"Kendi ulusal kimlik duygularına sahip olmayan Kürtlerin...."
"İngilizlerin 1918 yılından beri ulusal kimlik duygusu aşılamaya çalıştıkları..."
* Irak Meclisi yeni yasayı 18 Ocak 1926 tarihinde onayladı.
- Yeni yasa, Yasin Paşa'nın başında bulunduğu Halk Partisi'nin bütün engelleme çabalarına karşın, 58 kabul oyuyla Irak Meclisi'nden geçti. Bu sayı, önceki antlaşmanın onaylandığı 10 Haziran 1924 tarihli kritik oylamada ulaşılan 37 kabul oyunun hayli üzerindeydi.
* Yasa, İngiliz Avam Kamarası'nda 18 Şubat 1926 tarihinde görüşülerek kabul edildi. İngiliz hükümeti, 23 Şubat'ta yeni antlaşmayı Millet Cemiyeti'ne iletti; 2 Mart 1926 tarihinde de, kendisinden istenen koşulları yerine getirdiğini belirten bir yazıyla ve gereğinin yapılması istemiyle örgüte başvurdu. Başvuru yazısının ekinde, Bağdat'taki İngiliz Yüksek Komiser Vekili B.H.Bourdilon ile Irak Başbakanı Abdulmuhsin es-Sadun'un imzalarını taşıyan ve Kürtlere tanınmış olan hakların kapsamını gösteren bir andırı yer alıyordu.
- Bourdillon ile Sa'dun'un ortak andırısında, İngiltere Sömürgeler Bakanı Leo Amery'nin 13 Eylül 1925 tarihli Konsey toplantısında yaptığı ve Kürtlerle ilgili koşulun, mevcut yönetim sistemi içinde zaten büyük ölçüde karşılandığını vurgulayan konuşmasına dikkat çekiliyordu.
Bu bağlamda, Kürt bölgelerinde Maliye ve İçişleri Bakanlıkları adına görev yapan toplam 57 yönetim memurundan 43'ünün Adalet Bakanlığı adına görev yapan 13 yargıç ve başkatipten 10'unun Kürt olduğu; mahkemelerde davaların Kürtçe görüldüğü; ayrıca Süleymaniye ve Köysancak'ta kayıtların da Kürtçe tutulduğu belirtilmekteydi. Öte yandan, Kürt bölgelerindeki vakıflar, posta ve telgraf, kamu, adalet, sulama hizmetleri ile gümrüklerde ve Tarım Bakanlığı'na bağlı birimlerde çalışan 55 görevliden 38'i Kürt'tü. 20 senatörden 2'si, 88 milletvekilinden 14'ü Kürt'tü. Ayrıca, Maliye Bakanı ile İletişim-Hizmetler Bakanı da Kürt'tü. Kürtler Irak nüfusunun yüzde 17'sini oluşturmaktaydılar (ekte) ; polis gücünün yüzde 24'ü, ordunun yüzde 14'ü, demiryolu çalışanlarının yüzde 23'ü Kürt'tü. Her üç alanda görev yapan toplam 20 bin kişiden 4 bini Kürt'tü.
Kürt bölgelerinde toplam 25 okul vardı. Bunların 5'i Hıristiyan okuluydu; eğitim dili Keldanice ve Arapçaydı. Diğer 20 okulun 16'sında Kürtçe eğitim yapılmaktaydı; 4 okulda ise Hıristiyan ve Kürtler birlikte eğitim göremekteydiler ve bu okullarda eğitim dili olarak Arapça ve Kürtçe birlikte kullanılmaktaydı. Söz konusu okullarda görev yapan 52 okul müdüründen 44'ü Kürt, diğer 8'i ise Arap'tı ama Arap müdürler de Kürtçe biliyordu.
Savaştan önce Kürt dili ne resmi ne de özel yazışmalarda kullanılmazken, İngiliz görevlilerinin çabalarıyla Kürtçe yazının oluşması ve bunun bir iletşim aracına dönüşmesi sağlanmıştı. Daha önce yazı dili olarak Farsça, Türkçe ve Arapça kullanılıyordu. Vilayet genelinde Arapça ve Türkçe hala yaygın biçimde kullanılıyordu. Ancak, yoğun çabalar sayesinde Kürtçe'nin yazı dili olarak Erbil'e değin yaygınlaşması sağlanmıştı. Süleymaniye'de Kürtçe gazeteler bile çıkarılıyordu. Yönetim, Kürtçenin yaygın biçimde kullanılmasına izin vermekle kalmamakta; bunu teşvik de etmekteydi.
Andırıda Türklerden ve Türkçenin eğitim ve yazışmalarda kullanılmasından hiç söz edilmemekte, hatta mevcut kullanımın sınırlandırılmasına ve giderek tasfiyesine çalışıldığı da gizlenmemektedir. Kısacası, Musul Vilayeti'nde Türklere ve Türkçeye yönelik olarak kapsamlı bir yok etme politikası uygulanmaktadır.
* Milletler Cemiyeti Konseyi, 11 Mart 1926'da yeni antlaşmayı onayladı. Böylece Konsey'in 16 Aralık 1925 tarihli kararı resmen geçerlik kazanmış oldu. Öte yandan, İngiliz hükümeti, 19 Ocak 1926'da Irak'taki iki İngiliz piyade taburunun ülkeden ayrılma hazırlıklarına başlamasını kararlaştırdı. 3 Şubat'ta ise hazırlıkların sürmesini ama ayrılma işlemin geciktirilmesini karara bağladı. Bu arada, İmparatorluk Savunma Komitesi'ne konuyu değerlendirmesi ve Türk tarafının eylemlerini daha yakından izlemesi talimatını verdi.
İhsan Şerif Kaymaz
MUSUL SORUNU; Emperyalizm ve Kürtler
(dipnotlarla beraber syf.532-533)- Kaynak Yayınları
EK:
Bilimsel ölçütle ve uluslararası kabulle, bir ülkenin etnik yapısının 'mozaik' olarak tanımlanabilmesi için 2 şartın birlikte var olması gerekir. Bu şartlardan biri, 'etnik çeşitlilik', diğeri, ülkeleri etnik grupların toplam nüfusunun, ülke nüfusunun %35'ini oluşturmasıdır. Etnik çeşitlilik, ülkede, genel etnik yapıyı etkileyen büyüklükte 'anlamlı' bir nüfusa sahip 'çok sayıda' grubun var olmasıdır. Bu gruplar 'asli' gruplar olarak tanımlanır. Ülkenin etnik yapısını değerlendirmede, nüfus olarak belirleyici bir etkisi olmayan 'küçük' nüfuslu gruplar, 'tali' gruplar kabul edilir ve topluca diğerleri olarak değerlendirilir.
Bu ölçütle, tüm resmi tespitler ve bilimsel veriler ortalamasıyla, bugün, Türkiye'de, 'yüzde' oranıyla 'anlamlı' büyüklükte nüfusa sahip kabul edilebilecek gruplar, yaklaşık %7 nüfus oranıyla Kürtler, bir ölçüde, %1 nüfus oranıyla Araplar ve yine %1 nüfus oranıyla Zazalardır.
Bunlar dışındaki gruplardan Çerkeslerin nüfusu yaklaşık %0.4 ve Lazların nüfusu yaklaşık %0.27'dir. Diğer grupların toplam nüfusu yaklaşık %0.4'tür (bindedört).
Bu oranlarla değerlendirildiğinde, bugün nüfusu yaklaşık 74 milyon kabul edilen Türkiye'de, etnik grupların nüfusları ve bu nüfusların oransal dağılımı yaklaşık olarak aşağıdaki gibi tespit edilmektedir;
Gruplar Nüfus Oranı (%)
Türkler 66.650.000 yüzde 90.00.
Kürtler 5.000.000 yüzde 6.76.
Zazalar; 800.000 yüzde 1.08.
Araplar 800.000 yüzde 1.08.
Çerkesler 300.000 yüzde 0.40.
Lazlar 200.000 yüzde 0.27.
Diğer; 300.000 yüzde 0.41. Diğerleri içindeki Ermenilerin nüfusu 60.000, Yahudilerin nüfusu 25.000, Rumların nüfusu 1.800'dür.
Başta da belirttiğimiz gibi bir ülkenin etnik yapısının mozaik olarak tanımlanabilmesi için, toplam etnik nüfusun ülke nüfusunun en az %35'ini oluşturması gerekir.
Yani... Türkiye bir mozaik değildir! Adeta açık arttırmaya çıkartılan etnik guruplar 47 olarak açıklanmış, daha sonraki dönemlerde 27, 36 ve 54 gibi gerçekten uzak rakamlarla abartılmış, bugün ise bu sayı 27’e düşürülmüştür. Ayrıca bahsedilen azınlıkların 16'sı Türk'tür. Soyları bir olan bir millet nasıl 16 parçaya bölünerek azınlık denilebilir ki?
Ali Tayyar Önder
'Türkiye'nin Etnik Yapısı' - 2005
*SB: Bugün için Suriyeli "sığınmacı" ve "mülteci"ler ile nüfus yapımız ne durumdadır? Bir 30 yıl sonra nasıl olacaktır? Körfez Savaşı sonrası Türkiye'ye "sığınıp" vatandaşlık hakkı alan 450 bin Kürt "mülteci" bugün kaç milyon olmuştur? Bu "mülteciler" bu son 30 yılda ne yapmış, hangi taleplerde bulunmuştur?
Mülteci ; Ülkesinde ırk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da ulusal kimliği nedeniyle kendisini baskı altında hissederek kendi devletine olan güvenini kaybeden, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağını düşüncesi ile ülkesini terkedip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından 'kabul' edilen kişidir.
Sığınmacı ; Yukarıdaki nedenlerden dolayı ülkesini terkeden ve henüz sığınma talebi, kaçtığı ülkenin yetkilileri tarafından 'soruşturma' safhasında olan kişidir. İskan Kanunu Madde3/3'e göre "Türkiye'de yerleşmek maksadıyla olmayıp bir zaruret ilcasıyla muvakkat oturmak üzere sığınanlara sığınmacı denir".
***
"Türk tarihinin her döneminde çok büyük kahramanlıklar yaşanmış olmakla birlikte, ne yazık ki “ihanet” sözcüğünün anlamını zorlayan yüz kızartıcı davranışlara da tanık olunmuştur. Kale komutanının savunmakla görevli olduğu kaleyi para karşılığı düşmana satması, donanma komutanının başında bulunduğu donanmayı kaçırıp düşmana teslim etmesi, bir kısım halkın ülke topraklarını işgal eden düşman güçleriyle birlikte hareket etmesi ya da barış zamanında bir kısım insanımızın kendi ülkeleri aleyhine yabancılarla işbirliği yapması gibi olaylara bizim tarihimizde dönem dönem rastlanmıştır. Bunlar, “ihanet” kapsamına giren davranışlar olarak nitelense de, en azından münferit olaylardır. Daha acısı ve sindirilmesi zor olanı, “ihanet” kapsamında değerlendirilebilecek davranışların bizzat resmi hükümet eliyle örgütlenmesi, devlet kurumlarının bu tür davranışlara alet edilmesi ve ülke ’aydın “larının bu tür eylemlerin içinde fiilen yer ve rol almalarıdır."
Doç. Dr. İhsan Şerif Kaymaz
Arslan Tekin ,11.04.2013,"Tarihimizdeki İşbirlikçiler" yazı dizisi 5.
***
İngilizlerin alfabesini icat ettiği; İkinci Dünya Savaşı'nda Almanların kendilerine bayrak hediye ettiği; Fransızların sırtlarını okşadığı; Fransanın Rusyanın tarih yazmanlığını yaptığı; 'müttefik görünümündeki düşmanlarımızın' bir yandan etrafa dinamitçi-barış Nobelleri verip, diğer yandan 'müttefiğimin düşmanı dostumdur' diyerek silah ve para yardımı yapıp eğittiği; İsveçin kucaklaştığı; İsrailin seviştiği; birbirlerini sırtlarından bıçakladıkları halde Ermenilerle canciğer olan ; içimizdeki hainlerin destekleyip, nayır nolamaz diyerek yan cebime koy tiriplerine girdiği; 250 yıllık olup, dünyanın dört bir yanından gelen değişik etnik ve milletten olan ve Yerlilerin ülkesini işgal edip soykırım yapan, 1861-1865 te eyaletlerin ayrılmak istemesi sebebiyle iç-savaş yaşayan ve kendilerine ne münasebet ayrılamazsınız diyerek başkalarını böldüren, ticaretini yapmasa da köleliği ancak 1964'te zenci-beyaz ayrımına son veren ki hala klu-kluxçuları var, uydurulmuş 'Amerikalı' etniği gibi; "karışık" uydurma bir etnik olarak ortaya çıkanlar, özgürleştiklerini sanıyorlar... Halbuki, herkes birbirine girecek... SB
ilgili:
Sadun KÖPRÜLÜ
Türkmen Aile, Aşiret, Oymakları, Boyları, Kolları Araştırması!