"O gün sahil bataryalarımızda bulunan askerler,
subaylar ve komutanlar cidden takdir edilecek bir fedakârlıkla,
yani cesaretin sabrın sonuna kadar toplarını kullanmışlar, vazifelerini ifa etmişlerdir.
Düşünün ki birçok çökmeler, infilâklar, yangınlar,
kayıplar arasında, daimi ateş karşısında, tahrip edici ateşler altında, bunlar hiç titremeden vazifelerini yapmışlardır."
Mustafa Kemal ATATÜRK
Düşmandan Ele Geçirilen Bir Silahın Türk Askeri Tarafından Çalıştırılması |
Fransız Bouvet Zırhlısını Batıran Top ve Batarya Komutanı Hilmi ve Teğmen Fahri |
Gelibolu Harp Sahasında Top Başında |
Gizlenmiş Bir Posta Dağıtım Çadırı |
İhtiyat Mevkiinde Bir Sırt Gerisinde Eratlar |
İtilaf Donanma Gemilerinin Çanakkale Boğazı'na Girişi |
Kanlısırt'ta Dikilen Bir Gazi Alayının Sancağı |
Nusrat Mayın Gemisi |
Nusrat Mayın Gemisi Kaptanı Hakkı Bey |
NUSRAT MAYIN GEMİSİ : LİNK
ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞLARI
VE ORTAM
Hastane mevkiinden havalanan uçağımız Alman subaylar Pilot yüzbaşı Serno ve Gözetleme Subayı Schneider komutasında boğaz girişine doğru uçar. Yüzbaşı Schneider not defterine şunları düşmüştür:
Yaklaşık 1600 metre irtifadayız. Bozcaada önlerinde boğaza girmek üzere 40 kadar savaş gemisi sayılmıştır. Bu gemilerden 15'i İngiliz, 4'ü Fransız olmak üzere 19 Ağır Zırhlı Kruvazör, 3 Hafif Kruvazör, iki uçak gemisi, 16 nakliye gemisi ve 100 kadar Şilepten oluşmaktadır. Toplamı 200 kadardır.
Ertesi gün boğaza girme kararı alınır....
Nusrat'ı unuturlar.
Nusrat bütün bu gemilerin burnunun dibinde dolaşarak o güne kadar hiç denenmemiş hiç yapılmamış bir iş yapar..Emir bile böyle değildir.
Emir mayınların boğaza bir kıyıdan diğerine yerleştirilmesidir.
Nusratın komutanı ne yapar. Tam tersini!!!
Hamidiye ve Ertuğrul Tabyaları arasına kıyıya paralel olarak yerleştirir mayınlarını...
200 geminin arasında bir bu kıyıdan bir öteki kıyıda mayın yerleştireceksin ve seni hiç bir Allah kulu görmeyecek! Bu mucize değildir de nedir? Akif kesinlikle haklıdır!
Ertesi gün savaş düzeninde önce 6 zırhlı boğaza giriş yapar.
Ardından diğerleri...
Amirallik Forsu Muazzam bir çelik yığını olan Inflexible gemisindedir.
8 taret dakikada 800 mermi ve 40 top atma kapasiteli bir dev!
Arkasında aynı türden Irresistable, Queen Elisabeth, Lord Nelson yol almaktadır. Yanında Fransızların Triumph, Agamemnon ve Majestique zırhlıları.....
18 Mart 1915...
Sabah saatın 8:30'u...
Boğazdan ağır ağır bir biri ardınca serin, sessiz ve kimsesiz masmavi sulara doğru bordalarlar..
O kadar sessizdir ki ortalık...
O kadar sessizdir ki...
Nefes alsa biri duyulacak...
Saat 10:00'da yerleşim pozisyonlarını almaya başlarlar.
Saat 11:35'te pozisyonların alındığı bilgisi gelir.
İngiliz Amiral Robbeck bir kahve söyler, güverteye de bir sandalye getirtir.
Kahve eşliğinde tabyaların düşüşünü seyredecek ve muhteşem zaferini kutlayacaktır!
Bilmez ki karşısında Türk vardır ve bilmez ki bu ordu son ordusudur İslamın!
Ve yine bilmez ki sırtından Kürt isyanları olsa da Bedr sahibi bu gün burada Türkün yanındadır!
Saat 11:45'te atış serbest işaretiyle Triumph başlar Hamidiye Tabyası'nı dövmeye...
Ardından diğer tabyaları..
Dakikada 4650 top mermisi düşer tabyalara.
Ölü püskürmededir yer!
Ölüm indirmede Gökler...
Yer gökle karışmış..
Kan, kemik, toprak bir birine karışmış...
Sessiz mi sessiz Türk Tabyaları..
Bir işaret bile vermez..
Sanki küsmüş de içine kapanmış...
Amiral Robbeck hatıralarında çok şaşırdığını anlatır........
Saat 12:00'de Türk tabyalarından atış başlar.
O güne gelmeden evvel İngilizlerin yaptığı istihbaratta Türk toplarının menzilini 1650-2000 metre olarak öğrenirler.
Doğrudur aslında istihbarat ama...
Bu toplar gemilerden sökülen toplardır.
Ve Türk Subayları bunları ıslah ederek menzilini 3000 metreye çıkarmıştır.
İşte mucize yanında insanın çapı budur.
Allah çapa bakarak mucize verir!
Nusrat ne kadar mucizevi bir iş başardı ise mühendishane subayları da aklın son kertesine yücelirler bu mucizeye karşı.
İşte Allah'ın aradığı kafalar bunlardır!
Yoksa mucize verse ne; adam adam olmadıktan sonra!
Musa daha ayakta iken Tur'da Allah ile konuşurken Yahudi satmadı mıydı Musa'yı?
İşte kalite farkı burada!
Bu Türk Irkı Hakikaten çok ilginç bir ırk!
Kahvesini yudumlarken Amiral Robbeck bir mermi gelir körün taşı gibi Inflexible'ın pruva direğinin ana ayağına isabet eder bir dakika sonra bir başka biri taretin birini vurur, ardından gelen üç gülle de taretleri ve güverteyi patlatır.
Amiral Robbeck elinden kahve kupasını fırlatarak kumanda odasına canını zor atar.
Ardından başka bir mermi Queen Elisabeth'in mermi yükleme vincini parçalar. Hemen ardından gelen gülle ise bacasından içeri düşer ve içeride patlar.
Saat 12:00'da tüm Türk Tabyaları ateş kusmaya başlamıştır.
General Robbeck hatıralarında bir ara, "Hani bunların menzilleri 1700 metreydi? attıkları her mermi geminin içinde bu ne biçim menzil istihbaratı!" diye bağırdığını yazmaktadır!
Birleşik Kuvvetler Türk Tabyalarına cehennemi kusmasına rağmen; Türk Tabyaları aralıklarla top atışı yapar ama çok isabetlidir.
Bu tabyaların içinde en fazla isabet kaydeden "DARDANOS TABYASI"DIR!!!
Agamemnon'a art arda üç top mermisi isabet ettirir. Ardından Üç mermi de Queen Elisabeth'e...
Fransız Amirali Guepratte'ın bulunduğu Suffren'e 14 dakikada 14 mermi isabet ettirir. Takiben Gaulouis baş tarafına isabet eden bir merminin açtığı 7 metrelik bir yırtıkla batmaya başlar. Sadece Charle Magne'de ağır hasar yoktur!
General Robbeck hırsından kıpkırmızı kesilmiş bir vaziyette Fransız Amirale ağza alınmayacak lafları saydırır. O da bu atış altında yapacak bir şey yoktur der. Bunun üzerine Amiral diğer gemileri savaş alanına sürmek için Fransızlara çekilme emrini verir. Fransız gemileri geri çekilme manevralarına başlamıştır ki Bouvet Zırhlısı müthiş bir infilakla sarsılır. Ve iki dakika içinde koca gemi gözden kaybolur. 639 kişilik mürettebatından kurtulan 100 kişi bile değildir!
Ardından Irressistable müthiş bir infilakla koca bir yara alır.
Saat 17:00 sularında Amiral Robbeck bu şartlar altında daha fazla zorlamanın bir manası yok diyerek geri çekilme emrini verir.
Gurup güneşinin ışıkları perişan haldeki Birleşik Kuvvetler filosunun üstüne düşerken Türk komutanlar bir tepenin üzerine çıkarak uzaklaşan düşman gemilerini seyre daldılar.
Bir süre sonra Cevat Paşa'nın sesi duyulur: "Geldikleri gibi gittiler. Geçemediler, geçemeyecekler de!!!"
Tophaneli Hakkı:
Nusrat Mayın Gemisi komutanıdır. Bu görevden iki gün önce kalp krizi geçirmiştir. Tüm ikazlara rağmen bu göreve katılmak istemiştir. Mayınların döşenmesinden sonra, geminin düşman projektörlerine yakalanıp, görev başarısızlığa uğrayacak korkusuyla ikinci bir krizle, Çanakkale’ ye dönemeden vefat etmiştir. Şahadet şerbetini içmiştir...
Sarıçalı Mevkiinde Bir Tümenin Kurmayları |
Seddülbahir'de Düşmandan Alınan 24 cm.lik Bir Top |
Şirket-i Hayriye Vapuru ile Düşman Denizaltılarının Tehdidi Altında Marmara'daki Tehlikeli Yolculuğun Sonunda Yaralıların İstanbul'a Getirilişi |
TAARUZ ANI... |
İngiliz Zırhlısı H.M.S GOLİAHT ı torpido atışı ile batıran Kahraman Muavenet-i Milliye torpido botu subay ve eratı |
Kadınlarımız ve yaralı asker |
Çanakkalede Yaralanan Askerlerin Sirkecide Vapurdan İndirilmesi |
Çanakkalede Yaralanan Askerlerin Sirkecide Vapurdan İndirilmesi |
Çanakkale'de Subaylarımız |
Çeşme başında Subaylarımız |
ÇANAKKALE...ve KÜÇÜK ASKER |
Anzaklar ile onlara su veren Köylümüz - Savaşta dahi İnsanlığımızı kaybetmedik. |
AVUSTRALYA'da, Çanakkale Savaşları sırasında yaralı Anzak askerini kucağına alıp siperine götürecek kadar centilmence davranan şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak bir heykel yapıldığı ortaya çıktı.
Avustralya Savaş Anıtı koleksiyonunda yer alan 'Tahliye' adındaki heykelde, bir Anzak askeri Gelibolu Yarımadası'nda kırık silah arabasına yaslanıyor ve Türk bayrağını ayakları altına alıyor, yanında da Türk askerine ait bir kafatası bulunuyor. Heykel, düşmanın öldürüldüğünü ve toprakların işgal edildiğini simgeliyor.
Çanakkale Deniz Zaferi'nin 99'uncu yıldönümü ve Şehitleri Anma Günü törenlerine hazırlanılırken Anzaklar'ın 89 yıllık bir ayıbı ortaya çıktı. Avustralya'nın başkenti Canberra şehrinde bulunan Avustralya Savaş Anıtı Müzesi koleksiyonunda yer alan 'Tahliye' adındaki heykelin, müzeye ait web sitesinde de fotoğraf ve bilgileri yer aldı. Web sitesindeki bilgilere göre Wallace Anderson tarafından 1925 yılında kilden yapılan, 1926 yılında alçıya dökülen ve 1927'de Melbourne'de bronz döküm olarak yenilenen heykel, Avustralya Savaş Anıtı'nca satın alınarak koleksiyona dahil edildi.
Web sitesinde yer alan İngilizce bilgilere göre 82 cm. yüksekliğindeki heykelde, bir Anzak askeri bir silah arabasına yaslanıyor ve ayakları altına aldığı Türk bayrağı bulunuyor. Bayrağın yanında ise Türk askerine ait olduğu ima edilen bir kafatası bulunuyor. Heykelde, Anzak askerinin yaslandığı silah arabası, savaşı ve Gelibolu'daki yıkımı temsil ediyor. Üzerinde dikildiği Türk bayrağı ve kafatası ise işgal edilen toprağı ve öldürülen düşmanı simgeliyor.
TÜRK BAYRAĞININ ÜZERİNE BASIYOR
Çanakkale Savaşları sırasında bir Anzak askerinin yaralanması üzerine siperinden beyaz bayrak sallayıp savaşa ara vererek, Anzak askerini kucağına alıp siperine götürecek kadar centilmence davranan şehitlerimizin kemiklerini sızlatan heykelin 89 yıl sonra hala koleksiyonda yer alması tarih araştırmacılarının tepkisini çekti.
Her yıl 25 Nisan tarihinde Anzak Günü nedeniyle atalarını anmaya gelen Avustralya ve Yeni Zelandalılar'ı Gelibolu Yarımadası Kanlısırt Mevkii'ndeki, yaralı bir Anzak askerini kucağında taşıyan Türk askerinin tasvir edildiği 'Mehmetçiğe Saygı Anıtı' karşılıyor.
18.03.2014- Basın
İŞTE ARAMIZDAKİ FARK !
BABASININ NE İŞİ VARMIŞ
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet kurulduktan sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması nedeniyle
Türkiye’deki yabancı ülke yetkilileri ve komutanlarına
Dolmabahçe Sarayı’nda resmi bir resepsiyon vermiş.
Cumhuriyet Resepsiyonuna katılanlar güler yüzlü biçimde eğlenirlerken, genç bir İngiliz komutan yüzü asık biçimde
Atatürk'e sert biçimde bakıyormuş.
Bunu fark eden ve bu tavrı merak eden Atatürk,
yaverini İngiliz komutana gönderip
“Sor Bakalım, bana niye bu şekilde bakıyor”
diye haber göndermiş.
İngiliz komutanın yanına giden Atatürk'ün yaveri,
Mustafa Kemal’in sorusunu komutana iletmiş ve
İngiliz’in yanıtını alarak Atatürk'ün yanına gelmiş.
İşte bu noktada, Atatürk’ün hepimize ders olması gereken
“tarihi sorusu” doğmuş.
Atatürk:
Sordun mu yaver, niçin bana öyle bakıyormuş?
Yaver:
Sordum Paşam
Atatürk:
Eee, ne dedi?
Yaver:
Paşam, Çanakkale Savaşında babasını kaybetmiş,
o nedenle size öyle bakıyormuş.
Atatürk:
O zaman git sor bakalım,
babasının Çanakkale'de ne işi varmış?
_______________