Translate

28 Mart 2015 Cumartesi

Şimdiki Tehlike – Likya Demokrasisi






Solarz’ların demokrasi birikimlerinin yanı sıra halkla ilişkiler ve yönlendirme deneyimleri de güçlüydü. Stephen Joshua Solarz Amerikan Kongre üyeliğinden sonra “Consultant Solarz Associates” şirketiyle “lobicilik” yapıyordu. Ayrıca “Livingstone” aracılık şirketinin de ortağıydı. T.C. hükümeti bu şirkete ciddi tanıtım sözleşmeleri imzalamış ve 1.8 milyon dolar ödemşti. Solarz “Yahudi Soykırımı” konusunu canlı tutmak için etkili çalışmalar sürdüren “Wyman Institute”ün danışmanıdır.

Nina Solarz ise Ford Vakfı’nın Ulusal Güvenlik Arşivi merkezinin yöneticisitdi. 1985’te Scott Armstrong tarafından kurulan merkez, Ford Vakfı’ndan 1.5 milyon dolar alıyordu. Nina Solarz türlü baskılarla Armstrong’un uzaklaştırılmasını sağladı.

Nina Solarz başarılı bir girişimciydi ve Türkleri de seviyordu. Ne ki bu sevgi ona zarar verdi. 1992’de AFOT (Türk Kadınların Amerikalı Dostları Derneği) Başkanı oldu. Eşinin hesabından yazdığı bir çek karşılıksız çıkmıştı. Bu çekin bedelini ödeyebilmek için AFOT’un kasasından 7.500 dolar aldığı için ve ayrıca karşılıksız çek yazdığı için mahkemeye verildi. Çeklerin yanlışlıkla yazıldığını ileri sürdüyse de çok sayıda karşılıksız çek yazdığı saptandı. Sonunda hapse mahkum oldu. Cezası paraya çevrildi ve bir yıl denetim altında tutulmasına kara verildi.

ABD’de İsrail yanlısı olarak da tanına ve birçok Yahudi örgütünün yöneticisi olan Stephen Joshua Solarz, siyaset-ticaret-savaş üçgeninde önemli yeri vardı. Birçok siyasi kuruluşun yönetiminde ya da danışma kurullarında bulunuyordu. Bir dönem Sivil Örümcek Ağı merkez örgütü NED’in de yöneticisiydi. Solarz ayrıca ABD politikalarını en çok etkileyen CPD (Şimdiki Tehlike Komitesi)’nin yöneticilerindendir.

CPD: Şimdiki Tehlike Komitesi

Türkiye’de sistemli ayrıştırma ve federasyonlaştırmanın arkasında devlet politikalarının bulunduğunu görmezden gelmek eski bir alışkanlıktır. Bu alışkanlığı körükleyenlerin birçoğu, bir zamanlar yabancı devletlerle işbirliği ederek kendi yurttaşlarına karşı düşmanca davranmış, hatta cinayetlere şöyle ya da böyle ortak olmuşlardı. Bu nedenle her ciddi komployu kişilere ya da belirli gruplara bağlıyorlar ve komplonun asıl patronu olan devleti unutturuyorlar.

Bu kişi ya da çevreler, içerde dernekler- vakıflar ve devlet yönetimine egemen olan siyasal güçler eliyle düzenlenen ve gerekirse asker-işadamı-sendikacı önderliğinde kan dökülerek gerçekleştirilen “demokrasi darbeleri”ni nasıl yalnızca George Soros’un hesabına yazıyorlarsa, “İslamo-Facist” terimini de George W.Bush’a bağladılar.

Oysa bu terimin asıl sahipleri Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde yeşerebilecek direnişleri baştan karalamak ve Amerikan devletini savaşa kışkırtmak amacıyla kapsamlı gerekçeler ileri sürüyorlar. ABD Başkan adaylarından Joseph Liebermann’ın konuyla ilgili açıklaması bu politikayı kesinleştiriyor:

“Terörizme karşı savaşım yalnızca silahlı bir savaş değil, aynı zamanda bir değerler savaşıdır. İslamist terrorism tehdidi bizim kuşağın düşmanıdır. Tıpkı faşizmin ve komünizmin önceki kuşakların düşmanı olduğu gibi. 21.Yüzyılın uzun savaşını yürütmekteyiz.”

JINSA (Ulusal Güvenlik İçin Yahudi Enstitüsü) yöneticisi Morris J.Amitay aynı yaklaşımı “İslamı-faşist teröristlere ve onları destekleyenlere karşı savaşım ulusumuzun bir numaralı önceliğidir” diyerek daha da sertleştirdi. (324)

İletişim ve kamu sorgulama,danışma şirketi APCO’nun başkanlarından Mark Benson ise “Her düzeyde ve her ulusun içinde İslamo-Faşizme karşı koyarken milyonlarca insanı daha iyi bir yaşam öneriyor ve böylece uygar insanların güvenliğini sağlıyoruz” diyerek saldırgan politikayı çok daha ayrımcı bir amaca kilitledi.

Bu saldırgan tasarıma göre dünyada uygarlar ve uygar olmayanlar var; uygarların keyfi için uygar olmayanlar yok edilmeli ya da iyice etkisizleştirilmelidir. Saldırgan açıklamaları yapanların tümü aynı güçlü öörgütün, CPD’nin üst düzey yöneticisidirler. Stephen Joshua Solarz da bu yöneticiler arasındadır.

Örgütün yönetim kurullarında, danışma komisyonlarında eski CIA deriktörleri, şirket temsilcileri, bakanlar, akademisyenler yer alıyor. CPD, 1952’de Amerikan halkını Sovyetlerin en büyük tehlike olduğuna inandırırak, silah sanayisini desteklemek amacıyla kuruldu. Paul Nitze tarafından hazırlanan ve Başkan Harry S.Truman’ın onayıyla yürürlüğe giren NSC-10/2 ve NSC-10/5 “Psikolojik-İdeolojik Savaş” yönergeleri CIA’ya yurtdışında yasadışı gizli eylem yetkisi tanıyordu. CPD de yönergelere uymakta gecikmedi ve öncelikle NBC yayın şebekesi aracılığıyla “Korku Kampanyası” başlattı. Kampanyanın sonunda Amerikan silah sanayisini sevindiren karar çıktı ; ABD’nin askeri bütçesi üçe katlandı.

CPD, Soğuk Savaşı bitirmek ya da en azından gerilimi azaltmak amacıyla sürdürülen SALT (Stratejik Silahların Sınırlandırılması Antlaşması) çalışmalarını da baltalamak için uğraştı. 1976’da “B-Timi” adını verdiklerini bir ekip oluşturdular. B-Timi, Başkan Gerald Ford’dan aldığı yetkiyle Sovyet askeri gücünü değerlendirecekti. Ekipte daha sonra Reagan Demokratlarının başını çeken Jeane J.Kirkpatrick, Max Kampelman, Richard Shifter ve çok sayıda sendikacı, liberal Yahudi, tutucu-entelektüel yer aldı. “B-Timi” Amerika’nın nükleer üstünlüğü ele geçrimesi gerektiği tezini geliştirdi ve Ronald Reagan’la birlikte iktidara geldi. 1980 başlarında uygulanmaya başlanılan Sivil Örümcek Ağı tasarımı da onların eseri oldu.

Soğuk Savaş döneminin sonunda CPD, birçok operasyon örgütü gibi daha ılımlı bir görüntüye bürünerek açık hedeflerini değiştirmekte gecikmedi. Milyonlarca insanın canına kıyılan, petrol ve silah kartellerinin emelleri için dünyanın kaynaklarının çarçur edilmesine yol açan Soğuk Savaş dönemi, CPD’ciler için tek bir anlam taşıyordu; Doğu karşısında ABD’nin üstünlüğünü sağlamak. 1990 sonrasındaysa ABD’nin kazandığı zaferi pekiştirme devri başladı. Artık dünya yeniden kolonileştirilecekti.

CPD Başkanı, “Soğuk savaşı kazandık! Şimdi dünyayı değiştirme zamanı” diyerek temel amacı açıkladı.

Soğuk Savaşın sona ermesi, pek çok demokrasi-insan hakları havarisi için “yumuşama” ve barışın sağlanması anlamına gelirken asıl patronlar için ulusal devletleri parçalayarak dünyayı kendi çıkarları uğruna kargaşaya sürüklemek ve sonunda tam egemenliği sağlamak anlamını taşıyordu.

Şahinlikten demokrasi savaşçılığına soyunan CPD örgüt yapısını değiştirdi. CPD’de Cumhuriyetçiler, Demokratlar ve bağımsızlar birlikte yer almaya başladılar. Üst Yönetim Kurulunda “İslamo-Faşizm” tanımını yapan Morris Amitay, Jo Liebermann ve Mark Benson gibilerin yanı sıra, CIA eski Başkanı James Woolsey, “think-thank” mucidi RAND Corporation’dan Laurent Murwiec, MEF (Ortadoğu Forumu) Başkanı Daniel Pipes bulunuyor. Onlara daha sonra Jose Maria Aznar, Vaclay Havel, İran öğrenci örgütü Tahkim Vahdat’ın MK üyesi Akbar Atri de katıldı.

CPD’ye bağlantılı FMC (Hür Müslümanlar Koalisyonu) SRP (Suriye Reform Partisi) gibi yeni örgütler geliştirildi. Bu örgütler Ortadoğu devlet yönetimlerine karşı “Müslüman” muhalefeti yaratmak için çalıştılar; çevre ülkelerdeki Sivil Örümcek Ağı örgütleriyle ilişkileri geliştirdiler. Örneğin SRP (Suriye Reform Partisi) Başkanı Farid Kadri, 2005 sonbaharında RIIA yöneticisi, eski CIA görevlisi DeAnne Julius ve Suudi Arabistan muhalifleriyle birlikte ARI Derneği’nin düzenlediği İstanbul konferansına katıldı.

CPD ile bağlantılı örgütlerden IAGS (Global Güvenlik Analiz Enstitüsü) “Amerika’yı özgürleştirmenin zamanıdır” sloganıyla çalışmaya başladı. Ali Köknar ile Azerbaycan’dan Fariz İsmailzade de bu çalışmada yer aldılar. İsmailzade, Bakü’de IRI gençlik sorumlusu, CIA aygıtı Freedom House ve Doğu-Batı Enstitüsü profesyonel görevlisidir.

Balkanlar, İsrail ve Ortadoğu ile ilgili hemen her örgütte yer alan CIA eski Başkanı James Woolsey de IAGS’nin danışmanıdır. CPD bağlantılı en önemli kuruluş olan “Intelligence Summit” , İstihbarat Zirvesi’nin önderleri arasında Yossef Bodansky, Tuğ.Gordon Cucullu, Rachel Ehrenfeld, CIA operatörü Wayne Simmons, MOSSAD elemanı Yoram Hessel, FBI eski Başkanı Steve Pomeranz bulunuyor.

Danışma kurulundaysa birçok generalin yanı sıra, İtalyan-Müslüman Birliği Sekreteri Şeyh Abdulhadi Palazzi, “Pakistan Today” editörü Tashbih Sayyed, İngiltere Birleşik İstihbarat Komitesi eski Başkanı Dame Pauline Neville-Janes yer alıyor.

CPD’nin, Sivil Örümcek Ağı’nın hemen her kuruluşuyla, Amerika’daki Yahudi örgütleriyle ve Türkiye’den gençlerin yerinde siyasal deneyim kazansınlar denilerek götürüldüğü tüm örgütlerle ciddi bağları bulunuyor.

CPD’nin YK üyesi Solarz aynı zamanda APCO danışmanı ve Global Santa Fe petrol arama gereçleri şirketinin yöneticisi (1998) olarak çalışmıştı. Stephen Joshua Solarz’ın siyasal çalışmayı ticaretle harmanlama becerisi Ege-Akdeniz kıyılarında yeni ufuklar açtı ve ticaret uluslararası siyasetle ve örtülü işlerle iç içe geçti.



ANTALYA İLİNDE LİKYA FEDERAL DEMOKRASİSİ


Türkiye’de başta NED ve ABD partililerini örgütleri NDI, IRI, Amerikan Ticaret Odası’nın “sivil” ilişki örgütü CIPE, Amerika’nın yayılma örgütlenmesini sendikalara bağlayan ACILS’in demokrasiye katkısı ölçüsüzdür. 

Alman partilerinin örgütleri de özellikle gazeteciler, çevre ve kadın gruplarıyla özgürlük ve çevreyi korumak için çalışıyor. Örgütlerin tümü gençlerle bağlantılarını sağlamlaştırıyor. 
TÜRKİYE ANAYASASI’NIN FEDERATİF BİR YAPIYA UYGUN OLARAK DEĞİŞTİRİLEREK DİKTATÖRLÜĞE GEÇİLMESİ İÇİN UĞRAŞIYOR.

Tüm açılım örgütleriyle bağları güçlü olan TDV (Türk Demokrasi Vakfı)’nın kurucu başkanlarından Bülent Akarcalı, Patara’daki arkeolojik çalışmalara yardımcı olmaya karar verdi.

Stephen Joshua Solarz’ı Özal hükümetlerinde bakanken tanımıştı. Onu arkeolojik çalışmaları sürdüren Akdeniz Üniversitesi profesörleriyle tanıştırdı. Solarzlar Kalkan yöresini sevdiler. Patara yakınlarındaki yamaçta Akdenizin maviliklerine egemen bir villa yaptırdılar. 

Eski çağların kıyı site devleti Likya’nın demokrasisini Akdeniz kıyısından Washington demokrasisine ve ABD Kongresine bağlamakta gecikmediler.

Amerikan Anayasası’nın Patara merkezli Likya devletinin demokratik ve federatif yapısından esinlediği propagandasını dillendirdiler.

Kalkan’da yabancılara mülk satışını destekleyenlerle, emlakçılarla ahbaplığı ilerleten Stephen Joshua Solarz, Likya-Patara tasarımını adım adım uyguladı. Kongre’nin Dış İlişkiler Komisyonu’nda federe demokrasinin en eski örneğidir denilerek Likya yasaları ile Amerikan Anayasası arasındaki köklü ilişkiler anlatıldı. AB çevreleri de bir kampanya ile bilgilendirildi. Viyana’da konferans düzenlendi ve Fazıl Say’a siparişle bir PATARA bestesi yaptırıldı.

TBMM’de hazır bir kuvvet olarak Demokrasi Komitesi vardı. Komite, yerli sivillerin aracılığıyla ve Sivil Örümcek Ağı çekirdek örgütlerinden NDI tarafından destekleniyordu. Komite üyeleri Washington’a dek giderek kendilerini tanıtmışlardı.

Komite, Likya Demokrasisi tasarımına dört elle sarıldı. Akdeniz Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr.Havva Işık’ın yıllar süren yoğun çalışmasıyla ayağa kaldırılan Patara anfi-tiyatrosundan ABD senatörlerinin ve TBMM üyelerinin katılacağı bir demokrasi meclisi toplanması kararlaştırıldı.

Olağanüstü bir tasarımdı Patara Oyunu. Sonunda bir türlü demokrasi yolunu bulamayan Türkiye, köklerine dönecek ve Likya demokrasisini, Likya federe özgürlüğünü öğrenecek; demokrasinin önderi Amerika ile Akdeniz kıyılarında bütünleşecekti. Türkiye medyası fırsatı kaçırmadı ; ABD ve AB’ye uygun Anayasa yapı değişikliğini sonuna dek savunan yazarlar, sanatçılar işe koyuldular.


LİKYA DİYEREK SATMAK

Bu arada Kalkan ve çevresinde arsa fiyatları yükseldi. Zaten Ege kıylarında yabancı uyrukluların sitelerine İngiliz bayrakları çekenler oluyordu. 

Başbakan R.T.Erdoğan yabancıya arazi satışının bırakılmasını sağlayan yasaya karşı çıkanları “Toprağı kamyona doldurup gidecekler (gidecek) değil ya!” diyerek azarladıktan sonra Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, kendisinin de Likyalı olduğunu söyleyerek Likya’da demokrasi girişimlerini yerinden destekledi.

Kalkan, Kaş ve Patara hareketlendi. Solarz bir villa daha yaptırdı ve uluslararası pazara sundu. Her yıl birçok Amerikalı Solarzlara konuk oluyor.

Bu arada yörenin tüm taşınmazlarının alım-satım işleri internette Likya adı altında pazarlanıyordu. Patara tasarımıyla İstanbul’daki holdingler ve kiliseler de uyanmaya başladı. Koç Holding tasarımı destekledi. Ermeni Kilisesi Patriği de İstanbul’dan topladığı gençleri Kalkan’a getirdi ve dinsel kaynaklarını Likya topraklarında araştırmaya başladı. Patara projesi yöneticisi Prof.Fahri Işık da! “Stephen Solarz’ın Türk sevgisinden kuşku duyulamaz” dedi.

Türkiye sevgisinden kuşku duyulmayan ve siyaset-ticaret-din-ulusal güvenlik ve etnik sorunlar işlerini başarıyla sürdüren Stephen Joshua Solarz, Likya’yı Washington ve Tel Aviv’e bağlamaya çalışırken bir yandan da ABD’nin ustalarıyla dünyada çatışmaları önlemek için uğraşıyordu.

Solarz, George Soros’un da önemli katkısıyla Morton Abramowitz ve Fred Cuny ile birlikte ICG (Uluslararası Bunalım Grubu)’yi kurdu. ICG, ABD-İsrail ve Ermenistan’ın stratejik çıkarlarını yönlendirmek üzere sürdürülen resmi “istikrar” çalışmalarının arkasındaki “sivil” gruplarından biridir.

Fred Cuny ise uzun yıllar CIA ve AID hesabına çalışmış; dünyanın neresinde çatışma varsa orada devreye girmişti. Bosna, Türkiye – Kuzey Irak operasyonlarında önemli görevler üstlenen Cuny, sonunda Çeçenistan’a giderek Dudayev ile çalışmaya başlamıştı; ancak kendisinden bir daha haber alınmadı.

Likya-Türkiye-ABD demokrasinin başarılı aktörü Stephen Joshua Solarz, 20 Mart 2007’de düzenlenen “ICG Günüénde “Fred Cuny” adına verilen ödülle onurlandırıldı. Abdullah C.Gül de ICG Günü’ne bir iletiyle katıldı.

Solarz’ın girişimleri ve çevresinde gelişen siyaset-ticaret ilişkileri sayısız örnekten biridir. Türkiye’yi yönetenleri Batı ile Doğu arasında köprü olmaya meraklı birçok entelektüel bu girişmleri bilerek destekliyorlar.

Bu işleri anlamak için çabalayan ortalama yurttaşlar “Türkiye’yi satıyorlar” diyerek Ege-Akdeniz kıyılarından binlerce dönümlük satış istatistikleri hazırlayanları anlamakta güçlük çekiyorlar; çünkü Türkiye toprakları, Antalya, Muğla, Fethiye, Marmaris, Bodrum, Çukurova arazileri değil Likya, Kapadokya, Karia, Nikea, Kaledonya toprakları olarak satılıyor. Yabancıların konut siteleri geniş bölgelere yayılıyor.

Ayrıca yöre esnafı, köylüler ve kıyı kasabalarında yaşayanlar, yazlıkçılar gelişmelerden mutluluk duyuyorlar. Amerikan başkanın Patara açılışına geleceğine ve gökten dolarlar yağacağına inandırılanlar, zenginlik düşlerine kapılıyorlar ve uluslararası kirli oyunları görmekten kaçınıyorlar.

Türkiye’nin özellikle Ege Bölgesi’nde toprakların Likyalıları, İyonyalılara ait olduğu düşüncesi giderek yerleşiyor. Özellikle Alman vakıflarının avukatlığına soyunanlar, Alman vakıflarıyla içli dışlı çalışan kadın dernekleri yöneticileri, çevreciler, uluslararası doğa kıyımına, kıyılardaki yıkıma karşı seslerini çıkarmıyorlar.

Onlar da değişimi kabullendiler. Antalya ilinin adı anılmaz dolu, onun yerini “Likya” aldı ; Denizli ili yerine “Karia”, Muğla ili yerine Lidya” , Adana ili yerine “Klikya”nın geçtiği gibi.

Ege Denizi elbette bir barış gölü, kıyılar da özgürlük ve demokrasi yurdu olmalıdır; ama barış tek yanlı olmuyor. Tek yanlı barışı ve kardeşliği geliştirme çabalarında Likya demokrasisinin yanı sıra hayırsever Yunanlıların ve Onassis Vakfı’nın payını da unutmamak gerekiyor.



Ortağın Çocukları – Mustafa Yıldırım


Dipnot:
324-Morris J.Amitay ve oğlu Mike Amitay Kürdistan devleti kurma girşiminin bir numaralı aktörleridir. Mike Amitay aynı zamanda Quantum bankerlerinin danışmanı George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nün yöneticisidir. Amitayların Kürt milliyetçi hareketi ilişkileri için Yılmaz Polat’ın “Washington’da Akrobası” “CIA’nın Muteber Adamı” ve “CIA Pençesinde Açılım” kitaplarına ve Sivil Örümceğin Ağında kitabına başvurabilir.


………….



Washington’da Turkish Cultural Foundation (Türk Kültür Vakfı) niçin kurulmuş, finansmanı nereden sağlanmaktadır?
Türk Kültür Vakfı:
İşbirlikçileri:
AFS Gönülleri Derneği
AFS İntercultural Programs
Işık Okulları
Efil European Federation for İntercultural Learning
TC.İstanbul Kültür Üniversitesi
Özyeğin Üniversitesi
link
Facebook adresi:



.............



Yusuf Yavuz’un makalesi: PATARA DOSYASI


Bu arada Fahri Işık’a Patara’daki gelişmelerden söz ediyorum. New York Times’ta yer alan haberden, kutlamalardan ve yapılacak çalışmalardan ayrıntılar soruyorum. Önce heyecanla projeden söz eden ve bunun Patara ve Türkiye için ne denli önemli bir fırsat olduğundan söz eden Prof. Işık, kendisine ABD’li eski senatör Solarz’la görüştüğümü ve bununla ilgili bir haber hazırlığı içinde olduğumu söyleyince heyecanını yitiriyor. Kendisinden de konuyla ilgili bir görüş almak istediğimi belirtiyorum, “şimdi daha erken. Bu devletin projesi, meclisle birlikte yapılacak kutlama. Zamanı gelince konuşuruz” şeklinde bir yanıt veriyor. Bir kez daha yineliyorum görüş alma konusundaki düşüncemi. Ancak yine benzer bir yanıt veriyor Işık.

Türk devletinin Amerika’daki Ermeni lobisine karşı resmi lobiciliğini üslenen ve bu çalışması karşılığında kendisine Türk devleti tarafından her yıl 1. 800 milyon dolar ödenen Solarz, bununla da yetinmemiş, Kalkan sırtlarında, o günkü değeri 2.5 milyon YTL’yi bulan toplam 6600 metrekare arsayı da servetine eklemişti. Kaş Tapu Müdürlüğü kayıtlarına göre Stephan Joshua Solarz adına, Kalkan’da 91, 92 ve 93 Ada numarasıyla kayıtlı arsalar ve Kalkanlıların “Beyaz Saray” adını verdiği büyük bir villaya sahip olan Solarz’ın kayıtlarına o günlerde ulaşamadığımız daha büyük başka bir arazisi de Kalkan’ın 2009 yılında yağmalanan ve haberleştirerek kamuoyuna duyurduğumuz Kalamar Koyundan çıkacaktı.

Ancak Kalamar koyunda ortaya çıkan çarpıcı bir başka gerçek daha vardı ki, Patara’da sürdürülen çalışmaların amacı konusundaki tartışmaya son noktayı koyacak nitelikteydi. Haberlerimizin ardından meclise taşınan, valilik ve savcılık soruşturması başlatılan uluslararası imar vurgunu kısaca şöyleydi… Kalamar koyundaki imar alanı dışındaki zeytinlik 130 dönüm tarım arazisine, yasalar dolanarak 34 tane villa yapılmış, bununla da kalmayıp yasal düzenleme olmadan ilk yüz metreye çivi dahi çakmanın yasak olduğu kıyıya tecavüz edilmiş, villaların kıyıya doğru uzanan bölümlerine havuzlar ve iskeleler yapılarak kıyı yasası da delinmişti. Tarım arazisi niteliğinde olan imar dışı alanlarda, yalnızca ‘tarımsal amaçlı yapı’lara izin verilmesini hükme bağlayan yönetmelikler de hiçe sayılarak; kümes, mandıra, tarım ürünlerin işlenebileceği küçük üretim atölyeleri ve çiftlik evi gibi yapılar olması gerekirken Kalamar koyuna mesken ruhsatı verilerek 34 tane villa yapımına başlanmıştı.


10 BİN METREKARELİK ARAZİ ABD’Lİ ORTAKLARA

Buraya kadar bildik bir yağma görüntüsünü andırıyordu Kalamar skandalı. Ancak araştırmalarımız sırasında incelediğimiz tapu kayıtları arasında dikkatimizi çeken ‘Solarz’ ve ‘Bernstein’ soyadları olaya farklı bir boyut kazandırıyordu. Patara kutlamalarının merkezindki isim olan Solarz’ın, Kalamar Koyunda yağmalanan imar dışı alanda toplam 10 bin metrekarelik arazisi bulunuyor, üzerinde trilyonluk villa inşaatlarının yükseldiği arazinin hissedarları ise; Stephan J. Solarz: %34, Jehuda Reinharz: %11, Richard Paul Bernstein: %22 ve Margaret Marygriele: %33 olarak sıralanıyordu.


DÜNYA DERİN DEVLETİ KALKAN’DA

Solarz’ın parsel ortakları şaşırtıcıydı. ‘Dünyayı yöneten örgüt’ ya da dünyanın derin devleti olarak bilinen CFR’nin (Council on Foreign Reletions-Dış İlişkiler Konseyi) yöneticisi Jehuda Reinharz, uzun süre Amerikan Brandeis Üniversitesi rektörlüğünü yürütmesinin yanında, önemli Yahudi tarihçilerinden biri ve Siyonist hareketin en ateşli savunucularından kabul ediliyordu. Öyle ki, Reinharz’a bu çalarından dolayı İsrail Cumhurbaşkanlığı ve parlamentosu özel ödüllerine layık görülmüştü.

Tapu kayıtlarında adı “Margaret Mary Griele” olarak geçen Amerikalı kadının asıl adı
‘Margaret M Grieve’di ve uzun yıllar Bank of America’nın Genel Hukuk Danışmanlığı görevini yürütmüştü. Grieve’in Solarz’la olan bağlantısı, Solarz’ın bir dönem başkanlığını yürüttüğü Asya Fonu’na, ya da diğer bilinen adıyla Orta Asya-Amerikan Girişim Fonu’na (CAAEF) dayanıyordu. Grieve’in bir kartviziti de Asya Fonu’nun yönetim kurulunda görev almasıydı.

Kalamar Koyun’daki imar vurgununda adı öne çıkan en dikkat çekici isim ise, Solarz’ın davetiyle bölgeye gelen ve 19 Eylül 2005’te New York Times’da Patara’yla ilgili ünlü haberi yapan Richard Bernstein’dı. Bernstein, Solarz’ın önerisiyle yazdığı bol fotoğraflı Patara haberinde, “Amerikan demokrasisinin köklerinin Patara”da olduğunu öne sürmüş, haber, o günlerde Türk basınında sevinçle karşılanmıştı.

YÖNETİCİLER DEĞİŞİYOR, PROJE DEĞİŞMİYOR

Yusuf Yavuz Haberi için




Kalkan'lılar büyük bir dostlarını kaybetti'!!!!! 
Haberi: Solarz’ın vefatı
Dostu mu , sinsi Düşman mı? - SB

Likya Haber için



Fahri Işık Hoca belki de bu yüzden görevden alındı! Kitaplarına ulaşımda, net dahil, zorluk çekiyoruz, villalara tepki gösteriyordu, İyonların , Makedonlu B.İskender’in Grek olmadığını ve uygarlığın Anadolu’da doğdunu dile getiriyordu. "Yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular, Yunan medeniyetinin Anadolu medeniyetinden etkilendiğini gösteriyor. Sanıldığının aksine, batı uygarlığının temelinde Yunan medeniyeti değil, Anadolu medeniyeti vardır" diyordu.  Artık bilmiyorum...SB






"Esir bir şehirde Dost kim, Düşman kim bilinmez!"



OKUYALIM
SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA OLMAK BÖYLE BİR ŞEY İŞTE!