarında Peygamberimizi inciteceklerini düşünürler. Neyse…


Şimdi barış ve kardeşlik ayağına hala burunlarında kan kokusu olanların ayağını denk atması lazım. Ya adam gibi kardeşlik tarafını seçecekler, ya da delikanlı gibi biz demokrasiyi, hukuku sadece ırzına geçmek için kullanırız; sizin gibi kerizleri uyutmak için söyleriz diyecekler... Biz de bileceğiz...Zira sokakta efendi efendi sesini çıkarmayan mazlum insanımızın gözünün içine bakarak "Mehmetçiğimizi şehit edenleri" savunursanız sonucu hiç ummadığınız gibi olur. Boş künye defterleri Mehmetlerini bekler halde bilesiniz.


Sedat Onar










   !
İÇ-DIŞ DÜŞMANLAR-HAİNLER-SİLAH ZORUYLA "TERÖRVEKİLİ"!..









"...Sultanlarla, halifelerle yönetilmiş ve yönetilen memleketlerde, vatan için, ulus için en büyük tehlike, sultanların ve halifelerin düşmanlar tarafından satın alınmalarıdır. Bu çokluk, kolaylıkla sağlanabilmiştir. Meclislerle yönetilen memleketlerde de , en yıkıcı yan, bazı milletvekillerimizin ecnebi nam ve hesabına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır. 
Millet Meclisleri'ne kadar girmek yolunu bulabilen vatansızlıkların varlığı tarihin bu yoldaki örnekleriyle bellidir."

Mustafa Kemal
Ekim 1927