BİZİM KAHRAMANIMIZ YILDIRIM KEMAL…
30 AĞUSTOS KAHRAMANLARINA MİNNETLE…
Kuşadası Yerel tarihi kapsama alanı dışında bir konu, ama bizi ilgilendiriyor.
İlginizi çekebilecek ve bir solukta okuyabileceğiniz bir hikâye…
103 yıl önce bugün şehit olan YILDIRIM KEMAL'i sizlere hatırlatmak istedim.
Sedat Onar
TEĞMEN YILDIRIM KEMAL
İnternetten Yıldırım Kemal konusunda araştırma yaparsanız, bula bula Devlet Demiryollarına ait Yıldırım Kemal Tren İstasyonunu bulursunuz. Bir de buradaki şehitliği. Daha kapsamlı bir araştırma ve inceleme yoktur.
Ben de tayinim Afyon’a çıkıncaya kadar bundan daha fazla bilgi sahibi değildim.
Afyon’da görev yaparken, çevreyi dolaşıyordum. Bir gün Yıldırım Kemal denilen tren istasyonuna geldim. Baktım istasyonun dibinde mahzun ve sessiz bir şehitlik: adı Yıldırım Kemal Şehitliği. Şehitliği dolaşırken yanıma genç bir İstasyon Şefi geldi. Ondan şehitlik hakkında bilgi almaya çalışırken, bana gelin böyle ayak üstü Yıldırım Kemal anlatılmaz, istasyonda birer çay içerken size Yıldırım Kemal’i anlatayım dedi.
Şehitliğin dibindeki istasyona yürüdük. Tam istasyon binasına girmiştik ki, bekleme salonunun ortasına asılmış büyükçe bir fotoğraf beni çarptı. Hani ilk görüşte aşk vardır ya, ona benzer şekilde; fotoğraf, beni gerçekten çarptı.
Kendisinden kalan tek fotoğrafı İstasyon Şefi şahsi gayretleri ile Yıldırım Kemal’in ablasından temin ederek, büyüttürmüş ve oraya asmış.
Ben hayatımda gördüğüm hiçbir fotoğrafta gözlerin bu kadar anlam ifade ettiğine tanık olmadım. Bakışlarında cesaret mi, korkusuzluk mu, serdengeçtilik mi, yoksa kabadayılık ruhu mu var, karar veremedim. Yalnız, kelleyi koltuğa alanların yiğit bakışları herhalde bundan daha iyi ifade edilemezdi. İsmi gibi görüntüsü de bir Yıldırım’ı yansıtan genç bir teğmenin pozu benim hafızama adeta kazındı.
İşte dedim. İstiklal Marşı’ndaki “ne bu şiddet, bu celal” mısralarının ithaf edildiği kahraman bu…
Ondan sonra İstasyon Şefinin kendi kişisel gayretleri ile elde ettiği Yıldırım Kemal ile ilgili bilgilerini dinledim.
Tamam, ben idolümü buldum, dedim. Bir erkek evladım daha olursa adı kesinlikle Yıldırım Kemal olacak. Ancak iki oğlum olduktan sonra Yıldırım Kemal’i tanıdığım için, üçüncüne kısmetse…
Daha sonra ablası ile karşılaştım. Görüştüm ve görüştüklerimi kısa kısa not ettim. Hakkında araştırma yaptım. Fazla bir kaynağa ulaştığım söylenemez. Elimizdeki yegane bilgiler Yıldırım Kemal’in ablasının zamanında yörede Kurtuluş Savaşına şahitlik etmiş yöre insanından ve ağabeyini tanıyanlardan dinledikleri…
Kimdir bu Yıldırım Kemal?
*****
Yıldırım Kemal bir serdengeçti, bir bahadır…
1898 yılında İzmir’de doğmuş. İlk, orta derken, Askeri İdadi, ardından Harbiye…
21 yaşında Süvari Teğmeni olarak Ordu saflarına katılmış. İlk görev yeri 5nci Kolordu.
Cesareti, atılganlığı, gözü pekliği, deli doluluğu ile kısa sürede herkes tarafından sevilen ve tanınan bir subay olmuş.
Kolordusu nerede, O orada… Cesaret, korkusuzluk isteyen görevlerin vaz geçilmez subayı olmuş.
Teğmenliğinin ilk gününden beri çifte tabanca ile dedesinin Rus harbinden kalma kamasını belinde taşımış. Kimse bu kama nizami değil, çıkart belinden dememiş.
Yunanlılarla durmaksızın savaşmış. Süvari olduğu için at sırtından hiç inmemiş. Akhisar cephesinden, Balıkesir cephesine, Bursa cephesinden Sakarya boylarına kadar atıyla çiğnemediği bir toprak parçası bırakmamış.
Her gittiği görevde Yunan zulmüne uğrayan Türkleri gördükçe, onlara kimse almasa da bunu yapanlardan intikamını alacağını söyleyip dururmuş.
Ancak düzenli bir ordunun bir ferdi olduğu için eli kolu bağlı olmak O’nu rahatsız ediyormuş.
Bir gün dayanamamış, Kolordu komutanı Fahrettin Altay paşayı görünce, kendisinin düzenli ordu içinde faydasının olamayacağını, yanındaki 30 süvari ile Yunanlılara karşı kendi başına baskınlar yapacağını söylemiş.
Fahrettin Altay paşa, Teğmen Kemal’in bu atılganlığı karşısında kendisine ruhsat verip, Yunan’a karşı 30 atlısı ile birlikte harekat yapmasına müsaade etmiş.
Şimdi, düşünün…
Daha “Büyük Taarruz”a 3 yıl var. Türk Ordusu yeni yeni toparlanıyor. Büyük Taarruz için hazırlık yapılıyor. Yunanlılar Sakarya boylarına kadar gelmiş. Yunan’a taarruz edecek yeterli kuvvetimiz yok. Karşılıklı olarak mevzilere yerleşmişiz, arada sırada küçük çaplı çatışmalar dışında ciddi bir çatışma yok.
Teğmen Kemal’in bölgesi hariç, her yer sakin.
Teğmen Kemal’in bulunduğu bölge alev alev.
30 atlısıyla hemen hemen her gece Yunan hatlarının gerisine gizlice sızıyor; Yunanlıların geri hatlarındaki konvoylarına, lojistik tesilerine, yol emniyet unsurlarına, trenlere, velhasıl önüne ne gelirse baskın düzenleyerek geri çekiliyor.
Teğmen Kemal’in bu baskınları Yunanlılarda şaşkınlık yaratıyor, Yunan Ordusu geri hatlardaki bu unsurlarını korumak için cephe hattındaki bazı birliklerini geri hatların emniyeti için görevlendirmek zorunda kalıyordu.
Teğmen Kemal’in pusuya düşürdüğü Yunan askeri konvoylarından elde edilen her türlü silah, cephane, yiyecek-giyecekten taşınabilenlere el konulup, Türk Ordusunun bulunduğu hatlara getiriliyordu. Taşınamayacak kadar çok olanlar ise yakılarak imha ediliyor, böylece Yunan Ordusu da bunları kullanamıyordu.
Asıl önemlisi Yunan cephe hattındaki muharip Yunan Kuvvetleriydi. Teğmen Kemal yöre köylülerinden müthiş bir istihbarat ağı kurmuştu. Hangi cephede hangi birlik var, komutanı disiplinli mi, gevşek mi, lojistik desteklerini nasıl karşılıyorlar, cepheyi sıkı tutuyorlar mı, geceleri uyanıklar mı gibi konularda istihbarat topluyor, Türk Ordusunun işine yarayacakları yukarıya bildiriyor, zayıf bulduğu cephe hattına da geceleri sızma yaparak darbeler vuruyordu.
Yunan ordusu Teğmen Kemal yüzünden haftanın birkaç gecesi mutlaka 8-10 askerini kaybediyordu.
Yunanlılar arasında Teğmen Kemal’in akıncıları adeta bir efsane haline gelmişti. O dönemler Yunan işgali altındaki Türk köylerinde Teğmen Kemal hakkında uhrevi hikayeler anlatılmaya başlanmıştı. 30 atlıdan oluşan bu Türk akıncıları ile birlikte binlerce kişilik ermiş ordusunun aynı anda Yunanlıların üzerine her gece çullandığı ileri sürülmeye başlanmıştı.
Hatta Yunan Kolordusu’nun Uşak’taki karargahında, Türk Ordusunun özel birlikler oluşturduğu, bunların tamamının akli dengesi bozuk, ölümden korkmayan insanlar olduğu, bunlarla başa çıkabilmenin mümkün olmadığı anlatılır olmuştu.
Teğmen Kemal ve adamları özellikle 1921 ve 1922 yıllarında bu bölgede Yunan Ordusunu en fazla uğraştıran Türk Birlikleri olmuştur.
Bir gün bu akıncılar Yunan hatlarına baskın yapıp, Türk hatlarına dönerken atlarıyla o kadar süratlilermiş ki, Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altay paşa bir gece komuta çadırının önünde kurmaylarıyla otururken rüzgar gibi çadırının önünden geçen atlıları görmüş. Yanındakilere, “kim bunlar yahu böyle Yıldırım gibi geçiyorlar” demiş. Kendisine “Efendim, bu Teğmen Kemal ve adamları, sizin Yunanlılara baskın yapması için izin verdiğiniz İzmirli Teğmen” demişler.
Fahrettin Altay paşa: “Biz bunu diğer Kemallerle karıştırmayalım, böyle yıldırım gibi at sürene “Yıldırım Kemal” diyelim ki uzaktan gördük mü anlayalım” demiş.
O günden sonra Süvari Kolordusunda kim varsa bu akıncılara “Yıldırım Fedaileri”, atlıların komutanına da Yıldırım Kemal demiş.
Yıldırım Kemal bu akınlarında defalarca yaralanmış. Aldırış etmemiş. Görevini aksatmamış. Ancak 1922 yılının Ağustos ayı başında, Yıldırım Kemal’in yaralarının iltihap kapıp yüksek ateş yapması sonucu sık sık bayılmaya ve kendinden geçmeye başlayınca, kendisi Akşehir’den trene bindirilerek tedavi olması için Konya’daki hastaneye gönderilmiş.
Hastanede yapılan tedavilere rağmen yaralarındaki iltihap bir türlü giderilememiş. Bu durumuna rağmen cephede ne olup bitiyorsa takip ediyor, heyecanlanıyormuş.
Nihayetinde Ağustos’un 20’sinde Yıldırım Kemal’in hastanede yattığını bilen arkadaşları Büyük Taarruz öncesi Afyon hattındaki birliklerine gitmeden Yıldırım Kemal’in yanına uğrayıp, helallik almak istemişler. Büyük bir taarruzun başlayacağını anlayan Yıldırım Kemal doktoruna hastaneden taburcu olmak istediğini söylemiş, doktoru kabul etmemiş.
25 Ağustos’un 26 Ağustos’a başlandığı gece Büyük Taarruzun başlayacağını öğrenen Yıldırım Kemal Konya’daki hastaneden üzerine bir üniforma giyerek 24 Ağustos gecesi kaçmış. Yaya olarak ancak 1-2 saat yürüyebilmiş. Akşehir istikametindeki Ardıçlı köyüne kadar ancak gelebilmiş. Köyde muhtarı bulmuş. Muhtara “Şimdi param yok, cepheye yetişmem lazım, bana bir at sat. Parasını savaştan sonra vereceğim. Şayet ölürsem babam parasını sana ödeyecek” demiş.
Ardından babasına, durumu anlatan, savaşta öldüğü taktirde atın parasını gelip ödemesini isteyen bir mektup yazıp, postaya vermesi için muhtara bırakmış. Muhtardan aldığı atı sabaha kadar koşturtup ertesi gün öğle vakti, Afyon yakınlarındaki Türk Cephesine yetişmiş. Süvarilerin yerini sormuş. Göstermişler.
Yıldırım Kemal derhal savaş telaşı içindeki Fahrettin Altay paşayı bulur. 'Emrinizdeyim paşam' 'der. Fahrettin Altay paşa genç subaya gururla bakar: ''Bu hasta halinde nasıl at binersin, nasıl kılıç sallarsın, nasıl kurşun atarsın'' der. Yıldırım Kemal ısrar eder. Konya’dan savaşmak için geldiğini söyler.
''Vatan için ölüm onurdur'' deyince, Fahrettin paşa da Yıldırım Kemal’i yine eski birliği olan Sandıklı’daki 2nci Süvari Tümeninin 11nci Süvari Alayına verir.
Ertesi sabah Büyük Taarruz’un başlaması ile birlikte Yıldırım Kemal hasta ve yaralı haliyle yine atının üstünde yine 30 akıncısının başındaymış. O gece Süvari Birlikleri ile Ahır dağları aşarak Sincanlı ovasına inmişler. Ovaya inmeleri ile birlikte savaşmaya başlamışlar.
Yıldırım Kemal’in süvari alayına o sıralar ismi Küçükköy olan yerdeki tren istasyonunun ele geçirilmesi emri verilmiş.
Savaş 26 Ağustos’u 27’sine bağlayan geceye kadar çok şiddetli bir şekilde devam etmiş. Yıldırım Kemal işte bu akşam yeniden yaralanmış. Yaralı haliyle atının üstünde ertesi gün öğlene kadar savaşmaya devam etmiş.
Küçükköy tren istasyonu 27 Ağustos öğle saatlerinde ele geçirilmiş.
Yıldırım Kemal’in yanındaki 4 subay ve 30 askerin tamamı 27 Ağustos günü bu Küçükköy tren istasyonunu ele geçirirken şehit olmuş.
Ben bu Küçükköy’den çok yaşlı bir teyzeyle konuşmuştum. Küçükköy’deki bu çatışmaları çocuk olmasına rağmen hatırladığını söylemişti.
Silah seslerinin azalması ile birlikte saklandıkları yerden çıkarak Türk Ordusunun köylerine gelişini karşılamışlar.
Ben kendisine Yıldırım Kemal’i hatırlayıp, hatırlamadığını sorduğumda, bana: “Saklandıkları yerden çıktıktan sonra köylülerin yaralı askerlere yardım ettiğini, şehitleri toplamaya çalıştıklarını; köylülerin şehitleri tren istasyonunun yanındaki ağaçlık alana toplamaya başladığını, o esnada bir atın, üzerinde şehit olmuş bir süvari ile birlikte yavaşça bu ağaçlığa geldiğini” söyledi.
“Üzerinde şehit olmuş süvariyi taşıyan atın diğer şehitlerin yanına gelince durduğunu ve üzerindeki şehidi diğer şehitlerin yanına bıraktığını” ekledi.
Bu teyze bana “Atının üzerinde şehit olmuş süvarinin şu an istasyonda fotoğrafı asılı olan Yıldırım Kemal olduğunu ve çocuk olmasına rağmen bunu net olarak hatırladığını” söyledi.
Küçükköy Tren İstasyonu’nun adı o günden sonra “Yıldırım Kemal” istasyonu olarak kalmış.
Yıldırım Kemal, diğer dört subay ve 30 askeri halen Yıldırım Kemal İstasyonunun yanındaki ağaçlık alanda gömülü…
Biz, 1966 yılına kadar bu kahramanlara burada bir anıt mezar yapmayı fazla görmüşüz.
Ben Afyon’da iken bu şehitlik için ne yapabilirim diye düşünmüştüm. Sağ olsun, Afyonlu mermerci arkadaşlarımız sahip çıktı, bütün şehitliği yeni baştan tanzim ettik. Yıldırım Kemal’in fotoğrafını siyah mermerin üzerine işletip, baş ucuna astık. Fotoğrafı mezar taşında bile heybetli durdu.
*****
Yıldırım Kemal’in babası oğlu şehit olduktan 2 ay sonra elinde oğlunun kendine yazdığı vasiyete benzer mektupla, Kemal’inin mezarını bulmuş. Mezarın başında ne yapmış, pek bilen yok. Yöre halkından görenler, sadece Yıldırım Kemal’in babası olduğunu söyleyen birinin yanında küçük bir kız çocuğuyla mezarın başına geldiğini ve mezarın üzerine diz üstü çökerek kala kaldığını söylediler. Hiç konuşmamışlar. Öylece kala kalmışlar. Kim bilir, o baba ve kız kardeş bizim göremediğimiz neleri gördü…
Ben kendi payıma Yıldırım Kemal için bir şeyler yapmaya çalıştım. Yıldırım Kemal Kurtuluş Savaşı kahramanlarından sadece biri. İsmini bilemediğimiz ya da unuttuğumuz bize bu bağımsızlığı ve bayrağı hediye eden diğer kahramanları da şükran ve minnetle anıyorum.
Her geçen yıl bir bahane uydurularak iptal edilen 30 Ağustosların bu milletin yüreğinde yaşamaya ve anılmaya devam edeceğine inanıyorum.
Sizleri bilemem ama ben devam ettirmeye çalışıyorum…
Hepinizin 103. Yılı kutlu olsun.
Not: Yolunuz Afyon'da Yıldırım Kemal şehitliğine düşerse, siyah bir mermer üzerine nakşedilmiş bu fotoğrafı görürsünüz. Şehitliğin tanzim edilmesinde bu satırları yazan fakirin de naçizhane katkısı var. Hatırlarsınız.
Sedat ONAR,
29 Ağustos 2025, KUYETA