Translate

12 Kasım 2013 Salı

KİM DEMİŞ ATATÜRK’Ü ANADOLU’YA VAHDETTİN GÖNDERDİ DİYE





Türkiye’de birileri şu iddiayı tekrarlayıp duruyor: 
“Atatürk’ü Anadolu’ya Millî Mücadele’yi başlatsın diye 
Padişah Vahdettin gönderdi.”




Turgut Özakman “Vahdettin, M. Kemal ve Milli Mücadele” (Bilgi yayınevi, 2007) adlı kitabında bu iddiayı sağlam kanıtlara dayanarak çürütmüştür. Bununla birlikte, biz bir an için doğru olduğunu kabul edelim. O zaman söz konusu iddianın; Vahdettin’in hal ve hareketleri ile, konuşmaları ile uyumlu olması, bunlarla çatışmaması gerekmez mi? Elbette gerekir, eğer çatışmıyorsa iddia doğrudur, çatışıyorsa doğru değildir.

Öyleyse, gelin bir de bu açıdan ele alalım konuyu. Aşağıdaki satırlarda Vahdettin’in kimi söz ve hareketlerini, kronolojik sırasıyla, gerekli gördüğüm bazı açıklamalarımı da ekleyerek sunuyorum. “Atatürk’ü Anadolu’ya Millî Mücadele’yi başlatsın diye Padişah Vahdettin gönderdi” iddiası doğru mu, değil mi görelim.

EKİM-KASIM 1918

- 30 Ekim 1918, Mondros Mütarekesi…

Vahdettin, Mütareke’nin koşullarını öğrenince, İzzet Paşa’ya şunları söyler: “Bu şartları, çok ağır olmalarına rağmen, kabul edelim. Tahminim odur ki, İngilizlerin doğuda asırlarca devam eden dostluğu ve lütufkâr siyaseti değişmeyecektir. Biz onların hoş görüsünü daha sonra elde ederiz.”

 (Görüldüğü gibi Vahdettin, İngiliz “dostluğuna” ve “lütufkârlığına” güvenerek ve daha sonra da İngilizlerin “hoş görüsüne” sığınmayı düşünerek, Anadolu’nun işgaline yol açan Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasını kabul etmiştir.)

- Padişah Vahdettin, “İngilizleri memnun etme” politikası gereği, Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra, 5 Kasım 1918’de ordunun onda dokuzunun terhis edilerek, erlerin memleketlerine gönderilmesine yönelik kararnameyi hiç tereddüt etmeden imzalamıştır. Ayrıca İngilizlerin, Ali İhsan Paşa ve Yakup Şevki Paşa gibi başarılı komutanları tutuklayarak Malta’ya sürgün etmelerine ses çıkarmamıştır.

- Vahdettin’in, Daily Mail gazetesi muhabiri G. Ward Price (Prays)’a 24 Kasım 1918’de söyledikleri: “İngiltere’de, öteden beri Türklere karşı mevcut dostluk duyguları, I. Dünya Savaşı başladığı zaman hemen yok olmuş değildir. Fakat Ermenilerin öldürülmeleri, İngilizlerin Türkiye’ye karşı duygularında derin bir değişiklik meydana getirmiştir. Bu kötülükler kalbimi yaralamıştır… Adalet, çok geçmeden yerini bulacaktır. İngiliz milletine olan kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı, Kırım Savaşı’nda İngilizlerin müttefiki olan babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Şimdi, bu sebepten, memleketim ile Büyük Britanya arasında öteden beri var olan dostane ilişkileri yenileyip, kuvvetlendirmek için elimden geleni yapacağım.” 

[Bu sözleriyle İngilizlerin dikkatini çeken Vahdettin, kısa bir süre sonra da çok daha ileri giderek İngilizlere açıkça “Türkiye’nin yönetimini elinize alın” teklifinde bulunmuştur (Sinan Meydan).]


MART 1919

- 9 Mart… Damat Ferit’in General Webb’e söylediği: “Ben ve Sultan, Allah’dan sonra umudumuzu İngilizlere bağladık.” 

(Bizim dincilerin “Vahdettin Han”ı bütün umudunu milletine değil, Anadolu’ya değil, düşmana, İngiliz’e bağlamış!)

- 11 Mart... Amiral Webb’in raporu: “Hükümet yeni tutuklamalara başladı. İtaatli bir ata fazla antrenman yaptırıyoruz. Daha fazla adam tutuklarsak, bu hükümet istifa eder. Daha iyisini bulamayız. Sadrazam her valiye bir İngiliz danışman atamak istiyor. Bizi mahcup ediyorlar… Damat Ferit Hükümeti düşünülmesi mümkün olan en İngiliz yanlısı hükümettir.” 

(Vahdettin öyle birini sadrazam olarak atamış ki bu şahsın kurduğu hükümeti, işgalci düşman “düşünülmesi mümkün olan en İngiliz yanlısı hükümet” olarak niteliyor.)

- 30 Mart... Damat Ferit “Vahdettin’in takip ettiği gaye, Osmanlı Hükümeti’ni İngiliz Devleti’ne mutlak bir teslimiyetle bağlamaktır” diyerek Vahdettin’le birlikte hazırladıkları, İngiliz mandası isteyen projeyi İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe (Kaltorp)’a sunuyor.



HAZİRAN 1919

- 6 Haziran… Yüksek Komiser Calthorpe (Kaltorp)’un raporu: “Damat Ferit İngiliz mandası istiyor. … Padişah yalnız kendi kişisel güvenliğini düşünüyor.”

- 20 Haziran… Posta Genel Müdürü Refik Halit Karay’ın Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti telgraflarının çekilmemesi emri dolayısıyla Atatürk’ün ülke çapında bütün ilgililere genelgesi: “Milletin sesini boğarak yasal hakkını istemekten men etmeye ve vatanın mahvına sebep olmaya yönelmiş bu emri hiçbir namuslu telgraf memurunun yerine getireceğini ummam. Fakat böyle bir namussuzluğa cüret edenler olursa, derhal divan-ı harbe gönderilmesini emrederim.” 

(Vahdettin ve onun atadığı hükümet, Atatürk’ün çalışmalarını engellemek için elinden ne geliyorsa yapıyor. İşte Posta Genel Müdürü Refik Halit Karay’ın marifeti... Eğer Vahdettin’in onayı olmasa posta müdürü böyle işlere girişebilir miydi? R. H. Karay, yazılarıyla da Milli Mücadele’ye karşı çıkmış biriydi. Eğer Vahdettin iyi niyetli olsaydı, böyle birinin, haberleşmenin başına getirilmesine izin verir miydi?)

- 21 Haziran… Ali Kemal’in İngiliz yetkililere söylediği: “Mustafa Kemal’in telkinlerine itaat eden her memur ve subay Divan-ı Harp tarafından ceza görecek.” 

(Ali Kemal Millî Mücadele’nin ve milliyetçilerin en amansız düşmanlarından ve İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyelerindendir. Kalemiyle ve Dahiliye Nazırı olarak Milli Mücadele’ye şiddetle karşı çıkmış, aleyhinde elinden gelen her şeyi yapmıştır. Böyle birini, “Atatürk’ü millî mücadeleyi başlatsın diye Anadolu’ya gönderen” şahıs, yani Vahdettin nasıl İçişleri Bakanı yapar?)


TEMMUZ-EYLÜL 1919

- 22 Temmuz… İngiliz ve Fransız yüksek komiserleri ortak bir karar alıyorlar: “Padişah’ı destekleyeceğiz ve her türlü ihtilale karşı koyacağız.” (Akla hemen şu soru geliyor: Acaba işgalci devletler Vahdettin’i neden ve kime karşı destekliyor, neden buna ihtiyaç duyuyorlardı? Vahdettin’e neden güveniyorlar, ona yönelebilecek hangi ayaklanmaya karşı koyacaklardı?)

- 30 Temmuz… Vahdettin’in Harbiye Nazırı Nazım Paşa, Atatürk’ün tutuklanması için Kâzım Karabekir’den yardımcı olmasını istiyor. Damat Ferit’in, İngiliz Yüksek Komiserliği Müsteşarı Tom Hohler’e sorusu: “Lüzumu halinde Padişah ve benim güvenliğim İngilizler tarafından korunacak mıdır?” (Dikkat! “Mustafa Kemal Paşa’yı ülkeyi kurtarsın diye Anadolu’ya yollayan” devlet başkanı, can güvenliğini, ülkeyi işgal eden yabancı devletten bekliyor.)

- 9 Ağustos… Vahdettin, Atatürk’ün ordudan çıkarılması, nişanlarının geri alınması ve “fahri yaverlik” unvanının kaldırılması hakkındaki hükümet kararını onaylıyor.

- 20 Eylül… Vahdettin Damat Ferit Hükümeti’ne yardımcı olunmasını isteyen bir beyanname yayımlıyor.

- 29 Eylül… Damat Ferit’in İngiliz Yüksek Komiseri J. De Robeck’ten talebi: “Vahdettin’in hayatı için güvence istiyoruz.”


MAYIS-EKİM 1920

- 13 Mayıs… Vahdettin 16 Kuva-yı İnzibatiye “gazi”sini ve isyan elebaşısını Mecidiye nişanı ile ödüllendiriyor. (Kuva-yı İnzibatiye, Padişah Vahdettin’in, Anadolu’da “kelle koltukta” emperyalistlere karşı mücadele eden Atatürk’ün “düzenli ordusu”na karşı kurdurduğu dört ayrı ordudan biridir.)

- 24 Mayıs… Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkında idam fermanı yayınlıyor; işte o ferman: “Kuvayı Milliye adı altında çıkardıkları fitne ve fesatla, anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak… iddiasıyla haklarında dava açılan, 3. Ordu Müfettişliği'nden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selanikli Mustafa Kemal Efendi, Eski Yirmiyedinci Fırka Kumandanı miralaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey, Eski Yirminci Kolordu Kumandanı Mirliva Salacaklı Fuat Paşa ile eski Vaşington elçisi ve Ankara milletvekili Midillili Rüstem ve Sıhhiye eski Müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ile Üniversite Batı Edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip Hanım'ın, … sahip oldukları askerî ve mülkî rütbe ve nişanlarla, her türlü resmî unvanlarının kaldırılmasına ve idamlarına … dair İstanbul Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından gıyaben verilen hüküm ve karar tasdik edilmiştir. Bu Padişah Buyruğu'nu yürütmeye Harbiye Nazırı görevlidir.”

- 10 Haziran… Yüksek Komiser J. de Robeck’den Lord Curzon’a rapor: “Sadrazam Damat Ferit gelecekteki Türk Devleti için İngiliz himayesi istedi ve yeni yetişecek şehzadenin tamamen İngiliz dostu olarak yetiştirileceğini söyledi.” 

(Sadrazam Damat Ferit “gelecekteki Türk Devleti için açıkça İngiliz mandası istiyor ve yetişecek şehzadenin de tamamen İngiliz dostu olarak eğitileceğini” söylüyor. Şehzade dediği Vahdettin’in oğludur. Damat Ferit, Sultan’ın onayı ve haberi olmadan böyle konuşabilir mi? İngiliz mandası isteyebilir mi, oğlu için taahhütte bulunabilir mi? O zaman nerede kaldı “Millî Mücadele’yi başlatmak üzere M. Kemal Paşa’yı Anadolu’ya Vahdettin’in gönderdiği” iddiası?)

- 12 Temmuz… Halife ve Padişah Vahdettin’in hükümetinde Adliye Nazırı olan Ali Rüştü’nün İstanbul basınında yer alan demecinin bir bölümü şöyledir: “General Paraskevopulos’un ordusu şimdi sürat ve şiddetle harekâta devam edecek olursa, birkaç haftada Ankara surları önünde bulunacaktır. Yunan ordusunun başarısı için dua ediniz! Bu ordu (yani Yunan ordusu) bizim ordumuzdur!” 

(Vahdettin, Yunan ordusunun başarısı için dua edilmesini isteyecek kadar çürümüş bir adamı nasıl bakan yapmış, bunu söyleyebilen adamı nasıl oluyor da kabinede tutuyor?)

- 10 Ağustos: Sevr Antlaşması... Antlaşma fiilen uygulanmadı. Buna rağmen Vahdettin hükümeti, bu antlaşmaya dayanarak, kendi memurlarının aylıklarını kesiyor. Düşündürücü değil mi?

- Fransız uçakları Antep’te halkın teslim olması için, Dürrizade Abdullah’ın fetvasını dağıtıyor! Bir İslam âlimi halkın işgalcilere teslim olması için fetva veriyor ve bu ihanet belgesi düşman uçaklarıyla halka dağıtılıyor. Dikkat! Bu adam Şeyhülislam…, kimin? Halife Vahdettin’in şeyhülislamı! Mustafa Kemal Paşa ve diğer Kuva-yı Milliye komutanlarının vatan hainliği gerekçesiyle idamlarına hükmedilen ve İngiliz uçaklarıyla bütün yurda dağıtılan yüz karası fetva, büyük bir fitneye sebep olmuştur. Fetvayı Mustafa Sabri Efendi yazmış, Dürrizade Abdullah Efendi Şeyhülislam olarak onamış, Sadrazam Damat Ferit Paşa imzalamış, Sultan Vahdettin yürürlüğe koymuştur. Evet, fetvayı “Atatürk’ü Millî Kurtuluş Savaşını başlatsın diye Anadolu’ya yolladığı” iddia edilen şahıs yürürlüğe koydurmuştur. İddia sahipleri acaba bu çelişkiye ne diyecektir?

- 2 Eylül: Damat Ferit’in J. De Robeck’e, Vahidettin’in, “oğluna bir İngiliz vasi aradığı, Anayasa’nın onun veliaht sayılmasına göre değiştirilmesi” hakkındaki açıklaması…

- 4 Ekim… Sadrazam Damat Ferit’ten İngiliz Yüksek Komiseri J. de Robeck’e: “Padişah milliyetçi eğilimli bir hükümetle çalışmaya rıza göstermektense, belki de tahtını bırakacaktır.”

1922

- 30 Temmuz, 6-7 Ağustos… Yunan Yüksek Komiseri Stergiadis Ege’de İyonya Özerk Bölgesi Devleti’ni ilan etti. Llyod George’un demeci: “İzmir’de artık Türk egemenliği kurulamaz.” Peki, Vahdettin ne yaptı düşmanın bu son darbesi karşısında? İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold ile görüşerek, İstanbul Hükümeti’nin desteklenmesini istedi! Ne için? İzmir için değil, Ankara yönetiminin ve millî ordunun yok edilmesi için!...

- 17 Kasım, sabah saatleri… Vahdettin İngilizlere sığınarak Malaya adlı zırhlı ile yurt dışına kaçtı. (Haklı olan, karakter sahibi olan kaçar mı, çıkar haklılığını savunur, görevini yaptığını kanıtlar. Hem de düşmana sığınıyor, düşmanın yardımı ve gemisiyle kaçıyor.)

Toparlayalım kanıtlarımızı:

- Vahdettin İngiliz milletine karşı kuvvetli sevgi ve hayranlık duyguları içindedir. İngiliz “dostluğuna” ve “lütufkârlığına” güvenir. Onların “hoş görüsüne” sığınmayı düşünür. Bu duygularla Anadolu’nun işgaline yol açan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasını kabul etmiştir.

- Ordunun onda dokuzunun terhis edilerek, erlerin memleketlerine gönderilmesine yönelik kararnameyi hiç tereddüt etmeden imzalamıştır.

- İngilizlere açıkça “Türkiye’nin yönetimini üstlenmeleri teklifinde bulunmuştur.

- Allah’dan sonra, umudunu İngilizlere bağlamıştır.

- Oğluna İngiliz vasi arar.

- Yalnız kendi kişisel güvenliğini düşünür. Hayatı için İngilizlerden güvence ister.

- İşgalciler tarafından desteklenir, koruma altına alınır.

- Vahdettin ülkenin ölüm kalım mücadelesine hazırlandığı bir dönemde devletin yönetimini en İngiliz yanlısı hükümete, Damat Ferit gibi bir adama bırakır.

- Damat Ferit… Bu adamın gözünde, şahsî çıkarları her değerden önce gelir. Millî duygulardan yoksundur. Yabancılara karşı tam bir aşağılık duygusu içindedir. Millî iradeye ve egemenliğe inanmaz. Millî Mücadele’ye karşıdır. Yurtseverlere, milliyetçilere, millî kuvvetlere düşmandır, onların vatan uğrundaki faaliyetlerini engellemeye çalışır. Bütün umudunu yabancı güçlere bağlamıştır. Ülkesini yabancı yönetimi altına sokmaya hazırdır. Düşmanların tam güvenini kazanmıştır. Yabancılar onun hizmetlerinden, son derecede memnundur. Kendisini destekler, iktidarda kalmasını isterler. Zamanı gelince İstanbul’dan gizlice kaçar.

- Vahdettin ve hükümeti Atatürk’ün çalışmalarını engellemek için, ellerinden ne geliyorsa yapar. Şeyhülislamı halkın işgalcilere teslim olması için fetva verir, bu ihanet belgesi düşman uçaklarıyla halka dağıtılır. Atatürk’ün ordudan çıkarılması, nişanlarının geri alınması ve “fahrî yaverlik” unvanının kaldırılması hakkındaki hükümet kararını onaylar. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkında idam fermanı yayınlar. Anadolu’da “kelle koltukta” emperyalistlere karşı mücadele eden Atatürk’ün “düzenli ordusu”na karşı Kuva-yı İnzibatiye gibi ordular kurdurur.

- Sonunda, âdeta taptığı İngilizlere sığınır. Düşman zırhlısı ile yurt dışına kaçar.


***

Bütün bunları yapan biri, Vahdettin, Millî Mücadele’yi başlatsın, devleti kurtarsın diye Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya gönderecek ha…

Bu palavraya kargalar bile güler.

“Atatürk’ü Anadolu’ya Padişah Vahdettin gönderdi” iddiası çürüktür, tarihî olaylarla, gerçeklerle tamamen çelişmektedir.

Öyleyse o bir yalandan ibarettir. Türkiye Cumhuriyeti’nin iç ve dış düşmanları tarafından, Atatürk’ü gölgelemek, Türkiye’yi karıştırmak amacıyla uydurulmuş yüzlerce yalandan sadece biridir.

Böyle bir yalana ancak art niyetliler inanır, kuş beyinliler, cahiller inanır.

Prof. Dr. Cihan DURA


Sinan MEYDAN'ın


_________________