Translate

7 Eylül 2017 Perşembe

Ege'de Yunan Zulmü ve 9 Eylül




İzmir'in işgalinden cesaret alan 800 kadar yerli Rum çetesi, İzmir'in işgalinden bir gün sonra, ı6 Mayıs sabahı Urla yarımadasındaki Türk köylerine saldırdılar. Köylüleri katletiler. Mallarını yağmaladılar. Bu eşkiyaların Urla'nın Müslüman mahallelerini kuşatmaları üzerine 173. Türk Alayı'nın ı8 kadar olan askeri, Alay Komutanı Kazım Bey'in emriyle harekete geçti. böylece Türk Ordusu mütareke hükümlerine rağmen ilk kez kurşun atıyordu. Fakat Urla da çarpışmalar başlayınca bir Yunan savaş gemisi karaya asker çıkardı. İskeledeki silah deposu işgal edildi. Yunan Ordusu ertesi gün Urla'daki kuvvetlerini takviye için karaya asker çıkardı. 

Atatürk'ün Samsun'a çıktığı günlerde böyle bir tablo vardı. Anadolu'da. İngilizler işgal ettikleri Güney vilayetlerinde halkın elindeki silahları toplarken, Fransızlar Adana'da Ermenilere silah dağıtıyorlardı. ...

Yunan kuvvetleri Simav'a da davetli olarak gelmişlerdir. Davetiyenin alhnda Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin Simav İlçe Başkanı Ağdacızade Hafız Kamil Efendi ile eşraftan Hacı Arif Efendi'nin imzası vardır! Düşman ordusunun önüne düşüp, kendi kasabalarını işgale getirmekten sıkılmayan bu iki soysuzdan Hafız Kamil Efendi'nin baldızı Servet Hanım'la bacanağı Sami Bey'in bazı akrabaları da bilahare evlerine İtalyan bayrağı çekeceklerdir! 

Bu ihanetlere mukabil Simav'da Kuva-yı Milliye'yi örgütleyen Belediye Başkanı Etrakoğlu Ahmet Efendi Girit'e sürgün edilecektir! Etrakoğlu demek, Arapça Türkoğlu demektir. Bu Türkoğlu Ahmet Efendi sürgünden döndükten sonra diyecektir ki:

". .. Simav'a Yunan birlikleri girdiğinde bayram yapanlar da kurtuluştan sonra Cumhuriyet bayramım kutlayanlar da aynı kişilerdir!"

Yunan askerleri 25 Mayıs'ta Manisa'ya girerler. Düşmanın eline geçmemesi için şehir dışına çıkarılmış olan 60 top geri getirilerek Yunanlılara verilir. Yunanlılar depolardaki silahlara elkoyarlar. Yunan ajanı Misailidis, işgalden bir gün önce Mutasarrıf Hüseyin Hüsnü Bey'i ziyaret ederek direnilmemesi konusunda onu ikna etmiştir. Yunan taraftarı eylem ve söylemlerinden dolayı halkın Hüsnüyadis adını verdiği bu işbirlikçi Mutasarrıf, Yunan kuvvetlerine karşı konulmaması için halka çağrıda bulunur. Manisa'yı bir tek mermi atılmadan düşmana teslim eden Hüsnüyadis, tıpkı Kırkağaç'ın işbirlikçi kaymakamı Şerif Bey gibi Yunan Ordusu ile birlikte şehri terk edecek, Paraskevula adında bir Rum kızıyla evlenip, Aya Triyada Kilisesi'nde vaftiz edilip Hıristiyan olacaktır.

Tıpkı İzmir'in işgalinde olduğu gibi Manisa'nın işgalinde de Ermeniler Yunan Ordusu'na destek vermişlerdir! Ermeni komitelerinin başkanları ve ileri gelenleri olan Despot Tiryat, Avukat Agop Papazoğlu, Gabriyel vs. gibi kimseler Manisa'nın işgali sırasında düşmanla birlikte hareket etmişlerdir.

23 Mayıs 1919'da Bandırma'dan hareket eden Albay Bekir Sami Bey, Balıkesir'e geldiğinde istasyonun baştanbaşa Yunan bayraklarıyla donatılmış olduğunu görür. Demiryolu memurlarının hepsi Yunan üniforması giymişlerdir. Bekir Sami Bey'in yaveri Yüzbaşı Selahattin, hatıratında Yunanlılar'ın Akhisar'a girişi münasebeti ile zafer takları kurulduğundan, düşman askerlerine kurban edilecek koyunların bile Yunan milli renklerine boyandığından bahsetmektedir! ...

Teslim olmak, kurtulmak demek değildir. Aksine teslim olmak, akla, hayale gelmez felaketlere peşinen razı olmak demektir. Bu felaket, başta Menemen ve Manisa olmak üzere birçok il ve ilçemizde yaşanmıştır. Ve bakınız neler olmuştur:

17 Haziran'da Bergama'ya saldıran düşman, halkın şiddetle karşı koyması üzerine geri çekilmek zorunda kalır. Fakat 20 Haziran'da kuvvetlerini takviye ederek kasabayı işgal eder. Vahşet, cinayet, yağma ve ırza tecavüzler sebebi ile 50 bin kişi perişan bir şekilde mülteci durumuna düşer.

Kasabanın böyle bir felakete maruz kalmasından korkan ve esasen yüreksiz bir adam olduğu anlaşılan Kaymakam Kemal Bey, Misailidis adındaki Yunan casusunun telkinleriyle 21 Mayıs'ta birtek mermi atmadan Menemen'i düşmana teslim eder. Yunan birlikleri birçok yerli Rum çeteleriyle beraber Menemen'e girerler. Kaymakam kendisini ve Menemen halkını kurtardığım zannetmektedir. Fakat Yunanlı komutanlar 17 Haziran'da Bergama'da uğradıkları mağlubiyetin acısını Menemen'den çıkarmak isterler. Bunun için birçok yerde başarı ile uyguladıkları bir imha planı yaparlar.

Karanlık bastırıp, herkes evine çekilince izci teşkilatlarına mensup yerli Rum gençleri Hıristiyan dükkanlarının üzerine haç işareti çizerler. Yerli Rumlar'a silah dağıtılır. Şehrin hakim mevkilerine makinalı tüfekler yerleştirilir. Yunanlı komutanlar, Şeyh Sükuti adında birini Belediye Başkanlığı'na tayin etmişlerdir. Bu 'Şeyh Sükuti Şam'lı bir Dürzi'dir. Komutanlar 1918'de Şam'da İngiliz casusu Lawrens'le görüştüğü söylenen Şeyh Sükuti'den işgale direnme ihtimali bulunanlara dair bir liste hazırlamasını isterler. Sükuti listeyi tanzim edip düşman subaylarına verir.

Düşman askerleri önce Hükumet Konağı'nı basarlar, memleketi Yunan'a teslim eden sersem kaymakamla birlikte altı jandarmamız katledilir. Katledilenlerin cenazelerinin defnine izin verilmez. Sükuti'nin listesini bildirdiği milliyetçilerin çoğu öldürülür.  Servet sahiplerinin malları yağmaya uğrar. Evleri basıp, kadınların namusuna tecavüz ederler.Yunan askerleri Türk çocuklarını süngülere takarak gezdirmek suretiyle şenlik yapıp, zaferlerini kutlarlar.

Ertesi günkü olayları Celal Bayar söyle nakletmektedir:

". .. Ertesi gün Yunan erleri, yerli Rumlar Hükumet önünde, çarşıda ve mahallelerde birçok Türk'ü imha etti Kaçanoğlu Bağı'nın yanındaki çukurla şose üzerinde Hafız Baki Efendi'nin katibinin bağları arasındaki büyük çukur öldürülen Türkler'in cesetleri ile dolu bir hale geldi. Şehit edilen Türkler'den bir kısmı Yediz Köprüsü başında nehre atıldı! ... Kız Kuyusu'nda ve Çerkez Mahallesi'nde şehit edilenlerin sayısı yüzleri aşmıştır. Salhane civarında Kovacı denilen yerde Türk cesetleri yakılmak suretiyle imha edildi. Yıkıkdeğirmen Tepesi'nde birçok Türk cesedinin gömülü olduğu görüldüf.''

Menemen'de yerli Rumların temin ettiği yirmi araba ile öldürülen Türkler'in cesetleri şehir dışına çıkarılmıştır. İki gün mütemadiyen defin işleri ile uğraşılmıştır. Birçok çukurda ceset çıkarılmış, birçok Türk'ün yakılarak öldürüldüğü tespit edilmiştir. Çocukların kılıçtan geçirildiğini görenler vardır.

Özetlersek, kasaba hiçbir direniş göstermeden teslim olduğu halde iki-üç gün içinde 1017 Türk katledilmiş, tecavüze uğrayan kadınların parçalanmış cesetleri sokaklara atılmıştır!


Yunan vahşetine maruz kalmamak için 57. Tümen Komutanı'nın dağıtmak istediği silahları dahi reddederek teslim olan Aydın'da da benzer facialar yaşanmıştır. Türk ve Rum ileri gelenlerin İzmir'e kadar giderek Komutan Zafiriu ile görüşüp işgal kuvvetlerini Aydın'a davet ettikleri halde şehir ateşe verilmiş tüyler ürpertici vahşet sahneleri yaşanmıştır.

Faciadan önce Muğla'ya kaçan Defter-i Hakani Müdürü, ıo Temmuz'da gönderdiği raporda Aydın'daki vahşeti şöyle özetlemiştir:

". .. Facianın devam ettiği üç gün zarfında hiç kimsenin evinden çıkması mümkün olmadığından kuyud-u tasarrufiyenin emniyet altına aldırılması kabil değildir. Aydın mutasarrifı ile yüksek memurlardan bir kısmı nezaret altına aldırılarak, sonradan memleket eşrafından çoğu ile beraber gözleri oyulmuş, cesetleri parça parça edilmek sureti ile katledilmişlerdir. Aydın Hükumet Konağı ve kasaba karniden yakılmış, ahaliden çoğu şehit olmuştur!'

Bir arşiv belgesinde Yunan askerlerinin Aziziye İstasyonu'ndaki 130 Türk'ü trenden indirdikleri, kadınlara kocalarının gözü önünde tecavüz ettikten sonra, kadın ve çocuk ayrımı yapmadan öldürdükleri Türkleri kuyulara attıkları anlatılmaktadır.

Evlere zorla girilmiş, kadınlara "fiil-i şeni" icra edilmiş, çocuklar katledilmiştir. Suyu kesilen Müslüman mahalleleri ateşe verilmiştir, yangından kaçmak isteyenlerin üzerine yüksek yerlere yerleştirilen makinalı tüfeklerle ateş açılmış, hatta top kullanılmıştır. Türk köy ve kasabaları yakılmış, kaçamayan kadın, çocuk ve yaşlılar katlediliniş, kaçanlar İtalyan işgali altındaki dağlara iltica etmişlerdir. Ve bütün bu katliamlara heryerde olduğu gibi yerli Rumlar da katılmışlardır.

Rumlar ve Yunanlılar öyle vahşice saldırmışlardır ki, Karapınar'dan Arnavutzade Mustafa Dayı parça parça edilerek öldürülmüş, Karabağlı İsmail Çavuş'un gözleri oyulup, elleri kesilmiştir.

Nazilli'de Müslüman evlerine zorla girilmiş, kadınlara tecavüz ve eşyaları gasp edilmiştir. Evinde silah bulunanlar ya hiçbir soruşturma yapılmadan hapsedilmiş veya kurşuna dizilmiştir.

Germencik'te "sorgulamak bahanesiyle trene bindirilen Müslümanlar hareket sırasında boğazlanıp trenden atılmıştır.  Akhisar'da çiftlikte bulunan Halil Paşa ve beş arkadaşının vücutları ikiye ayrılmış, kulak ve burunları kesilmiş, gözleri oyulmuştur. Gediz Çayı civarındaki köylerden toplanan onbeş kadın öldürülüp nehre atılmıştır. Menderes Nehri'nin kuzeyindeki 60 köy yakılmış, halkı katledilmiştir. Aydın'da, İtalyan komutanların gözü önünde kızlar vahşice öldürülmüştür. Ayasuluk-Aydın-Nazilli arasında bulunan 36 köy ve kasaba yakılıp, yıkılmış, bu köy ve kasabaların halkı yok edilmiştir. Büyük Menderes Nehri'nde binlerce Müslüman cesedi yüzmektedir.

Benzeri bir facia da Söke'de yaşanmıştır. Söke Kaymakam Vekili Halil Bey'in 27 Temmuz 1919 tarihli telgrafında bildirdiğine göre "mütarekenin imzalanmasından sonra Yunanlılar tarafından giydirilip silahlandırılan yerli Rum çeteleri, halkın elinden 10 binden fazla hayvanı zorla almışlardır. Kasaba içinde veya tarlalarda 5oo'den fazla Müslüman kadını öldürmüşlerdir.

Dağa oduna giden kadınlara tecavüz etmişlerdir. Köylüleri katletmişlerdir. İzmir-Nazilli tren yolu hattında bulunan hiçbir Türk köyü katliamdan kurtulamamıştır. Yalnız Söke ve civarında 6 binden fazla çocuk anasız babasız kalmıştır!

Yedi Türk, Söke'nin Kemer Köyü'ndeki Menderes Köprüsü'nde, elleri bağlanıp kesilmiştir. Akhisar'ın Papazlı Köyü yakınlarında Rum çetelerinin baskınına uğrayan Halit Paşa adındaki milis komutanının kesilen başı bir sopaya geçirilip sokaklarda dolaştırılmıştır.

Kısmen ve özetleyerek sunduğumuz bu vahşet tablolarına rağmen Damat Ferit Hükumeti işgal kuvvetlerine karşı konulmaması için ısrarlı genelgeler yayınlamakla kalmamış, milli bir ordu kurup, milli müdafaaya hazırlanmakta olanların da cebren engellenmesini istemiştir. Yunan vahşetini seyretmekle yetinenler, Kuva-yı Milliye'nin örgütleniyor olması sebebiyle Muğla'da sıkıyönetim ilan etmekten sıkılmamışlardır.  

İşte Mustafa Kemal Paşa, Amasya Tamimi'ni yayınladığı günlerde Türkiye böyle bir Türkiye idi.


Necdet Sevinç
İstiklal Harbi'nde Etnik İhanet





* * *




Salih Efe üç gün köyde zor kalmıştı. İzmir’i, Kemal Paşa’yı , Yusuf’u görmek istiyordu…

Salih kalpağını düzeltti,sakalını sıvazladı:
“Ey ahali! Yol verin, koyverin beni, Gazi Paşa’nın elini öpeyim!” diye bağırdı.kalabalık dönüp ona baktı. Yol açtılar.

Salih Efe, kendisini Mustafa Kemal’in önünde buldu. Birdenbire ne yapacağını, ne edeceğini şaşırmıştı. Sakalının tellerine varıncaya dek her yanını bir titremedir aldı. Yüzü bembeyaz olmuştu. Paşa ona gülümseyerek bakıyordu. 

Salih sağ elini,titreyen parmaklarını onun omzuna koydu. Arkasını okşadı: "Mustafa Kemal sen misin?" diyebildi. 

Paşa, genç yüzünü büsbütün aydınlatan bir gülümseme ile karşılık verdi:

- Benim.

Salih Efe kendisini biraz toparlamıştı:

- İyi dövüştün oğul.

Mustafa Kemal karşılık verdi:

- İyi dövüştük baba!


Karakalpaklılar ve Dolu Dizgin
Samim Kocagöz
(not: kitabı tek ciltte toplanmış)