Translate

23 Eylül 2025 Salı

Fransa ve Ermeniler 2

 



Fransa’nın Anadolu’da Yaptığı Katliamları Gizleme Politikası -2

Gürbüz Evren


Fransızların, İskenderun’a asker çıkarmalarının ardından 11 Aralık 1918 tarihinde Dörtyol’u işgal etmeleriyle birlikte, Urfa, Antep, Maraş, Adana, Mersin’i kapsayan, Niğde sınırındaki Pozantı’ya dayanan bir bölgeye uzanan egemenlik girişimleri Ermenileri cesaretlendirmiş ve harekete geçirmişti. Nisan 1921’de imzalanan Ankara Anlaşması’na kadar bölgede kalan Fransız ordusu içindeki Ermenilerin ve yerel Ermenilerin yüzlerce camiyi yakması, binlerce Türk’ü öldürmesi, topraklarından evlerinden sürmesi, mallarına el koyması kayıtlara geçmiştir. Ermenilere ilk tepkiyi, Türklerin kâfir olduğuna inandırılan ve İslam düşmanlarıyla savaşacakları yalanı anlatılan Fransız ordusundaki Cezayirli ve Senegalli Müslüman askerler vermiştir. Yoğun bir Ermeni nüfusunun bulunduğu Kozan (Sis) çevresindeki Türk köylerinin ateşe verildiğini, camilerin yakıldığını gören Cezayirli ve Senegalliler, isyan etmiş, başlarındaki Fransız komutanların emirlerini dinlemeyerek, Ermenilere ateş açmıştır.

Bu konu, Adana’daki Fransız karargâhında görevli Binbaşı Vincent Beaumont tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na rapor edilmiştir. Binbaşı Beaumont, 24 Mart 1919 tarihli ve 27/231 sayılı raporunda, 

“3 Mart’ta Kozan yakınındaki 4 Türk köyüne yerel Ermeni güçlerin yaptığı baskında, çoğunluğu kadın ve çocuk 197 Türk öldürülmüştür. Katliamdan kaçan Türklerin bölgedeki Fransız müfrezelerinden yardım istemeleri üzerine Teğmen Louis Durant komutasındaki bir birlik baskına uğrayan köylere gitmiştir. Çamlıca köyüne girildiğinde Ermenilerin camiyi ateşe verdiğini gören Cezayir ve Senegalli Müslüman askerler çok sinirlenerek duruma müdahale etmiştir. Ermenilerin karşılık vermesi üzerine ise Müslüman askerler ateş açarak 8’ini öldürmüştür. Aynı Fransız birliğinde görevli 6 Ermeni asker ise Teğmen Durant’ın tüm çabalarına rağmen Müslüman askerlere ateş açmıştır. Kısa süreli bir çatışma yaşanmış ve Müslüman askerlerin sayıca üstün olması nedeniyle Ermeniler geri çekilmiştir. Birlik komutanı Ermenilerin bölge halkına yaptığı baskı ve zulümden sürekli şikâyetçidir” demektedir. 

Bu olaydan sonra, Adana’nın, Mersin’in ve Hatay’ın değişik bölgelerinden benzeri haberler gelince Adana’da bulunan 1. Fransız Tümeni karargâhından bir müfettiş görevlendirilir. Daha önce Beyrut’ta görev yapmış Yüzbaşı Denis Leroy, Fransız işgal bölgesindeki olayları mercek altına alır. Ermenilerin saldırılar düzenlediği, katliamlar yaptığı yerleşim birimlerini ziyaret eder. Aynı yılın Aralık ayında raporunu yazmaya başlayan Yüzbaşı gördükleri karşısında dehşete düşmüştür. Ocak 1920’de yazmaya başladığı raporunu 4 Şubat’ta tamamlayarak, Kara Kuvvetleri, Sömürgecilik Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’na gönderir. Yüzbaşı Leroy, 7 Şubat 1920 tarihli 33/489 sayılı raporunda öncelikle 5 madde sıralamıştır;


“1) Cezayir ve Senegalli Müslüman askerler, bölge halkının dinsiz kâfirler değil de Müslüman Türkler olduğunu anladıktan sonra işimiz çok zorlaştı.

2) Ermenileri gereğinden fazla şımarttık. Türkleri gördükleri yerde öldürmekten çekinmiyorlar. Öldürülen Türk sayısı 7 bin civarındadır. Bize intikal etmeyen olayları da dikkate alırsak sayı çok daha fazla olabilir.

3) Avrupa kamuoyunda katliamcıların Türkler, öldürülenlerin de Ermeniler olduğu yönündeki düşüncenin yanlışlığını gösterecek çok sayıda kanıtla karşı karşıyız.

4) Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da başlattığı direniş hareketi başarılı olma yolunda hızla ilerliyor. Bölgemizdeki direnişçi gruplar çoğalıyor ve çoğu yerden çekilmek zorunda kalıyoruz.

5) Mustafa Kemal Paşa başarılı olursa, gelecekte, gerçekler ortaya çıkar ve Ermenilerin bizden aldıkları güç ve destek sayesinde yaptıkları katliamların ortağı durumuna düşeriz. Bölgedeki durumumuzu ve sonraki yıllarda insanlık önünde sıkıntıya düşmemizi önlemeye yönelik politikalarımızı Fransa’yı yönetenler yeniden belirlemelidir.”


Bu rapora Fransız Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen 30 Mart 1920 tarihli 7 sayfalık yanıttaki ifadeler, Fransa Devleti ve Cumhurbaşkanlarının tutumunu çok iyi anlatmaktadır. Adana’daki Fransız 1. Tümeni karargâhına ulaşan belgede özetle, “Ermenilerin sadece bölgenizde değil Anadolu’nun farklı alanlarında da Müslümanlara karşı savunulamayacak işler (toplu katliamlar, halkı sürgüne zorlamalar) yaptığı bilgilerine sahibiz. Fransız birliklerinin, böylesi olayların çoğalmaması için tedbirler alması, ama Ermenilerin de desteklenmesinin sürdürülmesi öncelikli beklentimizdir. Ancak unutmayınız ki, Türklerin sesi Avrupa’ya ulaşacak durumda değildir. Türklere yönelik bir acıma duygusunun Avrupa’da yayılması aleyhimize olacaktır. Bu nedenle ölenlerin Türkler değil Ermeniler olduğunu yaymak zorundayız. Dikkatleri üzerimizden çekmenin ve olaylardaki sorumluluklarımızdan kurtulabilmenin yolu şimdilik budur. Belki gelecekte de böyle olacaktır.” denilmektedir.

Emmanuel Macron ve önceki Fransız cumhurbaşkanları da bu politikaya uygun davranıyorlar. Yani Ermenilerin Fransa yüzünden düştüğü durumu, yaşanan ölüm ve katliamların bıraktığı lekeyi gizlemek için dikkatleri sürekli Türkiye’ye yöneltme çabası içindeler. Fransız askeri birliklerinin 11 Şubat 1920 tarihinde, Maraş’tan çekilirken başvurdukları yöntem ise sömürgecilerin kullandıkları işbirlikçileri nasıl yüzüstü bıraktıklarının somut örneklerinden biridir. Kuvayi Milliye güçlerine karşı artık direnmeyeceklerini anlayan Fransız askerleri, Adana’daki General Dufieux’den gelen talimat üzerine 10 Şubat’ı 11 Şubat’a bağlayan gece, sabah saatlerinde Ermeniler uyurken, ses çıkarıp onları uyandırmasın diye atların ayaklarına keçe bağlayarak, çekip gittiler. Ertesi sabah uyanan Ermeni milisler, tek başlarına kaldıklarını gördüklerinde yapacak hiçbir şey kalmamıştı.

İşte bu olayı, Fransız arşivlerinde bulunan belgeler üzerinde bir başka yazıda anlatacağım. Maraş’taki Ermeni din adamı Ohennes ve Kozan’daki (Sis) Ermeni toplumunun liderlerinin bu duruma isyanına, Fransız yetkililerin verdiği yanıtları okudukça, taraflar arasındaki çıkar ilişkisinin nasıl bozulduğunu göreceksiniz.


Gürbüz Evren

Bütün Dünya Dergisi, Mayıs 2018



Fransa ve Ermeniler




Fransa’nın Anadolu’da Yaptığı Katliamları Gizleme Politikası -1

Gürbüz Evren


Öncelikle Adana’da bulunan 1.Fransız Tümeni karargâhında görevli Yüzbaşı Denis Leroy’un, 7 Şubat 1920 tarihli 33/489 sayılı raporundan “Mustafa Kemal Paşa başarılı olursa, gelecekte, gerçekler ortaya çıkar ve Ermenilerin bizden aldıkları güç ve destek sayesinde yaptıkları katliamların ortağı durumuna düşeriz. Bölgedeki durumumuzu ve sonraki yıllarda insanlık önünde sıkıntıya düşmemizi önlemeye yönelik politikalarımızı Fransa’yı yönetenler yeniden belirlemelidir” şeklindeki cümlelerini vererek başlayalım. 

Bu rapora Fransız Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen 30 Mart 1920 tarihli 7 sayfalık yanıttaki, “Ermenilerin sadece bölgenizde değil Anadolu’nun farklı alanlarında da Müslümanlara karşı savunulamayacak işler (toplu katliamlar, halkı sürgüne zorlamalar) yaptığı bilgilerine sahibiz…. Ancak unutmayınız ki, Türklerin sesi Avrupa’ya ulaşacak durumda değildir.” sözlerini de hatırlatalım. Bütün Dünya’nın Mayıs sayısında söz konusu raporu ve başka belgeleri de sunacağımı belirterek, konumuza geçelim.

Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, son aylarda Ermeni sorununu yeniden gündeme getirmeye başladı. Macron’dan önceki cumhurbaşkanları da, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının savunucusu olmuş, bu konuda Türkiye ile ters düşmekten, ağır ithamlarda bulunmaktan da çekinmemişlerdi.

Fransız devlet adamlarını diğer Avrupalı meslektaşlarından daha fazla Ermeni iddialarının destekçisi yapan nedir? Bu sorunun yanıtını, konuya ilişkin yayımladığım kitaplarda, Bütün Dünya’daki yazılarımda arşiv belgeleri üzerinden vermeye çalıştım. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki bağımsızlığını alamamış tek Hristiyan halk olan Ermenileri sömürgeci çıkarları için kullanan ülkelerin başında Fransa gelmektedir. Fransızlar, 1. Dünya Savaşı öncesinde Amerikan, İngiliz ve Rus politikalarının önüne geçmek için Ermenilere, Adana merkezli Kilikya Ermeni Krallığı’nı (Prenslik) ya da diğer bir tanımlama ile “Küçük Ermenistan’ı” yeniden kurma sözünü verecek kadar ileri gitmişti.

Biraz geriye dönecek olursak, Anadolu’da, 1890-96 yılları arasındaki Ermeni isyanları (en büyükleri Erzurum, Zeytun, Van) İngiliz, Fransız, Alman, Avusturyalı, Amerikan diplomatlar tarafından duyurulunca, Avrupa’da dayanışma komiteleri kuruldu. Bunlardan biri de Paris’te, 1896’da kurulan “Ermeni Dayanışma Komitesi”dir. Bu komitenin üyeleri arasında George Clemenceau, Anatole France, Jean Jaurés ve Francis de Pressensé gibi dünyaca tanınmış isimler vardı. Komite, Pro-Arménien (Ermeni Taraftarı) adlı bir gazete de çıkardı.

Komitedeki kamuoyu oluşturma gücü yüksek isimlerin çalışmaları sayesinde, birkaç yıl içinde Fransa’da büyük bir Ermeni lobisi meydana geldi. Böylece Paris, Ermeni davasının önde gelen isimlerinin buluşma noktası oldu. 

Ermeni Dayanışma Komitesi’nde yer alan isimlere bakıldığında çoğunun siyasetçi ve devlet adamı olduğu görülecektir. Bu da, Fransızların, sömürgeci çıkarları için Ermenileri kullanma anlayışının bir devlet politikası olarak belirlendiğinin göstergesidir. O döneme kadar Kraliyet arşivleri, Dışişleri, Sömürgecilik Bakanlıklarının resmi belgelerinde Ermeniler için “Pis Ermeni” ifadesini kullanan Fransa, neden böyle bir politikaya yöneldi sorusunun yanıtı ise İngiltere ile giriştiği sömürgecilik alanlarını büyütme ve buna bağlı olarak ekonomik çıkarlarında gizlidir.

1890’lı yıllardan itibaren Avrupa’da tekstil endüstrisi büyük bir gelişme içine girmiş, ama bu sektörün hammaddesi olan pamuğa erişim konusunda sorunlar başlamıştır. Pamuk deposu olarak bilinen Çukurova ile Suriye’yi kapsayan ve büyük bir Ermeni topluluğunun yaşadığı Kilikya adlı bölge Osmanlı topraklarındaydı. Kendi pamuğuna sahip olmak ve İngiltere ile rekabet etmek isteyen Fransa için bölgeye ulaşmanın yolu, buradaki Ermeni nüfusu kullanmaktan geçiyordu. Ama Ermenilerin de Fransızlar ile işbirliği yaparak, hedeflerine ulaşma politikası izlediklerini de unutmamak gerekiyor. 

Fransız belgeleri arasında bulunan 21 Kasım 1914 tarihli gizli mektup, Fransa’nın Mısır’daki elçisi Defrance’dan Fransa Dışişleri Bakanı Delcassé’ye başlığını taşıyor ve Ermenilerin Fransızlara hizmet etmek istediklerini şu cümlelerle ortaya koyuyordu:

“Ermeni liderlerden Bogos Nubar Paşa beni görmeye geldi. Adana ve Mersin’de nüfusun yüzde 40’nı Ermenilerin oluşturduğunu, İskenderiye bölgesinden yapılacak bir saldırıda, Ermenilerin İtilaf devletlerine yardımcı olabileceklerini söyledi….”

Bulgaristan’ın başkenti Sofya’daki Fransız Büyükelçisi’nin, Fransa Dışişleri Bakanı Delcassé’ye gönderdiği 3 Mart 1915 tarihli rapor da, benzer içeriktedir.

“Rus meslektaşımın isteği üzerine, Ermeni komitelerinin temsilcisi Vartanyan ile görüştüm. Kendisi, müttefiklerin Anadolu’ya çıkartma yapması durumunda Ermenilerin işbirliğini önermek için beni görmeye gelmiş…. İngiliz ve Fransız hükümetleri Adana ya da İskenderun Körfezi’ne çıkartma yapmaya karar verirlerse, bölgenin kurtarılmasına Ermeni kardeşlerimin de katılmasına izin verilmesinden mutluluk duyarım dedi. Vartanyan’a göre, 20.000 Ermeni savaşmaya hazırdır. Kıbrıs’ta toplanarak, gerekli askeri eğitim alabilirler. Silahları İngiltere ve Fransa temin etmelidir.. Vartanyan, benzeri bir girişim de İngiliz Büyükelçisi nezdinde yaptı. Böylesine ısrarcı bir işbirliği önerisini değerlendirmek Fransız çıkarları için hayati önemdedir….”

Paris’teki Ermeni komitesi yöneticisi Arşag Çobanyan’ın, Fransız Dışişleri Bakanı Delcassé’ye gönderdiği 13 Haziran 1915 tarihli mektup ise, sömürgecilerin çıkarlarına hizmet etme anlayışının ve Türk düşmanlığının hangi seviyeye ulaştığını kanıtlamaktadır.

“Fransa’nın, Kilikya’da çıkarları vardır ve onları korumak ister. Bu çıkarlara saygı göstermeyecek kadar akılsız bir Ermeni olabilir mi? Kilikya’da barbar ve cahil Müslümanlara karşılık, entelektüel, tüccar ve sanayici unsurlardan oluşan 400 binden fazla Ermeni vardır. Fransız ve Amerikan okullarına öncelikle Ermeniler giderler.... Sayın Bakan, size bu çağrıyı yaparken, dikkatinizi Adana Ovası’nın zenginliklerine çekmek istediğimi sanmayın.”

Çukurova’daki pamuğa ulaşmak isteyen Fransa, bölgenin işgali için bir lejyon birliği kurmaktadır. Söz konusu birlik daha sonra Fransızlar tarafından gizlenen büyük katliamlara imza atacaktır. Ermeniler de, Fransız üniforması altında bu lejyonda görev almak istemektedirler. Mısır-İskenderiye’deki Ermenilerden, Fransız diplomatlarıyla ilişkileri yürüten Ermeni Milli Delegasyonu Başkanı Bogos Nubar Paşa’ya gönderilen 18 Ekim 1917 tarihli gizli dosya, lejyon konusunu açıkça ortaya koymaktadır.

“Doğu lejyonunun oluşturulmasının nedeni küçük bir Ermeni ordusu kurmak ve Kilikya topraklarında çarpışmaktır. Kafkasya’da oluşturulan gönüllü Ermeni alayları Büyük Ermenistan’ı kurmak için çarpışırken, hedefimiz Küçük ve Büyük Ermenistan’ın kurulmasıdır.”

Söz konusu lejyon kurulmuş, Kıbrıs’ta Fransız ordusu tarafından eğitildikten sonra Çukurova bölgesine gönderilmiştir. Fransız üniforması altında görev yapan Ermenilerin bölgedeki katliamları, emirlere uymamaları, karıştıkları yağma olaylarının yankıları Paris’e kadar gitmiştir. Fransız subaylarının yazdığı raporlar, Ermenilerle yapılan işbirliğine yönelik itiraflar ve uyarılarla doludur. Bunları da Mayıs sayısında paylaşacağız.


Gürbüz Evren

Bütün Dünya Dergisi, Nisan 2018


İlgili

Haçlı Frankların Ermenilere Yaptığı İşkenceler / Prof.Dr. Işın Demirkent