Translate

25 Aralık 2015 Cuma

“Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Başkenti Ankara'dır.”








Türkiye üzerine oynanan Büyük Oyun!




Haluk Dural.

Adalet partisi bir öneri sundu; Başkanlık önerisi;

Tartışmalar özellikle merkez medyada, başkanlık sistemi üzerine tartışmalar yapılarak, halkın dikkati buraya çekiliyor. Ama yapılmak istenen yeni anayasa, esas itibariyle başkanlık sistemi üzerine oturmuyor.


Yeni anayasanın esas hedefi 2 bölgeli, 2 milletli, 2 dilli federal bir Türkiye, yani üniter devlet yapımızı parçalamaya yöneliktir. Birincil hedefi budur.


Çünkü, geri kalan kısmında, ikiye bölündükten sonra, Türkiye'nin geri kalan kısmında başkanlık mı olmuş, şeriat devleti mi olmuş, bunun fazla önemi yoktur.


Böyle bir tanımlamayla, eğer ki 2 halklı, 2 dilli, 2 bölgeli federal bir yapı olur ise, bunun akabinde gelecek olan şey şudur. Biliyorsunuz, Türkiye birkaç tane uluslararası tehlikeli anlaşma imzaladı. Bunlardan bir tanesi, Avrupa yerel yönetimler, Özerklik Şartı'dır. 18 maddelik bu antlaşmanın onay koşulları askari on maddesinin onaylanmasıdır. Türkiye on maddeyi onaylamıştır. 


Fakat, ana muhalefet partisi başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin bu sözleşmenin tüm maddelerini imzalaması yönünde, görüş beyan etmiştir. Çekincelerin de kaldırılmasını öneriyor. Ama Türkiye 18 maddenin 10'unu onaylamıştır. Ama diğerleri de onaylandığı zaman ilan edilecek olan özerk bölge, ki şu anda ilan edilemiyor, çünkü anayasal dayanağı yok.


Türkiye üniter bir devlet yapısına sahip, o nedenle federatif devlete geçildiği zaman derhal bu yasa yürürlüğe girecek, uluslararası uzlaşmada. Ve bdp'nin çok kez ilan ettiği üzere, Diyarbakır'da topladıkları demokratik toplum kongresi kararları uyarınca, derhal bdpli belediye başkanlarının görev yaptıkları illeri kapsayacak şekilde, demokratik özerk bir bölge ilan edilecekler.


Şimdi bu o kadar tehlikeli bir şey ki, sebebi şu; Dieğr maddeler de kabul edildiği takdirde, bu özerk bölgelerdeki yerel yönetimler, yabancı ülkelerde, herhangi bir projeye bağlı olmaksızın para yardımı alabilirler, üstelik aldıkları bu parayı canlarının istediği gibi kullanabilirler, merkezi idarenin buna herhangi bir müdahalesi söz konusu olmayacaktı. Ama daha da önemli bir madde var, bu parayı verenler, paranın kontrolü için komiserler gönderecekler. Anlaşma böyle.


Dolayısıyla, Türkiye'de devlet, şimdi yabancı devletlerin uzantıları hükümdar olmaya başlayacaktır. Bu Türkiye'nin egemenliğinin başka devletlere devri anlamına gelir. Halbuki bizim anayasamız, 1921'deki 22 maddelik anayasımızın birinci maddesi olan "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ifadesiyle başlayan ve tüm anayasalarımızda yer alan "egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait" olduğu  ve bu egemenliğin hiçbir kişi, cümre veya kurumla paylaşılamayacağı ve devredilemeyeceği, hükmüne aykırıdır. Yani, cumhuriyetin temel felsefesini ortadan kaldıracak birşeydir. Egemenliği bir kere uluslararası kurumlara devretmeye başladığınız anda, artık üniter ve bağımsız devlet vasfınızı yitirir, yarı sömürge olmaya başlarsınız ve bunun sonuda sömürgeleşmektir. Ülkeniz parçalanır.


Bir diğer tehlike husus, böyle bir bölücü anayasanın kabülünden sonra; o da 2004 yılında kabul edilmiş olan Birleşmiş Milletler İkiz Sözleşmeleridir. Bu İkiz sözleşmelerinin bir tanesi siyasal haklar sözleşmesi, bir tanesi de ekonomik haklar sözleşmesidir. 


Bu iki sözleşmenin ikisinde de birinci maddeleri aynıdır, 3 fıkrası vardır. Bu maddlerin önemi şuradan, ortak olan birinci maddenin 3.fıkrasında: Halkların kendi kaderlerini tayin etme, diye bir hak tanımı vardır.


Bu sözleşmeler 2004 yılında Türkiye Büyük Millet Meclis'de onaylandı. 


Vatandaşlara şunu hatırlatayım.


Bu iki sözleşmenin TBMM'de onaylandığı sırada 2 parti temsil ediliyordu, AKP ve CHP, ve maalesef genel kurulda 3 ret oyuna karşı oybirliği ile, nerdeyse, çıktı. 3 karşı oy veren birisi şuan milletvekili olmayan büyükelçi Sayın Şükrü Elekdağ'dır. 2 de AKP milletvekili ret oyu kullandı, ki ikisi de bir daha milletvekili seçilemedi.


Şimdi efendim, Türkiye anayasal olarak, bu sözleşmeler de yürürlükte değil, neden değil, çünkü bu sözleşmelerin yürürlükte olabilmesi için Türkiye'de halkın tanımının yapılması lazım.


Uluslararası hukukta, azınlığın ne olduğu tanımlanmıştır, fakat halkın ne olduğunun  tanımı yoktur. Kime halk denileceği, bir türlü anlaşmaya varılamamıştır. Çok muğlak, çok esnek bir kavramdır halk. O nedenle kimin halk olduğunun tanımlanması her ülkenin iç hukukuna bırakılmıştır.


Eğer bizim anayasamızda, bu yapılmak istenen anayasada, etnik farklılıklar, dinsel farklılıklar anayasayasa bir şekilde yazılır ise, o zaman işte kürt halkı ibaresi hukuki bir dayanak sağlayacaktır. Ve nitekim, bu Diyarbakır'da yapılan demokratik toplum kongresi kararlarına göre bdpli milletvekilleri ilan etmişlerdir. Bu ikiz sözleşmelerine dayanarak , Birleşmiş Milletlere başvurarak "kürt halkı olarak biz Türkiye'den ayrılmak talebiyle plebisit, yani halk oylaması istiyoruz diyeceklerdir.


Şimdi bu İkiz Sözleşmelerinin, halkların kendi kaderini tayin şeklinde yapılan başvurularının nasıl uygulanacağına ilişkin olarakta,  Birleşmiş Milletlerin 1970 yılında çıkarttığı bir karar var, Genel Kurul kararı var. Bu Genel Kurur kararı, halkların kendi kaderini tayin hakkının açılımı, ne olduğu ve nerelerde kullanılacağını açıklıyor. Üç yerde kullanılıyor;


1- Ayrı bir devlet kurmakta kullanılır.
2- Yabancı bir devletle birleşmekte kullanılabilinir.
3- Ayrı bir politik statü olarak ortaya çıkmakta kullanılabilinir. Yani federal bir yapı olarak.


Eğer anayasımızda bizim Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü parçalanır, Türkiye iki milletli, iki dilli federal bir yapıya geçerilirse, işte bu pkk uzantıları Birleşmiş Milletlere başvurarak diyecekler ki; Biz bu üç ayrı şıktan yararlanarak, herhangi birini talep ederek, plebist istiyoruz.


Peki Türkiye'den ayrılmak istiyoruz dedikleri zaman, bunun anlamı şudur; Biz Türkiye'den toprakla birlikte ayrılıyoruz, diyeceklerdir.


Nereye ayrılacaklar? Barzani ile birleşmeye ayrılacaklar. 


Şimdi mesele şuraya geliyor, bu anayasaya, Milli Anayasa Forumu kurulduğu günden bugüne kadar neden "Bölücü Anayasa" demektedir? İşte bu tehlikeler yüzünden.


Burdan milletimizi uyarıyorum. Türkiye'nin Hakkari'sindeki bırakın bir çakıltaşını, bir toz zerresinde bile bu milletin, 75 milyon ferdinin mülkiyet hakkı vardır. Hiçbir şekilde bir devletin toprağı,  o ülkeyi kurmuş olan insanların, milletin izni olmaksızın öyle masa başında başkalarına hediye edilemez.


Bunun anlamı, bu tür yapılacak olan bir girişimin anlamı Türkiye'de bir çatışmanın kışkırtılmasıdır. Tabii diğer ülkeler de, yani batının emperyalist devletlerinin parmağını soktuğu ülkelerde, görüyorsunuz iç çatışmalar hep bu şekilde etnik çatışmalar veya dinsel farklılıkların kaşınmasıyla çıkartılıyor. Bu Türkiye'nin başına gelebilecek bu Bölücü anayasa en büyük melanettir. 


Onun için biz Milli Anayasa Forumu olarak bütün yurttaşlarımızı bu tehlikelere karşı uyarıyoruz, Türkiye'nin üniter devlet yapısının, ülkesinin ve milletinin bölünmez bütünlüğünün sağlanması için Atatürk'te birleşen, cumhuriyetin temel değerlerinde, Atatürk İlke ve İnkilapları'nda birleşen bütün milli güçlerin, parti ayrımlarını bir kenara bırakarak, geçmişteki siyasi tartışmaları bir kenara bırakarak, Milli bir cephede birleşmesi, bunun içinde Milli Merkeze gelip bizlere destek  vermelerini arzu ediyoruz.


Bunlar hep saklanıyor vatandaşlardan, bütün siyasi partiler de tabanından saklıyor. Bizi dinlemeye gelen CHP tabanından insanlar; bizim kendi partimiz bunları söylemiyor, milletvekillerimiz bunları söylemiyor.





Teoman Alili.

" İki uluslararası anlaşma var, bir tanesi Yugoslavya'nın bölünmesine yol açan Dayton Barış antlaşması, sanırım Birleşmiş Milletlerin İkiz yasalarına dayanarak yapılmıştı. Ve antlaşmayı hazırlayanlardan bir tanesi de (ABD) Richard Holbrooke'tu diğeri de Martti Ahtisaari , şimdiki akil adamlar listesinde, yani eski Finlandiya cumhurbaşkanı, çok akıllı bir zattır! Balkanlar'daki lakabi Hızar'dır. Son olarak Kosova'nın Sırbistan'dan ayrılmasında da çalışma yürütmüştü. Bu Dayton Barış antlaşma süreciydi ve Dayton Barış antlaşmasından sonra Bosna Hersek'te bir devlet oluşmuştu. Bosna Hersek Devleti'nde sizin söylediğiniz gibi, tabloyu özetlemek açısından, bugün Bosna Hersek Devleti'nde federasyondan federasyoncuğa geçiş yaşandı. Bosna'da 3 Başbakan, 3 Dışişleri Bakanı, 3 İçişleri Bakanı, Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar var, ama hepsinin tepesinde bir vali var, Amerikalı. Birleşmiş Milletler tarafından görevlendirilmiş.


İkinci antlaşma ile, ülke bölünmeden, hani şuanda pkknında söylediği bir şey, o da belki uyarıcı bir etki yaratabilir, "ülkeyi fiilen bölmüyorlar, ama üniter devlet yerine multiethnical state tanımı koyuyorlar, yani çok etnikli devlet. Bu da OHİTMAN3 anlaşması Makedonya'da gerçekleşti. Eğer bir bölgede %50'nin üstünde bir halkın fazlalığı varsa, %51 Arnavutsa o bölgeyi Arnavutlar yönetiyor, %51 Makedonsa o bölgeyi Makedonlar yönetiyor. " 





Haluk Dural.

Bu tamamen zırva, böyle bir yönetim şekli falan olmaz. Bu Türkiye'ye fazla benzemiyor, Türkiye için yapılan planın bir başka büyük senaryosu var. O da Türkiye niye bölünecek? Bunun üst senaryosu şu:


Amerika'nın Büyük Ortadoğu Haritasını çok gösterdik. Bu haritanın içinde hür kürdistan diye bir devlet kuracak Amerika. Bu hür kürdistan nereden oluşuyor? Irak'ın kuzeyindeki Barzanistan, ondan sonra Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolusu, taa Rize'ye kadar, Rize'den Batum'a kadar olan bütün bölge kürdistan olacakmış.


Peki bunu niye yapmak istiyorlar? Bu tek bir harita değil, Amerika'nın yayınlamış olduğu çeşitli haritalarda bunun bir de İskenderun'a kadar uzanmış bir bacağı vardır. Bunu şunun için istiyorlar:


Basra Körfezi'nden sonra en büyük petrol ve doğalgaz kaynakları Hazar Denizi'ndedir. Dolayısıyla Amerika'nın 21.yüzyıl Amerikan İmpartorluğu rüyası, körfezin işgalinden sonra Basra Körfezi'ndeki petrol ve doğalgaz kaynaklarını işgal edilmesini içerir. Bu meşhur Amerikan ulusal güvenlik başdanışmanı Brzezinski 'nin Başkan Carter döneminde yapmış olduğu "21.yüzyıl Amerikan Stratejisi"dir. Bu strateji değişmedi hala. Bunu gerçekleştirmek güç meselesi. 


Hazar Denizi'ndeki petrol ve doğalgaz kaynaklarına erişebilmenin 2 yolu var, ya doğudan ulaşacaksınız, Afganistan- Pakistan üzerinden, ya da batıdan ulaşacaksınız. Batıdan ulaşmanızın da iki güzergahı vardır. Birisi Karadeniz üzerinden Balkanlar'dan Bakü'ye ulaşacaksınız, ikincisi ise Akdeniz üzerinden ulaşacaksınız.


Şimdi Amerika Afganistan'ı işgal etti ama, orada sopayı yiyor bırakıp ayrılacak, kaçacak oradan. 2010 yılında Obama bu stratejiyi değiştirdi, bütün güçleri oradan ayırdı ve stratejinin Akdeniz bacağına geçti. Akdeniz bacağı iki merhaleden oluşuyor. Birincisi, Petrol güzergahının, yani Basra Körfezi'nden çıkıp Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı'dan Akdeniz'e gelen veya  Bakü-Ceyhan petrol borusu hattıyla bizim İskenderun'a gelen petrolün , Akdeniz'den Cebelitarık'tan çıkıp dünya pazarlarına gideceği güzergahlar üzerinde Amerikan denetimini sağlayabilmek için, önce kuzey Afrika ülkelerini Amerikan yanlısı hale getirmek gerekiyordu ki, bu projenin adı Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Ortadoğu Projesi'ydi.


Nitekim biliyorsunuz,  bunun için önce Tunus'tan başladılar, Arap Baharı diye, ama iki tane temel hedef var burada, bunlardan bir tanesi Libya'nın işgaliydi, ikincisi ise kritik olan yer Mısır'dı, Mısır'ın işgaliydi. Mısır'a dincileri getirdiler, kendi adamlarını getirdiler, Mursi başkanlığındaki Amerika tarafından kurdurulmuş Müslüman Kardeşler Örgütünün asli görevi Mısır'ı üç parçaya bölmek. Bakmayın siz böyle durduğuna, kuzeyde Süveyş Kanalı'nı kontrol altına alacak olan merkezi İskenderiye olan bir Hıristiyan Kıpti Devleti kuracaklar. Orta bölge ve Güney bölge olmak üzere Mısır'ı üçe parçalayacak Amerika aslında bu işlerin sonunda, bu dinciler, Amerika'ya hizmet ederek. İkincisi de hepimizin bildiği Libya'yı işgal edip, tamamen ellerine geçirdiler.


Şimdi, güzergahı kısmen kontrol altına aldılar, Akdeniz'deki deniz yollarını. ama Akdeniz'den Bakü'ye kadar bir koridor açmak lazım. O koridorun üzerinde Kıbrıs var, Lübnan var, Suriye var, Kuzey Irak, Güneydoğu Türkiye, Doğu Türkiye, Nahçıvan, Ermenistan ve Azerbaycan var. 


Burada 200-250 kilometre derinliği olan, yani askeri açıdan müdafa edilebilecek bir toprak parçasını Amerika'nın kontrolü altına alma isteği var. Peki bunun önünde, bu projeni önündeki en büyük engel kim? Güçlü ordusuyla Türkiye Cumhuriyeti. 


O nedenle 5 senedir Türk Ordusu'na böyle büyük bir operasyon yapılıyor. Türk Ordusu'nun savunma gücünü kırmak, bu operasyonu, yani hem Bölücü bir anayasayla ülkeden, güneydoğumuzu bizden kopartmanın, hem de Türkiye buna direniyor ise, Türk Ordusu'nun direncini yok etmek içinde bu operasyonlar sürdürülüyor.


Daha evvelde Karadeniz'den denedikleri işi yapamadılar; Gürcistan'daki savaşta, Rusya'ya kafa tuttu bir banka memuru avukatı Saakaşvili, bu işe kalkıştı, ona yardım etmek için Amerikan deniz kuvvetleri Karadeniz'e çıkmaya kalkışınca, Montrö Antlaşması'nı korumakla ve uygulamakla görevli olan Türk Deniz Kuvvetleri, buna müsaade etmedi. Onun için Türk Deniz Kuvvetleri'ne yapılan operasyon, o generallerimiz, amirallerimiz, deniz kurmay subaylarımızın hepsinin böyle tutuklanıp, şu anda savaş gemilerimizi kumanda edecek komutan bile kalmadı, o nedenle Karadeniz nedeniyle Deniz Kuvvetlerimize operasyon yapmışlardı.


İşin aslı, Türk Ordusu'na yapılan bu operasyon, kuzey Irak'taki Barzani ile güneydoğumuzu birleştirmek için koridoru açmaktır. Yoksa bunun insan hakları, bilmem ne hakları, demokrasi, efendim etnik köken, insanın şerefimiymiş bazı liderler çıkıyor diyor, bunun şerefle merefle alakası yok, bu büyük senaryoyu görmeyenler, Türkiye'de yürütülmekte olan operasyonları, Türkiye'de yapılmak istenen Bölücü anayasanın ne amaçla yapılmak istendiğini bir türlü kavrayamazlar. İşin aslı bununla bağlantılıdır. 


Amerikalıların unuttuğu taraf burası; Amerikalılar 345 kıymetli kurmay subaylarımızı veya savaşkan subaylarımız esir aldıklarını zannetiklerini zaman, sanki Türk Ordusu'nun bittiğini zannediyorlar. Onların anlamadığı şey şudur hep, Türk Ordusu'nun üniformasını giyen 700bin kişiden ibaret zannediyorlar, onların gördüğü Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Halbuki, Türk Ordusu, işte burada da 3 kişiyiz, bizlerde Türk Ordusu'yuz. Türk Ordusu bir seferberlik ilan etse 96 saatte ikibuçukmilyon (2.500.000) kişidir. Bir ay sonra 25.000.000 (yirmibeşmilyon) kişidir. Onların kavrayamadığı kısım burası. 


Kimin toprağını kimden alıyorsun? Kimin devletini nasıl parçalıyorsun? Gücün varsa yaparsın.Gelirsin buraya tankınla, topunla, patriotunla da gelsen, bundan 90 sene önce senin dedelerini nasıl Akdeniz'e döktüysek, şimdi de o hempalarıyla birlikte Van Denizi'ne gömmek bizim boynumuzun borcudur.


Bu yüzden o Balkan örneklerine benzetmeyin Türkiye'yi, kesinlikle benzemiyoruz.

H.D.
programın videosu: 













Başkanlık sistemi Yeni anayasa'ya bile uygun değildir.
Yeni anayasa 2 milletli, 2 dilli, federe bir anayasadır.


'Yeni Anayasa' Emperyalist Patentli!
Haluk Dural 


“Türkiye’nin yeni bir Anayasaya ihtiyacı yoktur. Yeni Anayasa ABD + AB, AKP + (BDP + PKK) tarafından istenmektedir. Yeni denen ‘Bölücü Anayasa’ girişimi toplumu daha fazla ayrıştıracak ve çatışmaya yol açacaktır. Emperyalist yayılmanın önündeki en büyük engel ‘milli devletler’dir. 


Akdeniz’den Hazar’a açılacak ABD işgalindeki koridorun önündeki en büyük engel ise üniter yapıya sahip Türk Devleti ve ordusudur.


Bu nedenle ABD planı, Türkiye’nin terör ve iç çatışmalarla (Türk-Kürt, olmazsa Alevi-Sünni) veya İran ve Suriye ile çatıştırılarak veyahut işbirlikçi iktidarlar vasıtasıyla hukuken üniter yapısı bozularak ve ordusu küçültülerek, ekonomisi borçlandırılarak ve özelleştirilerek ülkemizin zayıflatılmasını öngörmektedir.”


Bu Meclis Yeni Anayasa Yapamaz!


“Yürürlükteki anayasaya göre seçilmiş meclis, ‘Yeni Anayasa’ yapamaz. Yeni bir anayasa sadece halk tarafından ve halkın tüm kesimlerinin eşit, barajsız temsil edilecek şekilde seçildiği bir ‘Kurucu Meclis’ marifetiyle yapılabilir.”


“Laiklik ilkesine rağmen dini faaliyetlerin Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde olması bir ihtiyaçtır. Ancak, eğitim ile din birbirinden tamamen ayrılmalıdır. Din dersi zorunlu olmamalıdır.”


Haluk DURAL - 19 Mayıs 2012 















Hey You, Imperialists...

Whose lands are you giving to who? Whose State are you tearing apart?

Turkish Army does not consist 700 thousand soldiers. When the Turkish Armed Forces send a campaign, in 96 hours it is 2.500.000 (two and a half million), in one month it is 25.000.000 (twenty five million)...

If you do have power, you will come here with tanks, and patriots, and like we did 90 years ago with your grandfathers, buried in the Mediterranean Sea, we can burry you and your puppets in Van Lake. 

It is our duty. What's yours, so far from your homeland? You will not succeed.

Turkish Nation.