"Bir ülkenin etnik mozaiğinden bahsetmek için o ülkedeki etnik grupların nüfusa
oranının % 35 olması gerekir.
Türkiye’de bu oran sadece % 10'dur.
Hatta ;
AB’nin araştırmalarında resmi olarak deklare edilen oran % 7.
Fransa’da etnik yapı nüfusun % 20’sidir. (bir AB ülkesi olan Fransa'da toplam nüfusları ülke nüfusunun yaklaşık +- %22'sini oluşturan 116 etnik grup mevcuttur)
Ancak Fransa’da etnik mozaikten hiç bahsedilmiyorken, Türkiye’de bahsediliyor.
Bu sadece ülkemizi bölmek isteyen iç ve dış güçlerin bir oyunu” derken,
Türkiye’de etnik grupların sayısı hakkında bilgisizce yorum yapıldığını ileri sürüyor ve “ farklı kökenlerin oluşması yüzyılları bulabilirken her kafasına esen Türkiye’nin etnik grupları hakkında bilir bilmez sayılar üretiyor” .
Türkiye’nin etnik yapısını kaşıyanların, ülkeyi bölme planlarının parçaları olduğuna dikkat çeken A.Tayyar Önder,“bu oyunlara karşı milli bir devlet olduğumuzu dosta düşmana göstermeliyiz. Bu oyunlar karşısında birleşmeliyiz, örgütlenmeliyiz ve bunlarla mücadele etmeliyiz” diyerek Türk Milleti’nin bölünmezliğini bir kez daha vurgulamaktadır.
BODRUM'DAKİ KONFERANS'tan (Aralık 2005)
Ali Tayyar Önder ,Türkiye’yi parçalamak amacıyla etnik mozaik söyleminin nasıl kullanıldığını anlatırken, Türkiye’nin bu ve benzeri konularda zaafiyet gösterdiğine dikkat çekti.
Bazı basın kuruluşlarının Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu çözüm önerilerine sıcak davranmalarına anlam veremediğini kaydeden Önder, “Vatanları için canlarını veren şehitlerimizin yerine cevap vermek onlara mı kaldı?” şeklinde konuştu...
Türkiye’yi Serv ile bölmek isteyen güçlerin Lozan’dan sonra farklı arayışlara girerek içerden parçalama politikaları sürdürdüğünü belirten Önder, “Türkiye Etnik Mozaiktir” söyleminin bu politikaların en birincil sırasında yer aldığına dikkat çekti.
Yaklaşık 40 yıl önceki devlet anlayışının Avrupa’nın ortaya attığı bu görüşü savunarak müdafaya geçme çabalarını eleştiren Önder, Türkiye’de sadece 6 etnik gurup bulunduğunu ,ancak devlet yönetimlerinin bu sayıyı arttırarak savunma politikası izlediklerini dile getirdi.
Önder, “Adeta açık arttırmaya çıkartılan etnik guruplar 47 olarak açıklanmış, daha sonraki dönemlerde 27,36 ve 54 gibi gerçekten uzak rakamlarla abartılmış bugün ise bu sayı 27’e düşürülmüştür” şeklinde konuştu.
Bahsedilen azınlıkların 16 tanesinin Türk olduğuna dikkat çeken Önder, “Irkları bir, dinleri bir, soyları bir bir millet nasıl 16 parçaya bölünerek azınlık denilebilir ?”
"Uzun seneler önce başlayan planlar işliyor. Bizim hükümetlerimiz de etnik mozaik kavramını kabul ederek 'biz herkese eşit davranıyoruz' sistemiyle siyaset yapmaya çalışıyor. Bu oldukça tehlikeli" şeklinde konuştu...
1927 yılından 1965 yılına kadar yapılmış olan genel nüfus sayımlarında
"anadil" Kürtçe olanların sayısının genel nüfus oranları şöyledir.
1927 % 8.7
1935 % 9.2
1945 % 7.9
1950 % 8.8
1955 % 7.0
1960 % 6.7
1965 % 7.1
Kürtçe'yi 2.dil olarak konuşanların tamamını Kürt olarak kabul etmek mümkün değildir. Çünkü Kürtçeyi 2.dil olarak konuşanlar arasında büyük bir kitle olarak Türkler, Zazalar, Araplar, Süryaniler de mevcuttur. Genel ortalama olarak Türkiye'deki Kürt kökenli nüfus yaklaşık %8 olarak kabul edilebilir.
BİR ÜLKENİN ETNİK BİR MOZAİK OLARAK TANIMLANABİLMESİNİN
ÖN ŞARTI NÜFUSUN GENEL NÜFUS İÇİNDEKİ ORANIN
EN AZ % 35'İNİ OLUŞTURMASIDIR.
BU BİR ULUSLARARASI ÖLÇÜTTÜR.
(Prof.Dr.Marin Lipset)
Türkiye'nin mozaik tanımlamasında : Türkler, Türkmenler, Aleviler, Yörükler, Azeriler, Uygurlar, Özbekler, Kazaklar, Krıgızlar, Balkarlar, Karapapaklar, Nogat Tatarları, Kırım Tatarları, Kürtler, Zazalar, Araplar, Rumlar, Ermeniler, Lazlar, vs.... derken sayılan etnisitelerin büyük bir çoğunluğu Türk'tür, ki Alevilik bir etnisite değildir. Ama bunu bilinçli bir şekilde ayrıştırıyorlar.
Ali Tayyar ÖNDER - Türkiyenin Etnik Yapısı
//
İlk nüfus sayımı II.Mahmut döneminde yapılmış, yalnız erkekler ve hayvanlar sayılmıştı.
*
Genel nüfus : 13.648.270
Erkek : 6.563.879
Kadın : 7.084.391
Şehir nüfusu : 3.305.879 (% 24.22)
Köy nüfusu : 10.342.391 (%75.68)
Nüfusu 100.000'in üzerinde iki şehir var : İstanbul ve İzmir
* Nüfusun anadillere göre dağılımı şöyle:
Türkçe : 11.777.810
Kürtçe : 1.184.446
Arapça : 134.273
Rumca: 119.822 (İstanbul Rumları)
Çerkezce: 95.901
Yahudice : 68.900
Ermenice : 64.745 (Hani Ermenilerin kesip bitirmiştik?! - T.Ö.)
(Prof.Dr.Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi,3/1.c,s276)
Yoksul, çağdaşlaşmaya çalışan gelişme yolunda bir köylü devlet.
Kadınlar erkeklerden fazla. Anadolu nüfusu birkaç cephede 10 yıl süren savaşlardan dolayı azalmış.
Kalanı da tam sağlıklı değil. Bir bölümü sakat gaziler.
Nüfusumuz 1935'e kadar %21 oranında artar ve 16.158.18 olur.
Cumhuriyet, 2.kitap,syf.732- Turgut ÖZAKMAN
//
Türkiye'nin Etnik Yapısı / Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler
Ali Tayyar Önder
"A. Tayyar Önder'in 5 yıllık araştırması tüm malzemeyi önümüze koyuyor."
"Farklı ülkelerden ünlü araştırmacıların savları incelenmiş. Bulgular sergilenmiş..." "Araştırmadaki bazı önemli noktaları Cumhuriyet okurları ile paylaşmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü bunlar her bilinçli yurttaşın bilmesi ve üzerinde düşünmesi gereken şeyler." Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı
"Eseriniz, sadece şimdiki yaşayanlara değil, gelecek nesillere de ne olduklarını bilmeleri konusunda bir kaynak olarak hak ettiği yeri alacaktır. İnanılmaz derecede, gerçekleri çarpıtarak ülkemiz insanlarının kafasını bulandıran kasıtlı ve maksatlı yayınlarla geleceğimizi karartanlara büyük bir darbe vuracak olan eseriniz için sizi en samimi dileklerimle kutlarım." Prof. Dr. Lütfi Baş
"Bu konuda birçok kitap var. Fakat ilmi değeri olan ve aklı başında insanları tatmin edebilecek kitap sayısı malesef çok az. Biz size bu konuda iki isim verebileceğiz. Birincisi İçişleri eski bakanı E. Korg. Selahattin Çetiner'in Sorunlarıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Gerçeği ve diğeri değerli araştırmacı Sn. Ali Tayyar Önder'in Türkiye'nin Etnik Yapısı Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler isimli kitabı. İkinci kitap gerçek bir ilmi eserdir. " E. Org. Kemal Yavuz
"Türkiye'nin etnik yapısı hakkında yalanlarla dolu kitaplar bilimin berrak ışığında gerçeklerle çürüten, yüzyıllardan beri devam eden bağımsızlık mücadelemizin vatansever neferlerine meşale olan kitabınız için sizi kutluyorum." "Bitmeyen şark meselesinin bir evresinde, ülkemizin bu güzel köşesinde aklın ve bilimin ışığında hizmet veren Sb. Astsb. Erbaş ve erler, kamu yöneticileri ve öğretmenler adına sizi kutluyor, başarılarınızın devamını temenni ediyorum." Tuğ Gen. Zeki Durlanık
"Çok önemli bir eser. Bu hayati konuda, şimdiye dek, ne bir resmi kuruluşun ne de başka bir kişinin bu kadar kapsamlı ve derinlemesine bir çalışma yaptığını sanmıyorum." Altemur Kılıç
"Başta devlet yetkilileri olmak üzere, gençlerin, aydnların, hepmizin tekrar tekrar okuması gereken, sağlam bir bilimsel temele dayalı, başyapıt niteliğinde, fevkalade önemli büyük bir eser. Ansiklopedi değerinde bir kaynak." Cengiz Gökçek (Eski Sağlık Bakanı)
"Bu konuda bir çok araştırma yaptım, pek çok kitap okudum. Bu kitap kapsamlı, sistematik, bilimsel bir esere rastlamadım. Denilebilir ki, alanında abide bir eser. Her yurtseverin, özellikle de gençlerin, bu kitabı altını çizerek mutlaka okumaları gerekir." Nahsen Badeli (Malkara Kaymakamı)
"Yetmişbeş yıllık Cumhuriyet döneminde bu konuda, bu değerde hiçbir eser yazılmadı. Bu kitabın olmadığı her kütüphane eksiktir. Milli kültür, milli tarih, milli siyaset anlayışının tamamen yenilenmesini zorunlu kılan başyapıt niteliğinde akademik bir çalışma." Turgay Boduroğlu (TUDEV Eski Gen. Bşk.)
//
"KÜRT SORUNU VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ " adlı araştırmada
KÜRTLERİN bir TÜRK BOYU olduğu kanıtlanarak, bilgimize sunuluyor.
...Türkiye, sahip olduğu coğrafya ve ekonomik kaynaklar sebebiyle, Dünya hâkimiyetini sürdürme peşinde koşan odaklar açısından son derece önemlidir. Türkiye’yi uysallaştırmak veya bir şekilde kontrol edilebilir hale getirmek için türlü yollar denenmektedir. Bu yollardan en güncel olanı, Anadolu coğrafyasında iç karışıklık yaratmaktır. Çıkarılmak istenen karışıklık, daha çok terör ve onun üzerinden geliştirilmek istenen Türk-Kürt düşmanlığı olarak kurgulanmaktadır. Terör sorunu, özellikle son zamanlarda “Kürt Sorunu” diye adlandırılmaya başlanmış ve böylece sorun etnik temellere oturtulmak istenmiştir.
İşte bu çalışmada, varolan sorunun “Kürt Sorunu” olarak adlandırılmamasının neden daha mantıklı olduğunu tarihten de yararlanarak açıklamaya çalışacak ve günümüzde gelinen noktada meselenin nasıl çözülebileceğine dair birkaç öneri sunacağım...
..."Kürtçe’yle ilgili çok önemli sonuçlar çıkar. Şöyle ki, 1879 yılında St. Petersburg’da, Ferdinand Justi tarafından Kürtçe bir sözlük hazırlanmıştır. Daha sonra bu sözlükteki kelimeler, Vladimir Minorsky tarafından kökenler açısından incelenmiş ve ortaya çok çarpıcı bir sonuç çıkmıştır.
Sonuçtaki dağılımlar şöyledir:
8378 kelimede; 3180 Türkçe, 2230 Farsça, 2000 Arapça, 220 Ermenice, 108 Keldanice, 60 Çerkesçe, 20 Gürcüce ve 500 civarı da menşei belli olmayan (yani Kürtçe) kelime bulunmuştur.
Bundan daha da ilginç olanı, De Groot’un benzer bir çalışmasında, 532 tane de Göktürkçe kelime tespit edilmesidir.
Çok basit bir örnek vermek gerekirse, Göktürkçe’de “kon”, Kürtçe’de de “kon” ve bunun Türkçe anlamı ise “konak yeri, çadır”dır...
Serhan ÜNAL
AKADEMİK BAKIŞ
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
Körfez Savaşı sırasında (1990-91) Irak'tan Türkiye'ye göçmen olarak gelen 500 bin Peşmerge/Kürt nüfusun 450bini vatandaşlık hakkını verilip Türkiye'ye yerleştirilmiştir. Oradaki Türk nüfus ve Irak Kürtleriyle anlaşamayan halk Batı'ya göçmüştür. Sistemli bir şekilde Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu boşaltılmakta ve arzu edilen şekilde yerleştirmeler yapılmaktadır. Toprak-Arazi ve mülk satışlarından da bölgemizde Yahudi ve Ermeniler dahil olmak üzere yabancı uyruklu halkların yerleştirildiği de bilinmektedir.
Ayrıca kendisini Kürt olarak tanımlayan bir çok aşiret ve boy da %100 Türk boyudur.
Atatürk ve Diyap Ağa -
bilinenin aksine Diyap Ağa Kürt değil Avşar boyuna mensup bir Türk'tür.
Afşar Oymak ve Obalarından Koçgiri Aşireti :
Zaza gruplarından biri olan bu aşiret, 1375’ten sonra Sis bölgesinden göç ederek Sivas-Dersim arasına yerleşen Sis Afşarları’nın bakiyeleridir. Nitekim Sivas’a bağlı Suşehri ilçesinin bir köyünün adı Sis’tir.
Sivas’tan Erzincan’a uzanan bölgede Koçhisar, Zara, İmranlı, Suşehri, Refahiye, Kangal ve çevre köylerde yaşayan Koçgiriler, Alevi inançlı olup, Sivas ve Dersim’den yayılarak Kemah’a yerleşmiş, daha sonra Boz-Ok bölgesine ve Rumeli’ye de iskan olmuşlardır.
Bazı yabancı seyyahların Türk oldukları halde kasıtlı olarak Kürt oldukları propagandasını yaptıkları boylardan biri de işte bu Dersim-Sivas arasında yaşayan Avşarlardır.
Kurtuluş Savaşı sırasında Koçgiriler, Mustafa Paşa’nın oğulları İmranlı Bucak müdürü Haydar ile Alişan’ın liderliğinde isyan ederek (Ekim 1920-Haziran 1921) sorunlar çıkarmışlardır.
Ancak, bunların tamamının asi olduğunu düşünmek yanlış olur. Aşiretin bir kısmı, Diyap Ağa önderliğinde Atatürk’e destek vermişlerdir. Diğer taraftan Cumhuriyet döneminde Ağrı (1930) ve Dersim İsyanlarında (1937) Koçgirilerin aktif rol aldıklarını görüyoruz. Bu sebeple Koçgirilerin bir kısmı dağıtılarak muhtelif yerlere zorunlu iskana gönderilmiştir. Kayseri’nin Sarız ilçesindeki bazı köyler ile Develi ve Adana Tufanbeyli’deki Koçgiriler bunlardandır.
Türkmenlerin Kürtleşmesi Olayı ve Avşar
Türk topluluklarından bazılarının ilişkiye girdiği milletlerle kaynaşarak eridikleri malumdur. Türk tarihi incelendiğinde, İran ve Afganistan’da olmak üzere Türk oymaklarının bir kısmının (Afşarlar da dahil) kültürel değişime uğradıkları görülür. Bunun gibi Türk boyları arasında da böyle karışımlar ve erimeler söz konusudur.
Asırlar boyunca yaşanan boy mücadeleleri ve yapılan göçler esnasında kimi Türk boylarının başka Türk boyları arasına girerek ana boy adını unuttukları ve tabi oldukları boyun adıyla anıldıkları bilinmektedir. Kimi zamanda boyların birleşiminden yeni boylar teşekkül etmiştir. Avşarlarda da bu durum mevcuttur. Yaptığımız araştırmalarda aslını unutmuş Afşar kökenli kişi veya köylerin kendisini Türk, Türkmen, Yörük, Yerli, Köylü gibi adlarla tanıttıklarına, hatta bunlardan bazılarının aralarında geçen münasebetler dolayısıyle Afşarları pek sevmediklerine tanık olduk.
Bursa’da yaşayan Maraş Elbistan’lı bir arkadaşım kendilerinin aslını anlatırken “Biz Türkmen’iz. Bizim köye Dodurlular denir, komşu köyümüz ise Afşar köyüdür.” demişti. Dodurluların Recepli Avşarlarının bir obası olduğunu söylediğimde çok şaşırmıştı. Bu köyün oba adını muhafaza etmesine rağmen ana boy adını unuttuğu görülüyor. Kimi yerlerde ise Avşarlar azınlıkta kaldıkları için yörede etki ve nüfus olarak baskın olan aşiretin adıyla anılmaya başlanmıştır. Adana’da Varsaklar, Antep’te ise Beydililer arasındaki Avşarlar buna örnek verilebilir. Diğer bir husus ta, Alevi Avşarların durumudur. Bunlar, Sünni-Alevi farklılaşmasından dolayı genel ad olan Alevi adını kullanmışlar ve boy adlarını muhafaza edememişlerdir.
Biz bu bölümde ülkemizde ve çevresindeki topraklarda yüzyıllar boyu meydana gelen Türk boyları arasındaki kaynaşmaya örnek olacak böyle bir olaydan bahsedeceğiz.
Bu “Türkmenlerin Kürtleşmesi” hadisesidir. Peki, insanlarımızın kendisini yukarıda sıraladığımız isimlerle ifade etmesi mesele olmuyorda neden “Kürt” adını taşıyınca sıkıntı çıkarıyor.
Bunun sebebi Kürtlüğün, Türk milletini ve devletini bölüp parçalamak isteyen mihrakların kullandığı bir unsur olmasıdır. Açık söylemek gerekirse Kürtlük, Türklükten ayrı bir şey değildir. Bu yüzden bir Türk’ün Kürtleşmesi veya bir Kürdün Türkleşmesi, biraz önce bahsettiğimiz Türk boyları arasındaki kaynaşmalara örnektir. Biz olaya böyle bakıyoruz ve işin aslı da budur.
Ancak geriye dönüp baktığımızda tarihimizde Kürt olayı çok farklı cereyan etmiştir. Dış güçler, Kürtleri Türk devletinin başına bela etmek için inanılmaz oyunlar oynamışlardır. Ancak o dönemlerde ve günümüzde dahi bu oyunlara alet olmayıp erdemli davranan Kürt aşiretleri oldukça fazladır. Kürt konusunda bizim politikacıların da ihmalkar davrandığını belirtmek yerinde olacaktır. Yapılan bir çok araştırma sonunda Kürt adı ile tanınan insanların önemli bir kısmının Türk boylarından geldiğinin kanıtlanmış olması aslında sorunu halletmiş oluyor. Yani kimi kimden koparacaklar. Öz, aslına ihanet etmez. Edenlerin soyunu bir araştırın bakın neler çıkacaktır. Abdullah Öcalan’ın Ermeni asıllı olduğunu ilk kez rahmetli Türkeş ortaya çıkarmıştı. Öldürülen PKK militanları arasında çok sayıda sünnetsiz kişilerin olması da bu açıdan önemlidir. Bu kişiler Kürtlere de düşmandır unutulmasın.
Kürt olayının bu hallere gelmesinde hükümetlerin milli politikalarının olmaması, Kürtlerin Türklükleriyle olan ilgilerinin akademik bir tez olarak kabul edilmemesi ve politik kaygılar sebep olmuştur. Bütün bu sebepler zamanla Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Türkmen cemaatlerinin ve konumuz itibariyle Avşar Türkmenleri’nin Kürtleşmiş olmalarına veya Kürtleşmeye doğru gitmelerine sebep olmaktadır.
Bu sebeple Bazı bölgelerde Kurmanç adı altında Türk dilinden Bayat, Bayındır, Salur, Beydili, Döğer, Büğdüz, Yıva, Karkın, Küresinli (Kasımoğlu), Milli, Karakeçili, Türkan, Tilki, Atmalı, Kızkapanlı, Çakallı.... gibi Türkmen boylarıyla birlikte Avşar Türkmenleri de uzaklaşmış ve Türklüklerini unutmuşlardır. Kürt denilen bu insanların şahıs adları da Türkçe’dir. Sözgelimi, Milli aşiretine mensup kişiler arasında adı Avşar olanlar vardır. Bugün hala Kürtler arasında Avşar adlı obalara rastlanması önemlidir.
Avşar Türkmenleri Adnan Menderes Kaya.
//
YÖRÜKLER - Prof.Dr.MEHMET ERSÖZ
Türkmen Aşiretlerinin Kürtleşmesi:
Ziya Gökalp, (Aşiretler Hakkında Sosyoloji Tetkikleri) isimli eserinde Türkmen aşiretlerinin kürdleşmesi hadisesine temas ediyor.
"(Türkân) gibi esasen (Beydilli) boyuna mensup Türk olduğunu bilen, fakat Kürtçe konuşan bir Türk aşîreti...".
Bugün Kayseri (Sarız) ve Urfa havalisinde asıllarının Türkmen olduğunu söyleyen, fakat Kürtçe konuşan Beydilli’ler mevcut. (Badıllı) diye anılıyor. “Aslımız Türkmen; şimdi Kürdük'' diyorlar. Keza Urfa havalisinde (Karakeçililer) aynı halde.
Gaziantep havalisinde Kürdleşti Alevi (Tilkiler) aşiretinin aslı Türkmendir. Bunların diğer Türk boyları ile birlikte, ekaliyette kaldıkları İran’ın bazı mıntıkalarında kürtleştiklerini görüyoruz:
“Güney İran da farslaşan ve kürtleşen Şul (Eski Çur, Çul, Araplarda Sül), Kücat, Ağaçeri Khalac Ilak, Kürdüstan da Kürtleşen Bayat, avşar, Beğdili (Kürtlerde Bedelli) Eyva (Yiva) uruğları Hüzistanda Avşarlar, Luristan da beğdelli, Tilkü ve Uluğ-Çinliler bu cümledendir.
Bayat, Avşar, Khalac gibi kabilelerin, Fars vilâyetindeki Türkmenlerin dağlarda ayrı uruğlar halinde göçebe kalanları milliyetlerini muhafaza etmişlersede...
Gene Gaziantep havalisinde kürtleşen Alevî (Gızgapanlı Aşiretinin), Varsak’Iann bir kolu, bir oymağı olduğunu anlıyoruz'.
Kozan’ın beş köyüne (Kürt köyleri) diyorlar. Gittiğimizde halis Türkmenlerle karşılaştık. Tek kelime kürtçe bilmiyorlar. En eski Türk adetlerini yaşatıyorlar. Kendilerini Kürt bilen bu insanlar hakiki Kürtler arasında bulunsalardı şimdiye kadar çoktan erirlerdi.
Millî kültürümüzün hazin halini bu misal gösterir.
Birçok (Kürt) isimli Türk köyü bulunduğu gibi, Toroslar’da (Bağırsak Yaylası Tanrıdağı civarında, Akseki-Hadim arası) Kürtler diye anılan ve tanılan halis Türkmen, Yörük’leri gördük. Eski Türkler arasında ve Macarların içinde de (Kürt) isimli kabile bulunduğunu eski Türk kitabelerinden anlıyoruz. (Yazıtlar III,180-181)
//
Kürdoloji yalanlarının arkasındaki gerçekler
Tarihi kaynaklara dayanan ciddi araştırmaları ile tanınan D. Ahsen Batur, muazzam bir kitap daha ortaya koydu: “Kürdoloji Yalanları”.
Bugüne kadar Kürt etnisitesi üzerine araştırma yapanlar, ‘asıl kaynaklara’ inmemişler, çoğu ‘Türkler ile hesabı olan’ oryantalistlerin yazdıklarına itibar etmişler veya ‘siyasî gaye’ gütmüşlerdi.
…“Kürtçülük” üzerine yapılan araştırmaları tamamıyla “reaksiyoner tarihçilik” gören Ahsen Batur, şu tespiti yapıyor: “Ben buna militan tarihçilik de diyorum. Kürt gençleri de galiba gerçekleri değil, gururlarını okşayan kitapları okumaktan zevk duyuyorlar. Tipik bir kimlik arayışı…
…“Onlar her şeyi iddia ediyorlar, ama sadece iddia ediyorlar. ‘Belge göster, delilini ortaya koy’ dediğin zaman ortada kimseyi bulamıyorsun. Çünkü yalan söylüyorlar. Biz eski coğrafyacıların kayıtlarına dayanarak 1071’den önce Kürtlerin nerelerde bulunduklarını kitapta detaylı olarak gösterdik. Çok merak edenler bunları kitaptan takip ederler.”
kitaptan bir bölüm:
“Karduk kelimesi. Minorsky, Nikitin ve Marr ve hatta başkaları bu kelimeyi Kartlı ile ilişkilendirerek Karduklarla Kartlileri yani Gürcüleri özdeşleştirdiler. Siyasi Kürtçülerse Xenofon’un anlattıklarına istinaden ve ikna edici bir delil göstermeden Kardukların Kürtlerin atalarından olduğunu ileri sürdüler. Ama kimse Karduk=Karluk yakınlığı ve hatta aynîliği üzerinde durmak istemedi. Hâlbuki bugün Kazak ve Kırgızlara giderseniz, onlar hiçbir zaman “Karluk” demezler ve aksine “Karduk” derler. Çünkü d-l değişimi onlarda ve Altaylara doğru gittikçe hâlâ canlı olarak muhafaza edilmektedir.
Diğer yandan dağlı halklar ok-yay yerine mızrak ve sapan kullanırlar. Ayrıca Xenofon’da gözden kaçan bir detay var. Xenofon, Kardukların attıkları okları toplayıp tekrar atmak istediklerinde Karduk oklarının yayları için kısa kaldığını fark ediyorlar ve ayrıca kendi yaylarının menzili Karduklara yetişmiyor. Demek ki Karduklar M tipi uzun menzilli yaylar kullanıyorlardı ki, M tipi yayların kökeni Orta Asya’dır. Daha başka detaylar da var ve biz onları kitapta etraflıca anlattık. Ama siyasî Kürtçüler için bir halkın adında söz gelimi bir “K” harfinin bulunması dahi, onu sahiplenmek için yeterlidir.”
“Kürdoloji Yalanları” mutlaka elinizin altında bulunması gereken bir kitap. Selenge Yayınları,
İsrafil KUMBASAR,basın
________________________
________________________