Translate

14 Ağustos 2018 Salı

Kim yoldu sizleri bu kadar hemşerim?..




"İnsan bu derece yoksul kalır mı? 
"Ne yükseği? Ne alıyorum ben?..."
____________________________


Sadullah'ın kızı Cemile ameliyat olmazsa ölecek, ama çok para ister hastane, çare arar Sadullah, milletvekiline gider, o da kartvizit verir, doktor indirim yapsın diye, ama işler istediği gibi gitmez, sonra tekrar çıkar milletvekilinin karşısına....


- Salondaki koltuklardan birine oturdu Sadullah. Bekledi biraz. Bekledi, nice sonra İçel milletvekili boynunda havluyla çıkıp geldi. «Bu sizin işlere çok üzülüyorum !» dedi. «Yani bilemiyorum ne olacaksınız böyle teker teker ... teker? O kadar çoksunuz ki! O kadar bitkinleşmiş ki hastalarınız! Sonra çok da yoksulsunuz canım! İnsan bu derece yoksul kalır mı? Kim yoldu sizleri bu kadar hemşerim? Yoksa dedikleri gibi, tembelliğinizden mi bunca yoksulluk? Çok zor sizin işler çooook! .. »

«Sağol, Allah razı olsun!» dedi Sadullah.

Salon bir tuhaf kokuyordu. Bayat sigara dumanı kokusuydu sanki. Her yere sinmişti.

«Böyle perakende, böyle teker teker değil de, toptan çözümlemeli sizin işleri! Ama ona da yüzyıl gerek. O yüzyıl gelesiye de senin kız dayanmaz. Neyse! Şimdi sadece seninkine bakalım. Bak, sana soı uyorum, şimdi bana açık açık söyle . Benden ne bekliyorsun? Nasıl yardım edebilirim sana? Erdoğan Beye gittin, 3.000'i yarıya indirtti. Şimdi ne bekliyorsun?»

«Valla Beyim, Allah seni vatana millete bağışlasın, bakan, başbakan etsin! Erdoğan Bey l.500'ünü kırdırdı, ama l.500'ünü gene istiyorlar. Ben de bulamıyorum. Ankara'nın ortasında, sanki derin bir denizdeyim, ne yapacağımı şaşırdım ...»

«Para mı istiyorsun benden?»

«Çok ayıp ama ... Yani bana bu parayı verirsen... Eylüle kalmadan ... Yani satar savar, üstünün fayızıyla ... Hatta vallahi alır gelir elimle teslim ederim! Nasolsa aylığın çok yüksek, Allah daha da yükseltsin ...»

Birden kızdı İçel milletvekili :

«Deme bunu! İşte bunu deme! Kes! Yani öyle sakat konuştun ki! Ne yükseği? Ne alıyorum ben? On iki bin dört yüz! Diyelim 13.000! Ay sonunda ne kalıyor elimde, biliyor musun? Hiç!» Ellerini birbirine çarpıp ayırdı İçel milletvekili. «Bir çay parası bile kalmıyor cebimde! Evet, yüksek, ama ona göre de giderim var! Vaşington Restoran'da bir porsiyon pirzola yiyorsun kırk elli kaat! üs+üne bir de İsletme Vergisi biniyor. Bir karın doyurayım diyorsun, doksandan yüzden aşşa düşmüyor! İki arkadaş alıp götürsen, üç kişi 300 kaat! İçki miçki de oluyor. Durum icabı. Bak mesela, Doktor Erdoğan Bey bir kart alıyor benden, üç bini, bin beş yüze indiriyor. Az değil: Yarı yarıya indirim! Nasıl oluyor bu? Böyle yedirip içirmelerle. Sen onu görüyorsun, o da seni görüyor! Milletvekilliğinin parası bol sanılır. İçyüzü bambaşkadır. Karşıdan kimse bilemez. Şimdi demek benden 1.500 istiyorsun? Vah vah vah! Yahu hiç insafın da yok! Beş yüz falan da değil, 1 .500! Yani bak, çok yaşlı, çok muhterem bir adamsın, belki Ulusal Savaş'a da girdin, hemşerim oluyorsun, Kargalı köyünü severim; böyle olmasa vallahi koğardım seni ! Haydi gene neyse, neyse! Bak ne diyorum: Gene iyilik beride kalsın, sana bir kart daha yazayım, vereyim eline, Doktor Erdoğan Beye bir daha git, biraz daha indirim yaptırsın. Hatta temelli parasız olsun. Millet yoksul olunca, milletvekilliği çok zorrr!» 

Masanın çekmecesini açtı, kart kutusunu aldı. Bir kart çekti, yazdı, imzaladı, verdi Sadullah'ın eline. Sadullah bakıyordu. İlle de para isteyen bir hali vardı.

«Bakma, hiç bakma yüzüme ! Bakmanın bir yararı yok! Bak hastam ağır diyorsun, bir an önce git, Erdoğan Beyi gör. Haydi, işin rasgider işallah! Kusura bakma...»

Kalkmaktan başka çare yoktu, kalktı Sadullah. Dolmuş durağına doğru yürüdü ağır ağır. «Şu Cemile var ya! Benim öz kızım! Taşıdım geldim sırtımda ta buralara! Vallaha gelirken; köyden susaya çıkarken, kamyon devrilip öleydi, bundan eyiydi!» dedi. «Ay benim gözel Allahım!» dedi sonra. «Sen de bizi unuttun! İ:Iele beni temelli unuttun ay kara gözlüm!» dedi. «Bugünece hiçbir dediğinden şaşmadım. Hiçbir emrine karşı gelmedim. Hocanın bütün dediklerine uydum. Düzenli düzenli gittim camilere cumalara! Oruçları felfın hep düzenli tuttum. Yıldan yıla kurbanlarımı da kestim eyi kötü. Amma çok ağır hastalıklar verdin kızımın başına! Yoksulluğun da en beterini verdin! Şimdi tedavi için dönüp duruyorum Ankara' da! Görülmüyor işim. Dönüyorum boyuna. Kızılca kıyamet bir yangının içindeyim, güvenip adlarını çağırdıklarım sidiklerini bile esirgiyorlar! Senden başka kimseciği tanımıyorum! .. »

«Gene bir kart verdi! "Bir daha git, belki biraz daha tenzil eder, belki temelli bedavaya indirirler! " dedi. Gideceğim bakalım, bir umut! ..» ...

Bazen içinden bir ses, «Tut kendini Sadullah, yapma Allaşkına! Germe sinirlerini şunların! İşin görülsün! Bak yüzdün yüzdün burnuna getirdin, biraz daha sabırlı ol babam!» diyordu, ama sabredemiyordu, söylüyordu artık ...

«Yahu ne ala memleket!» Elazığ köylerinden Cevdet hatırladı. «Öküz bağıracakken kağnı bağırıyor!» Dedelerinin sözünü söyledi. Kalmıştı kafasının bir kıyısında.

«Ne öküzü, ne kağnısı Beyim! Yani insanı ağlatan nedir? İnsan neye cayırdar? Yani ben buraya hiç de keyfimden gelmiş değilim! Kızım ölümcül hasta, yatıyor handa! Almıyorsunuz hastahanaya! Soracak olursanız her yıl bir dünya vergiyi de veriyoruz gık demeden!»

«Haha haha!» Güldü Cevdet Bey. «Sizin köyün verdiği vergi, hurda bir memurun yıllık maaşına yetmez, anladın mı? Siz ne vergisi veriyorsunuz Allaşkına? Vergiyi biz veriyoruz asıl, biz! Yani, biziım maaşlardan tırak kesiyorlar ki, maaşımız kadar vergi...»

Biraz durup düşündü Sadullah:

«Yani çok yalvardım Allahıma ki, beni kurtar bunlardan; kurtarmadı! Vardır bir bildiği! Oğullarımı asker ettim. Kendim de bütün savaşlara girip çıktım. Devlete güvenerek buraya kadar geldim, hasta kızımın çaresine baksın tokdurlar dedim. Ama onların hepiciği benden para soruyor! İlk işleri para sormak; para para para! Devletimiz de maşşallah çok yokarlarda geziyor! Yapılarını felan epey böyük dikmiş ! Yollarını dersen asfalt kaymak! Cila sürüp her yakayı parlatmış! Haggaten çok gözel yapıları kapıları, yolları ! Fakat ... » ....


CAN PARASI
FAKİR BAYKURT

* Beyninde ur olan Cemile'ye ne mi oldu?.. Tahmin edebilirsiniz...



Kim yoldu sizleri bu kadar hemşerim?.. 
KİM?...