Atatürk'ün ilk emri: Silahları vermeyin
Mustafa Kemal Atatürk'ü ölümünün 75. yılında Taylan Sorgun ile yaptığımız özel bir söyleşi ile anıyoruz.
Gazeteci-yazar Taylan Sorgun, son görgü tanıklarının ağzından, Mustafa Kemal'in 30 Ekim 1918 Mondros Teslimiyet Antlaşması sonrasında, 13 Kasım 1918 günü İstanbul Haydarpaşa Garı'na gelişinde yaşanan “müthiş sahne”yi anlatıyor.
Bu anı Türk basınında ilk kez yer alıyor.
MONDROS'U TANIMIYOR
Sayın Taylan Sorgun. Mustafa Kemal'in İstanbul'a gelişi nasıl oluyor ve o gün neler yaşanıyor?
Mustafa Kemal 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Teslimiyet Antlaşmasını tanımıyor! O sırada bulunduğu Adana'da Yıldırım Orduları Grup Komutanı olarak Saray'la adeta bir “telgraf savaşı” veriyor. 5 Kasım'da Mondros'a aykırı olarak İskenderun'a gelecek İngilizlere ateş açılması talimatı verdiğini Saray'a bildiriyor.
Saray ve padişah paniğe kapılıyorlar. “Sakın yapma!” diyorlar.
Mustafa Kemal 8 Kasım'da Saray'a bir ültimatom daha çekiyor. “Böyle giderse İngiliz ihtiraslarının sonu gelmez. Kabineyi de onlar tayin eder. Anadolu'yu işgal ederler” diyor.
Sonra da “Ben karakterime uyanı yapacağım!” diye rest çekiyor.
Saray ne yapıyor?
Saray bunun üzerine M. Kemal'in emrindeki bütün ordu ve askeri kuvvetleri dağıtıp, kendisini derhal İstanbul'a çağırıyor. M. Kemal 13 Kasım 1918 günü İstanbul'a geliyor. 95 yıl önce. Trenle Haydarpaşa Garı'na geliyor.
Tren cephelerden gelen askerleri ve subayları getiriyor. Haydarpaşa Garı da silme askerlerle dolu. Mustafa Kemal pırıl pırıl büyük üniforması ile trenden iniyor. Hiç yenilmiş bir hali yok!
Onun indiğini gören bir çavuş “Dikkaat! Gelen Mustafa Kemal Paşa'dır. Selam duur!” diye askeri bir komut veriyor.
Orada karşılama töreni mi var?
Hayır, tören mören yok. Zaten işgal günleri. Ordu teşkilatı dağılmış durumda. Ama oradaki çavuş fark edince, kendiliğinden komut veriyor. Zaten orduda M. Kemal'e karşı büyük bir saygı ve sevgi var. Perondaki bütün subay ve askerler selama duruyorlar.
'EMİR GEÇİR...'
M. Kemal ne yapıyor?
Çavuşun önünden geçerken soruyor: “Nerede beraberdik?”
Çünkü biliyor ki, oraya gelen askerlerle mutlaka cephelerden birinde çarpışmıştır. “Çanakkale!” diyor çavuş.
Mustafa Kemal çavuşa şöyle diyor: “Emir geçir.
Herkes memleketine giderken silahını birlikte götürsün. Bir yolunu bulup götürsün!” Yani “Silahları vermeyin!” diyor.
“Emir geçirmek” askeri bir terim. Emrin, yüksek sesle tekrarlanmadan yavaş sesle kulaktan kulağa geçirilmesi. Çavuş emir geçiriyor. Askerler birbirlerine söylüyor. Bir süre sonra silahlı askerlerin çoğu perondan yok oluyor! Silahlarını saklayıp köylerine gidiyorlar. M. Kemal Paşa emir vermiş!
M. Kemal kendisini rıhtıma kadar izleyen kalabalık bir subay grubu ile birlikte Haydarpaşa'dan bir motora binip karşıya geçiyor. Onun arkasında subaylarla Haydarpaşa Garı'ndan çıkışı görkemli bir sahne. Adeta düşmanın üzerine yürüyorlar. Öyle bir heyecan var.
Ama Mondros Antlaşması bütün silahların teslimini öngörüyor!
Zaten mesele orada. İstanbul'a gelip trenden inince verdiği ilk emir, Mondros'u tanımadığını gösteriyor! Saray'ı ve İngilizlerin dayattığı şartları tanımıyor. Çünkü o bir ihtilalci. Kafasında 'Anadolu İhtilali'ni planlıyor yavaş yavaş. Askerlerini silahlarıyla memlekete yolluyor.
KÖYE SİLAHLI DÖNÜN
Silah meselesi M. Kemal için neden önemli?
Mondros Antlaşması, M. Kemal Suriye'de henüz savaşırken yapılıyor. O İngilizlere teslim olmayı ve silahları vermeyi hiçbir zaman düşünmüyor. Daha Adana'dan silahların önemli bir kısmını Ege'ye Teşkilatı Mahsusa şeflerinden Kuşçubaşı Eşref'in çiftliğine yolluyor. Sonra İstanbul'dan verdiği bir emirle bu silahların Ege'deki zeybeklere ve Kuvayi Milliye güçlerine dağıtılmasını sağlıyor. Adana'daki diğer bazı silahları da Urfa, Maraş, Antep'e yolluyor. Oradakilerin çeteler kurarak işgale direnmesini örgütlüyor. Yani daha Adana'da bulunduğu sırada Anadolu'daki direnişin temellerini atıyor ve bunun silahlarını temin edip, gerekli yerlere yolluyor.
Zaten Anadolu'da ilk direnişler de onun dağıttığı bu silahlarla başlıyor. M. Kemal tüm hayatı cephelerde geçmiş zeki bir kurmay ve strateji uzmanı. Anadolu'da büyük bir direniş ve ihtilal planlarken hem yeni ordu kurmayı, hem milleti teşkilatlamayı aynı anda düşünüyor. Ve bunun için gereken silahları sağlamayı, daha işin başından birinci planda ele alıyor. İstanbul'daki ilk emri bunu gösteriyor. 'Silahları vermeyin. Köye silahlı dönün!' diyor.
Çünkü sonra lazım olacak o silahlar!
SİLAHLAR ANADOLU'YA GÖNDERİLİYOR
İstanbul'da silahla ilgili başka bir şey yapıyor mu?
Yapmaz mı! Her şeyi ince ince planlıyor. Bir yandan Anadolu'ya geçip ihtilali başlatmayı, kendi deyimi ile “Şah Mat” zamanını ayarlıyor. Öte yandan silah sağlamaya çalışıyor. Bunun için o sırada Harbiye Nezareti'nde çalışan Albay İsmet'in (İnönü) yanına gidiyor. İsmet Bey o sırada silah tasnif komisyonunda görevli. Silahları İngilizlere teslim edecek komisyon bu.
M. Kemal, İsmet'ten işe yarar silahları depoya alırken, sandık üstlerine özel bir işaret koydurmasını istiyor. Daha sonra bu silahlar Kuvayi Milliye tarafından kaçırılıp, Anadolu'ya gönderiliyor. İsmet'in daha bir süre Ankara'ya gelmeyip, İstanbul'da kalmasını da M. Kemal bu nedenle istiyor. Yıllar sonra Çankaya'da bunu konuşup gülüyorlar M. Kemal ve İnönü. Bunu da bana Fahrettin Paşa (Altay) anılarını yazdırırken anlattı.
Silahların gidişini nasıl ayarlıyor?
M. Kemal, İstanbul'a geldiği zaman Pera Palas'a yerleşiyor. Zaten endişelenen annesini bu işlerle telaşa vermemek için. Pera Palas'ta ilk görüştüğü kişilerden birisi Yenibahçeli Şükrü. İttihatçı ve Teşkilatı Mahsusa'dan. Sağlam adam. M. Kemal ondan Gebze Boğazı'nı tutmasını istiyor. Yenibahçeli Şükrü bu işi başarıyla yapıyor.
Sonradan Yunus Nadi, Halide Edip gibi birçok ünlü millici o yoldan Ankara'ya kaçıyorlar. Tabii silah da kaçıyor o yoldan. O ekipte Teşkilatı Mahsusa'dan Salih de Reis var. İttihatçıların örgütlediği balıkçı ve esnafın reisi. Salih Reis de silahların takalarla, teknelerle Anadolu'ya kaçırılmasını örgütlüyor.
O da M. Kemal'in emrinde!...
Peki bu Haydarpaşa sahnesini ve diğerlerini siz nereden biliyorsunuz?
Haydarpaşa'da M. Kemal'in verdiği emri ve yaşananları bana Dr. Fahri anlattı. Kendisi o gün Haydarpaşa'da. Malisör Rıza da o gün orada. Bunlar İttihatçı ve Teşkilatı Mahsusa'dan.
M. Kemal'in geleceği 13 Kasım günü Teşkilatı Mahsusa, kimseye çaktırmadan çevrede koruma önlemi alıyor. Dayı Maksut haber veriyor. Dr. Fahri de arkadaşı Eczacı Celal ile 13 Kasım günü Haydarpaşa Gar Lokantası'nda bekliyor. M. Kemal gelince perona çıkıyorlar ve bu sahneler yaşanıyor. Yıllar sonra bana anlatırken bile heyecanlanıyorlardı. Yazık ki bugün M. Kemal filmi çekenler böyle gerçek sahneleri bilmiyor veya anlamını farketmiyorlar. Böyle sahneleri çekemiyorlar!
M.KEMAL İSTANBUL'DAN UZAKLAŞTIRILIYOR
ANADOLU İHTİLALİ BÖYLECE BAŞLIYOR
Sonra İstanbul'da ne yapıyor M. Kemal?
İstanbul'da gizli bir teşkilat kuruyor. Teşkilatı Mahsusacılar onun emrinde çalışıyorlar. Dr. Fahri de o ekibin içinde. Saray ve İngilizlerin yaptığını adım adım haber alıyor. Sonunda onu İstanbul'dan uzaklaştırmak isteyenler, bir görev çıkarıp Anadolu'ya yolluyorlar. Samsun'a gidişi böyle. Onun için büyük mutluluk. Çünkü Anadolu İhtilali'ni böylece başlatıyor. 60'lı yıllarda o sırada M. Kemal'in gizli toplantılarına katılmış bu isimlerin birçoğu ile görüştüm. Bunlar 'son tanıkların' bana anlattıklarıdır...
Dipnot:
Taylan Sorgun'un o dönemin tanıklarını dinleyerek kaleme aldığı 5 adet belgesel eseri var:
1-İmparatorluk'tan Cumhuriyet'e
2-Devlet Kavgası
3-Esir Şehrin Fedaileri
4-Halil Paşa 5-Bekirağa Bölüğü
________MKA_________