"ADALAR" DENİZİNDEKİ "ADALARIMIZ"
Ege Denizi, Türkiye ve Yunanistan ilişkilerini menfi yönde etkileyen ve çözüm bekleyen sorunlarla dolu bir denizdir. Hem hukuki hem de siyasi veçheleri olan bu sorunlarınç özümleri imkansız değildir. Ancak bu çözümlere ulaşmak için öncelikle siyasi iradeye, istemeğe ve kararlılığa ihtiyaç vardır.
Geçtiğimiz yıllarda Kardak Kayalıkları ile ilgili olarak çıkan kriz sonunda mevcut sorunlara bir yenisi eklenmiştir. Bilindiği gibi Aralık 1995 tarihinde Figen Akad isimli Türk gemisinin Türkiye’ye ait olan Kardak Kayalıkları’nda karaya oturması sonucunda Yunanistan Kardak Kayalıkları’nın kendisine ait olduğunu iddia ederek gemiye yardım talebinde bulunmuştur. Böylece Kardak Kayalıkları’nın egemenliği iki ülke arasında tartışma konusu olmuş ve iki ülkeyi sıcak bir çatışmanın eşiğine kadar götürmüştür.
Ege Denizi’ndeki adaların üzerinde Türkiye, Yunanistan ve İtalya’nın egemenlik haklarını belirleyen andlaşmalar incelendiğinde Kardak Kayalıkları’nın, Yunanistan’ın egemenliğine verildiğini belirleyen hiçbir hüküm yoktur. Ayrıca, Ege Denizi’nde bu durumda olan ada, adacık ve kayalık sadece Kardak değildir. Ege Denizi’nde egemenliği andlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş, Kardak benzeri başka ada, adacık ve kayalıklar da vardır.
Sıra Plati’de
Yine 1999 yılı Mayıs ayı sonlarında Bodrum açıklarında Kardak Kayalıkları’nın Güneyi’nde, Kalimnos Adası ile Pserimos Adası arasında kalan Plati Adası’nın, Kalimnos belediye Başkanı’nın girişimiyle Kalimnos Adası’nda ikamet eden Yunan vatandaşı bir balıkçının bir İtalyan hanımıyla yapacağı düğüne bir rivayete göre ikametlerine tahsis edilmesiyle Ege Adaları sorunu yeniden alevlenmiştir.
Önce Kardak Kayalıkları bilaharek Plati Adası ile ortaya çıkan bu yeni sorunu, “Ege Denizi’nde egemenliği andlaşlarla Yunanistan’a devredilmemiş coğrafi formasyonlar” olarak tanımlamak mümkündür.
Sorun fevkalade önemlidir. Zira bu durumda olan ada, adacık ve kayalıkların, kend ikarasuları, hava sahası, bir kısmının kendi kıta sahanlığı ve ekonomik bölgesi vardır. Bu da Ege denizi’ndeki mevcut statükoyu otomitik olarak etkileyecektir.
Adalar ve andlaşmalar
Ege Denizi’ndeki adaları hukuki statüleri açısından 4 ayrı grupta incelemek mümkündür:
Kuzey Sporatlar ve Kitlatlar: Girit Adası’nın 1669’da Osmanlı ülkesine dahil edilmesiyle, Ege Adaları’nın tamamı Osmanlı egemenliğine girmiş, Ege Denizi de Osmanlı iç denizi haline gelmiştir. Bu durum Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığı 24 Nisan 1830 tarihine kadar devam etmiştir. Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla, Kuzey Sporatlar ve Kiklat adalarının egemenliği Yunanistan’a devredilmiştir. Diğer adaların üzerindeki Osmanlı Egemenliği Türk-Yunan ve Balkan Harbi öncesine kadar devam etmiştir.
Girit Adası: Balkan Harbi sonunda Girit Adası ile ilgili olarak üç andlaşma imzalanmıştır.
17/30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması (Osmanlı Devleti, Müttefik Balkan Devletleri olarak Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan-Karadağ)
13 Kasım 1913 tarihli Atina Antlaşması (Osmanlı Devleti -Yunanistan)
10 ağustos 1913 tarihli Bürkreş Antlaşması (Bulgaristan, Sırbistan-Karadağ, Romanya, Yunanistan)
Londra Antlaşması’nın 4. maddesi ile Osmanlı Devleti, Girit Adası üzerindeki tüm haklarından müttefik Balkan Devletleri lehine vazgeçmiş, Atina Andlaşması’nın 15. maddesi ile bu hükmü ifa etmeyi taahhüt etmiş, Bükreş Andlaşması ile de Girit Adası Yunanistan’a bırakılmıştır.
Doğu Ege Adaları:
Londra Antlaşması’nın 5. ve Atina Antlaşması’nın 15. maddeleri gereğince Osmanlı Devleti, Girit Adası dışında kalan Doğu Ege adalarının kaderini tayin yetkisini “Altı Büyük Devlet”e bırakmıştır.
“Altı Büyük Devlet” (İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Avusturya-Macaristan, Rusya) Londra’da toplanarak, Gökçeada, Bozcaada ve Meis Adaları dışında kalan ve o tarihte fiilen Yunan işgali altında bulunan özelilkle Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve İkarya Adaları’nın, silahsız hale getirilmesi ve bu şekilde muhafaza edilmesi şartıyla Yunanistan’a devredilmesine karar vermiştir.
“Altı Büyük”in bu kararı 13 Şubat 1914 tarihinde Yunanistan’a, 14 Şubat 1914’te Osmanlı Devleti’ne tebliğ edilmiştir. Bu karar Yunanistan tarafından kabul edilmiş, Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmemiştir. Ancak Lozan Barış Andlaşması’nın 12. Maddesi’nde “Altı Büyükler”in bu kararı taraflarca teyit edilmiştir.
Menteşe Adaları:
(Oniki Adalar) Menteşe Adaları bölgesinde bulunan toplam 16 ada Osmanlı Devleti ile İtalya arasındaki 1911 tarihli Trablus Harbi’nde İtalyanlar tarafından işgal edilmiştir. Harbin sonunda imzalanan 15 Ekim 1912 tarihli Ouchi (Uşi) Andlaşması gereğinde İtalyanlar, adaları terk etmeyi taahhüt etmişlerdir.
Ancak İtalyanlar, 1. Dünya Harbi’nin sonuna kadar bu adaları terk etmemişlerdir. 24 Nisan 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nın 15. Maddesi’nde ismen sayılan 13 ada (Patmos, Lipso, Leros, Kalimnos, Kos, Nisiros, Simi, Tilos, Kalki, Rodos, Karpatos, Kasos ve Astipalia) ile bu adalara bağlı adacıklar ve Meis Adası üzerindeki egemenlik hakları İtalya’ya devredilmiştir. İtalya, 10 Şubat 1947 tarihli Paris Barış Andlaşması’nın 14. Maddesi hükmünce yukarıda sayılan Meis dahil 14 ada ve bitişik adacıkların egemenliğini Yunanistan’a devretmiştir.
Plati’nin durumu
Plati Adası, yazıldığı gibi Pserimos ile Kalimnos Adaları arasında Oniki Adalar bölgesinde bulunan bir adadır. Ada, Lozan’ın 15. Maddesi ile Paris Antlaşması’nın 14. Maddesi’nin hükümlerine tabidir. Kalimnos Adası’na bitişik veya bağlı bir adacık değildir. Bağımsız bir adadır.
Lozan’ın 15. Maddesi’nde ismen sayılmadığı için Türkiye tarafından İtalya’ya, Paris Antlaşması’nın 14. Maddesi’nde ismen sayılmadığı için İtalyanlar tarafından Yunanistan’a resmen devredilmemiştir. Yunanistan ada üzerindeki egemenliğini İtalya ile Türkiye arasında teknisyenler düzeyinde yapılan görüşme sonunda hazırlanan 28 Aralık 1932 tarihli görüşme zaptına dayandırmaktadır.
28 Aralık 1932 tarihli görüşme zaptı Türk ve İtalyan devlet temscileleri ve makamları tarafından imzalanmamış, onaylanmamış, Cemiyet-i Akvam şartının 18. Maddesi gereğince Milletler Cemiyeti’ne tescil ettirilmemiştir. Yürürlüğe girmiş bir antlaşma değildir. Bir görüşme zaptı olarak kalmıştır.
Ayrıca Yunanistan, 1932 Aralık görüşme zaptının hukuki durumu hakkında söz söyleme yetkisine sahip değildir. Çünkü, Yunanistan görüşmelere taraf değildir. Görüşme zaptının hukuki durumu hakkında söz söyleme yetkesine sahip ülkeler, görüşme zaptına taraf olan Türkiye ve İtalya’dır. Türkiye’de 1932 Aralık toplantısında hazırlanan bu kağıdın İtalya ile Türkiye arasında yapılmış bir antlaşma olmadığı, sadece bir görüşme zaptı olduğunu belirtmektedir.
Sonuç
Egemenliği anlaşmalarla kendisine devredilmeyen adalar üzerindeki bu tür faaliyetler egemenlik devri sonucunu doğuran eylemler olarak mütalaa edilemez. Ege’de mevcut uyuşmazlıkların çözümü bağlamında oldu-bitti’lerin hukuki veya siyasal geçirliliği olamaz. Bu gibi hareketlek yalnızca Yunanistan’ın; Türkiye’nin, Ege Denizi’ndeki haklarına nasıl baktığının yeni göstergeleri olabilir.
Egemenlik, üçüncü taraflara belirsiz, dolaylı bir tarzda ve bazı soyut, sonuçlandırılmamış işlemlerin yorumlanması suretiyle devredilebilecek basit bir kavram değildir.
Lozant Antlaşması muhtemel uyuşmazlık konumlarının çözümünde başvurulacak yöntemleri açıklamış, ancak statüsü belirsiz adalar konusunu düzenlememiştir. Bu, Lozan Barış Atlaşması’nın statüsü belirsiz adaların durumunun hukuksal olmaktan çok siyasal bir sorun olarak belirtildiğinin göstergesidir.
Önce Kardak’ta, bilahare Plati Adası’nda yaşanan sorunlar münferit olaylar olarak değerlendirilmelidir. Böyle bir yaklaşım, resmin bir bütününün görülememesi sonucunu doğurur.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki ihtilaflar, Yunanistan’ın uluslararası antlaşmalarla tesis edilmiş dengeleri tek taraflı girişimlerle bozma durumunda ortaya çıkmaktadır. Yunanistan’ın bu tutumunu zaman içinde sürdüreceği, her seferinde değişik bir sorun ortaya çıkararak Türkiye’nin tepkisini ve kararlılığını ölçeceği beklenmelidir.
Türkiye’nin hem NATO müttefiki hem de komşusu olan Yunanistan, Helenizm macerasından hiç vazgeçmiyor. Eline geçirdiği minicik imkanları sonuna kadar kullanmayı büyük marifet zanneden Yunanistan, Girit Adası’na S-300 füzelerini konuçlandırırken, Ege üzerindeki ada, kaya ve kayacıklardan da gaspedebildiğini tasarrufuna geçirmek istiyor.
Türkiye’ye düşen; mevcut hukuki statüde uzun dönem haklılığının bilincinde olarak, soğukkanlılığını
muhafaza ederek, kararlılığını bilinçle sürdürmesidir. Unutulmamalıdır ki, bu uzun soluklu
bir mücadele ister.
Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral ve
eski Büyükelçi Güven Erkaya,
Ulusal Strateji Dergisi’nde yazdığı makaledir
NOT:
(Bu makale 2000 yılına ait, kendisi o sene vefat etmiştir. Bu tarihten sonra 16 Ada Yunanistan'a geçmiştir. - SB)
....
"Ümit Yalım, Türkiye’nin ihmali sonucu, Ege ve Akdeniz’deki 16 küçük adanın Yunanistan’a kaptırıldığını iddia etti. Yalım, “Türk hükümetinin Avrupa Birliği müzakerelerinde gün almak için adaların Yunanistan tarafından ele geçirilmesine göz yumduğunu” söyledi.
Adaların Yunanistan tarafından ele geçirilmesinin 2004’te başladığını aktaran Yalım, ilk olarak da Türkiye açıklarındaki Eşek ve Bulamaç adalarının kaptırıldığını ifade etti. Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, 2004’ten bu yana “Yunanistan tarafından Ege’deki 11 ve Akdeniz’deki 5 adanın ele geçirildiğini, Yunan askerlerinin de adalarda nöbet tutuklarını” dile getirdi."
" Yunanistan tarafından ele geçirildiği iddia edilen 16 ada ise şöyle: Ege’deki Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba ve Ardacık adaları ile Akdeniz’deki Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi adaları.
DP Yüksek Danışma Kurulu Üyesi ve Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım ayrıca Yunanistan’ın adalarda yerleşim yerleri inşa edildiğini, asker yerleştirildiğini ve Yunan bayrağı dikildiğini ifade ediyor.
Yalım, Birinci Dünya Savaşı’nda sonra 1923’te imzalanan Lozan Anlaşması ile Ankara’nın Ege ve Akdeniz’de 9 adayı Yunanistan’a bırakmayı kabul ettiğini söyledi. Ümit Yalım, ayrıca anlaşmada adı geçen adalar arasında Yunanistan’ın 2004’ten bu yana ele geçirdiği 16 adanın olmadığının da altını çiziyor."
basın,26 Aralık 2012
...
Eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri
emekli kurmay albay Ümit Yalım;
Yılmadan,yorulmadan vatan topraklarının işgaline dikkat çekmek için uğraşıyor.Ulaşabildiği her yere bilgi, belge gönderiyor. Muhalefet partilerinin cılız kalan sesi yetmiyor olup bitenleri anlatmaya.AKP iktidarının zaten oralı olduğu yok.Yalım, “Türkiye ilk önce Batı’dan bölündü ” diye feryat etti.Anlatamadı,anlatamadık galiba!..
Hürriyet gazetesinde çıkan bir haber üzerine sohbet ediyorduk Ümit Yalım’la.Kendi sordu kendi cevaplandırdı;
“Paralel devlet var mı ? Evet var. Türkiye’nin bir kısım toprakları 2004 yılından beri işgal altında ve bu topraklar 10 yıldır paralel devlet; Yunanistan tarafından yönetiliyor. İzmir’in Koyun Adası ile Venedik Kayalıkları. Aydın’ın Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç Adaları. Muğla’nın Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık Adaları ile Girit Adası’nın etrafındaki 5 Türk Adası, 2004 yılından beri tam 10 yıldır Yunanlı Vali ve Yunanlı Belediye Başkanları tarafından yönetilmektedir.”
ADSIZ’da sıkça bu konuya yer veriyorum. Devam da edeceğim. Ta ki, vatan toprakları işgalden kurtulana kadar.Bedeli ne olursa olsun!..
Ümit Yalım’ın tespit ettiği yeni vahim duruma dikkat edin;
“27 Ocak 2014 Tarihli Hürriyet Gazetesi’nde, Yorgo Kırbaki tarafından verilen haberin girişinde (YUNANİSTAN’ın Bulamaç (Farmakonisi) Adası) ifadesine yer verilmiştir.Haber ile ilgili olarak gazetenin okur temsilcileri ile temasa geçip haberin düzeltilmesi talebinde bulundum. Ancak burada dikkat çeken konu, haberin muhatapları tarafından tekzip edilmemiş olmasıdır. Haber, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri, İçişleri, Ulaştırma Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı tarafından tekzip edilmemiştir. Burada akla gelen soru; AKP Hükümetleri döneminde alenen Yunanistan’a verilen adalardan birisi olan Bulamaç Adası’nın şimdi de hukuken verilip verilmediğidir. AKP Hükümeti’nin yerine gelecek yeni hükümetin, işgal edilen adalar konusunu Uluslararası Adalet Divanı’na taşıması halinde davayı kaybedebiliriz. Çünkü, Yunanistan, her iki gazetede çıkan haberleri aleyhimize delil olarak kullanacak ve haberlerin Türk Hükümeti tarafından tekzip edilmemesini gerekçe olarak gösterecektir.”
Yalım’dan paralel yargı yorumu;
“Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyet tarihinde ilk defa, AKP Hükümetleri döneminde, paralel yargıya muhatap olmuştur. Türk mahkemeleri tarafından yargılanması gereken vatandaşlarımız paralel yargı; Yunan yargısı tarafından yargılanmıştır.
23 Mayıs 2006 Tarihinde bir Türk savaş uçağı, Rodos ve Kerpe Adası’nın güneyinde, uluslararası hava sahasında uçarken, bir Yunan savaş uçağı tarafından, alttan ve arkadan çarpmak suretiyle düşürülmüştür. Çarpma sonrasında pilotumuz paraşütle atlayarak canını zor kurtarmış, Yunanlı pilot ise uçağı ile birlikte denize çakılarak ölmüştür. Uçağımızın pilotu Atina Ceza Mahkemesi tarafından gıyabında yargılanmış ve yargılama sonucunda, Yunanlı pilotun ölümüne neden olmaktan suçlu bulunarak, Ocak 2009’da 4 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Pilotumuz hiçbir suçu olmadığı halde uluslararası hukuka göre yetkili olmayan Yunan mahkemesinde yargılanmış ve bu paralel yargıya, başta AKP Hükümeti ve Dışişleri Bakanlığı olmak üzere Türk yargısı sessiz ve tepkisiz kalmıştır. Yunanistan, yargılama sonrasında İnterpol’e başvurarak pilotumuzun yakalanması için kırmızı bülten çıkarılmasını sağlamıştır. Halihazırda pilotumuz bu yüzden AB ülkelerine gidemiyor. Çünkü AB ülkelerinden herhangi birine girmesi halinde tutuklanabilir.
Türk vatandaşı A.K., 13 Nisan 2013 tarihinde, sişme bot ile taşıdığı 20 Suriyeli kaçağı Bulamaç Adası’na indirirken Yunan Sahil Güvenlik ekipleri tarafından yakalanıyor. A.K. Yunan mahkemesi tarafından tutuklu olarak yargılanıyor ve Eylül 2013’te 50 yıl hapis cezası ve 115 bin Avro para cezasına çarptırılıyor. Haber, başta Anadolu Ajansı olmak üzere birçok basın ve yayın kuruluşu tarafından yayımlanıyor.
Ancak, Didim açıklarındaki Bulamaç Adası Türkiye Cumhuriyeti’ne ait ve 6 millik Türk karasularının içinde. Türk vatandaşı A.K., Türk Karasularının içinde ve Türk Adasında insan kaçakçılığı suçu işliyor ama yargılamayı paralel yargı;Yunan mahkemesi yapıyor. AKP Hükümeti, Dışişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ile birlikte Türk yargısı bu paralel yargıya da sesiz ve tepkisiz kalıyor.”
Ümit Yalım’dan kabullenmesi zor “paralel ordu” yorumu;
“ 2004 yılının Ekim ve Kasım aylarında, Yunan askerleri tek kurşun atmadan, hiçbir karşı mukavemetle karşılaşmadan elini kolunu sallayarak geliyor ve Didim açıklarındaki Eşek ve Bulamaç Adalarını işgal ediyor. İşgal devam ediyor ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ait 16 ada ile 1 kayalık fiilen işgal ediliyor. Paralel Ordu;Yunan Ordusu’nun askerleri Türk topraklarına yerleşiyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök kılını bile kıpırdatmıyor. Halbuki Özkök, Hükümet Direktifi verilmese dahi, o tarihteki TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesi gereği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumakla görevliydi.
Türk topraklarındaki Paralel Ordu’nun varlığı, 31 Aralık 2008 tarihinde Yunanistan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Bulamaç Adası’na gelmesi ve hava sahası ihlali yapması ile ortaya çıkıyor. 18 Mayıs 2011 Tarihinde, Türk topraklarındaki paralel ordunun varlığı belgeleniyor ve kamuoyunun bilgisine sunuluyor. İşgal konusu, MHP ve CHP Milletvekilleri tarafından soru önergeleri ile Davutoğlu’na soruluyor. Davutoğlu, (adacık) diyor olmuyor, (yorum farkı) diyor olmuyor ve sonunda pes ederek işgali kabul ediyor ve istikşafi görüşmelere sığınıyor. ”
Ahmet TAKAN,04.02.2014 basın
ek:
EGE DENİZİ HER AN ISINABİLİR / pdf
Doç.Dr.Sait YILMAZ
İstanbul Aydın Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi
Doç.Dr.Sait YILMAZ
İstanbul Aydın Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi
UYANIN !
150'ye yakın ada, adacık, kayalık Türkiye'nindir, emperyalizmin ahtapot kolları sadece Güneydoğu ve Doğu ile sınırlı değildir, her şekilde bizi sarıp boğmak için usulca ilerlemektedir. En kısa zamanda Milli Devlet, Milli Hükümet kurulmalıdır, aksi taktirde sonumuz hiçte iyi gözükmemektedir.
SB.