İlk Meclis - TBMM
Yunan Mezalimine Dair Milletlere Çekilecek Protesto Notası
Hakkında Büyük Millet Meclisi'nde Konuşma *
Reis: Malumu aliniz bugün Nevahi Kanunu'nun müzakeresine başlanmış idi ve bugün Genel Kurul'un kararı üzere Nevahi Kanunu'nun müzakeresi kararlaştırılmıştı. Fakat Heyeti Celile kararıyla İtilaf devletleri parlamentolarıyla bazı cemiyetlere çekilecek notanın müsveddesi Hariciye Encümen'nce hazırlanmış olduğundan, şimdi okunmasını ve müzakere edilmesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir.
Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan ve bütün medeni milletlerin meclisleriyle anılan memleketler ve Alman, Mısır, Tunus, Cezayir matbuatına, İnsan Hakları, Hint Hilafet Komitesi, Lozan Yurdu (1) gibi cemiyetlerin tamamına verilmek üzere Paris temsilcisi Ferit Bey'e telgrafla çekilecek olan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 18 Haziran 1338 (1922) tarihli celsesinde verilen önerge icabınca Hariciye Encümeni tarafından yeniden hazırlanan Yunan mezalimine dair nota:
1920 senesinde İstanbul'da toplanan Osmanlı Meclisi Mebusanı'nca ilan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce aynen kabul olunarak Misakı Milli ile tespit ve sınırları tayin edilen, Wilson prensipleriyle ve 1918 senesinde Britanya Başvekili Mösyö Llyod George'un İngiltere Parlamentosu huzurunda söylediği nutukla da nüfusça, tarihçe, kültürce, iktisatça Türk olduğu ve Türklere kalması lazım geleceği zikir ve beyan edilen eski Osmanlı İmparatorluğu memleket kısımlarından mühim bir kısmı Mondros Mütarekenamesi'nin İtilaf hükümetleri tarafından bozulması suretiyle bugün dört seneye yakın bir zamandır tekmil milletlerarası kaidelere aykırı olarak Yunan ordusunun işgali altında bulunuyor.
Devletler hukukunca bir milletin bağımsızlık ve hürriyet hakkına karşı işlenmiş bir suç mahiyetinde olarak ne yazık ki İtilaf devletleri temsilcilerinin gözleri önünde ve donanmalarının himayelerinde İzmir şehrinde binlerce masum kanlarının dökülmesiyle başlayan ve hala en feci bir surette devam eden bu pek haksız işgalin başlangıcından beri Yunan ordusu efrat ve zabitleri tarafından işgal altındaki yerlerde kalan Türk ve Müslüman ahali hakkında reva görülen mezalim ve faciaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti İtilaf hükümetleri nezdinde mükerreren protesto etti.
İzmir havalisinin İtilaf devletleri himayesinde Yunanlılarca işgalinden kısa bir müddet sonra yine bu devletler tarafından mezalim tahkikatına memur edilen Generaller Komisyonu'nun haklı ve tarafsız (2) raporlarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin yukarıda belirtilen devamlı şikayetleri semereli bir netice veremedi. Bugün dört yıldan beri, işgal mıntıkasında kalan bedbaht Müslüman ahali, insanın en ikel devirlerinden beri tarihin nadiren kaydettiği işkence ve mezalimin en korkuncuna, en şiddetlisine maruz bir vaziyette bulunuyor. 20.asır medeniyet aleminin gözleri önünde boğazlanmak, yok edilmek istenen bir milletin bu dehşetli hayat faciası karşısında daha uzun zaman sessiz kalınamazdı.
Bütün bu vakaların müsebbibi olan İtilaf hükümetleri nezdinde devamlı teşebbüs ve şikayetlerin ve aynı devletlere mensup generallerden meydana gelen bir komisyon tarafından 1919'da yazılan raporun hiçbir netice veremediğine büyük bir elem ve üzüntüyle şahit olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, temsil etmekte bulunduğu milyonlarca insandan meydana gelen mazlum bir Müslüman kitlesinin matemli vaziyetine artık bir nihayet verilmesini temin maksadıyla doğrudan doğruya milletlere ve onların temsilcilerine, her yerde bir olan ve aynı adalet hissiyle hislenen insanlığın vicdanına müracat etmeye ittifakla karar verdi.
Bu dakikada büyük bir insan topluluğu insan vicdanının tahammül edemeyeceği cehennemi bir zulüm ve vahşetin avı olarak dört yıldan beri insanlık aleminin huzurunda, çoluk çocuk, kadın, erkek ve ihtiyar, demir ve ateşle inletilmektedir. İşgalin başlangıcından beri her gün devamlı bir şiddetle artan ve siyah ciltler vücuda getirecek kadar çok olan bu canhıraş mezalimi burada birer birer zikretmek imkanı yoktur. Ancak insanlığın nazarı dikkatine lazım olduğu derecede çekebilmek için bunlardna birkaçını nakledeceğiz.
İşgal edilmiş mıntıkalarda bulunan müdafaasız ahalinin yalnız Türk ve Müslüman olmalarından dolayı haklarında Yunan ordusuna mensup efrat ve zabitler tarafından işlenen bu pek vahşiyane muameleler son ve yeni ateşkes teklifinden sonraki zamanlarda dahi büyük bir şiddetle ırza, cana, mala ve bütün dini ve milli mukaddesata yöneltilmektedir. Bu doğrultuda Balıkesir, Aydın, Bursa, İzmir, Manisa, Kütahya, Eskişehir, Trakya, Biga, İzmit gibi havalide sebepsiz yere veya uydurma bahanelerle ahaliyi mescitlere doldurarak yakmak, birbiri üstüne kuyulara gömerek öldürmek, köyleri ateşe vermek, mahsulatı imha etmek, fertlere ait hayvanları sürmek, ırza tasallut etmek, mabetleri soymak, mal gaspı ile sahiplerini katleylemek gibi insanlık şiarı ve savaş hukukuyla uzlaştırılması mümkün olmayan en caniyane hadiselerle Türk ve Müslüman ahali yok edilmektedir.
Balıkesir, Aydın, Manisa, Trakya gibi mahallerde Müslüman eşraf ve zenginleri her gün icat edilen birer sebeple sürülmekte ve kovulmakta ve hapsolunmakta, köylerde mescitler yıkılarak, imamlar sarhoş askerler tarafından sokak sokak dolaştırılmakta ve zorla ezan okutturulmak gibi hakaretamiz muamelelere maruz kalmaktadırlar.
Manisa civarındaki cami bayram namazı esnasında basılmış ve Türkiye için nusret duasında bulunulduğu bahane edilerek içindeki cemaat süngülenmiştir. Son zamanlarda Menemen şehrinin İslam mahalleleri ansızın kuşatılarak halk Yunan askerleri tarafından soyulmuş, genç kızlarla kadınların ırzlarına alenen tecavüz edilmiştir. Hamile kadınlar sokak ortalarından katlolunmuştur. Osmanlı Devletinin kuruluşunun başlarına ait şehirlerden Bilecik, Söğüt kasabalarıyla havalisi tamamen tahrip edilmiş, Bursa'daki saltanat kurucusu Sultan Osman'ın türbesi türlü hakarete maruz kalarak pederi Ertuğrul Gazi Hazretlerinin kabirleri dahi dinamitle havaya uçurulmak gibi mezarlara varıncaya kadar tecavüzlerde bulunulmuştur.
Ahiren Söke ve Kuşadası'nın işgali münasebetiyle İslam kadınlarına taarruz edilmiş ve çalgılarla sokaklarda gezdirilmişlerdir. Söke, Torbalı civarında köylere ateş verilerek yangından kaçmaya çalışanlar katledilmiş, kalanlar da alevler içinde helak olmuşlardır. MAsum kafaları süngü uçlarına takılarak köy köy teşhir edilmiştir. Karahisar'ın Sülümenli, Söğlün, Karaarslan, Deper köyleri yakılmış ve ahalisi katliam edilerek anılan köylerden eser kalmamaıştır. Gemlik, KAramürsel, Yalova, İznik havalisinde kasaba ve köyler taş taş üstünde bırakılmayacak surette tahrip edilmiş, on binlerce İslam nüfusu katliam olunmuştur.
Özetle: İşgal mıntıklarında yunanlılar tarafından katolunan müdafaasız ve masum halkın adedi yüz binlere ulaştığı, bu arada yüzlerce köyler, bir çok kasaba, şehirler yakılmış ve hususi şahıslara ait milyarlar kıymetinde genel servet gasp ve talan edilmiştir. Bu doğrultuda yalnız ve kısmen Ertuğrul, Eskişehir, İzmit gibi sancaklarla İznik, Haymana gibi kazalarda şimdiye kadar icra edilebilen tahkikata göre, resmi ve dini binaların hasarlarıyla menkul ve gayrimenkul mallar zayiatı 252.585.179 Türk lirasına ulaşmaktadır. Bunların emsali pek çoktur. Gasp ve talanın ve mezalimin bu suretle devamı halinde Batı ile Doğu arasında pek mühim bir mevki işgal etmekte olan Türkiye'nin (3) vaziyetinden bütün cihan ve bilhassa Avrupa genel iktisadiyatının yara alacağı şüpheden uzaktır.
Türkiye hakkında reva görülen bu büyük haksızlığı ve onun tabii neticesi olan işbu sakıncaları evvelden beri hükümetlerine karşı daima tekrar ve ihtar eden bazı haksina Avrupa siyasi ricalinin ve mebuslarının görüşleri bu anda bir hakikat halinde tecelli etmektedir. Bugün resmi vesikalara dayalı olarak işbu mezalimi tasvir edici ciltlerle kitaplar vücuda getirilmektedir. Şu hususu da ilave etmek isteriz ki, İtilaf hükümetleri arasında bazılarının bu mezalimi de nazarı dikkate alarak Türkiye'nin meşru hukukunun tanınması hususunda şimdiye kadar gösterdikleri ve göstermekte oldukları eğilime karşı Türkiyeliler pek müteşekkirdirler.
Bizzat İtilaf devletleri irtibat zabitlerinin şahidi oldukları bu vahşiyane vakalar Avrupa hükümetlerince de resmen malumdur ve anılan irtibat zabitleri tarafından imzaları altında mensup oldukları İstanbul temsilciliklerine gönderilen raporlarla da doğrulanmıştır. 22 Mayıs 1921 tarihli raporunda Milletlerarası Salibi Ahmer (4) Cemiyeti Delegesi Mösyö Maurice Gehri Anadolu'da bizzat yaptığı mezalim tahkikatında bu hakikatleri itiraf etmektedir.
Özetle: İşgal mıntıkası müdafaasızların zayıfların kan ve katliam sahnesi olmuştur. Geçmiş zamanlarda bile bütün bir tarihinde azınlıkların ve zayıfların hukuk, haysiyet ve ananesine riayeti, idaresine pek şerefli bir şiar olmak üzere kabul eden Türk milletinin, bugün 20.asır ortasında, hakkında tatbikinden çekinilmeyen mezalim bütün insanlık için elim bir hakarettir. Hayat ve bağımsızlık hakkını asrımız zihniyet ve medeniyeti gereği müdafaadan başka bir şey yapmayan Türk milleti en ilkel devirlerdeki insan cinsinin bile izlemekten elem ve utanç duyacağı bir düşmanın mezalimi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bununla beraber Türkiye milleti böyle bir düşmana karşı aynı yolda karşılık vermeyi tarihine ve asrımız medeniyetinden ilham alan zihniyetin şiarına sığdıramamaktadır.
Müsaadenizle şu hususa da işaret etmek isteriz ki, Yunan ordusunun zabitleri ve efradı tarafından müdafaasz bir halk topluluğu hakkında tatbik olunan bu milletlerarası suçlar ve cinayetler Lahey Sulh Konferansı kararlarının 46, 48, 51, 52 ve 56.; Brüksel Konferansı'nın kara muharebeleriyle alakalı milletlerarası beyannamesinin 38, 39, 40, 41 ve 42. maddelerinde kınanmakta ve yasaklanmaktadır. Sefer halindeki ordularına ait talimatnamenin 37. maddesinde Şimali Amerika Cemahiri Müttefikası (5) dahi silahsız düşman devlet tebaasının şahsi hürriyet ve mülkiyet hakkına riayeti emretmektedir. Asrımız devletler hukuku ve ulemasınca kabul edilmiş bir hakikat ve prensiptir ki, harp yalnız devletten devlete silahlı bir harekettir.
Muharip ordulardan birine fiilen mensup olmayan silahsız sivil ahalinin mal, mülk, ırz, can ve mukaddesatı her türlü taarruzdan korunmuştur. Halbuki asrımız medeniyetinin özü demek olan bugünkü hukuk zihniyeti önünde Türkiye'nin işgal edilmiş kısımlarında ve sözde Anadolu'ya medeniyet getirmek vazifesiyle mükellef Yunan ordusu tarafından işlenen ve işlenmekte olan mezalim ve facialar ilkçağ hukuk anlayışlarının bile ürkeceği bir hali arz etmektedir. Çağdaş bir millet olduğu halde devletler hukukuna muhalif bir surette kendisine bağımsızlık hakkı inkar olunan Müslüman Türkiye halkına ferdi hayat hakkı da tanınmayarak bugün imhasına çalışılmaktadır.
Yalnız bu feci vaziyetin ortaya çıkmasına sebep olduklarını Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine tebliğ ettikleri 26 Mart 1922 tarihli notalarındaki "Yunan milletine Müttefikler'in davası için kabul ettiği ve katlandığı büyük fedakarlıklar..." cümlesiyle resmen itiraf eden İtilaf hükümetlerinin şahsen değil, bu hale daha uzun zaman sessiz kalacak olan cihan medeniyetinin dahi tarih huzurundaki mesuliyetinin pek büyük olacağını izaha gerek yoktur. Hakikaten İslam ve insanlık aleminin mühim bir parçası kan ve ateş içinde yakılırken, medeni Avrupa milletleri buna nasıl tahammül ediyorlar? Avrupa hükümetlerince Yunan ordusu tarafından Türklere ve Müslümanlara reva görülen bu mezalime karşı şimdiye kadar sessiz kalınmış ve üstü kapalı şekilde razı olunmuş olması, İslam aleminde Türkiye'nin sırf Müslüman bulunmasından ileri geldiği zannını hasıl etmektedir.
Halbuki Türkiye, geçmiş asırlara oranla medeniyetinin yüksekliğini bilhassa vicdan hürriyetine olan hürmetinde gören 20.asrı ve bu asrın muhtelif dinlere mensup bütün dünya milletlerini böyle bir fikirden tenzih etmek istemektedir. Asrımız vicdani hukukiyatının din ve ırk farkı olmaksızın milletlere tanıdığı bağımsızlık ve hürriyet haklarını kendi hakkında da müdafaadan ve bütün milletlerin hür ve bağımsız olarak mukadderatına sahip olmalarını istemekten başka bir gayesi olmayan Türkiye, medeni dünyanın emperyalist gayeler peşinde yürüyen hükümetlere arka çıkmasında cihan için zarardan başka bir şey beklenemeyeceği kanaatindedir.
Türkiye'nin işgal edilmiş kısımlarındaki Yunan ordusu mezalimini 20.asır medeniyeti ve kültürü namına protesto ederken, Türkiye Büyük Millet Meclisi medeni milletlerden, hükümetleri nezdindeki tesirli teşebbüslerde bulunarak bütün bir insanlık tarihi için leke teşkil eden, kan ve yangınla ortaya konulan bu müthiş işkencelere artık nihayet verdirmek vasıtalarını tamamlamalarını rica eder.
Reis : Yunus Nadi (İzmir)
Mazbata Muharriri : Mahmut Esat (İzmir)
Katip : İsmail Suphi (Burdur)
Üye : Mehmet Şükrü (Karahisarısahip)
Üye: Atıf (Kayseri)
Üye: Şemseddin (Ankara)
Üye: Ali Cenani (Gaziantep)
Üye: Vasıf (Sivas)
Üye: Derviş (Mardin)
Üye: Mazhar Müfid (Hakkari)
Üye: Ömer Lütfi (Amasya)
Üye: Dr.Tevfik Rüşdü (Menteşe)
[...]
Mazbata Muharriri Mahmut Esat Bey (İzmir) - Efendim, ilave edilecek birkaç kelime var. Birinci sayfanın sonundan ikinci satırında "hakkı ve tarafsız" kelimeleri çıkarılıyor, sonra başlığa "Lozan Türk Yurdu"ndan sonra "İran, Afganistan, Japonya, Rusya ve bütün Doğu, Cemiyeti Akvam'a" (6) kelimeleri ilave edilecektir.
Efendim, dördüncü sayfanın baş tarafından 16.satırda "Türkiye'nin vaziyetinden bütün cihan ve bilhassa Avrupa genel iktisadiyatının yara alacağı şüpheden uzaktır" cümlesindeki "Türkiye'nin" dedikten sonra "bugünkü ve gelecekteki vaziyetinden bütün cihan" denecektir. Yani "Türkiye" kelimesinden sonra "bugünkü ve gelecekteki" kelimesi ilave edilecektir.
Tunalı Hilmi Bey (Bolu) - "Raporlarıyla" denmiş, halbuki verilen rapor birdir.
Mahmut Esat Bey (İzmir) - Birçoktur Efendim.
[...]
Reis - Biga Mebusu Mehmet Bey'in bir önergesi vardır:
Riyaseti Celileye
Biga sancağı dahilinde Ezine kazasında Ramazan Şerife camilerde Müslümanlar namaz kılmaktan men edilmiş olduklarından, protestonamenin üçüncü sayfasının dördüncü satırında "mabetleri soymak" ibaresinden sonra "Müslümanları namaz kılmaktan men etmek" cümlesinin ilavesini teklif ederim.
Mahmut Esat Bey (İzmir) - Efendim, burada da gördüğünüz üzere bu hususu kafi derecede açtık ve izah ettik. Cemaatin yakıldığı, cemaatin süngülendiği yerde namaz kılmakta hürriyet kalmış mıdır? Esasen buraya koyduğumuz hadiseler bilhassa resmi vesikalarda bulunanlardır, resmi vesikalarda görmediğimiz vakaları Meclis namına buraya koymaktan kaçındık.
Mehmet Bey (Biga) - Vazgeçtim efendim.
Reis - Mehmet Bey önergesinden vazgeçmiştir efendim. İsmail Şükrü Efendi'nin önergesi vardır. Okunacak:
Riyaseti Celileye
Protestonamenin altıncı sayfasının 27.satırından itibaren yedi satır gereksizdir. Çıkarılmasını teklif eylerim.
Mahmut Esat Bey (İzmir) - Efendim, oy ve karar bittabi yüce Meclis'indir. Ancak, Encümen notasının bu satırlarının yerinde bırakılmasında ısrarlıdır. Bu notanın en kıymetli yerlerinden birini de Encümeniniz burada görmektedir. Malumu aliniz Avrupa'daki fikirler bir değildir. Hatta burjuvalar, sermayedarlar bile cihangirlik aleyhinde bulunmaktadır. Bugün zamanımızın hukukçuları zamanımız emperyalizmini kınamaktadır. Avrupa üniversitelerinde ve Avrupa'nın medeni yerlerinde bunun aleyhinde şiddetli propagandalar yapılmaktadır. Biz bu vaziyeti ihmal edemezdik. Encümenimiz Büyük Millet Meclisi'nin asli düşüncesini bir nota içerisine sokarak, Avrupa'nın medeni muhitlerinde iyi bir tesir yapmasını düşündü ve onun için bunları ilave ettik. Rica ediyoruz, bu nokta pek ehemmiyetlidir. Yüksek heyet kabul ederse aynen gönderelim.
Reis - [...] İsmail Şükrü Efendi'nin önergesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmemiştir.
Mahmut Esat Bozkurt
Toplu Eserler I (Sayfa 554)
Hazırlayan: Doç.Dr.Saduman Halıcı - Kaynak Yayınları
*TBMM Zabit Ceridesi, Devre 1,,c.20, Hazırlayan: TBMM Zabıt Kalemi Müdürlüğü, Ankara,s.558 vd.(21 Haziran 1922). Mazbata Muharriri Mahmut Esat Bey'dir.
(1) "Lozan Türk Yurdu" olacak. Mahmut Esat Bey bu kelimelerden sonra "İran, Afganistan, Japonya, Rusya ve bütün Doğu, Cemiyeti Akvam'a" kelimelerinin ekleneceğini belirtiyor. (Y.N.)
(2) Mahmut Esat Bey "haklı ve tarafsız" kelimelerinin çıkarılacağını belirtiyor. (Y.N.)
(3) Mahmut Esat Bey "Türkiye'nin" kelimesininden sonra "bugünkü ve gelecekteki" kelimelerinin ekleneceğini belirtiyor. (Y.N.)
(4) Kızılhaç (Y.N.)
(5) Amerika Birleşik Devletleri (Y.N.)
(6) Cemiyeti Akvam : Milletler Cemiyeti (Y.N.)
***
Hrisostomos: "Türk kanı içerek..."
Yunanlıların İzmir ve havalisinde yaptıkları tüm katliamlara karşın, Mustafa Kemal Atatürk ve ordusu tarafından denize dökülerek kaçmaları ve bu eli kanlı Rum papazının linç edilmesini hala içlerine sinderememişlerdir.
Yunanistan'ın Attika bölgesinde de Nea smirna bölgesi vardır. Burada İzmir'de yıkılan Aya Fotini Kilisesi'nin bire bir aynısı bir kilise einşa edilmiştir. Bu kilisenin avlusunda Chrysostomos'un eli ile İzmir'i işaret eden bir heykeli bulunmaktadır ve altında "İzmir Şehidi" yazmaktadır.
Yunan basınında ise İzmir'de 94 yıl aradan sonra yeniden bir metropolitlik ihdas edilmesini Türkiye'ye karşı bir "gol" olarak tanımladılar.
Bojidar Çipof
Yunanistan'da "Küçük Asya Felaketi" Anma Törenleri
21.yy Türkiye Enstitüsü, 13 Ekim 2017
***
"Yunan Ordusu Bizim Ordumuzdur"
Anadolu'nun derinliklerinde ilerleyen Yunan Ordusu için "bu ordu bizim ordumuzdur''984 diyebilecek kadar Türk Milleti'ne düşman ve saygısız bir bakan vardı. Boşnak Ali Rüştü Efendi adındaki bu Adliye Nazırı, 10 Temmuz 1920 tarihli Peyam-ı Sabah'a verdiği demeçte Yunanperestliğinin gerekçesini şöyle açıkladı: - "Çünkü Yunan Ordusu bizim programımıza dahil olan Mustafa Kemal'e ceza verme işini yapıyor! Mustafa Kemal'in ordusu haydutlardan, yağmacılardan kuruludur."
Etrafı yakıp yıkarak, ırza, namusa saldırarak ilerleyen Yunan Ordusu'nun başarısı için halkın dua etmesini dahi isteyebilecek kadar alçaklaşan Ali Rüştü Efendi, kaçıp gittiği Saraybosna'da, Sivas Kongresi'ni basmaya yeltenen Ali Galip at canbazlığı yaparak ekmek parasını kazanmaya çalıştığı Köstence'de, Selanik ve İzmir'i bir tek mermi atmadan düşmana teslim eden Ali Nadir Paşa Mısır'da sefalet içinde ölmüşlerdir. Gizli celsede 150'likler meselesi görüşülürken Ertuğrul Mebusu Dr. Fikret Bey'in "Yunan bayrağını öptü!' dediği adam, işte bu adamdır.
150 kişilik listenin 102'inci sırasına kaydedilen Neyir Mustafa adında bir kaymakam vardır. Bir Hürriyet ve İtilaf militanı olan bu kaymakam, Yunan işgal kuvvetlerine sunduğu hizmetlerin karşılığı olarak Yunan parlamentosuna Edirne milletvekili olarak girer. Neyir, Alman işgali sırasında Almanlarla işbirliği yaparak, Türkiye'den sonra Yunanistan'a da ihanet edince ülkeden kovulacak, oğlu Muammer iç savaşta Yunan çeteciler tarafından öldürülecektir.
Necdet Sevinç
İstiklal Harbi'nde Etnik İhanet
ilgili: