Translate

15 Haziran 2013 Cumartesi

CUMHURİYET SAVCILARI





"...çağımızda özgürlük ve kanunların şunun ve bunun kişisel çıkar ve entrikalarına alet edilmesine asla yardım edilmez, izin verilmez ve göz yumulmaz. Devrime karşı koyan muhalefetin özgürlükten ve yasadan yararlanmaya hakkı yoktur. "



CUMHURİYET SAVCISI

Çağdaş uygar dünyanın doğan ve yükselen yıldızı Türkiye Cumhuriyeti’nin "Hukuk Reformu" özlemini gerçekleştiren “Atatürk’ün Devrimci Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt” aynı zamanda savcılara "Cumhuriyet Savcısı" unvanını verdi.


Hukuk Reformu konusunda görüşmeler, tartışmalar yürütülürken, Mahmut Esat Bozkurt’a çok sert tepki gösterildi:

“Mahmut Esat Bey! Neden sadece savcılara, Cumhuriyet Savcısı denilir? Cumhuriyet Başbakanı, Cumhuriyet Bakanı, Cumhuriyet Müsteşarı, Cumhuriyet Valisi, Cumhuriyet Büyükelçisi olmuyor da, Neden Cumhuriyet Savcısı? Savcılara neden bu ayrıcalık?”

Mustafa Kemal, Mahmut Esat’a döndü ve sordu: “Ne diyorsun?”

Mahmut Esat Bozkurt"un yanıtı çok açık ve yalındı:

"Çünkü öyle zaman olur ki, cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, validen, büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o hesabı soracak olan Cumhuriyet Savcısı’dır."


Mustafa Kemal gülümsedi: “Devam et Mahmut Esat”

Mustafa Kemal’in bu önemli ve onurlu görevi yürütenlere diyecekleri vardı.



Polis Akademisi Öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Birinci’nin “Tamimler Mecmuası”nda bulduğu 9 (22) Ekim 1925 tarih ve 124 sıra nolu, Özel Kalem Müdürlüğünün 214 no’lu genelgesinde Gazi Mustafa Kemal Cumhuriyet Savcılarına şöyle seslendi:

“Her uygar ve çağdaş devlette olduğu gibi, Türk Cumhuriyeti Adliyesinde de, Cumhuriyet Savcılarını yüksek ve olağanüstü önemli bir görev ve bir makamın temsilcileri olmak üzere tanırım. Devrim Savcılarının, kendilerine verilen bu büyük görevin önem ve inceliğine uygun bir durumda uyanık ve etkin bulunmaları konusunu, adliyemizin başarı ve utku etmenlerinin en önemlilerinden kabul ederim. Laik Türk Devrimi, yaşadığımız çağın uluslara yaşam ve yükselme yeteneğini dile getiren, en son ve en uygar ilkelerinin bir ifadesidir ve Türk ulusunun büyük özverisiyle göğüs gererek ve taçlandırılarak kazanılan büyük savaşın eseridir. Devrimlerin oluşumu, kararları ve kanunlarıyla yönetim, ulusal irade ve ulusal egemenliğin bir görünümü ve seçkin topluluğu ile Türk ulusunun genel hukukudur. Devrimlerin her parçası, ulusun emeği ve hakkından oluşmuştur. 

Savcılarımızın, onun bütün gerekleri ve sonuçları etrafında, en kıskanç ve uzaklara kadar dikkatle gözleyen hassas nöbetçiler durumunda bulunmalarını, asıl görevlerinden sayarım.

Türk Cumhuriyeti, ulusun kaderini yüzyıllarca hastalıklı, çok acıklı gelenekleriyle, zulmün ve zorbalığın kan ve yangın selleri içinde sürükleyen saltanat ve hilâfet tarihini yok etti. Bu savaşın en temel amaçlarından birisi de, zayıfları zorbaların, zalimlerin acizi ve entrikacıların âleti olmaktan kurtarmak ve ulusu kendi kaderine sahip kılmaktır. Çağdaş ve uygar bir ulusuz. Ulusumuz, Batı uygarlığını kayıtsız ve koşulsuz onaylamıştır.

Hayatta başarılı olmanın tek yolu budur. Yılmaz ve kararları kesin devrimlerimiz, Türk ulusunun yaradılışındaki ve çok verimli doğru yolu istemesinin ortaya çıkması ve artırılması için bu uğurda gereken zemini hazırlayarak hızla ilerlemektedir. Yüksek amaca yönelik herhangi bir suikast eylemcisinin durmaksızın kovşturulmasını ve bu kovşturmanın, ulusun genel hukuku tatmin ve tazmin edilinceye kadar, hakim önünde de endişe ve ısrar ile sürdürülmesini ve sonuçlandırılmasını isterim.

Bütün düşüncelerin üstünde olan hukuk ve kamu yararının korunması, devlet ve hükümet gücünün her türlü durumda sağlanması ve korunmasıyla mümkün olabileceğini önemle hatırlatırım. Cumhuriyette devlet ve hükümet gücü, yönetim ve ulus egemenliğinin en kesin ve en temel bir ifadesi ve bir biçimidir. Türk yasalarının yetkisi altında bulunan iş bu erk ve güce gölge düşürecek en küçük bir girişimin bile, ulusun egemenlik hakkına açık bir saldırı olarak değerlendirilip, yeltenenlerin kesinlikle mahkeme huzuruna çıkarılmasını talep ederim. 

Özgürlüğü ve yasaları bir alet gibi öne sürerek, Türk ulusunun en küçük bir yararını bile tehlikeye uğratmak hakkına hiç kimse sahip değildir. Devlet halinde yaşayan uygar uluslarda özgürlük ulusun buyruğundadır; ulusun yüksek yararlarının gerektirdiği biçimlerde genişletilir, sınırlanır ve belirlenir.

Yakın tarihimizde ve eski zamanlarda dinlerin buyurgan ve zorba hükümdarlarla, rahipler ve misyonerlerin elinde bir zorbalık aracı olması gibi, çağımızda özgürlük ve kanunların şunun ve bunun kişisel çıkar ve entrikalarına alet edilmesine asla yardım edilmez, izin verilmez ve göz yumulmaz. Devrime karşı koyan muhalefetin özgürlükten ve yasadan yararlanmaya hakkı yoktur. Bireyin değil, bireylerin genel toplamını ifade eden toplumun ve devletin çıkarı için her dikkat, her endişe önde tutulmalıdır.

Sınırsız bireysel özgürlük, kişisel çıkar davasında olanlar, kendi emellerini, çıkarlarını Türk ulusun yüksek çıkarlarına ve özgürlüğüne üstün tutan ve yeğleyenlerdir. Sınırsız kişisel özgürlükler, kişisel çıkarlar, uygar ve düzenli toplumları, devletleri yıkarak anarşiyi, çoğu zaman despotluğu oluşturur. Anarşi ve despotluk, doğrunun yanlışla, zayıfın güçlüye yenilmesine yol açar. Uygar uluslarda, yasa ve özgürlük, yüksek çıkarların korunması için düzenlenir ve kabul edilir. Çağdaş devlet kurmaya ve bu kuruluştan yararlanmaya karar veren toplumlarda, bu kesin bir koşul ve bir zorunluluktur. Birey yok, toplum vardır. 

Despotluk veya mutlakiyetle yönetilen ülkelerde, yasa ve özgürlük bir kişinin veya zümrenin emellerini doyurmaya hizmet eden bir araç olur. Göçebe veya ilkel durumda, toplum değil bireyin çıkarları vardır.

Halkçılık ilkelerine dayanarak yönetilen bir ülkede, düzen ve güvenliğin her yönetim biçiminden daha fazla bir önem ve ısrarla kurulması ve geliştirilmesi gerekir. Bu kuralın, çağımız uygarlığının başarı sırlarından en önemlisi olduğunu anımsar ve anımsatırım. Halk yönetiminin, ancak bu biçimde başarıya ulaşacağından ve doğal hukukun ancak bu yoldan korunabileceğinden asla kuşku duyulmamalıdır.

Düzen ve güvenlik, halk cumhuriyetlerinde yönetim, ulusal çıkarlar gibi en yüksek bir yetkinin gereklerindendir. En son hukuk kurallarına dayanan bu gerçekleri, Türkiye Cumhuriyeti savcılarının, bir an için bile göz önünde bulundurmayacaklarına ihtimal vermem. Yasalarımızın uygulanması sırasında, bu yönlerin önemle ve mutlaka dikkate alınmasını isterim.

Savcılarımızın, kovuşturmak ve dava açmak zorunda oldukları ceza davaları, mahkeme huzurunda, kesin deliller ve diğer delilerle ele alınacaktır. Yalnız kanun maddelerinin uygulanması isteğiyle yetinilmeyecektir. Cumhuriyet Savcılarının bu konudaki açıklamaları, kamuoyunun düşüncesinin genel hukuk adına istenen her hangi bir ceza istemiyle, suç ve sanık hakkında aydınlatılacak ve yerine getirilecek kararın içeriğine ilişkin açık bir düşünce edinebilmesini sağlamasını, çok gerekli ve zorunlu görürüm. Yargıtay’ca da davaların incelenmesi sırasında, bu noktanın olağanüstü kolaylık nedeni olacağını açıklamaya gerek yoktur.

Savcılık, karar değil, dava makamıdır. Yargılama sırasında ve duruşmada, savcılarımızın kendilerini herhangi bir davanın taraflarından sayarak ısrarla açıklamalarda bulunmaları ve görüşlerinin kabul edilmesini ve desteklenmesini sağlayarak, tüm tarihsel ve yasal araçlardan yararlanmayı asla ihmal etmemeleri gerekir.

Kamu Hukuku adına düzgünce dile getirdiği bir talebin desteklenmesini sağlayamamak, bir Cumhuriyet Savcısı için onur nedeni olmayacağını önemle hatırlatmak isterim.

Cezaevlerinin haftada bir kesinlikle denetlenerek, yargılamasız tutuklu kalanların, öz nedenleriyle birlikte ihmal edilmeksizin en yakın müfettişliğe ve telgrafla Adalet Bakanlığına bildirilmesi gerekir. Bir davanın başlatılabilmesi ve sürdürülebilmesi için bir şikayet olması veya güvenlik görevlisinin savcılığına başvurusu beklenecektir. Bilgilere dayanan soruşturmaya başlanarak, herhangi bir mesele etrafında ait olduğu yerden bilgi alınarak aydınlatılması ve bu konuda olağanüstü ilgili ve dikkatli bulunulması, kamu hukuku ve kamu güvenliğinin esenliğini sağlamak için ısrarla istenmelidir.

Türkiye Cumhuriyetinde kimsesiz bir birey yoktur. Cumhuriyet, böyle bir kavramı asla kabul edemez. Doğal hukuk yasalarımızın güvencesi altındadır. En güçsüz ve en kimsesizlerin yardımcısı ve arka çıkanı devlet ve onun kamu hukuku temsilcileri olan savcılarıdır. Kendilerini kimsesiz görenlerin, her an ve her zaman yanlarında haklarını aramakla yükümlü savcıları bulunduğunu asla unutmamaları ve bundan emin olmaları gerekir. Zayıf ama haklıların en güçlü durumda bulunmaları, adalet örgütümüzün özelliği ve ülküsüdür. 

Cumhuriyet Adliyesinin yükselmesini ulusal bir onur meselesi yapmakta olduklarından kuşku duymadığım çalışma arkadaşlarıma bu onurlu görev alanında kesin ve doğru olan başarılarını coşkuyla dilerim efendim.”


Yaşar Öztürk


Kaynak: 
“Prof. Dr. Ali Birinci, Yeni Türkiye Dergisi, Cumhuriyet Özel Sayısı I, 1998”

......